MASAYA GERİ DÖN

AKEL Genel Sekreteri Stefanus Stefanu, siyasi eşitliğin iki toplumun üzerinde anlaştığı bir BM parametresi olduğunun altını çizerek Tatar’a çağrıda bulundu: “İki devletli çözüm ısrarından vazgeçip masaya geri dön, kalıcı bölünme tehlikeler kaynağı olacak. Hiçbirimizin çocuklarımıza böyle kötü bir miras bırakma hakkı yok.”

Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) Genel Sekreteri Stefanus Stefanu yaklaşık bir yıl önce AKEL’in başına geçti. Uzun yıllardır AKEL kadrolarında yer alan Stefanu, başarısız seçim sonuçlarının darbe vurduğu partinin liderliğini zor koşullar içerisinde üstlendi. Kıbrıs’ın güneyindeki ilerici parti konumunda olan AKEL’den beklenti içindeki toplumun sorunlarına çare üretmek ve partiyi geleneksel çizgisine oturtmak için çalışan Stefanu, hem toplum için umut yaratmak hem de partisini çözüm üreten bir perspektifle yönetmek için kolları sıvadı.

Kıbrıs Sorunu’nda yaşanan durağanlığın aşılması için Kıbrıslı Rum liderliği ve Avrupa Birliği ile paylaştığı iki maddelik resmi önerilerini Bugün Kıbrıs ile de paylaşan Stefanu, Türkiye ile ilgili konulara da temkinli yaklaştı. Kıbrıs’ın komşularıyla iyi geçinmesi gerektiği üzerinde duran Stefanu, Türkiye ile kavga etmenin hiçbir işe yaramayacağını, hem Türkiye hem de Kıbrıs halkı için en iyi çözümün Birleşik Federal Kıbrıs olacağını söyledi. 2023 seçimlerine hazırlanan AKEL’in seçimlere kendi adayı ile mi yoksa ittifak adayı ile mi gireceği konusu da henüz netlik kazanmadı. Stefanu’ya göre bir ittifak adayını desteklemenin ön koşulu Kıbrıslı Türkleri siyasi olarak eşit gören, iki bölgeli federasyona inan biri olması gerektiği…

-Göreve gelir gelmez Yunanistan’a gittiniz… İlişkileriniz nasıl, size müdahale ediyorlar mı?

Bizim parti olarak Yunanistan ile her dönemde bulunan hükümetlerle ilişkilerimiz çok iyi oldu. Ve bu Yunanistan’daki hükümette bulunan partinin ideolojik ya da politik olarak hangi yelpazede yer aldığından bağımsızdır. Elbette herkes gerek Türkiye’nin gerekse Yunanistan’ın garantör ülkeler olarak Kıbrıs Sorunuyla bağlantılarını ve aynı zamanda tarihsel olarak iki ülkenin de adanın iki toplumu ile ilişkilerini bilir. Bunun yanında biz olumlu gelişmelere katkı sağlamak amacıyla ilişkilerimizin iyi olması gayretindeyiz. Yunanistan bizim işlerimize karışmaz her şeyden önce Kıbrıs Sorunu ile ilgili olarak koordinasyon ihtiyacı söz konusu bu nedenle biz oradaki hükümetlerle ve siyasi güçlerle iletişim kanallarımızı açık tutmak isteriz çünkü kendi görüşlerimizi Kıbrıs Sorunu ile ilgili olarak onlara aktarmak istiyoruz. Atina ziyaretim sırasında başbakan ve dış işleri bakanıyla görüştük bu iki görüşmeden de çıkardığım sonuç Kıbrıs Sorununa ilişkin birbirine çok yakın görüşlere sahibiz. Süre giden çıkmazın aşılması ve müzakerelerin Crans Monata’da bırakılan yerden başlayabilmesi konusunda mutabıkız.

-Brüksel, Londra ziyaretlerinde doğalgaz konusunda bazı öneriler sundunuz. Oralarda tartışılan yeni bir şeyler var mı?

