YA KRİZ YA NOBEL BARIŞI
Harvardlı Prof. Kerim Munir’den çarpıcı analiz: “Gerçek bir federasyon, Rum liderliğinin AB’deki tek taraflı veto gücünün sonu demektir. Bu yüzden federasyon savunuluyor gibi yapılıyor ama hayata geçirilmiyor.”
YA KRİZ YA NOBEL BARIŞI
Harvardlı Prof. Kerim Munir’den çarpıcı analiz: “Gerçek bir federasyon, Rum liderliğinin AB’deki tek taraflı veto gücünün sonu demektir. Bu yüzden federasyon savunuluyor gibi yapılıyor ama hayata geçirilmiyor.”
Bugün Kıbrıs
Kerim M. Munir’in Cyprus Mail‘de yayımlanan “Kıbrıs İçin İki Gelecek: Bölgesel Kriz mi, Ortak Nobel Barış Ödülü mü?” başlıklı yazı şöyle:
Kıbrıs, bugün tarihinin en dönüştürücü barışı ile bölgesel bir çatışma arasında kritik bir eşikte duruyor.
Rum Lider Nikos Hristodulidis, iki toplumlu, iki bölgeli federasyon (İBBF) ve siyasi eşitliğe dayalı bir çözüm için her fırsatta “hazır” olduğunu söylüyor. Müzakerelerin “Crans-Montana’da kaldığı yerden” yeniden başlaması gerektiğini tekrarlıyor.
Kâğıt üzerinde bu söylem, Birleşmiş Milletler parametreleriyle uyumlu görünüyor. Ancak özünde, giderek bir diplomatik yanılsamaya dönüşüyor: Federasyonun gerektirdiği gerçekleri –güç paylaşımı, egemenliğin ortaklaşması ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ndeki sesinin Türk toplumuyla paylaşılması– fiilen reddeden, özenle kurulmuş bir söylem kalkanı.
Parlatılmış dilin ardında daha soğukkanlı bir siyasi hesap yatıyor. 2004’ten bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti, yapısal bir asimetri avantajına sahip: uluslararası tanınmışlık, AB üyeliği ve Türkiye’yi ilgilendiren her Avrupa dosyasında tek taraflı veto gücü. Bu güç Türk Kıbrıslılarla paylaşılmıyor ve gerçek bir federasyonla kaçınılmaz olarak zayıflayacak. Gerçek bir İBBF; dönüşümlü başkanlık, etkin katılım ve AB konularında ortak karar alma anlamına geliyor. Hiçbir lider, bu gerçeği bugüne kadar kendi seçmenine açıkça anlatmadı. Hristodulidis de bir istisna değil.
SAFE DOSYASI: BİR İSTİSNA DEĞİL, BİR ŞABLON
Bu çelişki artık görmezden gelinemeyecek kadar açık. Bunun çarpıcı bir örneği, AB’nin SAFE savunma programı.
SAFE, AB üyesi ülkelerin ortak savunma alımları için uzun vadeli ve düşük maliyetli finansman sağlayan amiral gemisi bir mekanizma. Türkiye gibi üçüncü ülkelerin bu programa katılımı ise ancak AB ile imzalanacak bir güvenlik anlaşmasıyla mümkün. Bu anlaşma da 27 üye ülkenin tamamının onayını gerektiriyor – Kıbrıs dahil.
Türkiye SAFE’e resmî başvuruda bulundu. Ancak Avrupa Komisyonu, başvurunun hem geç yapıldığını hem de gerekli oybirliğinin sağlanamadığını açıkladı. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Hristodulidis, kamuoyuna “Türkiye kendini dışladı” mesajı verdi.
Bu, ilkesel bir diplomasi değil; stratejik bir dikkat saptırmaydı. Kıbrıs’ın tek taraflı veto gücü korunurken, engelleyici aktör olarak Türkiye işaret edildi. Bu yaklaşım, Hristodulidis’in federasyon meselesindeki tutumunun da özeti niteliğinde: SAFE bir istisna değil, bir şablon.
DOĞU AKDENİZ VE TEHLİKELİ HARİTALAR
Aynı tutum Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) siyasetinde de kendini gösteriyor. Güncel enerji ve deniz yetki alanı haritaları, 1920’de Anadolu’nun renkli bloklara ayrıldığı Sevr Antlaşması’nı andırıyor. Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Mısır’a net deniz alanları tanımlanırken, Akdeniz’in en uzun kıyılarından birine sahip Türkiye adeta “coğrafi bir sorun” gibi gösteriliyor. Türk Kıbrıslılar ise haritalarda tamamen yok sayılıyor.
