Türkiye’nin resmi AB üyelik sürecinin 20. yılı
Türkiye’nin AB’ye katılımı gündemdeki yerini kaybetse de blokla Ankara arasındaki iş birliği yaklaşık 1 yıldır sürekli gündemde. Özellikle ABD'de ikinci Donald Trump döneminin başlamasıyla üzerine çok konuşulan Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’nin önemli roller üstlenebileceği öngörülüyor.
Türkiye’nin resmi AB üyelik sürecinin 20. yılı
Türkiye’nin AB’ye katılımı gündemdeki yerini kaybetse de blokla Ankara arasındaki iş birliği yaklaşık 1 yıldır sürekli gündemde. Özellikle ABD'de ikinci Donald Trump döneminin başlamasıyla üzerine çok konuşulan Avrupa güvenlik mimarisinde Türkiye’nin önemli roller üstlenebileceği öngörülüyor.
Bugün, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik müzakerelerinin resmen başlamasının 20’nci yıl dönümü. Son 20 yılda, Ankara-Brüksel hattında önemli dönüm noktaları yaşanırken Türkiye bir türlü AB ile “ümit edilen” ilişkiyi kuramadı.
T24’ten Buse Söğütlü‘nün haberine göre bunun Ankara ve Brüksel yönünden birçok sebebi var. Ancak bugün, üyelik müzakerelerinin resmen başlayacağının duyurulmasının üzerinden 20 yıl geçmesinin ardından Türkiye’nin AB’ye katılımı gündemdeki yerini “iş birliklerine” bırakmış durumda. Türk vatandaşları için vize serbestisi beklentisi, iyileştirmelerin “ilerleme” olarak görülmesine evrilmişken gündemin en çok öne çıkan başlığı Türkiye-AB savunma iş birliği. Ankara, içeride demokrasi ve hukukun üstünlüğü bakımından tartışmalı birçok karara imza atarken Avrupa Birliği üyelik için ilk günden bugüne öne sürdüğü bu ilkelerin işletilmesi için baskı unsuru olmaktan neredeyse çıktı. Mülteci Anlaşması’yla başlayan bu “al-ver” yaklaşımı, hem Ankara’nın hem de Brüksel’in politikaları ve yaklaşımlarıyla örtüşüyor gibi görünüyor.
ANKARA VE BRÜKSEL HANGİ DÖNÜM NOKTALARINDAN GEÇTİ?
Ankara ve Brüksel arasındaki ilişki son 20 yılda birçok dönüm noktasıyla gelişti. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen’e göre bunlardan ilki üyelik müzakere sürecinin resmen başladığı 3 Ekim 2005 tarihi. Ülgen’e göre o dönemde yayımlanan müzakere çerçeve belgesi “daha önce hiçbir ülke bakımından geçerli olmayan koşullar” getiriyordu. Ülgen çerçeve belgesinde üyelik müzakere sürecinin “açık uçlu olacağına” değinildiğini ifade ederek bunun “daha en başından birtakım tereddütlerin var olduğunu gösterdiğini” belirtiyor.
Öte yandan “Hemen hemen tüm aday ülkelerde müzakereler başladıktan sonra aday ülkenin katılım süreci ilerlerken, Türkiye’nin durumunda tam tersi olmuş ve katılım sürecinde duraksamalar başlamıştır,” yorumunda bulunan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan Eralp’e göre 2004’te Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) tüm adayı temsilen AB üyeliği önemli dönüm noktalarından biri oldu.
Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı ve Aralık 2011 ile Ocak 2017 arasında Türkiye’nin Avrupa Birliği Daimî Temsilcisi olarak görev yapan (E) Büyükelçi Selim Yenel, GKRY’nin AB üyeliğinin Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine önemli darbe vurduğunu ifade ediyor. Yenel, “Nitekim üyelik müzakerelerinin başlamasından hemen sonra Kıbrıs nedeniyle sıkıntılar ortaya çıktı. Gümrük Birliği’nin Güney Kıbrıs’a uygulanmaması nedeniyle AB Konseyi sekiz müzakere faslının açılmasını engelledi,” diye belirtti.
SARKOZY ETKİSİ
Blokla Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda bir diğer dönüm noktası da Fransa’da Nicolas Sarkozy hükûmetinin göreve gelmesi. Ülgen, dönüm noktasını “Sarkozy’nin iktidara geldikten sonra, bir önceki hükûmetin müzakerelerin başlamak için verdiği yeşil ışığı bir anlamda hiçe sayarak Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu ilan etmesi ve müzakerelerin birtakım alanlarda durdurulması için çaba göstermesi” şeklinde açıklıyor.