Çıkmazdan dolayı ciddi endişe söz konusu. Ayrıca Kıbrıs Sorununun çözüm perspektifini zorlaştıran, denizde ve toprakta yaşanan yeni gelişmeler de endişeleri artırıyor. Onlar da BM Genel Sekreterinin raporlarında belirttiği gibi süren çıkmazdan ve gündeme gelen karşılıklı suçlama oyunundan duydukları endişeleri dile getiriyorlar. Temaslarda, özünde kendimizin hazırlamış olduğu, çıkmazın aşılması, müzakerelerin başlaması için hazırladığımız öneriyi kendileriyle paylaştık. 2021 Aralık’ta hazırlayıp Anastasiadis’e de sunmuştuk. Önerilerimiz, BM Genel Sekreterinin de atıfta bulunduğu gibi doğalgazı teşvik edici unsur olarak değerlendirip var olan çıkmazın aşılması ve müzakerelerin başlamasını içeriyor. Şunu gözlemledik AKEL’i Kıbrıs Sorununda sergilediği tutarlı tutumundan dolayı çok ciddiye alıyorlar bu yüzden önerimizi çok dikkatle dinlediler.

-Nedir bu öneriler, resmi belgeyi bizimle de paylaşır mısınız?

Elbette, belgeyi size de verelim… Bu önerinin iki ayağı var. Birinci ayağında müzakerelerle ilgili ne yapılması gerektiği hakkında AKEL’in görüşü, özünde BM Genel Sekreterinin fikri de orada yer alıyor. Yani müzakerelerin 2017’de Crans Montana’da kesintiye uğradığı yerden devam etmesi… Anlaşmaya varılan tüm görüş birliklerin korunması ve Guterres’in 6 maddelik çerçevesi etrafında görüşmelerin başlaması. Müzakerelerin kesintiye uğradığı andan sonra ister ortaya atılan yeni fikirler ister iki toplumun üzerinde anlaşmış olduğu çözüm modelini değiştirmeye yönelik fikirler (Tatar’ın iki devleti) bunları iptal eden, bunlara aykırı zemin değişikliğini bir kenara iten öneriler.

İkinci de bir sorunun çözümünde ihtiyaç duyulan araçların değerlendirilebilmesi… Müzakerelerin yeniden başlayabilmesinde bize yardımcı olacak nelerdir, bunları nasıl değerlendirebiliriz… Şunu çok iyi biliyoruz ki siyasal alanda bir sorunun çözümü için bir motivasyona ve çıkar ortaklığına ihtiyaç vardır. Ve bu değerlendirebilecek aracın ne olduğuna dair BM Genel Sekreteri hazırlamış olduğu raporların bazılarında bundan bahseder. Bunu Kıbrıs’ın doğalgazı olarak adlandırdı. Müzakerelerin yeniden başlaması yönünde dinamizm yaratma ve hızlı ilerlenebilmesini sağlayacak biçimde BM Genel Sekreterinin fikrinin içeriğini doldurduk. Kıbrıs’ın doğalgazının ve enerji konularını bu alanda bizi hedefe ulaştırmasını amaçladık. Bu konuda iki eksen söz konusu. Bunlardan biri Kıbrıs Türk toplumunu diğeri de Türkiye’yi ilgilendiriyor.

Bir unsurun motive edici olabilmesi için bunu ne zaman verdiğiniz önem taşır. Doğru zamanda verilmezse teşvik edici olmaktan ziyade teşvik etmeyici olabilir. Bizim öneriyi hazırlarken önümüze koyduğumuz hedef Kıbrıs Sorununun çözümüne hizmet etmesi hedefiydi. Kıbrıs Türk toplumu doğal gazın yönetiminde yer almak istiyor. Bu konuda Hristofyas-Talat arasında görüş işbirliği zaten söz konusu. Ve orada belirtiliyor ki çözüm durumunda doğal kaynaklar federal yetki olarak merkezi hükümetin yönetimindedir yani iki toplum birlikte yönetecekler. Bu zaten üzerinde anlaşılmış bir konu ancak çözüm olmadığı koşullarda bu nasıl olacak? Eğer çözümden önce bunu verirsen o zaman çözüme ulaşmanın önünü de kapatmış olabilirsin. Yani bunu ne zaman yapacağın önem taşıyor.

