Derya: “Bu ülke sosyal devletten uzaklaşıyor, emek ve kadın mafyatik düzene teslim ediliyor”

CTP Milletvekili Doğuş Derya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde hükümetin “2026 yılı aile yılı” söylemini hedef alarak, “Aileyi güçlendireceğim adı altında cicili bicili paketlenerek ortaya koyulan politikalar aileyi değil aslında erkeği ve ataerkini güçlendiren, kadını ve çocuğu yalnızlaştıran sonuçlar üretiyor” dedi; “Kıbrıs’ın kuzeyinde bir sığınma evinin olmaması kaynak eksikliğinden değil, bir politik tercihtir” sözleriyle de sosyal devletin çöküşüne işaret etti.

Bugün Kıbrıs

Meclis Genel Kurulu’nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi görüşülürken söz alan CTP Milletvekili Doğuş Derya, Çalışma Bakanlığı’nı “sosyal devlet” niteliğinin en çok ölçülebildiği bakanlıklardan biri olarak tanımladı. Derya, bakanlığın kimi zaman “yurttaşı devlete rağmen koruması gereken bir bakanlık” niteliği taşıdığını söylerken, yabancı iş gücü gerçeğini de hatırlatarak bu alandaki politikaların yalnızca “aile” söylemiyle ele alınamayacağını vurguladı.

“2026 AİLE YILI” SÖYLEMİNE İTİRAZ: “AİLE İDEOLOJİSİ ÜZERİNDEN KONUŞALIM”
Derya, konuşmasının başında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın basına yansıyan açıklamasına atıfla, “2026 yılı aile yılı olması için çalışmalar başladı” sözleri üzerinden değerlendirme yapacağını belirtti. Türkiye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile görüşme sonrasında “aile destek merkezleri” için iş birliğinden söz edilmesini hatırlatan Derya, bu söylemin dünyada yükselen bir ideolojik dalgayla birlikte okunması gerektiğini ifade etti.

Derya, 2010’dan bu yana dünya genelinde yükselen otoriterleşme eğilimlerine işaret ederek, farklı kavramlarla adlandırılsa da ortak bir yönelimin belirginleştiğini söyledi. Bu yönetim biçimlerinin “ağır cinsiyetçi” olduğunu vurgulayan Derya, koruyucu-önleyici politikalar yerine sosyal politikalarda bütçe kısıtına gidildiğini, bakım yükünün kadınların omuzlarına yüklendiğini, sığınma evlerinin kapatıldığını ya da küçültüldüğünü, şiddeti önleme mekanizmalarının işletilmediğini dile getirdi.

KADINA ŞİDDETTE “CEZASIZLIK” VURGUSU: “KADINLARIN EN BÜYÜK PROBLEMLERİNDEN BİRİ”
Derya, uluslararası feminist toplantılarda en çok tartışılan başlıklardan birinin “cezasızlık” olduğunu anlatarak, Malta’da Sosyalist Enternasyonal’in kadın toplantısına katıldığını, ardından İstanbul’da uluslararası bir feminist toplantıda bulunduğunu kaydetti. Bu toplantılarda ortak gündemin, aile politikaları adı altında şiddetin cezasız bırakılması ve bunun kadınlar üzerindeki baskıyı artırması olduğunu söyledi.

Derya, “aile kavramının güçlendirilmesi” söyleminin dışarıdan bakıldığında “cici” görünebildiğini ancak otokratik rejimlerin bu başlıkla kadınları ve çocukları yalnızlaştıran sonuçlar ürettiğini belirterek şu çerçeveyi çizdi: “Aileyi güçlendireceğim adı altında cicili bicili paketlenerek ortaya koyulan politikalar aileyi değil aslında erkeği ve ataerkini güçlendiren, kadını ve çocuğu yalnızlaştıran, onları koruyucu mekanizmalara bütçe, personel, akıl, vizyon ayırmayan sonuçlar üretiyor.”

