Kürşat: “Bu bütçe yolsuzluğu, yoksulluğu ve iflası fonluyor”
CTP İskele Milletvekili Fide Kürşat: “Bu bütçe ülkenin geleceğini değil, mevcut iktidarın yolsuzluğunu, rüşvetini, talanını ve rant düzenini fonlar; Kıbrıslı Türkler böyle bir kara dönemi hak etmiyor!”
Kürşat: “Bu bütçe yolsuzluğu, yoksulluğu ve iflası fonluyor”
CTP İskele Milletvekili Fide Kürşat: “Bu bütçe ülkenin geleceğini değil, mevcut iktidarın yolsuzluğunu, rüşvetini, talanını ve rant düzenini fonlar; Kıbrıslı Türkler böyle bir kara dönemi hak etmiyor!”
Bugün Kıbrıs
CTP İskele Milletvekili Fide Kürşat, Meclis Genel Kurulu’nda Başbakan Yardımcılığı, Turizm, Kültür, Gençlik ve Çevre Bakanlığı’nın 2 milyar 725 milyon 229 bin TL’lik bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmada, içinde bulunulan dönemi “yolsuzluk, yoksulluk ve iflas bütçesinin üçüncü günü” sözleriyle tanımladı ve bu üç kavramın hem bütçeye hem de ülkenin genel tablosuna damga vurduğunu söyledi. Kürşat, “Bu bütçe ülkenin geleceğini değil, mevcut iktidarın kendi geleceğini fonlar. Nasıl mı? Yolsuzluğunu, usulsüzlüğünü, rüşvetini, talanını, rantını, peşkeşini fonlar” diyerek, bütçenin halkı değil, iktidarın kendi çıkarlarını koruyan bir araç haline geldiğini savundu.
Konuşmasında son dönemde art arda gündeme gelen rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarına işaret eden Kürşat, “Memlekette son günlerde ciddi rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları gündeme geldi. Sel felaketi sebebiyle gündem kısmen değişmiş olsa da gerçek gündemimiz budur ve çok yakında yeniden bununla yüzleşeceğiz” dedi. Başbakanlığa mali polisin girmesini, Başbakan’ın müsteşarının ve Merkezi İhale Komisyonu üyelerinin rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla tutuklanmasını hatırlatan Kürşat, tüm bunlara rağmen sessiz kalan kabinenin, “adeta suç örgütlenmesi gibi hareket eden bir hükümet yapısı” görüntüsü verdiğini savundu.
“DEVLET AKLI YOK; ÇÜRÜYEN, KOZALAŞAN, KOKUŞAN BİR YAPI VAR”
Kürşat, ülkede devlet aklının, vizyonun ve kamusal politikaların ortadan kalktığını, yerine her geçen gün daha da kokuşan bir yapı yerleştiğini söyledi. Bu tablonun, yalnızca tekil skandallardan ibaret olmadığına dikkat çeken Kürşat, “Ortada çöken bir bürokrasi, rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları, kontrolden çıkmış bir nüfus, artan suç oranları, derinleşen yoksulluk, uyuşturucu batağına sürüklenen gençler, kayıp bir eğitim sistemi, sahte diploma skandalları, tükenen sağlık altyapısı ve ithal tetikçilerin kol gezdiği, sorma girhanesine dönmüş kendi haline bırakılmış bir ada yarısı var” ifadesini kullandı.
Buna ek olarak, mafyanın, kara paranın ve insan kaçakçılığının cirit attığı bir coğrafya tablosuyla karşı karşıya olunduğunu belirten Kürşat, “Bütün bu gerçekler ortadayken, siyasi sorumluluk üstlenen bir başbakan ve kabine göremiyoruz” dedi. Hükümetin ortağı konumundaki Başbakan Yardımcısı ve Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu’na da doğrudan seslenen Kürşat, “Hükümetin ortanca ortağı olan Başbakan Yardımcısı Fikri Ataoğlu’nun bu kara düzende nerede durduğunu, ne düşündüğünü merak ederim. Kendi bakanlığı bünyesinde de Bimboğa’da yaşanan yolsuzluk ve çöküş ortadadır. Bu kara düzen içinde rolünü yatsıyamaz, sıyrılamaz; kendisi bu düzenin ortağıdır, iş birlikçidir” dedi. Kürşat, Kıbrıs Türk siyasi tarihinin bu kadar kara bir dönem görmediğini, bu dönemin tarihe “çok kara bir dönem” olarak geçeceğini ifade etti.
