ARKA BAHÇE TEŞHİR OLDU
HDP Strazburg temsilcisi Fayik Yağızay, Kıbrıslı Türkler ile Kürtlerin yaşadıklarının benzer olduğunu söyleyerek, “Ersin Tatar’ın Tayyip Erdoğan tarafından Kıbrıs’a atanan bir kayyum olduğunu dünya biliyor” dedi.
Halkın Demokratik Partisi (HDP) Strazburg temsilcisi Fayik Yağızay, Avrupa Parlamentosu oturumlarını takip etmek için Fransa’nın Strazburg kentinde bulunan Bugün Kıbrıs’a konuştu. Yağızay, Avrupa’nın Türkiye’ye olan bakış açısını ve her geçen gün kötüleşen ilişkileri değerlendirdi.
Türkiye’nin Avrupa’nın kurumlarını ve değerlerini ayaklar altına alan tutumlarından Avrupalıların çok rahatsız olduğunu ifade eden Yağızay, “hiç istemezler ama bu gidişle Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden atılması gündeme gelecek” dedi.
Erdoğan’ın gidici olduğunu ve Avrupa’nın Erdoğan iktidarının son bulmasını gerçekten istediğini ancak bunun yumuşak bir geçişle, kaos, kargaşa ve savaş yaşanmadan olmasını istediklerini ifade etti.
Yağızay, Kıbrıs sorununa da değinerek, Erdoğan’ın tıpkı HDP’li belediyelere atadığı kayyumlar gibi Kıbrıs’a da Ersin Tatar’ı kayyum olarak atadığını belirtti. Tüm dünyanın bunu ve Kıbrıs’ın Türkiye’nin kirli işlerini yürütmek için kullanıldığını, arka bahçesi olduğunu bildiğini kaydetti. Yağızay’ın öne çıkan açıklamaları şöyle:
AVRUPA HALA ERDOĞAN’I DESTEKLİYOR MU?
“Türkiye hem Avrupa hem Amerika için çok stratejik bir ülke. Üstelik NATO ülkesi. Bu yüzden batılılar Türkiye’ye yaklaştıklarında onu yanlarında tutmak istiyorlar ama mevcut Erdoğan yönetiminden de son derece rahatsızlar. Erdoğan da tabii Avrupalıların bu pozisyonuna karşı Putin’e yaklaşıyor. Amerika’dan eli boş dönünce bunu bahane edip Putin’e koştu. Avrupa Birliği ülkeleriyle arası çok kötü. AB’ye aday olmasına rağmen müzakereler durmuş durumda.
Göçmen meselesi ve ekonomik ilişkiler var. Türkiye’nin barış ve istikrar ülkesi olmasını istiyorlar. Avrupa ülkeleri için insan hakları ve özgürlükler her şeyin üstündedir diyemem fakat asgari ekonomik ilişkilerini sürdürmek için dahi olsa bazı demokratik koşulların oluşması gerekiyor. Ancak Türkiye hem ekonomik açıdan çok kötü durumda, hem de demokrasi ve hukuk diye bir şey yok. Dolayısıyla istikrar yok. Böyle bir ülkede kimse yatırım yapmak istemez. Onların isteği normal koşullarda asgari ilişkileri sürdürmek. Erdoğan’ın artık öyle bir dönüşümü yapma kapasitesi olmadığını Avrupa biliyor ve gerçekten ondan kurtulmak istiyorlar fakat Türkiye’yi kaybetmeden Erdoğan’dan kurtulmak istiyorlar. Kaos, kavga, savaş istemiyorlar.”
ERDOĞAN KAYBEDİYOR…
“Erdoğan bütün anketlerde kaybediyor ama muhalefet de henüz kazanmış değil. Kararsızlar çok fazla ve muhalefet HDP’ye karşı ürkek davranıyor ama HDP’siz kazanamayacağını da iyi biliyor. Avrupa, bir alternatifin yavaş yavaş ortaya çıktığını, muhalefetin HDP’yi de kapsayacak şekilde asgari paydada buluşup kötü gidişatı durduracağını ve Erdoğan’ın tek adam rejimini sona erdireceğini düşünüyor. Türkiye’nin Avrupa liginde kalması isteniyor. Bir aday ülke olarak değil ama ortak ülke olarak görülüyor.”
KÜRTLER PİŞMAN MI?
“Erdoğan’ı sadece Kürtler değil Avrupa da destekledi. Kürtler, Cumhuriyetin kuruluşundan beri inkar, ret ve baskıdan ızdırap çekti. Erdoğan ilk geldiği zaman, kendisi zayıfken gizli ajandasını gerçekleştirmek ve kendi düşündüğü Türkiye’yi yaratmak için Kürtlerin ve Avrupa’nın desteğine ihtiyacı vardı. Bunlara göre siyaset çizdi ve ‘Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur, ben çözeceğim, geçmişte Kürtlere yanlışlar yaptık, büyük bir devlet olarak da bunu kabul ediyoruz’ dedi. Kürtler için bu sözler umut oldu. Kürtlerin de oylarını aldı. Türkiye’yi AB’ye katacağım dedi, bazı reformlar yaptı. Bir dönem Türkiye’de ilerlemeler yaşandı.
Bütün bunları yaparken gerçek anlamda samimi şekilde çözmek için yapmadı. Kendisinin ajandası vardı ve güçlenmeye ihtiyaç duyuyordu. İktidar oldu ama bürokraside gücü yoktu. Gülencilerle bu yüzden ittifak yaptı. Devlet içerisinde gittikçe kendisini örgütledi, orduda, poliste, yargıda, bilimde örgütledi. Ve gücü eline geçirince gerçek ajandasını hayata geçirmeye başladı. ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor şimdi, Avrupa’ya çatmaya başladı. Kırılma noktası kendisinin artık Türkiye’yi tek başına yöneteceğini düşünmesiydi ve Gülencilerle gücü ve rantı paylaşmaktan vazgeçti.”