Biz önerimizde diyoruz ki Kıbrıs Cumhuriyeti şunu taahhüt etsin: BM Genel Sekreterinin sunduğu çerçeve temelinde stratejik anlaşmaya varıldığı takdirde bu verilsin. Burada Kıbrıs Cumhuriyeti bir taahhüdü üsteleniyor ve Kıbrıslı Türk toplumuna bizi çözüme götürecek unsur var ve insanlar açısından köprüyü kuracak olan da stratejik mutabakattır. Çünkü stratejik anlaşma özünde geriye dönüşü olmayan tek yönlü çözüme götüren bir yol. Bu da özünde kazan-kazandır. BM Genel Sekreteri raporlarında, Crans Montana’da henüz sonuca bağlanmayan 6 noktayı ortaya koydu ve BM Genel Sekreteri de ‘bu 6 nokta üzerinde anlaşmaya varıldığı takdirde geriye kalan hususlar teknokratik unsurlar olacak ve zaman içinde çözüme kavuşacak’ dedi. Mesela Annan Planı 190 sayfaydı ancak yan metinleri 9-10 bin sayfaydı. Yani BM Genel Sekreterinin zihnindeki, çekirdek bir anlaşma ve ardından diğer detayların çözülmesi… Özünde bu mutabakat geriye dönüşü olmayan çözüm yolu demek. Oraya vardıktan sonra artık çözüme gidiyorsun…

Türkiye eksenine gelince… Kıbrıs Cumhuriyeti belirli taahhütleri üsteleniyor ancak bu taahhütler sorunun çözümünden sonra uygulamaya giriyor. Örneğin Kıbrıs Sorunu çözümün ardından Türkiye’nin ve Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin oturup münhasır ekonomik bölgelerini belirlemeleri gerekiyor. Kıbrıs Sorununun çözülmüş olduğu koşullar dediğimizde masanın bir tarafında Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar olacak diğer tarafında da Türkiye… Diğer ikinci husus da eğer ekonomi ve ticari olarak elverişli ise o zaman Kıbrıs’tan Türkiye’ye bir boru hattıyla Kıbrıs’ın doğalgazının oraya aktarılması… İster oranın ihtiyacı için isterse Türkiye üzerinden başka yerlere aktarılması…

Üçüncüsü de Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’nin bölgedeki enerji planlamaları içiresinde yer almasına yardımcı olacak ve böylece bir sorunu katalizör olacak bir motivasyona dönüştürmüş olacağız.

-Peki dünyadaki denklem Rusya-Ukrayna savaşı ile hızla değişiyor. Türkiye’nin rolünün yükseldiği bu dönemde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin by-pass edilmeyeceği ne malum…

Haklısınız gelişmeler günümüzde süratle yaşanıyor ancak coğrafyayı değiştiremezsin. Komşuluk ilişkilerini olumlu yönde etkileyecek şekilde koşullar yaratabilirsin. Kıbrıs, Türkiye gibi güçlü bir ülke ile sorunları olmasını istemez. Bu nedenle de Kıbrıs sorunun BM çerçevesi altında iki toplumun üzerinde anlaşmaya vardığı şekilde çözülmesini istiyoruz.

-‘İki devlet’ tezine dönen Türkiye güçlendiği bir konumdayken masaya nasıl gelecek?

Eğer çözüm yönünde ilerlemek istemiyorsa Crans Montana’da ne olduğu konusunda karşılıklı suçlama oyunu devam edecek. BM Genel Sekreteri yolu gösteriyor, ‘bu duruma düşmemenin tek yolu Crans Montana’da kalınan yerden müzakerelere devam etmektir’ diyor. Yani BM kararlarında belirlendiği şekilde iki toplumun siyasi eşitliği temelinde müzakerelere başlamak. O zamana kadar varılmış görüş birlikleri ve Guterres Çerçevesi temelinde yapılması. BM Genel Sekreteri de raporlarında şuna işaret ediyor AKEL de bunu paylaşıyor: Eğer Crans Montana’da ne olduğu konusunda kitlenip kalırsak ileriye gidemeyiz. Kennedy’in de bir zamanlar dediği gibi, “Bana sorunları getirmeyin sorunların çözümünü getirin”…