2007’de Sarkozy’nin Ekonomik ve Parasal Politika, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Mali ve Bütçesel Hükümler ve Kurumlar konusundaki 5 müzakere başlığını dondurduğunu hatırlatan Eralp’e göre o dönemde “Sarkozy’nin açtığı yoldan GKRY gelmiş” ve İşçilerin Serbest Dolaşımı, Enerji, Yargı ve Temel Haklar, Adalet, özgürlük ve Güvenlik, Eğitim ve Kültür, Dış, Güvenlik ve Savunma Politikası gibi önemli fasılları bloke etmişti.
“TÜRKİYE, AB’YE YAKLAŞTIKÇA ENGELLER ÇIKARILDI”
Yenel, bu durumu “Türkiye, AB’ye yaklaştıkça engeller çıkarıldı. İlişkiler 2007 yılından sonra durağan hale geldi. Bunu aşabilmek için Avrupa Komisyonu ‘Pozitif Gündem’ adı altında bir çalışma başlattı. Ankara bunu olumlu karşılasa da ilişkileri canlandırmaya yetmedi,” şeklinde yorumluyor.
2016’DAKI BAŞARISIZ ASKERÎ DARBE GİRİŞİMİNDEN SONRA NELER OLDU?
EDAM Direktörü Ülgen, özellikle 2011 seçimlerinden sonra Türkiye’de AB üyeliğine yönelik iradenin gittikçe zayıfladığının altını çizerek dönüm noktaları arasında “Türkiye iç siyasetinde dengeleri bozan gelişmeleri” de sayıyor. Ülgen’e göre 2013 Gezi eylemleri ve 2016 başarısız askerî darbe girişimi hükûmetin AB’ye bakışını etkiledi ve “özgürlükçü, insan hakları ve özgürlükleri temel alan bir reform hareketi yapılmasını zorlaştırdı”.
Arısan Eralp darbe girişimi sonrası görünümü şöyle açıklıyor:
“Türkiye AB’yi bu konuda empati göstermemek ve Türkiye’nin yanında yer almamakla suçlamıştı. AB de Türkiye’yi darbe girişimi sonrasında demokrasinin konsolidasyonu yönünde adım atmak yerine, olağanüstü hal ilan ederek temel hakları sınırlamakla itham etmişti”
Yenel de “Ancak 2016 darbe teşebbüsünden sonra ülkemizde özgürlüklere ilişkin alınan kısıtlamalar sonucunda ilişkiler hep geriye gitti,” diye ekliyor.
“MÜLTECİ MUTABAKATI, İLİŞKİLERE ‘AL-VER’ NİTELİĞİ KAZANDIRDI”
Emekli Büyükelçi Yenel, 2015’te başlayan göç krizinin Türkiye’nin AB içindeki önemini tekrar ortaya koyduğunu ifade etti. Yenel o dönemde 4 ay içinde Türkiye ile üç zirve gerçekleştirildiğinin altını çizerken Arısan Eralp de Mülteci Mutabakatı ile taraflar arasındaki ilişkinin “al-ver” niteliği kazandığını vurguluyor.
Diğer yandan Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de var olan anlaşmazlıklar ve Doğu Akdeniz’deki gerilimler de ilişkilerin seyrinde önemli bir yer tutuyor.
Recep Tayyip Erdoğan ve Angela Merkel, Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü, 18 Ekim 2015
ANKARA VE BRÜKSEL, İLİŞKİLERİN BUGÜNÜNDE HANGİ SORUMLULUKLARI ALMADI?
Aradan geçen 20 yıla rağmen hem iktidar cephesinde hem de toplumda Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yeniden canlanacağı yönündeki inanç giderek azaldı. Bunun hem Ankara hem de Brüksel tarafından paylaşılan sorumlulukları var.
“AB, Türkiye’ye hiçbir zaman diğer aday ülkelerle karşılaştırıldığında net bir tutum sergileyemedi” diyen Ülgen, üyelikle ilgili olarak “tereddütlü ve ikircikli” bir durum olduğunun altını çiziyor. Bunun, daha en başından, 3 Ekim 2005’teki müzakere çerçeve belgesiyle tescillendiğini anlatan Ülgen’e göre Ankara da sorumluluklarını yerini getirmedi:
“Engellemelere rağmen Türkiye, 2000’li yılların başındaki demokratik hamlesini, reformcu geleneğini devam ettirebilseydi bu süreci zorlayabilirdi. Ama sonrasında da Türkiye’nin kendi içindeki demokrasi normları ve hukukun üstünlüğüne dair gelişmelerde geriye gitmiş olması AB’nin elini zorlayabilme imkânını ortadan kaldırdı”
“MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN TÜRKİYE’DEKİ DEMOKRATİK GERİLEME KARŞISINDA SESSİZ KALINDI”
TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Eralp’e göre de Brüksel’in yaklaşımında Türkiye’nin “kimlik ve din unsurları öne sürülerek dışlanmasına sessiz kalınmasının” ve bununla bağlantılı olarak bazı müzakere başlıklarının herhangi bir AB kararına dayanmadan dondurulmasına tepkisiz kalınmasının etkisi büyük oldu.
