Nami: Türkiye ‘siz benim alt yönetimimizsiniz’ dedi, Cenevre’de Kıbrıslı Türkler sadece seyirci olacak
CTP milletvekili, eski müzakereci ve dışişleri bakanı Özdil Nami, konuk olduğu Cenevre Özel programında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Cenevre toplantısından umutlu olmadığını ifade eden Nami, Kıbrıslı Türkler ile Türkiye arasında yaşanan son gerilimlerin de masaya gölge düşüreceğini kaydetti.
CTP milletvekili Özdil Nami, Türkiye’nin son açıklamalarıyla ‘siz benim alt yönetimimizsiniz’ dediği bir ortamda Kıbrıslı Türkleri masada aktör değil seyirci durumuna düşürdüğünü kaydetti. Kıbrıs Sorununda Türkiye’de 2023’te yapılacak seçimler nedeniyle ilerleme beklemediğini kaydeden Nami, Türkiye’deki yönetimin, iç kamuoyundaki muhafazakar, milliyetçi kesimi karşısına almamak için siyasi risk olarak gördüğü Kıbrıs Sorununda olumlu adım atmayacağını ifade etti. Nami’nin öne çıkan açıklamaları şöyle:
TÜRKİYE NEDEN İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜME DÖNDÜ?
“Gerek Crans Montana gerekse Annan Planı referandum süreci Kıbrıs Türk tarafı için derin hayal kırkılıklarının yaşandığı süreçler oldu. Crans Montana’da BM Genel Sekreteri de nihai bir çaba içinde olduğumuzu ifade etmişti. Oraya aramızdaki farklılıkları son derece azaltarak gitmiştik. Öyle olmasaydı garantör ülkelerin katıldığı bir toplantı olmazdı. Garantiler konusunda da aradaki mesafe daralmıştı. Son bir çaba olarak Guterres Çerçevesi önerilmişti, biz de kabul etmiştik. Rum liderin orada bütün bu ilerlemelere rağmen ‘önce benim taleplerimin yerine gelmesi lazım sonra açıkta kalan dört beş konuya bakarız’ demesi gerçekten çok büyük bir şok oldu ve orada Türk tarafı ‘artık yeni bir mecraya mı geçilsin’ diye ifadeler kullandı. Sayın Akıncı’nın da Çavuşoğlu’nun da bu yönde açıklamaları oldu. O ifadelerin hiçbiri BMGK’nin kararlarına sırtını dönecek şeklinde değildi ama… Bundan sonraki sürecin nasıl kurgulanması gerektiğini oturup konuşalım yeni bir kurgu ortaya koyalım görüşüydü. Yine BM nezdinde ama zaman ve sonuç odaklı olması gerektiğini ifade edilmişti. Genel Sekreter de yayımladığı raporunda artık ucu açık müzakere süreçlerinin devam edemeyeceğini bu kez yeni bir şey yapılması gerektiğini ve statükonun devam edemeyeceğini söylemişti ama yine BM kararlarına saygılı olacak şekilde ilan etmişti. Jane Holl Lute’u da bunun nasıl oluşturabileceğini ortaya çıkarmak için görevlendirdi ve istişareler başladı. Bu devam ederken Türk tarafı BMGK kararlarını artık dikkate almayacağını ve iki devletli bir çözümden başka bir seçenek olmadığını söylemeye başladı. Akıncı ile ciddi bir ayrılık oldu, bizlerle de ayrılık oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar yansıdı ve şimdi yeni bir noktadayız. Bu söylevin iki maksadı olacağını düşünüyorum. Birincisi hayal kırıklıkları yüzünden Türk tarafı Rum tarafını ve BM’yi sarsmak istiyor. Aynı süreçlerle önümüze gelmeyin mesajını çok yüksek bir tondan verip çıtayı yükseltmeye çalışıyor, bir de Türkiye’nin iç siyaseti ile ilgili durum var. Türkiye’de 2023’e giderken girilen bir seçim atmosferi ve muhafazakar milliyetçi kesimlere verilen tavizler var. Örneğin İstanbul Sözleşmesinden çıkmak, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar, HDP’nin kapatılmaya çalışması vs. Böyle bir ortamda da Kıbrıs’ta iki devletli çözüm istiyoruz diyerek muhafazakar ve milliyetçi çevrelere mesaj verip üzerinden siyasi prim elde etmek amacında olduklarını değerlendiriyorum. Bunun dünyada bir alıcısı olmadığını aslında iki devletli çözümü ifade edenler de çok net biliyor.”
