BORRELL’DEN MESAJ VAR

Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, Bugün Kıbrıs’a konuştu. Kıbrıslı Türklerin geleceğinin AB çatısı altında birleşik bir Kıbrıs’ta olduğunu vurguladı.

Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell ile Strazburg’daki Avrupa Parlamentosu’nda son gelişmeleri ve Kıbrıs Sorununu konuştuk. Borrell, Kıbrıslı Türkler için daha fazla şey yapmak için çalıştığını, Avrupa Birliği (AB) vatandaşı olan Kıbrıslı Türklerin hak ettikleri yeri alması için birleşik Kıbrıs’ın kurulması gerektiğini söyledi. Rusya-Ukrayna savaşı gölgesinde gerçekleştirdiğimiz söyleşide Borrell, Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığını azaltacak enerji arayışları nedeniyle Kıbrıs Sorununun yeniden gündem olduğunu, sorunun çözülmesinin bölgede istikrarı artıracağını vurguladı.

Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltmak için Doğu Akdeniz’deki rezervler yeniden gündeme geldi. Bu bölgedeki gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmesi projesi ile ilgili ne düşünürsünüz? Sizce koşullar uygun mu?

AB’nin Rus gazına olan bağımlılığı azaltma ve ardından ortadan kaldırma planı, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığıyla hızlanan bir gerçeklik haline geliyor. AB, Avrupa Yeşil Anlaşması aracılığıyla temiz ve yenilenebilir enerjiye geçişi şimdiden başlattı. Doğu Akdeniz’deki rezervler de dahil olmak üzere gaz önemini koruyacak olsa da bundan sonra ne olacağını düşünmeye başlamalıyız. Elektrik ara bağlantıları da dahil olmak üzere Avrupa’nın ilgisini çeken bazı projelere odaklandık. Emisyonları azaltmak için belirlediğimiz hedeflere hepimizin ulaşmasını sağlamak için Doğu Akdeniz’deki ortaklarımızla birlikte geliştirebileceğimiz çok şey var. İleriye giden yol bu. Ancak bunun gerçekleşmesi için, tüm aktörlerin kurallarına göre oynaması ve uluslararası hukuk ilkelerine, iyi komşuluk ilişkilerine ve herhangi bir anlaşmazlığın barışçıl yoldan çözülmesine bağlı kalması önemlidir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile Türkiye’nin Kıbrıs’ta yaptıklarının aynı olduğu ve Rusya’ya yaptırım uygulayan Avrupa’nın Türkiye’ye aynı yaptırımları uygulamadığı görüşü var. Bu konuda ne düşünürsünüz?

Kıbrıs Sorunu ile Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı arasında paralellik kurmakta fayda yok. Ukrayna’da, bir nükleer gücün ve BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesinin bir ülkeyi ve insanlarını yok etmek için sistematik bir çabasına tanık oluyoruz.
Yaptırımlara gelince, bunlar kendi başlarına bir amaç veya politika değildir. Bunlar, AB’nin kuralların ve uluslararası hukukun ihlaline tepki vermesine ve yaptırım uyguladığımız kişiler tarafından davranış değişikliği sağlamasına olanak tanıyan araçlardan yalnızca biridir.
Kıbrıs sorununun çözümüne ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları, AB müktesebatı ve AB’nin üzerine kurulduğu ilkelere uygun olarak, siyasi eşitliğe sahip iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon temelinde ulaşılması gerektiğini defalarca vurguladım. Kıbrıs Sorununu çözmenin en iyi yolu, kapsamlı bir çözüm için BM liderliğindeki resmi müzakerelerin yeniden başlatılmasıdır. AB, süreci ve BM Genel Sekreteri’nin taraflar arasında ortak bir zemin arama çabalarını elinden gelen her şekilde desteklemeye devam edecektir.

Son yıllarda sırtını batıya dönen ve Avrupa değerlerinden gittikçe uzaklaşan bir Türkiye görüyorduk. Ekonomi ve demokrasi bakımından kötüye giden Türkiye, komşularıyla ve batıyla bugünlerde ilişkilerini düzeltme yoluna gitti. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Türkiye için cevap veremem ama AB için her zaman diyaloğu ve karşılıklı yarara dayalı iş birliğini tercih ettiğimizi söyleyebilirim. Özellikle yakın komşularla. AB ve Türkiye’nin birlikte çalıştığı birçok alan ve gelecek için birçok fırsat var. Farklı görüşlere sahip olduğumuz ve köprü kurmamız gereken önemli konular da var. Türkiye bir aday ülke ve müzakereler dondurulsa bile, hala net hedefleri olan sağlam bir iş birliği çerçevesi var. Türkiye’nin komşularıyla normalleşme niyetleri memnuniyetle karşılanmalı, ancak Türkiye’nin tüm AB Üye Devletleri ve bir bütün olarak AB ile ilişkilerini kapsamalı ve inandırıcı ve somut eylemlerle sürdürülmelidir.

