Baybars: “Bu mesele para değil, hayat meselesidir”
Bağımsız milletvekili Ayşegül Baybars, sel felaketinin yalnızca yağışla açıklanamayacağını belirterek, “Bu bütçe sadece bir bakanlığın değil, bu ülkenin güvenliğinin ve geleceğinin bütçesidir; bu mesele para değil, hayat meselesidir” dedi.
Baybars: “Bu mesele para değil, hayat meselesidir”
Bağımsız milletvekili Ayşegül Baybars, sel felaketinin yalnızca yağışla açıklanamayacağını belirterek, “Bu bütçe sadece bir bakanlığın değil, bu ülkenin güvenliğinin ve geleceğinin bütçesidir; bu mesele para değil, hayat meselesidir” dedi.
Bugün Kıbrıs
Bağımsız milletvekili Ayşegül Baybars, Turizm ve Çevre Bakanlığı bütçesinde söz alarak, başbakan yardımcılığı görevini yürüten Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu’nu sel felaketi, plansız şehirleşme ve imar planlarını bekleten siyasi irade üzerinden hedef aldı. Baybars, “Bu bütçe sadece bir bakanlığın değil, bu ülkenin güvenliğinin, şehirlerinin ve geleceğinin bütçesidir. Bu mesele para değil, hayat meselesidir” diyerek, Mesarya’dan Dikmen’e, Long Beach’ten Gönyeli Barajı’na kadar pek çok örnekle hükümetin sorumluluklarını yerine getirmediğini savundu.
BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI “SÜS” DEĞİL, SORUMLULUK MAKAMIDIR
Baybars, konuşmasına başbakan yardımcılığı makamına dikkat çekerek başladı. Turizm Bakanlığı’na eklenen başbakan yardımcılığı unvanının, sadece tabelaya yazılmış bir ek olmadığını belirterek şöyle dedi:
“Bu ülkede başbakan yardımcılığı makamı, Turizm Bakanlığı’nın beş altı bakanlığa eş değer eklerine süs olsun diye eklenmiş değildir. Başbakanın yokluğunda aslında şu anda başbakan da sayılırsınız.”
Bu nedenle ülkedeki gidişattan, kamusal ve kurumsal hayatın çöküşünden, seçim öncesi yapılan “haksız istihdamlar”dan ve kamu kaynaklarının “peşkeş çekildiği” tüm kurum ve bakanlıklardan Fikri Ataoğlu’nun da sorumlu olduğunu vurgulayan Baybars, “Sadece kendi bakanlığınızın kurumlarıyla ilgilenecekseniz o başbakan yardımcılığı unvanını oradan atmak gerekir” ifadelerini kullandı.
Baybars, kurumsal kapasitenin zayıflatıldığını, liyakat sorununun artık görmezden gelinemeyecek bir boyuta geldiğini söyleyerek, “Bu ülkede kurumsal kapasitenin zafiyete uğradığı gerçeğinden kaçmak mümkün değildir” dedi.
“BU BÜTÇE, BU ÜLKENİN GÜVENLİĞİNİN VE GELECEĞİNİN BÜTÇESİDİR”
Turizm Bakanlığı bütçesinin sadece bir bakanlığın rakamlarından ibaret olmadığını söyleyen Baybars, eleştirilerini şu sözlerle sürdürdü:
“Bugün konuştuğumuz kısa ismiyle Turizm Bakanlığı’nın bütçesi sadece bir bakanlığın bütçesi değildir. Bu ülkenin güvenliğinin, çevresinin, şehirlerinin ve geleceğinin bütçesidir. Bu mesele de sadece para meselesi değildir. Bu mesele hayat meselesidir.”
Bu bütçenin aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin yaşam alışkanlıklarının, şehirlerinin, kültürünün ve doğal mirasının nasıl korunmak istendiğinin de göstergesi olduğunu belirterek, “Kendimizi dış dünyaya nasıl göstermek istediğimiz, kendi toplumumuzun mutluluğunu ve refahını nereye taşımak istediğimiz bu bütçede saklıdır” dedi.