Ayrıca Eralp, mülteci sorununun çözümü için Türkiye ile yapılan iş birliği nedeniyle, Türkiye’de demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki gerileme karşısında büyük ölçüde sessiz kalındığını düşünüyor.
“TÜRKİYE’NİN ÜYELİK İÇİN SÖZLÜ İFADELER DIŞINDA HERHANGİ BİR ÇABA SARF ETMEMESİ DE AB’İNİN İŞİNE GELİYOR”
Emekli Büyükelçi Yenel, AB’nin Türkiye’nin bloğa üye olmasını istemediğini düşünüyor ve ekliyor:
“Mevcut durum kimsenin yararına olmasa da iki taraf da sanki bundan memnun gözüküyor. AB’nin hukukun üstünlüğü gibi unsurlar ile ilgili baskısının üzerimizde ağırlığı kalmazken, Türkiye’nin üyelik için sözlü ifadeler dışında herhangi bir çaba sarf etmemesi de AB’inin işine geliyor.”
AB bakımından bir diğer faktörün Avrupa ülkelerinde yükselen sağ-popülist siyasetin etkin hale gelmesi olduğunun altını çizen Ülgen’e göre bu durum Türkiye’nin genişleme perspektifi bakımından zor bir denklem yarattı.
AB’YE KATILIM ‘OUT’, SAVUNMA İŞ BİRLİĞİ ‘IN’
Türkiye’nin AB’ye katılımı gündemdeki yerini kaybetse de blokla Ankara arasındaki iş birliği yaklaşık 1 yıldır sürekli gündemde. Özellikle ABD’de ikinci Donald Trump döneminin başlamasıyla üzerine çok konuşulan Avrupa güvenlik mimarîsinde Türkiye’nin önemli roller üstlenebileceği öngörülüyor.
Ülgen’e göre bu durum tam üyelik sürecinin işlevselliğini kaybetmiş olmasına dayanıyor. Çünkü üyelik sürecinin ilerleyemediği bir ortamda taraflar ikili iş birliğinin derinleştirilmesine yönelik çaba içerisinde. Bu iş birliği çabalarının bir yönünün ticarî entegrasyonu, diğer yönünün vize rejiminin iyileştirilmesini içerdiğinin altını çizen Ülgen şu vurguları yapıyor:
“Ukrayna savaşının başlamasından sonra da savunma ve güvenlik boyutu daha ağırlıklı olarak bu ilişkilere etki etmeye başladı.
Geleneksel olarak Türkiye’nin, AB güvenliği bakımından üyesi olduğu NATO’nun öncü aktör olması yönünde bir tutumu var. Ama zaman içerisinde AB de bu alanda, hele hele ABD’nin Avrupa güvenliğine olan katkısının en azından önümüzdeki vadede daha da azalacağı varsayımı doğrultusunda, daha etkin bir oyuncu olma yönünde adımlar atıyor. Burada mesele Türkiye’nin savunma ve güvenlik alanında AB ile nasıl bir ilişki kurabileceği.”
Dışişleri Bakanı Fidan, Türkiye’nin 5 yıl aradan sonra davet edildiği GYMNICH toplantısında (2025)
KAZAN-KAZAN İLİŞKİSİ GEREKLİ VE MÜMKÜN AMA KURUMSAL İŞ BİRLİĞİ ZAYIF KALACAK
Ülgen’e göre iki tarafın da savunma ve güvenlik konusunda “kazan-kazan” temelinde bir ilişki modelini ortaya çıkarması “mümkün ve gerekli”. Ancak Arısan Eralp’e göre Türkiye’nin savunma alanında AB güvenlik mimarisinin kurumsal ve yapısal bir parçası olması çok mümkün gözükmüyor.