Rusya-Ukrayna savaşında ara buluculuk görevi üstlenen Türkiye’nin uluslararası camiada pozisyonu yükselmiş görünüyor. Avrupa’nın Türkiye’den beklentileri neler? İlişkiler ne durumda?

Çeşitli Avrupa Konseyi Sonuçları aracılığıyla AB liderleri tarafından tanımlanan bağlam içinde çalışmaya devam ediyoruz ve beklentilerin ne olduğunu Türkiye’ye her zaman açıkça belirttik: Aday ülke olarak taahhütleri doğrultusunda genel olarak yapıcı bir duruş. Pratikte bu, Yunanistan ile ikili yolda ciddi bir şekilde çalışmak, Kıbrıs Sorunu üzerinde ciddi bir şekilde çalışmak ve ticarette olduğu gibi ilişkilerdeki diğer sürtüşmelerin üstesinden gelmek de dahil olmak üzere, Doğu Akdeniz’deki gerilimi azaltmanın konsolidasyonu anlamına gelecektir. Türkiye’de hukukun üstünlüğü/insan hakları durumunu iyileştirmek için çalışmak ilişkileri ilerletmek için esastır ve bu noktayı vurgulamaya devam ediyoruz. Genel olarak, son zamanlarda ilişkilerimizin geliştiğini ve beklenti ve taahhütlerin yerine getirilmesi durumunda bunun devam edebileceğini söyleyebiliriz.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması mümkün mü? Yoksa AKP iktidarının söylediği gibi Müslüman olmaları bu birliğe üye olmalarına engel mi?

Çok açık konuşayım. AB’nin üzerine inşa edildiği ve dayandığı güçlü değerler vardır. Din özgürlüğü ve azınlık gruplarına karşı ayrımcılıkla mücadele bunlardan ikisidir. Türkiye’nin aday ülke olarak tüm taahhütlerini yerine getirmesi gerekiyor. Bu, özellikle temel değerler, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ve Kıbrıs Sorununun çözümüne yönelik ciddi katılımlar söz konusu olduğunda geçerlidir.

Türkiye’deki iktidar Osman Kavala veya Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarını uygulamıyor, muhalif gazetecileri, aydınları ve kendi gibi düşünmeyen herkesi tutuklayıp, hapse atıyor. Bu konuda Avrupa’nın daha etkili olmasının yolu var mı? İnsan hakları ihlalleri konusunda daha ileri adım atılamaz mı?

AB, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması da dahil olmak üzere, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ile ilgili tüm konularda Türkiye ile düzenli ve açık bir şekilde ilgilenmektedir. Bunu yapan sadece biz değiliz: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye aleyhine ihlal prosedürlerinin başlatılması için oy kullandı. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin uzun süredir üyesidir, dolayısıyla bu tür bir önlem, Türkiye’nin taahhütlerini yerine getirmek zorunda olduğunu göstermektedir.

Kıbrıs Sorununa dönecek olursak… Avrupa’nın Kıbrıs Sorununu çözmesi önemli mi? Kıbrıs Sorunu 50 yıldır masada ve Lefkoşa Avrupa’nın tek bölünmüş başkenti…

Gerçekten de Kıbrıs Sorununun çözülmesi önemlidir. Birincisi, adanın bölünmesinden etkilenen tüm insanların yararına. Ve sonrasında da tabii ki bir AB Üyesi Devlet olan Kıbrıs’ın ulusal çıkarları tehlikede olduğu için. Ancak başka nedenler de var. Bu sorunun çözülmesi, AB’nin güvenliği için son derece önemli bir bölge olan Doğu Akdeniz’de istikrarı artıracaktır. Adadaki savunulamaz durum, mevcut jeopolitik bağlamda daha da alakalı olan, AB ile NATO arasındaki ilişkilerin gelişmesi için de önemli bir engeldir. Son ve önemli olarak, bu sorunun devam etmesi aday ülke olmasını unutmamamız gereken Türkiye gibi stratejik öneme sahip bir ortakla sorunsuz ilişkiler olmasına zarar veriyor.