10 YILDIR DEĞİŞMEYEN BAKAN, RAFTA KALAN ÜLKESEL FİZİK PLAN
Baybars, 2015 yılında yürürlüğe giren ülkesel fizik planın, tüm kurumlar için bağlayıcı olmasına rağmen uygulanmadığını, raflarda bırakıldığını söyledi. Planın afet riski, sel, taşkın ve erozyon bölgelerini tarif ettiğini, yapılması gerekenleri takvimlendirdiğini hatırlatarak şöyle konuştu:
“2015’te yürürlüğe giren bir ülkesel fizik plan var. Bu plan yürürlüğe girdiğinde herkes için bağlayıcıydı. Sadece şehir planlama ve ilgili daireler için değil, tüm bakanlıklar için ne yapılması gerektiğini takvimlendirmişti. Ama bunlar hep kâğıt üzerinde kaldı.”
Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu’nun yaklaşık on yıldır aynı koltukta oturduğunu hatırlatan Baybars, “Sayın Ataoğlu buraya gelip ‘enkaz devraldık’ diyemez. En az dokuz on yıldır bu bakanlığın başındadır. Kesintisiz ve kendi açısından istikrarlı bir yönetimden söz ediyoruz ama bu kapasitenin nereye kullanıldığı ortadadır” dedi.
“DAHA FAZLA İZİN, DAHA FAZLA BETON, DAHA FAZLA RANT”
Baybars, Turizm Bakanlığı bünyesindeki dairelere ağırlıklı olarak “izin makamı” rolü verildiğini, bu izinlerin de hoyratça kullanıldığını savundu:
“Özellikle Turizm Bakanlığı bünyesine hep izin makamları verildi. Bu izinler, ülkesel fizik plana, şehirleşme dokularına, bu ülkenin doğal mirasının korunmasına uygun kullanılmadı. Daha fazla imar, daha fazla izin, daha fazla tarımsal toprağın kaybı, daha çok inşaat, daha çok betonlaşma, daha çok ranta açık kapı yaratılması dışında bir tablo yok.”
MESARYA’DA TARIMSAL TOPRAKLAR İÇİN VERİLEN SÖZLER TUTULMADI
Baybars, son yıllarda yapılaşmanın hızla Mesarya’ya taştığını, hem Mağusa–Geçitkale hattında hem de Lefkoşa’dan Değirmenlik yönüne doğru tarımsal alanların otogalerilere ve ticari kullanıma açıldığını anlattı. Bakanın daha önce Mesarya için özel bir emirname sözü verdiğini hatırlatarak şunları söyledi:
“Bize bu kürsüden ‘Mesarya tarımsal topraklarının korunması için çalışıyoruz, Tarım Bakanlığı ile beraber bir emirname hazırlıyoruz’ demiştiniz. Yıl oldu 2026, 44 aydır hükümettesiniz, hâlâ ortada Mesarya’yı fasıl 96’dan çıkarıp tarımsal toprağı koruyacak bir emirname yok.”
Bu süreçte tarımsal toprakların hızlı biçimde ticari alanlara dönüştürüldüğünü, gelecekte hem gıda güvenliği hem de su yönetimi açısından bunun ciddi bir risk yaratacağını vurguladı.
DERE YATAKLARI, TAŞKIN RİSKİ VE İMAR PLANI OYUNLARI
Baybars, sel felaketinin sadece olağanüstü yağışla açıklanamayacağını, yıllardır dere yataklarına verilen imar izinlerinin ve taşkın risk raporlarının dikkate alınmamasının da bu tabloda payı olduğunu söyledi.
Ülkesel fizik planda dere yataklarının yapılaşmaya kapatılması, taşkın ve heyelan riski olan bölgelerin haritalandırılması gerektiğinin yazılı olduğunu hatırlatarak, “Yapılaşmaya kapatmakla bitmiyor. Hem dereyi korumak hem de dere havzasındaki yapıların dayanıklılığını artırmak gerekiyor. Ama siz hem dere yataklarını yapılaşmaya açtınız hem de koruma tedbiri almadınız” dedi.