EDAM Direktörü Ülgen, savunma ve güvenlik alanında AB-Türkiye iş birliği konusunda ileri adımlar atılamasının sebebinin Brüksel’den kaynaklanan engellemeler olduğunun çiziyor:
“Türkiye ile AB arasında daha derin bir iş birliği söz konusu olduğunda bazı üye ülkelerin -bunların başında Yunanistan ve GKRY geliyor- Türkiye ile ikili ilişkilerindeki sorunlar bağlamında Türkiye’ye baskı kurulması için AB’yi kullanmaları söz konusu”
Emekli Büyükelçi Yenel, ABD’nin AB güvenliğine desteğinin “bir şekilde devam edeceği” anlaşılınca Türkiye’ye olan ihtiyacın azaldığına dikkat çekiyor. Yenel’e göre Türkiye’nin AB ile savunma alanında iş birliğinde bulunması mevcut durumda söz konusu değil.
Arısan Eralp, Türkiye ile AB arasındaki savunma iş birliğinin kapsamlı düzeyden ziyade İspanya, İtalya ve Polonya gibi üye ülkelerle ikili iş birliği düzeyinde kalacağını düşünüyor.
ANKARA’NIN “KAÇIRILMIŞ FIRSATI”; VİZE SERBESTİSİ
Türkiye ile AB arasındaki en çok konuşulan dosyalardan biri de vize serbestisi. Ülgen, Mart 2016’nın vize serbestisi konusunda “kaçırılmış bir fırsat olduğunu” düşünüuor.
Türkiye’nin 2016’da Mülteci Anlaşması kapsamında Brüksel’den talepleri olduğuna ve bunlardan birinin de vize serbestisi olduğuna dikkat çeken Ülgen, süreci şöyle aktarıyor:
“AB prensip olarak buna yeşil ışık yaktı ama gerçekleşmesi için Türkiye’nin yerine getirmesi gereken -ki başka ülkeler bakımından da benzer bir yol haritası mevcut- 72 kriter vardı.
Türkiye, bu kriterlerin birçoğunu yerine getirmiş olsa da zaman içerisinde en temel birkaç kriter yerine getirilemedi. Bunlardan bir tanesi Terörle Mücadele Yasası. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun da daha bağımsız bir statüye kavuşması için birtakım değişiklikler yapılması isteniyordu, yapılamadı. Kişisel verilere kamunun erişimine dair birtakım kısıtlamaların getirilmesi isteniyordu; yolsuzlukla mücadeleye ilişkin ilgili Avrupa Konseyi kurumunun tavsiyeleri doğrultusunda birtakım reformlar yapılması gerekiyordu, yapılamadı. Dolayısıyla vize serbestisi süreci durdu.”
Ülgen, 2016’da Türkiye’nin vize serbestisi için müzakereye ‘evet’ derken bir yandan da vize kolaylığı sürecini başlatması gerektiğini düşünüyor: Türkiye’nin o noktada müzakerede eli çok güçlüydü, göçmen meselesi yüzünden. Kanaatimce bu fırsat kaçtı. Bugün ikisinin de gerisinde bir noktadayız.
AB-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE BEKLENTİ NE?
Arısan Eralp’e göre Türkiye-AB ilişkilerine mevcut durumda, ortak değerlerden ziyade ortak çıkarlar yön veriyor. Ancak burada da “ortak çıkarların çok sınırlı olması” gibi bir sorun var. Dolayısıyla AB’nin Türkiye’ye bir aday değil, “zaman zaman çeşitli konularda dikkatlice iş birliği yapılabilecek bir üçüncü ülke” olarak baktığını savunan Eralp’in beklentisi Ankara-Brüksel ilişkisinin “sınırlı bir iş birliği” olarak kalacağı yönünde.
Emekli Büyükelçi ve Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı Yenel’e göre ilişkilerin düzelebilmesi için iki tarafın da irade göstermesi gerekiyor ve karşılıklı bir güven zedelenmesi var. Emekli Büyükelçi, AB ile değil AB ülkeleriyle tek tek ilişkiler geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor.
EDAM Direktörü Ülgen ise “Türkiye-AB ilişkileri öngörülebilir gelecekte Türkiye’nin adaylığının ve müzakere sürecinin masa üstünde kaldığı ve fakat iki taraf arasında başka alanlarda iş birliği çerçevelerinin ilerletildiği bir dinamiğe kavuşabilir,” diyor ve bu dinamiğe kavuşmak için iki önemli değişimin olması gerektiğine işaret ediyor:
Türkiye’nin içeride demokrasi konusunda olumlu gündeme sahip olması ve AB’nin bazı üye ülkelerin Türkiye ile ikili ilişkilerinin ambargosundan çıkması.