MATRUŞKA BAKANLIK, FAALİYET RAPORU OLMAYAN BÜTÇE VE YÜZDE 1,43’LÜK PAY
Kürşat, söz konusu bakanlığın daha önceki bütçe görüşmelerinde de “matruşka bakanlık” olarak nitelendirildiğini hatırlatarak, devletin neredeyse yüzde ellisini oluşturan çok sayıda kritik daire, kurum ve kuruluşu bünyesinde topladığını belirtti. Buna rağmen, bakanlığın faaliyet raporunun yine Meclis’e sunulmadığını vurgulayan Kürşat, “Dün Başbakanlık, bugün de kabinenin ikinci adamı konumundaki Başbakan Yardımcılığı faaliyet raporu sunmaz. Neden? Çünkü olmayan faaliyetin raporu da olmaz. Önümüzde ne bakanlığa ait faaliyet tablosu var ne de istatistiksel anlamda ulaşılabilir veri var” dedi.
Bakanlığın bütçesinin 2 milyar 725 milyon 229 bin TL olduğunu hatırlatan Kürşat, bu miktarın genel bütçe içindeki payının yalnızca yüzde 1,43 civarında seyrettiğine dikkat çekti. Buna karşın turizm, kültür, gençlik ve çevre gibi dört kritik alanın tek çatı altında toplandığını belirten Kürşat, “Turizm, kültür, gençlik ve çevre… Dört ayrı kanayan yaramız. Her biri ayrı ayrı sorunlu, her biri yarım kalmış, her politika eksik, her yaklaşım günü kurtarmaya dönük. Ortada ne bütünlük var ne de bu dört alanı bir araya getiren bir vizyon” değerlendirmesini yaptı.
“KADROLU TURİZM BAKANI” VE TURİZMDE SAYIYA DAYALI KALİTESİZ MODEL
CTP Milletvekili, bakanlığın neredeyse on yıla yakın süredir aynı isim tarafından yönetildiğini hatırlatarak, “Sevgili Filiz Besim’in de ifade ettiği gibi, adeta ‘kadrolu turizm bakanı’ diyebileceğimiz Fikri Ataoğlu’nun yönettiği bir bakanlık var. Hükümet sürekli istikrardan söz eder; Fikri Ataoğlu da bu istikrar söyleminin vücut bulmuş halidir” dedi. Ancak bu “istikrarın”, turizmde, çevrede, gençlik politikalarında ve kültür alanında herhangi bir sürdürülebilirlik ve ilerleme üretmediğini söyledi.
Turizm politikalarını oda sayısına ve kaba turist sayısına indirgenmiş, kaliteden uzak, dar pazar bağımlısı bir model olarak tanımlayan Kürşat, “Bir ada ülkesiyiz, ekonomik kalkınmanın en önemli sektörü olarak turizm gösterilir, turizm lokomotif sektör diye anlatılır. Ama gelinen noktada oda sayısına, turist rakamlarına sıkışmış, dar bir pazar grubuna bağımlı, çevreyi tahrip eden, geri dönüşümü mümkün olmayan bir yapı ortaya çıktı. Ülkeye turist vizesiyle gelen tetikçiler ve suçlular da bu istatistiklere dahil mi, onu bile bilmiyoruz” diye konuştu.
Kürşat, enflasyon ve maliyet artışlarının, Kıbrıs’ın kuzeyini rekabet edebilir bir destinasyon olmaktan uzaklaştırdığını, tanınmamışlık sorunuyla birleşen bu tablonun turizm gelirlerinde ciddi düşüş yarattığını belirtti. Geçmişte süslü lansmanlarla duyurulan Turizm Master Planı’nın akıbetini de sorgulayan Kürşat, “O çok süslü cümlelerle anlatılan turizm master planının ne kadarına uyuldu, hangi hedefler hayata geçti, hangileri rafa kalktı bilmiyoruz. Fikri Bey, master planda yazan politikaların ne kadarını uyguladı, ne kadarını uygulamaya niyetlidir, onu da pek göremeyiz” dedi.