BM Genel Sekreteri 2017 Eylül’ünde yayınladığı raporda Crans Montana’da yaşananların değerlendirmesini yaptı. Ne dediği önemli çünkü uluslararası toplum BM Genel Sekreterinin raporlarında yer alan hususlara göre tutumunu belirliyor. BM Genel Sekreteri bu raporda Crans Montana’daki başarısızlığı Kıbrıs’ın iki liderine yükledi. Bununla ister hemfikir olalım ister olmayalım bu orada kayıtlı ve orada var. Bu görüş kayda geçti ve şimdi öyle şeyler yapmak gerekiyor ki bunun böyle olmadığı yönünde Genel Sekreter ikna olsun ve harekete geçsin… Nikos Anastasiadis ne zaman çıkıp ‘ben görüşmeye hazırım’ dediyse de BM Genel Sekreterinin yanıtı ‘ben iki tarafta da bu yönde irade olduğuna ikna olmuş değilim’ oldu.

Kıbrıs Sorunun pozitif bir ajandaya ihtiyacı var ve Kıbrıs Sorununa ilişkin pozitif ajandayı da BM Genel Sekreteri beliriyor. Karşılıklı suçlama oyunu pozitif ajanda olamaz. Her toplumun içinde belli kesimleri karşılıklı suçlama oyunu memnun edebilir ancak çıkmaz derinleşerek devam eder ve sonuçta ülkemizde kala kala bize taksim kalır ve korkarız ki taksimin kalıcılaşmasına çok çok yaklaşmış durumdayız. Taksimin kalıcılaşması hem Kıbrıslı Rumlar hem Kıbrıslı Türkler açısından ve ortak vatanımız açısından kalıcı bir tehlikeler kaynağı olacaktır. Hiçbirimizin çocuklarımıza böyle kötü bir miras bırakma hakkımız yok.

– Anastasiadis’in hazırladığı Güven Yaratıcı Önlemler (GYÖ) paketinin resmi olarak içeriğine sahip misiniz? Bizimle detayları paylaşır mısınız?

Bu konuda Ulusal Konsey’in toplanmasını ve bilgilendirme yapılmasını talep ettik. Kıbrıs Sorununun çözüm çabasının ilerleyebilmesi için pozitif ajandaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Kıbrıslı Rum liderliğinin hazırlamış olduğu söz konusu GYÖ’lerin olumlu bir ajandayı teşkil ettiğine inanıyoruz ancak içeriğine bakıldığında durumu gerek siyasi gerekse hukuki açıdan daha karmaşık hale getireceğini ve zaman kaybına yol açacağını düşünüyoruz. Doğruyu söylemek gerekirse önlemlerin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum ancak genel fikir olarak söylenenler Maraş, Mağusa Limanı ve Ercan Havaalanı… Benzer içerikte GYÖ’ler 1993’te dönemin Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Glafkos Kliridis tarafından da sunulmuştu. Bir farkı Ercan değil Lefkoşa Havaalanı idi ve o dönemde bunların tartışılması 1,5 yıl sürmüştü ve bir dizi siyasi ve hukuki sorunla karşılaşılmıştı. Sonuçta o görüşmeler de çıkmaza girmişti. O dönemde de şöylesi bir endişe söz konusuydu; bu görkemli GYÖ’lerin Kıbrıs Sorunun çözümünün yerine geçmesi… Bunlara ulaşıldığı takdirde Kıbrıs Sorununun çözüme kavuşturulmaması…

Bu nedenle biz olumlu bir gündemin olması gerektiğini söylüyoruz ama Kıbrıs Sorununu çözüme götürmesi gerektiğini söylüyoruz, raydan çıkmasını değil. GYÖ’ler dediğinizde teknik komitelerde de konuşuluyor ve bunlar kesinlikle yaşama geçirilmesi gereken şeyler çünkü iki toplumun günlük yaşamalarını kolaylaştıran meseleler. Ancak ne yazık ki bu dönemde komitelerde sorun yaşanır durumda, bunun da ağırlıklı sebebi Kıbrıslı Türk toplumunun yeni liderliğinin sergilediği tutum… İki toplumun iletişimiyle ilgili konular zayıflatıldı. Durum inanılmaz bir hal almış noktada.

-Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Kıbrıs’ın güneyinde nasıl tartışılıyor? Bir AB üyesi olarak yaptırımlara katılmak Rusya ile olan tarihi ilişkilerinizi nasıl etkiliyor?

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin herkesle uluslararası hukuk temelinde iyi ilişkilerinin olması gerekiyor. Herkesten de uluslararası hukuku uygulamasını talep etmesi gerekiyor. Yani Kıbrıs Cumhuriyeti bir yandan uluslararası hukukun uygulanmasını talep edip başka yerlerde de uluslararası hukuk ihlallerine gözlerini kapatamaz. Bunu eklektik bir şekilde ele alamaz. Ancak uluslararası faktörün ne yazık ki seçmeci, eklektik bir yaklaşım sergilediğini görüyoruz.

Rusya’nın Ukrayna’yı istilasına ABD’nin ve Avrupalıların haklı bir biçimde tepki gösterdiklerini görüyoruz ancak kendileri Irak’ta Afganistan’da, Libya’da defalarca uluslararası hukuku ihlal ettiler, bu elbette ki Rusya’nın istilasını haklı gösteremez ancak uluslararası hukuk konusunda eğer tutarlı olmazsan o zaman ne etik olarak ne de gerçekçi olarak uluslararası hukukun uygulanmasını talep edebilirsin. Örneğin ABD ve AB yaptırımlar konusunda da bir tutarlılık arz etmiyor. Rusya’yla ilgili olarak çok sert yaptırımları varken Türkiye ile ilgili olarak böyle bir tutum içinde değiller. Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası hukuk konusunda tutarlı olmak zorundadır.

-Türkiye son bir yılda yüzünü yeniden batıya dönmeye, komşularıyla ilişkilerini düzeltmeye başladı. Ekonomik açıdan da zor durumda… Bunun Kıbrıs Sorununa yansıması ne olur?

Savaşlar kesinlikle çözümler sunmaz, savaşlar yol açtıkları yıkım, kan, gözyaşı ve acının dışında yeni sorunlara neden açarlar. Bu savaşın ardından yaşanan gelişmelerle gündeme gelen ciddi değişiklik şu; uluslararası faktörü dikkatini savaşın olduğu yere çevirmek zorunda… Uluslararası unsur son yıllarda zaten Kıbrıs Sorununda içinde bulunulan durum nedeniyle çözüm konusunda bir girişim üstlenmiş değildi şimdi bu gelişmeyle dikkati tamamen başka yere çevirmiş oldu. Türkiye’nin uluslararası satranç tahtasındaki rolünün yükselmesi zaten sorunlu bir davranış sergilediği Kıbrıs Sorununda nasıl etkileri beraberinde getirir bunu bilemiyoruz. Türkiye şu anda kısmen rahatlamış durumda çünkü Avrupa ve ABD, Ukrayna’da yaşanan krizin nedeniyle Türkiye’nin devreye girmesine olumlu yaklaşıyorlar ancak yine aynı güçler Türkiye’nin Kıbrıs Sorunu çözümü konusunda harekete geçmesi konusunda böyle bir tutumu sergilemiyorlar.

Türkiye yaşanan savaşla da bağlantılı olarak eğer uluslararası alanda güçlenen bir role sahip olduğunda uluslararası faktör ne derece Türkiye’yi Kıbrıs Sorunun çözümü konusunda zorlayabilir ki? Dolayısıyla Kıbrıs Sorunun by-pass edilmesi tehlikesi söz konusu. Bu nedenle Kıbrıs Sorununun mümkün olan en kısa süre içerisinde çözülmesine yönelik olarak Kıbrıslılar tarafından somut rol üstlenmeli, biz sürekli olarak bunu Anastasiadis’e de söylüyoruz. Bu nedenle sürekli olarak liderlere baskı yapmamız gerekiyor. Kıbrıs Sorunu bir günde çözülebilir yeter ki siyasi irade gösterilsin.