CENEVRE’DEN STATÜKONUN DEVAMI ÇIKACAK
“Türkiye tarafının Cenevre’de federasyona dönük geri atacak noktada olacağını düşünmüyorum. Şuanda ifade ettikleri görüşlerini savunacaklardır ama BM çıtayı çok aşağıya çekti. Tartışmalara sonra devam edelim, 3-5 ay sonra yeniden buluşalım derse Türk tarafı bunu reddetmeyecektir. Rum tarafı ise orada BM ile uyumlu taraf kendileri, oyunbozan Türk tarafı olduğunu kayda geçirmek istiyor. Mevcut tabloya baktığınıza statükonun devamını getirecek hedef ve strateji güdüyorlar yani. Sonuçta da bu olacaktır. Ne zamana kadar? Herhalde 2023 Türkiye’deki seçimler geride kalıncaya kadar devam edecektir. Rum tarafı ise müzakerelerin kaldığı yerden eskisi gibi devamını talep edecek, BM Genel Sekreteri güçlü bir irade koyacak değil çünkü onun da seçimleri yaklaştı bu yüzden sorunu bitirecek yeni bir kurgu çıkmaz.”
RUM TARAFINA İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM MÜ FEDERASYON MU DİYE SORMAK GEREKİYOR
“Bana sorulacak olursanız statükonun en çok sona ermesini isteyen taraf Kıbrıs Türk tarafıdır. Dolayısıyla bizi şuan temsil edenlerin statükonun bitmesini getirecek bir stratejiyi masaya koyması gerekir. Bunu Türkiye’deki yöneticilerle de konuşması gerekir. Benim şahsı kanaatim bunun olabileceği yönündedir. BM Genel Sekreteri zaten statükonun devam edemeyeceğini, yeni bir şey yapılması gerektiğini kendi raporunda söyledi. O zaman Türk tarafının yapması gereken şey muhataplarına müzakerelere kaldığı yerden devam etmeye hazır olduğunu, tüm yakınlaşmalara saygılı olduğunu ancak geçmiş tecrübeler göz önünde bulundurularak bunun mutabakatla takvime bağlanması gerektiğini ve takvimin sonunda referanduma gidildiğinde evet denildiğinde ne olacağının, hayır denildiğinde ne olacağının masaya konulması lazım. Rum tarafı bunu kabul etmezse ne kadar samimiyetsiz olduğu ortaya çıkar ve çözümsüzlüğün faturası Türk tarafına değil Rum tarafına kesilir ve bu zeminde bugüne kadar yaptığımız gibi en azından izolasyonların kaldırılması için çok ciddi adımlar atmaya devam ederiz.”
REFERANDUM OLSA İKİ TOPLUMDAN DA EVET ÇIKAR
“Yapılan tüm anketler şunu gösteriyor; Rum tarafında gönüllü olarak siyasi eşitlik içeren federasyona evet diyenlerin oranı yüzde 25-30 arası, mecbur kalırsak evet deriz diyenlerin oranı da aynı. Evet oyunun çıkması için bu iki gruba da ihtiyacımız var. Başka anketlerde KKTC’nin tanınmasına karşı çıkanların oranı ise yüzde 85. Yani onlara bir referandum seçeneği sunduğunuzda evet oyunu garantilemiş oluyorsunuz. Bizde de izolasyon mu federasyon mu denildiğinde evet oyu çıkacağı kesin. Durum bu kadar açıkken, konu resmi toplantılarda da analiz edilmişken neden bu resmi politika haline dönüşmüyor? Statükoyu bitireceği kesin olan ortam var aslında ama statükoyu bitirme iradesinin kimsede olmadığı sonucuna varıyorum. Bu statükodan fayda sağlayan bir zümre var ve bu zümre şuan yönetimde. Derin bir kaygı içindeyim. Statükonun ağır maliyetleri oluyor. Ekonomiye, sosyal yapıya, değerlerimize, varlığımıza çok büyük faturalar çıkardığını görüyoruz.”