DÜNYADAN ÖRNEKLER: “LİBERAL DEMOKRASİLERİ İÇERİDEN ÇÜRÜTEN YAPILAR”
Derya, dünya siyasetinden örneklerle otoriterleşmenin ortak karakterini anlattı; ABD, Macaristan, Fransa, Avusturya, İngiltere, Rusya ve Brezilya gibi ülkelerde yükselen/yerleşen liderlik örnekleri üzerinden, liberal demokrasilerin araçlarıyla iktidara gelinip sonrasında kuvvetler ayrılığının zayıflatıldığına dikkat çekti. Bu süreci, literatürde “polipore” benzetmesiyle anlattıldığını söyleyen Derya, “liberal-demokrasi ağacını içeriden çürüten mantar yapılanmalar” ifadesini kullandı.

“AİLEYİ DEĞİL, BİREYİ GÜÇLENDİRİN”
Derya, aile tartışmasının merkezine “bireyin hak ve özgürlükleri”ni koydu. Aileyi, “birlikte yaşama kararı vermiş, aralarında ille de nikah sözleşmesi olması gerekmeyen… birlikte yaşayan… birlikte yatırım yapan… sevgi ve saygı temelinde yaklaşan” insanlar olarak tanımladı; çocuk sahibi olmanın, biyolojik bağın ya da “kadın-erkek” kalıbının tek biçim olmadığını söyledi.

Derya, politik perspektifin belirleyici olduğuna işaret ederek şu yaklaşımı öne çıkardı: “Benim kişisel tercihim bir bireyin güçlü olduğu zaman zaten doğal olarak o bireylerden oluşan ailenin güçlü olacağı sonucunu anlatmaya çalışmaktır.” Bireyi güçlendiren politikaların, kadın dostu belediyecilikten aydınlatılmış sokaklara, ücretsiz ve güvenceli sağlık hizmetine, doğum kontrol yöntemlerine erişime kadar geniş bir yelpazeyi içerdiğini vurguladı.

SIĞINMA EVİ, DANIŞMA MERKEZLERİ VE “POLİTİK TERCİH” ELEŞTİRİSİ
Derya, sosyal politikaların yürürlüğe konulmasının “kaynak yokluğu” ile açıklanamayacağını söyleyerek sığınma evi örneğini doğrudan Meclis kürsüsünden gündeme taşıdı. Derya, bu konuda şu ifadeyi kullandı: “Devletin bir sığınma evinin olmaması kaynak eksikliğinden değil, bir politik tercihtir. Ve üzgünüm, dolaylı olarak siz şiddete maruz kalan kadınlara biz seni yalnız bırakmayı tercih ediyoruz diyorsunuz.”

Şiddeti önleme danışma merkezlerinin açılmamasını da aynı çerçevede değerlendiren Derya, koruyucu-önleyici politikalar yerine “aile merkezleri” söyleminin öne çıkarılmasını eleştirdi. Bu yaklaşımın, şiddeti önleyici müdahale programlarını ve kadınlara ekonomik-yasal danışmanlığı geriye ittiğini belirtti.

KREŞ, BAKIM HİZMETLERİ, YAŞLI BAKIMI: “VERGİ VERİYORSAM DEVLET KURUMSAL DÜZENLEME YAPMAK ZORUNDA”
Derya, bakım hizmetlerinin devlet tarafından örgütlenmemesinin faturası olarak kadınların iş gücünden çekildiğini ve yoksulluğa itildiğini dile getirdi. Ücretsiz devlet kreşi yokluğunda asgari ücretlinin özel kreş masrafını karşılayamadığını, bunun da kadınların çalışabilirken çalışamaz hale gelmesine yol açtığını anlattı. Derya, yaşlı bakımında da benzer bir tablo çizdi; kamu ve özel yaşlı bakım evlerinin yatak kapasitesine ilişkin örneğiyle, sosyal yardım alan yaşlı sayısı üzerinden yetersizliği tarif etti ve bunun sosyal devletin çöktüğünü gösterdiğini söyledi.

Derya, bakım hizmetlerinin “kadınların sırtına yüklendiğini” vurgulayarak şu ifadeyi kurdu: “Ben kadın olarak bu devlete vergi veriyorsam, bu devlet bana bakım hizmetleri konusunda kurumsal düzenleme yapmak zorundadır, nokta.” Ardından, “Verilen vergiler niye yaşlı bakım evlerine gitmiyor? Niye kreşlere gitmiyor? Niye engelsiz yaşam evlerine gitmiyor?” sorularını peş peşe sıraladı.