DEMİRTAŞ VE KAVALA
“AİHM karar verdi ve derhal Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istedi ancak Erdoğan ona da direniyor. Osman Kavala’nın durumu da aynı. 6-7 seferdir Avrupa Konseyi bakanlar komitesi konuyu gündeme aldı. Bir süre sonra ‘ya kararı uygularsın ya da kendi kurallarımı uygulayacağım’ diyecek ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nden atılması gündeme gelecek. Bunu ne biz ne de Avrupalılar istiyor ama Türkiye bütün kurumların itibarını, kurallarını, değerlerini ayakları altına alırsa Avrupalılar kurumlarını koruyacaktır.”
ERSİN TATAR BİR KAYYUMDUR
“Biz seçimlerde altı milyon civarında oy aldık, parlamenterlerimizi seçtik, Meclis’e gönderdik, şimdiyse eş başkanlarımızın çoğu cezaevinde, belediye bakanlarımız da görevden alınıp yerlerine kayyum atandı. Erdoğan aynısını Kıbrıs’ta da yaptı. Biz Tatar’a kayyum diyoruz. Nasıl bizim belediyelere kayyum atadılarsa Kıbrıs’a da atadılar. Tatar’ın oraya atanmış bir kayyum olduğunu tüm dünya biliyor. Erdoğan her geçen gün kaybediyor. Kıbrıs’ın Türkiye’nin kara işleri için arka bahçe olarak kullanılması dünyada teşhir olmuş durumda. Kıbrıs’ta kara para aklıyor, kumar ve kirli işler yapıyor. Kıbrıs, uluslararası alanda Türkiye tarafından işgal edilmiş bir Avrupa parçası olarak görülüyor.”
İKİ DEVLETE DÜNYA KARŞI ÇIKIYOR
“Sorunun çözümü Kıbrıs halklarının iradesine göre şekillenmeli. Garantörler sorunun çözülmemesini garanti ediyor. Çünkü sorun çözülürse rant ortadan kalkacak. Kıbrıs halkının sorunu ile Kürtlerin sorunu çok benziyor. Özellikle Tatar’ın oraya kayyum olarak atanmasından sonra daha da çok benzedi.
İki ayrı devlet ne kadar çözüm getirebilir ya da ne kadar mümkün? Bu konudaki ısrar sorunu daha da kilitliyor. Zaten küçük bir ülke bir de iki devlete bölününce bunun Kıbrıs halkına yarayacağını kimse düşünmüyor, aksine gerginlik üreteceği düşünülüyor. Üstelik ortada elli yılda oluşan Birleşmiş Milletler parametreleri var. Dünya eşitlik temelinde bir federasyon konusunda baskı yapıyor. İki toplumun eşit şekilde federal bir cumhuriyet kurması diğer tüm formüllerden daha yaşayabilir, daha mümkün, daha barışçı bir çözüm olarak görülüyor.”
KÜRTLERİN NEDEN DEVLETİ YOK?
“Kürtler çok misafirperver bir halk. Türkler bin yıl önce orta Asya’dan geldiklerinde onlara hoş geldiniz dediler, ittifak kurdular, Anadolu’ya yerleşmelerine yardımcı oldular. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu çöktü ve Atatürk Osmanlı hükümeti tarafından kanun dışı ilan edildi. Ve Atatürk Samsun’a çıktı, Erzurum ve Sivas kongreleri yapıldı. Atatürk daha oraya gelmeden önce orada bir kurtuluş savaşı başlamıştı Fransızlara karşı. Atatürk geldi ve onu da örgütledi ve Kürtlere dedi ki ‘birlikte savaşalım, devletimiz olduğunda Türklerin ve Kürtlerin devleti olacak’, Kürtler de inandılar ve Kurtuluş Savaşı’nı birlikte verdiler ama Cumhuriyet kurulduktan sonra, mesela 1921 Anayasası’na baktığınızda çok demokratiktir ama 1924 Anayasası’na baktığınızda tamamen Türk ırkına dayalı bir sistemin yaratıldığını ve Kürtlerin tamamen yok sayıldığını görürsünüz. Buna karşı çıkan Kürtler katliamlardan geçti. Özellikle Fransız devriminden sonra ulusal devletler kurulmaya başlandı. Kürtlerin çok farklı devletler tarafından işgal edilmiş olması, farklı coğrafyalarla iç içe olması nedeniyle bir uluslaşma bilinci gelişmedi. İngilizler ve Fransızlar Ortadoğu’nun sınırlarını çizdi. Kürtler dört ayrı devletin içerisinde paylaşıldı. Bugünlere geldik… Çözümün, ayrı devlet kurmaktan ziyade halkların daha çok özerk olduğu konfederal ya da federal bir yapıda mümkün olduğunu düşünüyoruz. Ulus devletlerin öneminin azaldığı, daha çok kültürel değerlerin, kimliklerin daha fazla birbirleriyle iç içe ve sınırların olmadığı bir düzenin gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Kürtler şuanda bağımsız Kürdistan için mücadele etmiyor. Başlangıçta bu düşünceyle hareket edenler oldu ama şuanda ulusal devletlerin demokratik toplumların önünde engel olduğunu düşündüğümüz için biz yeni bir devlet kurup yeni sınırlar çizmek yerine devletin rolünü azaltarak, yerelin gücünü artırarak halkların bir arada yaşamasını istiyoruz.”