Kıbrıs’ta çözümü engelleyen sebepler neler?

Bugün ana aktörler arasında çok az güven var. AB, uygulanabilir bir çözümü desteklemeye devam edecektir.

Türk tarafı, Crans Montana’daki müzakerelerin kesintiye uğramasından Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’i sorumlu tuttu. Türkiye’nin garantörlükten vazgeçmeye, asker çekmeye hazır olduğu söylendi. Bu doğru mu? Crans Montana’da ne oldu? Türkiye’nin garanti haklarından vazgeçmeyi kabul edeceğini düşünüyor musunuz?

AB’nin işi suçlama oyunu oynamak değil. Çözüm bulmaya veya desteklemeye odaklandık, çünkü suçlama değil, yalnızca bir çözüm insanların hayatlarını iyileştirecektir. Crans Montana’da olanlar için suçu birinin üzerine atmanın ileriye dönük doğru bir yol olduğunu düşünmüyorum. Geleceğe bakmamız ve sahip olduğumuz çerçeve, yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ile uyumlu bir çözüme nasıl ulaşabileceğimizi görmemiz gerekiyor. Bunun için tarafların diyaloğu yeniden başlatmaları gerekiyor ki bu da ileriye dönük tek yoldur. Paralel olarak, güven inşa eden çabalara ihtiyacımız var. Bu, çözümleri kabul eden tarafların anahtarıdır, çözümleri istikrarlı ve kalıcı hale getirmenin anahtarıdır. Avrupa Birliği, güven inşasına katkıda bulunmaya hazırdır. Kıbrıs Cumhuriyeti, güven ve katılım oluşturmak için önemli olan Güven Artırıcı Önlemler önerdi. AB, Kıbrıs’ın tüm vatandaşlarına fayda sağlayan ve her iki tarafı bir araya getirmeye yardımcı olan projeler üzerinde çalışmaya hazırdır. Biz zaten buna dahiliz ve her iki taraf da destekleyebileceğimiz belirli Güven Artırıcı Önlemler üzerinde anlaşmaya varırsa daha fazlasını yapmaya hazırız. Diyalog sürecini canlandırmak ve müzakerelere girmek önemlidir.

Türk hükümeti, bir Türk tezi olan federal çözüm düşüncesinden vazgeçtiklerini ve iki devletli çözüm yoluna gittiklerini belirtiyor. KKTC’nin egemenliğinin tanınmasını müzakerelerin yeniden başlaması için ön şart olarak koydular. Sizce imkansız mı? Yoksa değişen siyasette (Dünya’da) mümkün mü?

Çözüm için mevcut çerçeve, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarından oluşmaktadır. AB ve Uluslararası Topluluğun, siyasi eşitlik ve tüm Kıbrıs vatandaşları için eşit haklara sahip iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyona dayalı, müzakere edilmiş ve karşılıklı olarak üzerinde anlaşmaya varılmış bir çözüme açık bir taahhüdü vardır. Maraş’taki durum bizim için büyük endişe yaratmaya devam ediyor. Bu konuda AB adına net açıklamalar yaptım ve pozisyonumuz değişmedi.

Türkiye’nin etkin müdahalesiyle Mustafa Akıncı seçimleri kaybetti ve yerine Ersin Tatar getirildi. ‘Egemen eşitlik’ diyen Tatar, geçtiğimiz günlerde bir açıklamasında sizden bahsetti ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun sizden Ersin Tatar ile görüşmenizi istediğini, sizin görüşmediğinizi, “Derdini Anastasiadis’e anlatacaksın, o bana anlatacak” dediğinizi söyledi. Bu doğru mu? Ersin Tatar ayrıca basına yaptığı açıklamada “Bunun Kıbrıslı Türklere hakaret olduğunu” da söyledi.