EMEK VE SÖMÜRÜ: “EMEK DEDİĞİMİZ ÖMRÜMÜZÜN BİR KESİTİDİR”
Derya, emek kavramını “yaşamdan koparıp satmak zorunda kalınan zaman” olarak tanımladı. Derya, “Emek dediğimiz şey ömrümüzün bir kesitidir” diyerek, çalışma koşullarının ve ücretlerin insanların nasıl yaşadığını belirlediğini söyledi. Özel sektörde primlerin düşük gösterilmesi, örgütlenme ve sendikalaşma sorunları, güvencesiz sektörlere itilen kadın emeği ve ağır sömürü koşullarına işaret etti.

Yabancı iş gücüne yönelik uygulamalarda da ağır sömürü ilişkileri kurulduğunu belirten Derya, asgari ücretler üzerinden yapılan kesintilerin anayasa ve yasalara aykırılığına dikkat çekti; insan ticareti riskini de bu tabloya ekledi.

İNSAN TİCARETİ VE KAYIT DIŞILIK: “NİYET, İRADE, CESARET İSTER”
Derya, insan ticaretiyle mücadelede Çalışma Bakanlığı’nın kilit rolüne işaret ederek, bu alanın tek bir bakanlığın sınırlarında çözülemeyeceğini söyledi. İçişleri, Çalışma, Sağlık ve dış ilişkiler boyutuna dikkat çeken Derya, bu düzenin güçlü çıkar ağlarıyla bağlantılı olduğunu belirtti. Derya, bu noktada “Niyet ister, irade ister, cesaret ister” sözleriyle, siyasi irade ortaya konması halinde muhalefetin desteğini de açıkça ifade etti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Oğuzhan Hasipoğlu ise, ülkeye getirilen iş gücünü getiren “sektör”ün kayıt altına alınması, yükümlülük ve teminat koşulları getirilmesi gerektiğini söyledi; mevcut “kota” uygulamasına, üçüncü ülke yurttaşlarının ülkeye getirilmesinin geçici süre durdurulmasına kadar uzanan bir çerçeve çizerek, “Bu işi el atmamız lazım” dedi.

Derya, bu yaklaşımın “bütünlüklü” ele alınması gerektiğini vurgulayarak, “kayıt altına alma” adımının tek başına yeterli olmadığını, planlama ve denetim mekanizmalarının eş zamanlı işlemesi gerektiğini anlattı. Derya, rant, talan ve düzenin farklı ayaklarına işaret ederek, çözümün “hükümet politikası” olarak kurulması gerektiğini söyledi.

“MAFYOKRASİ” VE “OTOKRATİK YAPI” UYARISI: “BİRLİKTE MÜCADELE EDERSEK ÇÖZEMEYECEĞİMİZ SORUN YOK”
Derya, konuşmasının ilerleyen bölümünde ülkenin tanınmama koşullarının organize suçlar açısından “verimli bir alan” yarattığını söyleyerek, devletin daha fazla korunması gerektiğini vurguladı. Kıbrıslı Türklerin kendi ülkesinde azınlığa düşme kaygısına değinen Derya, hem yerli emekçilerin hem de sömürülen yabancı iş gücünün insan haysiyetine uygun olmayan koşullarda yaşamasına dikkat çekti.

Derya, toplumsal ve ekonomik tahribatı tarif ederken, mafyalaşma ve otokratikleşme vurgusunu yeniden öne çıkararak, “İçimde böyle bir inat bilenir ki bunlara karşı hep beraber olur ve mücadele edersek aslında çözemeyeceğimiz sorun yoktur” dedi.

“YARDIM ETMEYE HAZIRIM”
Konuşmasının sonunda, meseleleri “laf dalaşı”na çevirmeden anlatmaya çalıştığını belirten Derya, yaşananlardan “yurttaş olarak canının yandığını” ifade etti. Derya, sosyal adalet, toplumsal cinsiyet eşitliği, emek sömürüsüyle mücadele ve kırılgan grupları koruyan politikalar için irade konulması halinde destek vermeye hazır olduğunu söyleyerek konuşmasını şu sözlerle bağladı: “Eğer emek sömürüsünü durdurmak, toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletini sağlamak… sosyal adalet sağlayıcı politikaları yürürlüğe koymak gibi bir niyetiniz olursa gerçekten, ne zaman isterseniz yardım etmeye hazırım.”

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi