“1960 Anayasasını ihlal ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal ettiler”
Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi Ergün Olgun, "esas ihlal Rum eski ortağın Kuruluş ve Garanti Antlaşmalarıyla 1960 Anayasasını ihlal ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgalidir." dedi.
Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi Ergün Olgun, “Kıbrıs’ta sürdürülebilir barış, istikrar ve iş birliği için iki taraf arasında eşit uluslararası statü ve meşruiyet şartları yaratılmalı” dedi. 5+BM gayriresmi toplantısının nisan ayının ikinci yarısında ve büyük olasılıkla Cenevre’de yapılmasının öngörüldüğünü de söyleyen Olgun, BM Genel Sekreteri Guterres’in yakın zamanda beş tarafa toplantı daveti yapacağını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun, Kıbrıs’ta iki asırdır yaşananlara, son elli dört yıllık müzakere sürecine, Rum tarafının haksızca kullanmakta olduğu uluslararası statüye ve Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan istikrarsızlığın kök nedenlerine bakıldığında Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de barış, istikrar ve iş birliğinin iki taraf arasında statü eşitliğinin sağlanması ve egemen eşitliklerine saygı gösterilmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.
Kıbrıs Türk tarafının resmi müzakerelerin başlatılabilmesi için ortak müzakere zemini bulunup bulunmadığının değerlendirileceği 5+BM gayrı resmi toplantısına bu vizyonla katılacağını yineleyen Olgun, BM ile sürekli yapmakta oldukları temaslarda bu toplantının nisan ayının ikinci yarısında ve büyük olasılıkla Cenevre’de yapılması öngörülmekte olduğunu söyledi.
Ergün Olgun, toplantının kesin tarih ve yerinin, BM Genel Sekreteri’nin yakın zamanda beş tarafa yapacağı toplantı davetinde yer alacağını da ifade etti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Özel Temsilcisi Ergün Olgun tarafından yapılan yazılı açıklamada, 1960 ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki ortaklık düzenlemelerinin ve Kıbrıs Türk halkına ayrılan hakların 1963 yılında Rum ortak tarafından gaspı ve buna bağlı olarak yüzde yüz Rumlardan oluşturulan rejimin ortaya çıkışının, 1960 Antlaşmaları ve Anayasasının açık ihlali olduğu ifade edildi.
Uluslararası camianın bu gaspa göz yummasının, bu uluslararası yasadışılığı meşrulaştırmadığı ve Kıbrıslı Türklerin meşru eşit hak ve statülerini ortadan kaldırmadığı vurgulanan açıklamada, “Nitekim ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarında tarafların ilişkisinin azınlık, çoğunluk ilişkisi olmadığı ve siyasi eşitlik zemininde olduğu kabul edilmektedir. Sorun, bu ilke ve gereklerinin uluslararası toplum tarafından pratikte gözetilmesiyle ilgilidir” ifadesine yer verildi.
“Rum ortağın ortaklığı işgali sonucunda Kıbrıs’ın iki asli halkını temsilen kendi kontrollerindeki topraklar üzerinde yasama, yürütme ve yargı organlarıyla egemenlik kullanan ve icraat yapan iki ayrı yönetim ortaya çıktığı” hatırlatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Bu husus 30 Temmuz 1974 tarihinde üç garantör ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından da teyit edilmiştir. İki halkı kısa zaman içinde toprağıyla, nüfusuyla ve etkin yönetimiyle demokratik iki Devlete taşıyan 57 yıllık bu gerçek ve bunun doğurduğu sonuçlar/uygulamalar hiçbir şekilde göz ardı edilemez. Kıbrıs’ın iki asli halkı, kendi geleceklerini ayrı ayrı tayin etme hakkına sahiptir. Bu hak bağımsızlık öncesi İngiliz Hükümeti tarafından 1956 ve 1958 yıllarında teyit edildiği gibi ortaklık Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna dair Antlaşmaların iki kurucu halkın temsilcileri tarafından imzalanmış olması gerçeğinde de görülebilmektedir. 1960 Ortaklık Anayasası’na göre iki tarafın temsilcileri eşit veto hakkına sahiptir. Keza, 2004 yılında Rum tarafınca reddedilip Kıbrıs Türk tarafınca onaylanan BM kapsamlı siyasi ortaklık çözüm planının eş zamanlı referandumlar aracılığıyla iki halkın onayına sunulmuş olması, bu gerçeğin diğer bir tezahürüdür. Özetle, Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rum tarafının sahip olduğu ve kullandığı bütün haklara sahiptir ve eşit siyasi statüdedir.”
Açıklama şöyle devam etti:
“Tarihi saplantılarının bir devamı olarak Yunan cuntası ve Rum Milli Muhafız Ordusu’nun adayı Yunanistan’a bağlamak için gerçekleştirdiği darbe üzerine uluslararası anlaşmalar gereği Türkiye’nin gerçekleştirdiği yasal ve haklı müdahale sonunda adada kan dökülmesi durdurulmuş ve 1975 Nüfus Mübadelesi Anlaşmasıyla iki halkın güvenliği iki ayrı coğrafi bölgede sağlanmıştır. Bunu müteakip, iki taraf arasında 1977 ve 1979’da imzalanan doruk anlaşmalarıyla iki kesimlilik diye bilinen (toprak ayrımı) yapı ortaya çıkmıştır. Bu anlaşmalar neticesinde Kıbrıs’ta yeni siyasi şartlar oluşmuştur.”
Yaşanan tüm acılara, bu anlaşmalara ve ortaya çıkan yeni siyasi şartlara rağmen, “Rum tarafı ve Yunanistan’ın ada üzerinde hakimiyet kurma saplantı ve çabalarının değişmediği ve değişme eğilimi de göstermemekte olduğuna” işaret edilen açıklamada, “Bugün Kıbrıs Rum tarafı hala 1974 öncesi şartlara geri dönme, Kıbrıs Türk tarafını işgalleri altındaki sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalama ve imtiyazlı bir azınlık statüsüne indirme arayışı içindedir. Kıbrıs Türk tarafının, 1963 yılında işgal edilen ve yasallığını yitiren sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşruiyetini 58 yıl sonra kabul ederek çatısı altına girmesi söz konusu değildir. Bu nedenledir ki kırk yılı aşkın bir süredir yürütülen ve sözde yetki ve refah paylaşımını öngören müzakerelerden sonuç alınamamıştır” denildi.
BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararının “çifte standart ve seçicilik yanında keyfilik ve ayrımcılık” içermekte olduğu ifade edilen açıklamada, şu şekilde ifadelere yer verildi:
“Hatırlatmakta yarar vardır: BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983’te aldığı 541 sayılı kararda Kuruluş ve Garanti Antlaşmalarıyla 1960 Anayasası’nı ihlal ettiği gerekçesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ilanının yasal olarak geçersiz olduğu iddia edilmektedir. Halbuki, esas ihlal Rum eski ortağın Kuruluş ve Garanti Antlaşmalarıyla 1960 Anayasasını ihlal ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgalidir. KKTC’nin ilanı, Rum tarafının uluslararası Antlaşmaları ve Anayasa’yı yıllar süren ihlaline ve Rum tarafının Kıbrıslı Türklerin eşit statü ve haklarına saygı göstermemesine, aradan yirmi yıl geçtikten sonra gösterdiği doğal, hatta gecikmiş bir tepkidir. Dolayısıyla, Güvenlik Konseyi’nin bahse konu kararı çifte standart ve seçicilik yanında keyfilik ve ayrımcılık içermektedir.”
Kıbrıs’ta iki halkın barış, istikrar ve iş birliği içinde olması temennisinin de dile getirildiği açıklamada, “Ortak evimiz olan Kıbrıs adasında Rum halkının bizimle kavgalı olması yerine, iki halkın barış, istikrar ve iş birliği içinde olması arzulanandır. Bunun her iki halk yanında bölgemize de büyük siyasi, ekonomik ve stratejik getirileri olacağı aşikardır. Ancak uzlaşı, sürdürülebilir istikrar ve iş birliği, sloganlarla ve lafla değil, saygı ve buna bağlı icraatla mümkün olabilir. Bunun için de Kıbrıs jeopolitiğinde iki taraftan herhangi birinin diğer taraf üzerinde hakimiyet kuramayacağı eşit uluslararası statü ve meşruiyet şartlarının yaratılmasına ihtiyaç vardır” denildi.
Birleşmiş Milletler örgütünün misyonunun “Kıbrıs’ta serbestçe müzakere edilmiş ve iki tarafça kabul edilecek bir anlaşmanın sağlanmasını kolaylaştırmak olduğunun unutulmaması gerektiğinin de vurgulandığı açıklamada, “Bu çerçevede her şey kabul edilmeden hiçbir şey kabul edilmiş sayılmayacağı BM Güvenlik Konsey’i kararlarına girmiştir” ifadesine de kullanıldı.
“Adamızın ve bölgemizin objektif gerçeklerine ve bu coğrafyada barış ve istikrar için gerekenlere bakıldığında, Rum tarafı ile sürdürülebilir uzlaşı ve iş birliğinin bugüne kadar ortaya çıkan ve Rum tarafına birçok yönüyle üstünlük sağlayıp işgalleri altındaki sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kıbrıs Türk tarafının yamalanmasını öngören sözde federal ortaklık düzenlemeleriyle ulaşılamayacağı açıktır” denilen açıklama şöyle devam etti:
“Kıbrıs’ta iki asırdır yaşananlara, son elli dört yıllık müzakere sürecine, Rum tarafının haksızca kullanmakta olduğu uluslararası statüye ve Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan istikrarsızlığın kök nedenlerine bakıldığında Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de barış, istikrar ve iş birliği iki taraf arasında statü eşitliğinin sağlanması ve egemen eşitliklerine saygı gösterilmesiyle mümkün olabilecektir.
“Kıbrıs Türk tarafı resmi müzakerelerin başlatılabilmesi için ortak müzakere zemini bulunup bulunmadığının değerlendirileceği 5+BM gayrı resmi toplantısına bu vizyonla katılacaktır. BM ile sürekli yapmakta olduğumuz temaslarda bu toplantının Nisan ayının ikinci yarısında ve büyük olasılıkla Cenevre’de yapılması öngörülmektedir. Kesin tarih ve yer BM Genel Sekreteri’nin yakın zamanda beş tarafa yapacağı toplantı davetinde yer alacaktır.”