Serin’in annesi Pervin İpekçioğlu mahkemede: “Şimdi beni iyi dinleyin, ahlaksızsınız, vicdansızsınız, 72 kişinin katilisiniz!”
“Ahmet Bey yüzüme bakın, Efe Bey, Fatih Bey yüzüme bakın. Bozkurt ailesinin kadınları yüzüme bakın. Ben kızımı buraya güle oynaya getirdim, kızımın cesedini, cenazesini elime verdiniz. İnsana saygı duymak; bu kadar acılı insanın önünde doğru dürüst hareket etmektir. Haddinizi bilin ve doğru düzgün durun!”
Serin’in annesi Pervin İpekçioğlu mahkemede: “Şimdi beni iyi dinleyin, ahlaksızsınız, vicdansızsınız, 72 kişinin katilisiniz!”
“Ahmet Bey yüzüme bakın, Efe Bey, Fatih Bey yüzüme bakın. Bozkurt ailesinin kadınları yüzüme bakın. Ben kızımı buraya güle oynaya getirdim, kızımın cesedini, cenazesini elime verdiniz. İnsana saygı duymak; bu kadar acılı insanın önünde doğru dürüst hareket etmektir. Haddinizi bilin ve doğru düzgün durun!”
Bugün Kıbrıs/Emine Yüksel
6 Şubat depreminde İsias Otel’de yaşamını yitiren voleybol takımının kaptanı Serin İpekçioğlu’nun baba ve annesi mahkemede şikayetçi olarak ifade verdi. Baba Sertaç İpekçioğlu, “Eğer devlet varsa adalet de vardır, umarım adalet yerini bulur” dedi. Deprem anında otelde olan anne Pervin Aksoy İpekçioğlu ise konuşmasına sanıklara seslenerek başladı…
Sertaç İpekçioğlu – (baba)
“6 Şubat’ta kalbim sıkışır gibi uyandım. Televizyonu açtım, deprem olduğunu öğrendim. Eşime mesaj attım, “burada deprem oldu siz hissettiniz mi?” yazdım. Mesaj ulaşmadı, kızıma yazdım ona da ulaşamadım.
Gelen kafilenin bir kısmı otobüsle gitti, biz sığmadığımız için yoldan geçen bir ambulans çevirdik. Bizi enkazın yakınına kadar getirdi. Enkazın olduğu yere geldiğimizde enkazın üstüne basmaya korktuk altında çocuklarımız var diye. Çocukların binadan çıktığını hastanede olduğunu umduk.
Olaydan kısa bir süre sonra, bütün aileler ve Kıbrıs’tan kurtarma ekipleri enkazın başındaydı. Değil yaşam alanları elimizi sokacak bir delik bile bulamadık.
Biz adalet aramaya değil, adalete şahitlik etmeye geldik. Adaleti aramak gibi bir durumun olmaması lazım bir devletsen eğer orada adalet vardır ve bunun yerine gelmesi gerekir. Biz her gün ölüyoruz. Uzun yıllar hapiste kalmaya korkup bir sürü yalan uydurdular, ben ömrümü sonuna kadar hapiste geçirmeye razıyım sadece benim kızım geri gelsin diye. Onlar 72 kişiyi öldürdüler. Bizim zararımız acılarımız çok büyük. Onların yapmadıkları şeyler yüzünden öldüler. 5 metre arkası, 10 metre yanında yıkılmayan binalar var. Bu neden yıkıldı! Tek sorumlusu bu insanlardır. Empati yapmalarını istiyorum ve bizim yerimize kendilerini koymalarını istiyorum. Umarım adalet yerini bulur…”
Pervin Aksoy İpekçioğlu (anne)
“Ahmet Bey yüzüme bakın, Efe Bey, Mehmet Fatih Bey yüzüme bakın. Bozkurt ailesinin kadınları yüzüme bakın. Ben kızımı buraya güle oynaya getirdim, kızımın cesedini, cenazesini elime verdiniz. Bu ne demektir! Sen dün beş evladım var dedin benim iki kızım vardı birini aldınız.
Metanetle dün bütün gün sizin yalanlarınızı dinledim. Şimdi beni iyi dinleyin, ahlaksızsınız, vicdansızsınız, 72 kişinin katilisiniz siz orada ve oturmuş pikin pişkin bize bir sürü yalan anlattınız. Efe ve Fatih Bey insana değer vermek, insan saygı duymak, babanızın önünde el pençe divan durmak değil, beş yaşındaki çocuğun talimatla yapacağı şeyleri sorgusuz sualsiz yapmak değil. İnsana saygı duymak; bu kadar acılı insanın önünde doğru dürüst hareket etmektir. Haddinizi bilin ve doğru düzgün durun!
Adıyaman’ı ilk duyduğumda, burada ne işimiz var dedik. Çocuklar bu kültüre alışkın değil, soğuğa, yemeklere alışkın değil, iyi bir otel bulalım üşümesin çocuklar dedik. Maalesef İsias denen toplu mezarı seçtik. Ve ben kızımı orada kaybettim. Enkazdan çıktım canımı bulamadım, kalbimi oraya gömdüm.
Kızımı en son olay gecesi saat 10 gibi gördüm. Odama geldi ertesi sabahki maç için çok heyecanlıydı.
O gece en yakın 4 arkadaş birlikte uyudular. Üç yatağı birleştirip yattılar. Biz onları o şekilde çıkarttık.
Saat 4.17’de şiddetli bir sarsıntı ile uyandım. 4.18’de elektrikler kesildi. Serin diye bağırdım. Yataktan çıktım, odanın yıkıldığını gördüm. Başıma tavan düştü. Geriye doğru düştüm çünkü bina üçüncü kattan kırıldı ben ikinci katta kalıyordum ve deprem devam ederken enkaza gömülmeye devam ediyordum. Bitsin artık dedim. Serin diye çağırmaya devam ettim. Havin diye çağıran bir ses duydum. Recep sen misin dedim. Recep oradaydı, sesini duyuyordum. Hava akışı hissettiğim yere yöneldim. Oradan çıkmama imkan yoktu. Diğer tarafa baktım, bina oradan yıkılmıştı, oradan da çıkamazdım. Sonra kendi imkanlarımla çıktım, yukarıda Murat’ı gördüm. Enkazın üzerinde beklemeye başladık. AFAD gelecek diye bekledim.
Hep beraber aşağıya indik, inerken enkazın üzerine basmaya korktuk, insanlar vardı aşağıda. Meydana çıkınca enkazı gördüm ve korktum. Ses geliyor dediniz dün, ben yarım saat yattım enkazın üstünde bütün çocukların adını çağırdım. Ses yoktu.
Belimden ayaklarımdan her yerimden darbe almıştım, Kızılay kutusunda saatlerce bekledik. Yardım gelir diye bekledik. Ellerimden kanlar akıyordu, ambulans bulduk, ambulans bizi almadı.
Bant daralttılar ve hatlar kesildi, kimseye ulaşamadık.
Belediyeden görevliler geldi. Esra ile birlikte bizi hastaneye uzak bir yere bıraktılar. Sürüne sürüne hastaneye ulaştık. Bize söylenen danışma masası yoktu. Her yerde kan vardı. Koridorlar kan doluydu. Tek tek battaniyeleri açıp çocuklarımızı aradık. Sonra oradan çıktık, polise gittik. Polis yabancı olduğumuzu duyunca konsolosu aradı.
Biz enkaza geri döndük, Ahmet Bey ben oradaydım. Sizi görmedim. Biz kan bankasında saatlerce ağlayarak bekledik. İkinci deprem olduğunda bizi Gaziantep Konsolosu Fatma Hanımın arabasına koydular. Daha sonra yine enkaza döndük. Eşimi aradım.
Sabaha kadar ellerimizle enkazda çocukları çıkarmaya çalıştık. Profesyonel yardım Salı günü geldi. Aslında o enkazdan kimsenin canlı çıkamayacağını biliyorduk ama hep canlı çıkacağını bekledim. Önce oda arkadaşları çıktı. Eşim “sıra bize geldi” dedi. Sonra kızımın elini gördüm. 3-4 saat çıkmasını bekledik. Ben öldüğünü bildiğim halde doktor arkadaşlarımı arayıp yardım istedim. Ben teşhis edemedim kızımı, göremedim. Kıbrıs’a döndüğümüzde, diğer kızıma ablan öldü diyemedim, arkadaşlarıyla kaldı dedim.
Ben 11 aydır her gün mezarlığa gidiyorum. Duyuyor musunuz? Saçını okşar gibi mezarındaki toprağı ovuşturuyorum. Onları toprağa gömdünüz, bizi diri diri gömdünüz. Ahlaksızlar, hırsızlar, hepiniz birlik oldunuz!”