TÜRKİYE’NİN YARGIYA MÜDAHALESİ VE CENEVRE’YE ETKİSİ
“Dünyanın Kuzey Kıbrıs’ı nasıl gördüğü yıllar önce belirlendi. Bu konuda hukuki kararlar da aldılar. Siz Türkiye’nin alt yönetimisiniz dediler. Dünyaya bunun doğru olmadığını anlatmaya çalışan Kıbrıslı Türkler ve Türk tarafı vardı. Fiiliyatta Türkiye bize birçok konuda alt yönetimi gibi davranıyordu ama biz yine de dünyaya her ülke birbirini etkiler ama biz yine de ayrı bir devletiz, ayrı bir idaremiz var diyorduk.
Tarihimizde ilk kez bir Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı açık şekilde “hayır siz bizim alt yönetimimizsiniz” dedi. Bu emsali görülmemiş bir darbe oldu. ABD’ye Avrupa’ya gidip en fazla lobi faaliyeti yapan isimlerden biriyim ancak şuanda onların yerinde olmak istemezdim. Kıbrıslı Türklerin haklı davasına vurulmuş bir darbe oldu. O platformlarda bizim ayrı, siyasi eşit, eşit egemen bir varlık olduğumuzu savunmak eskisinden de zor bir duruma geldi. Türkiye bile sizi öyle görmezken Rumlar veya dünya neden bizi öyle görsün. Bu Cenevre’ye de mutlaka ağır bir gölge düşürecektir ve orada artık Kıbrıslı Türkler bir aktör değil de seyirci muamelesi görecektir.”
BİZE DEVLET ADAMLIĞI DERSİ VERMEYE KALKIŞANLAR NEREDE?
“Bunun Kıbrıslı Türklere yapılmaması gerekirdi. Gerçekten bir kırılma noktası oldu. İlerideki süreçte bunun etkileri daha da hissedilecektir. Ben bu ifadeleri nedeniyle Türkiyeli yetkililere bu ifadelerinden dolayı ama şuanda bizim yönetimde olan yetkililere karşı da öfkeliyim. Buradan bir ses gitmesi lazımdı, buradan giden tek ses muhalefetten, sendikalardan, sivil tolumdan oldu ama bu halkı temsilen görevde olanlardan tek bir açıklama gelmedi. Bu yüz karartıcı bir olaydır, demokrasimize bir lekedir. Ve esas öfke de o şahıslara karşı duyuluyor.
İleriki süreçte bunun tekrar doğru zemine çekilmesi lazım. Kıbrıs Türk toplumu belki de tüm Türk dünyasının içerisinde laikle sorunlarını en iyi şekilde çözmüş, demokrasiyi en iyi benimsemiş bir Türk toplumudur. Bizim ders ama durumumuz yok, biz ders veren durumdayız şuanda. Herkesin örnek aldığı bir toplumuz. Bunu Türkiyeli yetkililer de yıllarca ifade etti. Keşke demokrasimiz, laiklik anlayışımız sizin gibi olsa dediler yıllarca bugünse demokrasi ve insan hakları dersi verilmeye kalkışılması tam bir kara mizah. Bunları diplomatik yolla devlet geleneklerine uygun şekilde düzeltme görevi cumhurbaşkanında, hükümette, başbakanda, dışişleri bakanında… Bize devlet adamlığı dersi vermeye kalkışanlar nerede? Mağaralarına saklanmış durumdalar! Halk görüyor ve büyük öfke var. Bunu hükümet de bildiği için halkla hesaplaşmaya gitmek istemiyor ve erken seçimden kaçıyor.”
Ayşemden Akın / Bugün Kıbrıs