ULAŞIM, TOPLU TAŞIMA VE GÜNEY KIBRIS’LA KARŞILAŞTIRMA
Kürşat, turizmin sürdürülebilir gelişimi için ulaşım, konaklama ve çevre düzenlemesi başlıklarının hayati önem taşıdığını vurguladı. Hava yoluyla Kıbrıs’ın kuzeyine ulaşmanın hem zor hem pahalı hale geldiğini, buna karşın ülke içi toplu taşıma ağının yok denecek kadar zayıf kaldığını belirtti. “Bu ülkeye turist geldi diyelim; bu ada yarısını rahatça gezeceği bir ulaşım ağı yok. Öğrenci olarak gelen gençler için de aynı gerçek geçerlidir. Lefke’de okuyan bir öğrenci ekonomik bir şekilde Dipkarpaz’a ulaşamıyor, Mağusa’da okuyan Girne’ye, Lefke’ye kolayca gidemiyor. Oysa bu gençler ülkelerine döndüklerinde doğal turizm elçisi haline gelir” diyen Kürşat, bu fırsatın da heba edildiğini söyledi.
Güney’de uygulanan turizm ve ulaştırma politikalarını örnek gösteren Kürşat, “Çok uzağa bakmaya gerek yok. Dünyaya da bakın ama önce yanı başınıza, Kıbrıs’ın güneyine bakın. Aynı coğrafyada, aynı adada, iki farklı ada yarısında neler yapılabileceğini, hangi politikaların yürütüldüğünü görelim. Siz gitmeseniz de bürokratlarınız gider, raporlar; ama belli ki rapor da okunmaz” dedi.
ALTERNATİF TURİZM VE SINIRSIZ GAZİNO AÇILIMI ÇELİŞKİSİ
Kürşat, Kıbrıs’ın kuzeyinin doğası, kültürü, iklimi ve köy yaşamıyla alternatif turizm türleri için son derece avantajlı olduğuna dikkat çekerek, agroturizm, ekoturizm, sağlık turizmi, spor turizmi, inanç turizmi ve kültür turizminin yıllardır kâğıt üzerinde kaldığını söyledi. “Agroturizmden ekoturizme, sağlık ve spor turizminden inanç ve kültür turizmine kadar sayabileceğimiz onlarca alternatif için bu ülkenin değerleri hazırdır. Ama biz hâlâ kapalı devre beş yıldızlı turizmi konuşuruz” diyen Kürşat, geçtiğimiz aylarda yapılan yasal düzenlemeyle sınırsız casino açılımına izin veren hükümet politikasını sert dille eleştirdi.
“Turizmi çeşitlendirmeyi ağızdan düşürmeyen Turizm Bakanı, diğer taraftan kumarhaneli turizmi sonuna kadar destekler, önünü daha da açar. Şans oyunları yasası geçerken bu kürsüde ben ve arkadaşlarım bu çelişkiyi defalarca anlattık. Havaalanına turist olarak indiğinizi düşünün; daha ilk dakikada sizi ne karşılar? Işıltılı billboardlar, kumarhaneli otellerin reklamları. Adeta ‘ben gazinoluyum’ diye bağıran bir görüntü. Böyle bir turizm anlayışı ile doğayı, kültürü, yerel üretimi nasıl koruyacaksınız?” diye soran Kürşat, küçük butik otellerin kapanma noktasına geldiğini, bunlara verilen teşvik ve desteklerin durumuna dair somut açıklama beklediklerini söyledi.