Bu haritalar masum değil; kriz senaryolarının taslaklarıdır.
Türkiye’nin bölgesel enerji çerçevelerinden dışlanması, Ankara’yı iki devletli çözüme daha da yaklaştıran dinamikleri besliyor. Asıl gerçek ise göz ardı ediliyor: Kıbrıs Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz’i, içeride gerçek bir güç paylaşımını kabul etmeden düzenleyebileceğini varsayıyor. Bu yaklaşım, çatışma ve askerî gerilimi davet eden tehlikeli bir strateji.
FEDERASYONU SÖZLE SAVUNMAK YETMEZ
Hristodulidis, tüm bunların sorumluluğunu Türkiye’ye yüklüyor. Oysa gerçeğin diğer yarısı şu: Kendisi de gerçek bir federasyonu kabul edemiyor. Çünkü gerçek bir federasyon, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’deki münhasır veto gücünün sonu ve Türk Kıbrıslılarla fiilî iktidar paylaşımı anlamına geliyor.
BM Genel Sekreteri, Rum tarafının güç paylaşımına hazır olduğunu “sadece sözle değil, eylemle” göstermesi gerektiğini açıkça ifade etti. Buna rağmen BM, beyanları fiilî uyum olarak kabul etmeyi sürdürüyor. Oysa gerçek bir İBBF, sadece telaffuz edilerek savunulamaz.
BAŞKA BİR GELECEK MÜMKÜN
Tüm bu çıkmazlara rağmen, farklı bir gelecek hâlâ mümkün. İşleyen bir Federal Kıbrıs Cumhuriyeti; Yunanistan-Türkiye yakınlaşmasını güçlendirebilir, bölgesel güvenliği istikrara kavuşturabilir, ortak enerji ve iklim altyapılarının önünü açabilir ve Kıbrıs’ı bir tampon değil, gerçek bir köprüye dönüştürebilir.
2024 Nobel ödüllü MIT ekonomisti Daron Acemoglu’nun Why Nations Fail (Uluslar Neden Başarısız Olur) adlı eserinde anlattığı üzere, dışlayıcı kurumlar toplumları er ya da geç çöküşe sürükler. Kıbrıs bugün, ilerleme yanılsaması içinde, bu kitap için ders niteliğinde bir örneğe dönüşme riskiyle karşı karşıya. Gerçek bir federasyon ise dışlayıcı yapıları kapsayıcı kurumlarla değiştirerek istikrar, yatırım ve ortak refah yaratabilir.
TARİHİN İRONİSİ: NOBEL YOLU DA AÇIK
İronik olan şu: Hristodulidis, “Kıbrıs’ın çıkarı” adına hareket ettiğini savunurken, eğer Tufan Erhürman’ın tutarlı federasyon vizyonuyla ve BM Genel Sekreteri’nin gözetiminde gerçek bir uzlaşıyı hayata geçirebilirse, Kıbrıs tarihinin en büyük siyasi mirasına imza atabilir. Böyle bir çözüm, Doğu Akdeniz’in siyasi geometrisini değiştirir ve 60 yıllık bir çatışmayı sona erdirir. Bu da sembolik değil, gerçek bir ortak Nobel Barış Ödülü adaylığını mümkün kılar.
Bugün Hristodulidis’in önünde net bir tercih var: Bölünmüş bir adanın eski cumhurbaşkanı olarak mı anılacak, yoksa Federal Kıbrıs’ın kurucu mimarı mı olacak?
MADISON’DAN KIBRIS’A: FEDERALİZM TESTİ
ABD Anayasası’nın mimarlarından James Madison, Federalist No.10’da bir cumhuriyetin başarısının, yalnızca bir grubun değil tüm toplumun temsil edilmesine bağlı olduğunu savunuyordu. Kıbrıs bugün, Madison ve Hamilton’ın Philadelphia’da yüzleştiği sorunun daha küçük ama benzer bir versiyonuyla karşı karşıya: Gerçekten iki halkı temsil eden bir federasyon kurulabilecek mi?
Bu tercih, yalnızca Hristodulidis’in mirasını değil, Kıbrıs’ın federasyonların neden başarılı olabileceğine dair modern bir örnek mi, yoksa Why Nations Fail’in yeni bir bölümü mü olacağını belirleyecek.
Kerim M. Munir
Harvard Medical School Profesörü, Boston
Lefkoşa’daki English School mezunu