Türkiye’nin bugüne kadar sergilediği tutum bizim pek umutlu olmamıza izin vermiyor ancak Türkiye bu konuda denenmediği takdirde bilemeyiz. Nasıl deneyebilirsin? Önüne çözümü koyarsın, iki toplumun üzerinde anlaştıkları ile BM şemsiyesi altında çözümü önüne koyarsın ve bizim AKEL olarak Anastasidis’e de sunduğumuz doğalgaz faktörünü değerlendirecek öneri ile birlikte… Türkiye’nin böylesi bir öneriye olumlu yaklaşacağını bilemeyiz ancak bu ikilemi önüne koymazsan ne yapacağını nereden bilebilirsin? Şöylesi bir gerçeklik önümüzde; zaman faktörü taksimin kalıcılaşmasının lehine işliyor dolaysıyla harekete geçmeliyiz.

– 2023 seçimleri… AKEL’in çalışmaları nasıl gidiyor? İttifak arayışınızda kırmızıçizgileriniz var mı? İş birliği olmazsa siz aday mısınız?

DİSİ’nin iktidarda bulunduğu süre boyunca Kıbrıs’ta yaratılan çıkmazlar çok fazla. Bu nedenle bir hükümet değişikliğinin gerçeklemesi kaçınılmaz. Değişiklik dediğimizde mesele cumhurbaşkanının isminin değişmesi değil ilerici bir değişimin gerçekleşmesi ve bunun için de ilerici bir programa sahip hükümetin göreve gelmesi hedefindeyiz. Bunun için iki şeyin yapılması gerekiyor. Siyasal olarak program düzeyinde görüş birliklerine varılması gerekiyor ve bu çabayı temsil edecek olan şahsiyetin yani adayın kim olacağı konusu… Diğer bir alternatif de tek başına seçimlere katılmak… AKEL birinci seçenek olarak önüne diğer partilerle iş birliği olanaklarını araştırmayı koydu. Koşulları değerlendirip güçler dengesini dikkate alıp seçimleri kazanmak ve arzuladığımız değişimi gerçekleştirme olasılığını artırmak için bunu istiyoruz. Eğer bunu başaramazsak o zaman toplumsal güçlerle seçimlere kendimiz katılacağız. Bu aşamada önümüzde işbirliği hedefini koyduğumuz için bu iş birliğinin hangi çerçeve ile yapılacağı ve aday konusu önümüzde duruyor.

Kırmızıçizgilerimiz şüphesiz siyasi ilkelerimizde belirlenen bir şey… Örneğin destekleyeceğimiz bir cumhurbaşkanı adayından bahsediyorsak elbette ki siyasi eşitliğe inanan, iki toplumlu, iki bölgeli federal çözüm için çalışacak biri olmalı. Ayrıca sosyo-ekonomik konularda da neoliberal politikaları benimsemiş biri olamaz. Bu nedenle bizim için aslında iki mesele söz konusu sadece adayın kim olacağı değil adayın hangi tezleri savunacağı… Aksi takdirde toplum tarafından sevilen, popüler bir şahsiyeti aday gösterip seçimlere girerdik.

Eğer günün sonunda AKEL iş birlikleri olmaksızın seçimlerde bir aday çıkarırsa yine seçimleri kazanma olasılığını olabildiğince artırabilecek bir adayı tercih etme yoluna gidecek. Yani aslında bizim cevap bulmamız gereken soru AKEL Genel Sekreteri nasıl cumhurbaşkanı adayı olur değil, nasıl cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak ilerici bir değişimi gerçekleştirebiliriz.

Parti tabanında ilk tur görüşmeleri tamamladık. Büyük çoğunluğu partinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde işbirliği yapma fikrini destekliyor. Önümüzde ikinci bir tur var. O turda da muhalefet partileri ile yapmış olduğumuz temaslar sonucunda işbirliği ihtimalinin ne durumda olduğu görüşülecek. İkinci aşamada hem parti tabanının ne diyeceğine kulak vereceğiz hem de parti liderliğinin yol göstericiliği ile tabana hitap edeceğiz.

-Cumhurbaşkanlığındaki Ersin Tatar’a mesajınız var mı?