KÜLTÜR POLİTİKASI, ARKEOLOJİK MİRAS VE TARİHİ BETONA GÖMME ELEŞTİRİSİ
Konuşmasının bir bölümünde kültür politikalarının yıllardır ihmal edildiğini vurgulayan Kürşat, devlet tiyatrolarında, orkestralarda, kültür kurumlarında ve kütüphanelerde yaşanan kadro sıkıntılarına değindi; Kıbrıs’ın kuzeyi ile Türkiye arasında imzalanan kültür–sanat iş birliği protokolü kapsamında neler yapıldığının da belirsiz olduğunu söyledi. Somut ve somut olmayan kültürel mirasa ayrılan bütçenin “yok denecek kadar az” kaldığını belirten milletvekili, “Kültür, ekonomik kalkınmanın, sosyal gelişimin ve turizmin temel bileşenidir. Ama bu bakanlıkta kültür, en zayıf halkalardan biri haline geldi” dedi.
Kürşat, Kıbrıs’ın kuzeyi toprağının altında yüzlerce uygarlığın izleri bulunduğunu, arkeologların henüz açılmamış binlerce alan olduğuna dair uyarılar yaptığını da hatırlatarak, inşaat öncesi zorunlu yüzey araştırmasının bulunmamasını ağır biçimde eleştirdi. “Herhangi bir inşaat başlamadan önce yüzey araştırması zorunlu mudur? Yoksa müteahhit bir şey bulursa bildirir, bulmazsa kimse görmezden mi gelir? Bu, bu adanın kültürüne ve tarihine büyük bir ihanettir. Bu ülkenin tarihini betona gömmek gerçekten doğru mudur?” diye soran Kürşat, kentsel koruma alanlarının canlandırılması için Eski Eserler Dairesi, belediyeler ve meslek odalarıyla iş birliği sözüne rağmen somut adım görülmediğini söyledi. Antik alanların korunmasına dönük güçlü mevzuat vaatlerinin de on yıla yaklaşan bakanlık döneminde hayata geçmediğini vurguladı.
GENÇLERİN GÖÇÜ, PARTİZAN İSTİHDAM VE BARINMA KRİZİ
Kürşat, gençlik alanının da bakanlığın en kritik, fakat en çok ihmal edilen başlıklarından biri olduğunu vurguladı. “Gençlik geleceğimiz değil, bugünümüzdür, yarınımızdır; ama bu hükümetin politikasızlığı, ülkeyi sürüklediği kaos, öngörülemezlik, adam kayırmacılık, rant ve rüşvet düzeni gençlerin bu ada yarısına dair umutlarını tüketti” diyen Kürşat, gerek yurt dışına göç eden gençlerin, gerekse kırsaldan merkeze zorunlu göçe mecbur bırakılanların sayısında artış yaşandığını, ciddi bir beyin göçüyle karşı karşıya olunduğunu söyledi.
Spor altyapısının genel olarak yetersiz ve bakımsız kaldığını, kırsal bölgelerde bu durumun daha derin yaşandığını anlatan Kürşat, Derince köyündeki güreş yapan gençleri örnek vererek “Derince’de güreş yapan çocukların faaliyetlerini sürdürebileceği bir bina yoktur. Ne bina sağlanır ne içeriyi donatacak teknik malzeme. Kırsaldaki gençler, merkezdekilere oranla çok daha görünmez hale geldi” dedi.
Gençlik kongrelerinde Kıbrıslı Türk gençlerin ciddi raporlar ve sonuç bildirgeleri ortaya çıkardığını, bu ülkenin gençlik politikasının aslında gençlere bırakılması gerektiğini belirten Kürşat, “Gençler üretim, girişimcilik ve teknoloji alanlarında destek arar ama bu destekler yok denecek kadar azdır. İstihdam politikası eşitsizliğe ve partizanlığa dayanır. Engelli istihdamında bile adaletsizlik yaşanır, engelli bir genç kızımızın hak ettiği kadroya, engelli olmayan bir UBP yandaşının atandığına tanık oluruz. Gençler bu adaletsizliği en derinden hisseden kesimdir” dedi.
Barınma krizine de değinen Kürşat, kırsal kesim hak sahipliği belgelerinin Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde parsellere, paftalara ve daha ortada olmayan arsalar üzerinden dağıtıldığını hatırlatarak, “Hiç çekinmeden sadece UBP’lilere vereceğiz, sadece hükümet taraftarlarına dağıtacağız dendi. Böl, parçala, hak ye; gençlere reva görülen budur. Ama unutulmasın ki 19 Ekim’de nasıl hesap sorulduysa, ilk sandık gününde bu ülkenin genci, yaşlısı, engellisi, üreticisi, sanayicisi yeniden hesap soracaktır” ifadelerini kullandı.
UYUŞTURUCU, MADDE BAĞIMLILIĞI VE DESTEK MEKANİZMALARININ YOKLUĞU
Kürşat, madde bağımlılığı ve uyuşturucu ticareti konusuna da dikkat çekerek, Kıbrıs’ın kuzeyinin neredeyse uyuşturucu trafiğinin merkezlerinden biri haline geldiğini söyledi. “Daha önce gram gram tespit edilen uyuşturucular artık kilolarca yakalanır. Uzmanlar, uyuşturucu ve bağımlılığın ne kadar arttığı konusunda sürekli uyarır. Buna karşın psikolojik ve sosyal destek mekanizmaları yetersizdir” diyerek, hem gençlik hem de toplum sağlığı açısından büyük bir kriz yaşandığını vurguladı.
Bu bakanlığın bütçesinde gençlere yönelik somut bir uygulama veya kalem göremediklerini belirten Kürşat, “Gençliğe ayrılan net başlıklar yoktur. Hükümet, gençliği ancak tabelada hatırlar” dedi ve yüzde 1,5 bile olmayan bütçe payıyla bakanlığın hangi alana ne kadar kaynak ayıracağının büyük soru işareti olduğunu söyledi.
ŞEHİR PLANLAMA, İKLİM KRİZİ VE “ASLINDA EN BÜYÜK FELAKET HÜKÜMETTİR”
Kürşat, şehir planlama konusunun, yaşanan sel felaketlerinin ve doğal afetlerin gölgesinde yeniden gündeme geldiğini belirtti ancak asıl felaketin 2019’dan beri ülkeyi yöneten UBP’li hükümetler olduğunu vurguladı. “Bu ülkenin başına gelebilecek en büyük felaket, bu üçlü hükümet yapısıdır. Şu anda bunun bedelini öderiz” diyen Kürşat, Şehir Planlama Dairesi’nin teknik personel açısından erozyona uğratıldığını, asli kadrolar yerine liyakatsiz sözleşmeli personel ağırlığının arttığını söyledi.
“Bu yapı planlı bir ülke istemez; çünkü planlı ülke, bunların çarklarına ters düşer. Plansızlık, denetimsizlik, mevzuat açıkları ve kaos onları besler. Bu nedenle imar planları yıllardır sürüncemede kalır, ülkesel fiziki plan on yıl önce hazırlandığı halde ona bağlı imar ve kalkınma planları hayata geçirilmez. Hazırlanan planlar yayımlanmaz, bekletilir; çünkü birileri kazanacak, giderayak ne götürülürse kâr sayılır” diyen Kürşat, toprakların hızla betonlaştığını, çarpık yapılaşmanın başa açtığı belaların bugün sel felaketlerinde ve doğal afetlerde açıkça görüldüğünü söyledi.
İklim krizinin dünya gündeminde en üst sıraya çıktığını, buna karşılık Kıbrıs’ın kuzeyinde sanki böyle bir kriz yokmuş gibi davranıldığını belirten Kürşat, “Dünya iklim krizi ile mücadelede alarm verirken, biz tanınmıyoruz, yok hükmündeyiz; o halde iklim krizinden de etkilenmeyiz anlayışıyla hareket ederiz. Oysa yaşadığımız felaketlerin başında rant uğruna betonlaştırılan toprak, geçirgenliğini yitirmiş zemin, tutulamayan yağmur suları ve planlanmayan şehirler gelir” dedi.
ÇEVRE YÖNETİMİ, ATIKLAR, DENİZLER VE DİPKARPAZ’DA ÇÖP KRİZİ
Kürşat, çevre alanında yasa var, politika yok, uygulama yok, niyet yok tablosuyla karşı karşıya olunduğunu söyledi. Kıyıların betonlaştığını, dere yataklarına evler inşa edildiğini, atık yönetimi ve geri dönüşüm sisteminin bulunmadığını, sanayi bölgelerinde kimyasal denetimin yetersiz kaldığını, altyapısız yapılaşma nedeniyle kanalizasyon ve atık su sorununun büyüdüğünü belirtti. Geçtiğimiz yıl aceleyle komiteye gelen kanalizasyon yasasının daha sonra geri çekildiğini hatırlatan Kürşat, “Atık sular yerel su kaynaklarına karışır, su kaynakları zehirlenir, toprak yapısı bozulur. Bu ülkede kanser vakaları her yıl katlanarak artar ama çevre tahribatına karşı ciddi bir önlem alınmaz” dedi.
Arıtma tesislerinin ya çalışmadığını ya da kapasitesinin yetersiz kaldığını, bunları denetleyen bir mekanizma olup olmadığının bile belirsiz olduğunu söyleyen Kürşat, orman alanlarının ve ağaçların hunharca kesildiğini, sulak alanların ve kıyı ekosistemlerinin korunamadığını vurguladı. “Çevre politikası konusunda resmi gün ve haftalarda çok süslü açıklamalar duyarız. Toprak günü, su günü, çevre günü… Bakanlar sıraya girer açıklamalar yapar, hepsi kağıt üzerinde kalır” diyen Kürşat, denizlere girmekten bile insanların tedirgin hale geldiğini, kanalizasyon sularının denize akmasının bugün turizmi de halk sağlığını da tehdit ettiğini söyledi.
Dipkarpaz bölgesinde her yıl çöp krizinin tekrarladığını, koruma bölgesi olmasına rağmen kamplar, çadırlar ve karavanların ardından yığınla çöp bırakıldığını belirten Kürşat, “Belediye hükümetin içindedir ama buna rağmen sorunu çözemez. Her bayram ve yoğun ziyaret döneminden sonra sivil toplum örgütlerinin ve köylülerin paylaştığı fotoğraflar kalır geriye. Dipkarpaz gibi bir alanı bile koruyamaz hale geldik” dedi. Karpaz deyince eşek yönetimi projesinin akıbetini de soran Kürşat, yıllardır uzayan bu projenin, bölge insanının, ziyaretçilerin ve eşeklerin yaşamını koruyan, üreticinin mahsulünü güvenceye alan bir modele dönüşüp dönüşmediğine dair net bilgi talep etti.
TAŞ OCAKLARI, BEŞPARMAK DAĞLARI VE JELOJİ–MADEN DAİRESİNİN SORUMLULUĞU
Kürşat, Jeoloji ve Maden Dairesi’ni ilgilendiren taş ocakları konusuna da değindi. Beşparmak Dağları’nın adeta delik deşik olduğunu, taş ocaklarının ekosisteme ciddi zarar verdiğini belirterek, “Beşparmaklar diye bir dağımız kalmıyor. Taş ocaklarının sürdürülebilirliği kalmadı. Bu ülkenin taşı, toprağı, dağı, tepesi kemirilir; buna göz yumulur” dedi.
Bu faaliyetlerin en az zarar verecek şekilde yeniden düzenlenmesi, gerekirse durdurulması ve ihtiyaç duyulan malzemenin ithal edilmesi gerektiğini söyleyen Kürşat, “Zaten her konuda ithalata bağımlı hale gelmiş bir yapı varken, sınırlı taş ve toprak varlığımızı bu hızda tüketmek akıl değildir. Bakanlığın bu konudaki görüşü nedir, hangi adımları atmayı planlar, bunu bilmek isteriz” dedi. Turizm Planlama Dairesi’nin bütçesinin ise yerinde saymaktan bile geri kaldığını, oysa altyapı, destinasyon yönetimi ve strateji üretiminin bu daire için hayati önem taşıdığını hatırlattı.
KOOPERATİFLER, BİNBOĞA SKANDALI VE HARUP ÜRETİCİSİNİN ÇEKİLEN ÇİLESİ
Kürşat, Turizm Bakanlığı bünyesinde yer alan kooperatifler başlığını “ne alakası var Turizm Bakanlığı ile” diyerek eleştirdi ve özellikle Binboğa Yem Fabrikası’nda yaşanan çöküşün siyasi atamalar, liyakatsiz yönetim ve kötü idare sonucu ortaya çıktığını vurguladı. “Binboğa’da yaşananları defalarca bu kürsüden anlattık. Maaşını alamayan, sosyal yatırımları yapılmayan çalışanlar, fiyaskoya dönüşen yönetim, Kooperatif Merkez Bankası’nın iç denetim raporlarının gösterdiği açık gerçekler… Görünen köy belliydi, duvara tosladınız” dedi.
Hükümet programında Zirai Levazım, Binboğa ve Kop-Süt’ün mali yapılarının güçlendirileceğinin yazdığını hatırlatan Kürşat, bu konuda hangi düzenlemelerin yapıldığını, sürdürülebilir bir yapı kurulup kurulmadığını sordu. Kooperatifçiliğin Kıbrıs’ta çok güçlü bir tarihsel geleneğe sahip olduğunu, ancak denetim eksiklikleri ve siyasetin müdahaleleriyle zayıflatıldığını belirten milletvekili, “Dünyada kooperatifçilik özellikle pandemi sonrası güçlenirken, bizde siyaset eliyle zayıflatılır. Yönetimler seçimle gelmesi gerekirken, mukayyitlik eliyle atanan kayyumlarla yönetilen kooperatifler vardır. Demokratik süreçler işletilmez, yıllarca denetlenmeyen kooperatifler bulunur” dedi.
Kürşat, Fasıl 114 Kooperatif Şirketler Yasası’nın değişmesi gerektiğini, kooperatiflerin daha özerk ve özel bir yapıya kavuşturulmasının zaruri olduğunu söyledi. Mukayyit atamasının üçlü kararname kapsamından çıkarılması gereğini vurgulayan Kürşat, Binboğa’daki kötü yönetimin kırsaldaki harup üreticisini ağır biçimde vurduğunu anlattı. “Bu ülkenin kırsalındaki harup üreticisinin ne suçu vardı? Üç yıldır emeğinin karşılığını alamayan üretici, ürününü toplamaktan vazgeçti, üretimden koptu. Harubun odunu bile çok kıymetlidir ama insanlar artık harubu oduna çevirme noktasına geldi. İklim kriziyle mücadele için ağaç varlığımızı artırmamız gerekirken, dört mevsim yeşil harup ağacını korumamız gerekirken tam tersi olur” diyen Kürşat, harup ürününün alıcısının, taban fiyatının ve ödeme takvimlerinin belirsiz kaldığını belirtti. Ağustos ayında hasat edilen ürünün taban fiyatının bile aylar sonra açıklandığını, bu süreçte üreticinin sahipsiz bırakıldığını söyledi.
“BU BÜTÇE HALKI DEĞİL, YANDAŞI KORUR; GÖRÜŞ VE ÖNERİ SUNMAYA BİLE DEĞMEZ”
Konuşmasının sonunda, Kürşat, her zaman yapıcı öneriler sunmaya hazır olduklarını ancak bu bütçe tablosu karşısında öneri sunmanın bile anlamını yitirdiğini söyledi. “Bu bütçeyi hazırlayan siyasi akıl, ülkeyi planlamak ve idare etmek niyetinde değildir; tüketmek niyetindedir. Belli ki kaynaklarımız tükenir, sektörlerimiz ağır sıkıntılar yaşar ama bu bütçe halkı ve toplumu gözetmek yerine yandaşı gözetir” diyen Kürşat, bütçenin, konuşmasının başında da vurguladığı gibi, “mevcut siyasi yapının rant, yolsuzluk ve rüşvet politikalarını fonlayan bir bütçe” olduğunun altını çizdi.
Kürşat, “Bu ülkenin yurttaşı tüm bu yaşananları hak etmez. Yakındır, gidecekler. İlk erken seçimde, hangi çeyrekte olursa olsun, bu yapı sandıkta hesabını verecek. O yüzden bu bütçe konusunda uzun uzun öneri sunmak bile boşa nefes tüketmektir” sözleriyle konuşmasını tamamladı.












