Demokrasi Vitrini ve Silahın Dansı
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçenlerde bize şöyle müjdeyi verdi… “Bölgedeki Kürtlerin yaşadığı en demokratik ülke Türkiye.”
Ne güzel, değil mi? Dünya tarihine not düşülecek bir iddia. Demokrasi var, ama vitrinin camı öyle parlak ki, kimse içindekine dokunamıyor. İçeri girmeye çalışırsanız, gözlerinizi kamaştırıyor. Dokunamaz, sorgulayamaz, sadece bakarsınız. Demokrasi burada bir hakikat değil, bir sahne dekoru. Ve elbette dekorasyonun amacı, bakana bakınca gözleri kamaştırmak, arkada kalanları gizlemek.
Ama Fidan, bir de paradoksu ekliyor; Türkiye hem en demokratik ülke, hem de silahlı mücadelenin yürütüldüğü tek ülke. Irak’ta yok, İran’da yok, Suriye’de yok… ama burada var. Mantık basit. Sorun demokrasi değil, sorun fazla özgürlükmüş. Fazla özgürlük olunca silah konuşuyormuş, demek ki fazlası tehlikeliymiş. Bunu söylemek yerine, “Onlarda yok, bizde var” diye kendi vitrinin camını parlatıyoruz.
Baskının kurumsallaştığı ülkelerde silah görünmez. Sessizliktir, ama sessizlik huzur değildir. Mezarlıklar sessizdir, ama kimse onlara barış alanı demez. Burada ise demokrasi fazlalık, özgürlük yan etki, sandık ve anayasa ise yanlış dozaj. Fazla konuşulmuş, fazla talep edilmiş, fazla siyaset yapılmış, sorun kaçınılmazdır.
2013’e geliyoruz. Abdullah Öcalan barış çağrısı yapıyor, umut filizleniyor. Sonra klasik anlatı; dış müdahaleler, dağ kadroları, bozulan süreç. Fail her zaman “dışarıda”. Bu ülkede süreçler kendi kendine yürür gibi görünür ama kendi kendine bozulmaz. Mutlaka biri gelir, aklı çeler, zihinlere girer. İrade hep başkalarına aittir, herkes çocuk kalır, kimse sorumluluk almaz.
Örgüt liderinin “gerçeği gördüğü” söylenir. Hapishanedeki birinin gördüğü gerçeğe devlet hala vitrindeki cümlelerle bakmaktadır. Mesele görmek değil, gerçeğin neyi zorunlu kıldığıdır. Çünkü gerçek görüldüğünde bazı kelimeler kaçınılmaz olur…Eşit yurttaşlık, yüzleşme, adalet, hafıza. Bu kelimeler vitrini çatlatır, camı kırar, parlatılmış sahneyi bozar.
O yüzden demokrasi bir deneyim değil, bir karşılaştırma aracıdır. Daha kötüsü var denir. Hep daha kötüsü vardır. Kıyas, zaman kazandırır. Ve zaman kazandıran her şey iktidar için değerlidir.
Ama siyaset vitrinden ibaret değildir. Tarih, vitrin düzenlemelerini değil, arka depoda birikenleri kaydeder. Bugün hala silah konuşuyorsa, bu fazla demokrasiden değil, yarım bırakılmış yüzleşmelerden, ertelenmiş adaletten ve bastırılmış hafızadan kaynaklanır. Silah bir sebep değil, bir semptomdur. Semptomu suçlayıp hastalığı övmek ise sadece entelektüel bir kaçıştır.
Vitrin parlak olabilir, camın arkasında gölgeye saklanmış hayatlar konuşmadıkça, o vitrin bir mağaza değil, bir sessizlik mezarlığıdır. Sessizlik ne kadar vitrinde parlatılırsa parlatılsın, bir gün mutlaka yankılanır. Ve o yankı, vitrini parlatan elleri bile sarsacak kadar güçlüdür…