Kendi adıma konuşabilirim ve başkalarının benim adıma konuşmasına ihtiyacım yok. Uygun bulduğum şeyi uygun bulduğum zamanda herkese açık olarak söylerim. Veya Brüksel’deki ekibimi benim adıma bunu yapması için görevlendiririm. Şimdi söylemek istediğim şu ki, en büyük saygım aynı zamanda AB vatandaşı olan Kıbrıslı Türklere. Ben de onlar için çalışıyorum. Hepimiz, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonuna son verilmesini ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini kolaylaştırmasını isteyen AB Konseyi Sonuçlarına bağlıyız. Kıbrıs Türk toplumunun geleceği, Avrupa Birliği içinde birleşik bir Kıbrıs’tadır. Ve elimden geldiğince bu konuda çalışıyorum.

Türkiye’nin etkisiyle Kıbrıslı Türkler kendi bölgelerinde gün geçtikçe hem ekonomik hem de siyasi olarak yok oluyor. Kendi kendini yönetmek isteyen ve Avrupa vatandaşı olan Kıbrıslı Türkler için daha fazla ne yapılabilir?

AB ve özellikle Avrupa Komisyonu, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesini kolaylaştırmak için çok çalışıyor. Bu, Kıbrıslı Türklere ekonomik, sosyal ve politik açıdan ilerlemeleri için gerekli araç, program ve araçların sağlanmasını içerir. Buna, Komisyonun uyguladığı ve yıllık yaklaşık 34 milyon Euro bütçesi olan Kıbrıs Türk toplumu için Yardım Programı da dahildir. Adanın bölünmüşlüğüne son vermek için BM çerçevesine uygun kesin bir çözümün bu anlamda çok büyük yardımı olacağı açıktır.

Türkiye, muhalif Kıbrıslı Türk gazetecilerin, aydınların Türkiye’ye girmesine izin vermiyor… AB vatandaşı Kıbrıslı Türkler için Türkiye’yi kınamaktan fazlasını yapabileceğinizi düşünüyor musunuz?

AB, hem kendi sınırları içinde hem de yurtdışında ifade ve basın özgürlüğünün güçlü bir destekçisidir. Bu soru, açık bir şekilde, Türkiye ile düzenli siyasi diyaloğumuzun bir parçası olan İnsan Hakları sepetine dahil edilmiştir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde Türk Lirası kullanılıyor ve Türkiye’deki enflasyonun üzerinde bir etkisi oluyor. Euro’ya geçme isteğinde olan büyük bir kesim var. Sol partilerin seçim manifestosunda da yer almıştı… Sizce bu mümkün mü?

Türk lirasının değer kaybetmesinin Kıbrıs Türk toplumunda yarattığı ekonomik sıkıntıyı çok iyi anlıyorum. Fakat, Euro’nun kabulü ancak adanın yeniden birleşmesinden ve AB’ye tam entegrasyonundan sonra gelir. Kıbrıslı Türklerin ve liderlerinin geleceklerini düşünürken dikkate almaları gereken şey budur. Karşılıklı olarak mutabık kalınan, kalıcı ve adil bir çözüm altında birleşik bir Kıbrıs, Avrupa Birliği’ne ait olmanın tüm faydaları anlamına gelecektir.

AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki resmi dili var; Rumca ve Türkçe… Türkçe neden Avrupa dilleri arasına alınmıyor? Bunun önündeki engel nedir?

2016 yılında Cumhurbaşkanı Anastasiades, yeniden birleşme sonrasında Birliğin Türkçe’yi resmi AB dili olarak kullanmaya başlaması için hazırlıkların başlatılması için AB kurumlarına talepte bulundu. Birden fazla resmi dili olan başka Üye Devletler de vardır ve ulusal düzeydeki tüm resmi diller her zaman AB’nin resmi dilleri değildir. Yine, Kıbrıs’ta iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon öngören BM çerçevesi doğrultusunda kesin bir çözüme ulaşıldığında bu sorunun çözüleceğini öngörebiliyorum.

Anastasiades’in güven artırıcı önlemleri gündemde. ABD ve BM yetkilileri her iki tarafla da görüşmelerini sürdürüyor. AB olarak öneriler hakkında ne düşünüyorsunuz? Kapsamlı bir çözümün yolunu açar mı?

Bahsettiğim gibi, bu Güven Artırıcı Önlemlerin güven ve katılım oluşturmak için önemli olduğunu görüyoruz. Bunlar, BM Güvenlik Konseyi kararları temelinde kapsamlı bir çözüm için müzakereleri yeniden başlatmak için iyi bir başlangıç noktasıdır ve sürdürülebilir çözümler bulmaya yardımcı olabilecek herhangi bir şekilde böyle bir süreci desteklemeye hazırız.

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi