Lübnanlı akademisyen Kıbrıs’taki tehlikeye dikkat çekti
"Bu da gelecekteki herhangi bir savaşın Güney Kıbrıs'ı da kapsayabileceği anlamına geliyor ki bu oradaki İngiliz üslerine yaklaşmak demek. Türkiye de adanın güneyinde olacaklardan ve bunun adanın Türk kesimine ve Türk ulusal güvenliğine etkisinden doğrudan endişe duymaktadır"
Lübnanlı akademisyen Prof. Dr. Muhammed Nureddin Aydınlık’a konuştu. İsrail ile Hizbullah arasında çıkacak bir savaşın ABD tarafından göze alınamayacağını belirten Nureddin, İran’ın da böyle bir durumda sessiz kalmayacağını söyledi.
Nureddin son dönemde artan İsrail-Hizbullah geriliminin bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimalini taşıdığını vurguladı. Lübnanlı siyaset bilimci Lübnan içerisinde de 2006’daki savaşa göre Hizbullah’la hükümet uyumuna dikkat çekti.
‘İSRAİL EKONOMİSİNE ZARAR VERİLDİ’
Nureddin, Lübnan’ın güneyi ve İsrail’in kuzeyinde Hizbullah ile İsrail ordusu arasındaki çatışmaların Aksa Tufanı Operasyonu’nun ertesi günü olan 8 Ekim’den bu yana her gün devam ettiğini belirterek, “Şu ana kadar beş yüzden fazla Hizbullah savaşçısı ve sivil öldü. Hizbullah savaşa Gazze cephesini ve oradaki HAMAS’ı desteklemek için girdi.” dedi.
Lübnan cephesinin açılmasının İsrail’in kuzeyini etkileyerek ekonomisine zarar verdiğini belirten Nureddin, “Sınır bölgesindeki 200 binden fazla İsraillinin göç etmesine ve Gazze’ye gitmek yerine birçok İsrail ordu tümeninin kuzeyde kalmasına neden oldu. Herkes İsrail’in Gazze ile işi bittikten sonra gelip Lübnan’ı vuracağını ve orayı da yeni bir Gazze’ye dönüştüreceğini söylüyordu.” ifadelerini kullandı.
‘HOLOKOST KURBANINDAN KATİLE DÖNÜŞTÜ’
İsrail’in Gazze’de başarısız olduğu ve hiçbir hedefine ulaşamadığı artık kesin. İsrail mahkumları kurtaramadı, HAMAS ortadan kaldırmadı, liderlerinden hiçbirini öldürmedi ya da yakalamadı ve Gazze’deki Filistinlileri Mısır’a sürmeyi başaramadı. İsrail’in tek yaptığı yıkmak, öldürmek ve tam bir soykırım yapmak oldu ve imajı “Holokost’un kurbanından” bir katile dönüştü ve bu Gazze savaşının en önemli sonuçlarından biridir.
‘SEÇİMLERİN ARİFESİNDE SAVAŞ İSTENMİYOR’
Ancak Nureddin, savaş kararının İsrail’in değil, ABD’nin elinde olduğunu söyledi. “Gazze saldırısı İsrail’in Batı, özellikle de ABD olmadan ayakta kalamayacağını kanıtladı.” tespitini yapan Nureddin, “Şu ana kadar ABD, olası bölgesel yansımaları nedeniyle İsrail’in Lübnan’a saldırmasına izin verme konusunda isteksiz davranıyor ki bu da ABD seçimlerinin arifesinde Amerika ve Joe Biden’ın istemediği bir şey.” ifadelerini kullandı.
‘HİZBULLAH HÜKÜMETİN TUTUMUNDAN GÜVEN DUYUYOR’
Nureddin, Lübnan içerisinde hem halkın hem de hükümetin tutumunu da değerlendirdi. Nureddin Lübnan’daki durumu şu şekilde özetledi: “Hıristiyanların çoğunluğu Hizbullah’ın Gazze’yi desteklemek için Lübnan’ın güneyinde İsrail’e karşı savaş açmasına karşıdır. Bu geleneksel bir tutumdur çünkü sağcı Lübnan Güçleri Partisi ve lideri Samir Geagea, sağcı Phalange Partisi lideri Sami Gemayel ve Maruni Patriği Bechara Boutros al-Rai bu alanda Batı ve İsrail yanlısıdır.
Ancak diğer tüm mezhepler – Şiiler, Sünniler, Dürziler (bir dereceye kadar tarafsızlar) ve Hıristiyanların bir bölümü (özellikle Süleyman Frangieh) – olayların başından beri Hizbullah’ın yanında yer aldılar çünkü Hizbullah haklı bir davayı, yani Filistin ve Gazze’yi destekliyor.
Lübnan hükümetinin (Fuat Sinyora başkanlığındaki) 2006 yılında İsrail’e karşı savaşta Hizbullah’a karşı olumsuz tutumunun aksine, Necip Mikati başkanlığındaki hükümetin şu anki tutumu Gazze’ye destek için Hizbullah’a tam destek vermektir. Bu nedenle Hizbullah, Lübnan’daki hükümetin tutumundan, özellikle de resmi tutumdan güven duymaktadır.”
‘SAVAŞ İSTEMİYORLAR AMA HAZIRLAR’
Savaşın patlak vermesinin bölgesel koşullarla ilgili bir mesele olmaya devam ettiğini vurgulayan Nureddin, “Lübnanlıların çoğu Gazze’nin desteklenmesinden yanadır ve Gazze’deki savaşın genişlememesi için çalışmaktadır.” dedi. Hizbullah’ın pozisyonunun Gazze’de ateşkes sağlanmadan savaşı durdurmayacağı konusunda net olduğunu da belirten Lübnanli siyaset bilimci, “Bu, Gazze’deki savaşı durdurmak için çok önemli, açık, destekleyici ve acil bir koşuldur. Hizbullah Güney Lübnan’da geniş kapsamlı ve büyük bir savaş istemiyor ancak İsrail saldırır ve geniş çaplı bir savaş başlatırsa Hizbullah hiçbir kontrol ve kısıtlamaya uymayacak ve Lübnan’ı sonuna kadar savunacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
‘HAMAS TÜM DÜNYAYLA TEK BAŞINA YÜZLEŞTİ’
Nureddin HAMAS’ın mücadelesinin büyük bir etki yarattığını belirtti. Nureddin, “Hizbullah şüphesiz büyük bir güçtür ancak HAMAS’tan daha güçlü ya da daha zayıf olduğu söylenemez. HAMAS tüm dünyayla tek başına yüzleşti, kimse ona yardım etmedi ve tüm Arap komşuları tarafından kuşatıldı: Mısır’dan, Ürdün’den, Körfez Araplarından, denizden ve tabii ki İsrail’den. Türkiye bile İsrail’e her gün her türlü ürünle yüklü sekiz gemi gönderiyordu, yedi ay sonra bile! Tüm dünya Gazze’yi tamamen yok etmek için çalıştı, ancak HAMAS dokuz aydır hala ayakta ve liderleri hala direniyor.” ifadelerini kullandı.
‘İRAN SESSİZ KALMAZ’
Nureddin, “Hizbullah’a gelince, BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı uyarınca sahada silahlı olarak görünmesi yasaktır, bu nedenle askeri, insan, füze, topçu, İHA, hassas füze gücü ve yetenekleri bilinmeyen boyuttadır.” dedi. Lübnanlı siyaset bilimci, “İkincisi, Hizbullah İran’ın İsrail’e karşı en önemli güç unsurudur ve İsrail’in Lübnan’a saldırması ve geniş çaplı bir savaş açması halinde İran’ın buna seyirci kalacağına inanmıyorum. Üçüncüsü, Hizbullah’ın İsrail’e saldırması halinde savaşın sonuçları İsrail’de çok yıkıcı olabilir. Bu faktörler İsrail ve Amerikalı müttefiklerini böyle geniş çaplı bir savaş başlatmaktan caydırabilir ve engelleyebilir.” değerlendirmesinde bulundu.
‘İNCİRLİK VE KÜRECİK’İN KULLANILMASINI GÖZ ARDI ETMİYORUZ’
Nureddin, ABD’nin bölgeye silah getirebilir ve İngiltere ile birlikte güney Lübnan’ı bombalayarak İsrail’i savunmak için bir hava ve füze şemsiyesi oluşturabileceğini söyledi. ABD’nin ayrıca İsrailli kisvesi altında Amerikan ve Batılı askerleri İsrail’e gönderebileceğini de aktaran Nureddin, “Amerika’nın bölgedeki üslerini (İncirlik ve Kürecik), Ürdün’ü, Körfez’i ve Suriye’yi, İngiltere’nin de Güney Kıbrıs’taki üslerini Hizbullah’a karşı ve İsrail’i desteklemek için kullanabileceğini burada göz ardı etmiyoruz.” dedi.
‘HİZBULLAH ANADOLU’YU DA SAVUNUYOR’
Nureddin, “Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da belirttiği gibi, büyük çaplı bir savaşı önlemenin en önemli faktörlerinden biri savaşın bölgesel, hatta küresel bir savaşa dönüşme olasılığıdır; bu nedenle her iki taraf da gerilimi tırmandırmaya, savaşın eşiğine gelmemeye çalışıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Nureddin şu ifadeleri kullandı:
“Örneğin Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni, İsrail’in Hizbullah’a karşı operasyonlar düzenlemek için adanın güneyini kullanabileceği konusunda uyardı. Bu da gelecekteki herhangi bir savaşın Güney Kıbrıs’ı da kapsayabileceği anlamına geliyor ki bu oradaki İngiliz üslerine yaklaşmak demek. Türkiye de adanın güneyinde olacaklardan ve bunun adanın Türk kesimine ve Türk ulusal güvenliğine etkisinden doğrudan endişe duymaktadır, özellikle de Erdoğan’ın HAMAS’ın Gazze’de Anadolu’yu savunduğunu söylemesinden bu yana. Bize göre bu durum Lübnan için daha da geçerli, zira Hizbullah Anadolu’yu ve Lübnan’ın güneyindeki (Türkiye’ye Gazze’den daha yakın olan) bölgenin tüm kimliğini de savunuyor. Ayrıca İran’ın Hizbullah’ın yanında savaşa girme ihtimali İsrail ve Hizbullah arasındaki savaşı bölgesel bir savaşa dönüştürmesi açısından çok önemlidir.”
‘TÜM ABD ÜSLERİ HEDEF OLUR’
Nureddin, bölgesel bir savaşın başlamasıyla Irak’tan Suriye’ye, Ürdün’den Körfez’e kadar bölgedeki tüm Amerikan üsleri bombardımana maruz kalabileceğinin altını çizdi. Buna ek olarak, Rusya’nın Ukrayna’da meşgul olmasına rağmen hiç kimsenin Rusya’nın potansiyel rolünün boyutunun farkında olmadığını söyleyen Lübnanlı siyaset bilimci, “Ve hiç kimse özellikle de Amerikan, Batı ve Atlantik sömürgeciliğine müşteri ve bağımlı olanlar üzerindeki popüler yansımaları önceden bilemez.
Bu nedenle herkes Büyük Savaş’tan korkuyor ancak patlama olasılığı yalnızca İsrail liderlerinin, ABD yönetiminin ve Batılı müttefiklerinin nefret, suç, saldırganlık ve delilik düzeylerinin ne kadar yüksek olduğuna bağlı.” yorumunda bulundu.