İki devletli çözümde ısrar etmek yerine iki toplumun üzerinde anlaşmaya varmış olduğu BM kararlarında olduğu gibi siyasi eşitliğin olduğu, iki bölgeli, iki toplumlu çözüme geri dönmeli. Özker Özgür’ün çok bilgece bir sözü var: “Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçük ama hepimizi kucaklayacak kadar da büyüktür.”

-Kıbrıslı Türklere ne söylemek istersiniz?

Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar 1960’da bir karar aldılar. Bu ülkenin ortak sahipleri ve ortak yöneticileri olma kararı aldılar. Kıbrıs’ın Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara ait olduğu kararını aldılar. Ortak vatanımızda ortak devletimizde tekrar birlikte olabilmek için liderliklerimize baskı yapmaya devam etmeliyiz. Hem bugünümüz için hem de yarınımız için birlikte hareket etmeliyiz.

AKEL’İN ÖNERİLER BELGESİ

Çeviri: Buse Apel

AKEL’in önerisi iki temel amaca hizmet ediyor. İlk olarak, Kıbrıs Rum tarafının, üzerinde mutabık kalınan iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon çözümü temelinde müzakerelerin yeniden başlatılmasına hazır olduğunun beyan edildiğine ikna edebilecek somut adımların atılmasını öneriyoruz. Günümüzün mevcut koşullarında müzakereleri Crans Montana’nın rayına oturtmak için ciddi teşvikler vermemizin ciddi önem arz ettiğini gerçekten anladığımız için doğal gaz teklifini de sunduk.

Müzakerelerin yeniden başlatılması önerisi, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği gibi, şartlar veya ön koşullar olmaksızın iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon çözümünde ısrar ettiğimizi vurgulayarak başlıyor. Ayrıca, 2014 Ortak Bildirisi, BM Genel Sekreteri’nin çerçevesi ve kayıtlara geçen yakınlaşmalarla müzakerelere kaldığı yerden devam etmeye hazır olduğumuzu ifade ediyoruz. Müzakerelerde üzerinde anlaşmaya varılan çalışmalardan vazgeçmek büyük bir hata olur, çünkü bu durum sonu gelmeyen tartışmalara yol açacaktır. Daha spesifik olarak, siyasi eşitlik ve etkin katılımla ilgili olarak kaydedilen yakınlaşmaların geçerliliğini yeniden teyit ediyor ve BM Genel Sekreteri’nin Altı Noktalı Çerçevesinin bekleyen konularına ilişkin köprü görevindeki önerileri uygun zamanda sunmaya hazır olduğumuzu ifade ediyoruz.

AKEL’in önerisinin ikinci bölümü, doğal gaz ve deniz bölgelerine ilişkin kaydedilen yakınlaşmaların yeniden teyit edilmesiyle başlıyor. Kıbrıslı Türkleri teşvik etmeye çalışırken, stratejik bir anlayışla, Kıbrıslı Türklerin doğalgaz meselelerine müdahil olması meselesinin tartışılması ve böylece uzun süredir devam eden bir talebin karşılanması gerektiğini öneriyoruz. Ayrıca, Kıbrıs sorununun çözümüyle birlikte, hiçbir ödemeye izin verilmeyen mevcut fonun (hidrokarbon gelirleri) federal bir hidrokarbon fonuna dönüştürülmesini öneriyoruz. Türkiye’ye yönelik teşvikler söz konusu olduğunda, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümünün ardından, Federal Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye’nin, Uluslararası Hukuk temelinde Münhasır Ekonomik Bölge’nin sınırlandırılmasını amaçlayan müzakerelere başlamasını öneriyoruz. Bunun yanında, verimli bir ekonomik ve teknik zemin olması koşuluyla, Türkiye’ye doğru doğal gaz boru hattının güzergahı konusunda karşılıklı yarar sağlayan bir anlaşmanın imzalanması için müzakerelere başlanmasını da öneriyoruz.

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi

array(4) { ["reklam_linki"]=> string(31) "https://guvensigortakibris.com/" ["reklam_gorseli"]=> string(63) "https://bugunkibris.com/wp-content/uploads/2024/11/mavi-gif.gif" ["hangi_pragraflar_arasina_geldin"]=> string(1) "3" ["reklami_yayinla"]=> bool(true) }