Mağusa–İskele–Yeni Boğaziçi imar planında, “revizyon” adı altında yapılan değişikliklerle taşkın riski olan bölgelerin daha da fazla imara açıldığını savunan Baybars, “İmar planı revizyonu adı altında, afet risklerini azaltacak önlemler almak yerine, yapılaşmayı artıran düzenlemeler yaptınız” ifadelerini kullandı.
DİKMEN VE BEŞPARMAKLAR: UZMANLAR UYARDI, SİYASET KULAK TIKADI
Baybars, son günlerde en ağır yağış alan bölgelerden biri olan Dikmen’in durumuna da dikkat çekti. Girne–Dikmen bölgesinde hem imar çalışmaları hem de taşkın ve heyelan risklerine dair raporlar bulunduğunu, ancak bunların bütçeye hiçbir şekilde yansımadığını belirterek şunları söyledi:
“Dikmen bölgesiyle ilgili taşkın riski ve heyelan risklerini içeren ciddi raporlar elinize ulaştı. Açık kanallar yapılması, dere önlerindeki setlerin çekilmesi, şehir planlamanın emirname ya da başka enstrümanlarla planlama yapması gerekiyordu. Bunların hiçbirini yapmadınız. 2026 bütçesinde de bu riskleri azaltacak tek bir kalem yok.”
İnşaat Mühendisleri Odası’nın ve uzmanların çağrılarına değinen Baybars, “Uzman insanlar açık açık ‘gönüllü olarak yardım etmeye hazırız’ diyor. Bilgi birikimi bu ülkede var. Ama hükümet bunu talep etmiyor; felaketleri sadece ‘doğal afet’ deyip geçiştiriyor” dedi.
GÖNYELİ BARAJI 3 SAATTE DOLDU: “SUYU DA FELAKETE ÇEVİRİYORSUNUZ”
Baybars, su yönetimi ve barajların durumunu da Turizm Bakanlığı bütçesi çerçevesinde gündeme taşıdı. Gönyeli Barajı’nın üç saat içinde dolup taştığını hatırlatarak şunları söyledi:
“Gönyeli Barajı artık baraj olma niteliğini kaybetmiştir. Yılların balçığı, erozyonun biriktirdiği materyal temizlenmediği için kapasite düştü. Evet yağmur çok yağdı ama barajlar zamanında ıslah edilse, balçığı temizlense, doğru yerde yeni göletler planlansa bu suyun bir kısmını felakete değil, avantaja çevirebilirdik.”
Çevre Yasası’na göre Çevre Koruma Dairesi’nin, Jeoloji ve Maden Dairesi, Su İşleri, Tarım Dairesi ve belediyelerle birlikte “bütünlüklü su havzası yönetim planı” hazırlamakla yükümlü olduğunu hatırlatan Baybars, “Bu plan nerede? Su, bu ülkenin en kritik kıt kaynağıdır. Ama siz hâlâ derelere akıp denize giden suyu kader diye izliyorsunuz” dedi.
PARİS İKLİM ANLAŞMASI VE BOŞTA KALAN SÖZLER
Baybars, Meclis’ten geçirilen Paris İklim Anlaşması’nı hatırlatarak, iktidarın uluslararası çevre taahhütlerini de içi boş bir vitrin unsuru gibi kullandığını savundu:
“Paris İklim Sözleşmesi’ni geçirdiniz, lansman yaptınız, parti başkanları imza attı. Güzel cümleler, güzel fotoğraflar… Peki ardından ne oldu? İklim değişikliğiyle uyum için imar yasasında yapılması gereken değişiklikler nerede? İskele bölgesinin kanalizasyon altyapısı için atılacak adımlar nerede?”
Geçmişte Meclis’e usulüne uygun olmayan bir tasarı getirildiğini, bunun geri çekilmesi istendiğini hatırlatan Baybars, “O tasarıyı düzeltip yeniden getirin dedik. Gördük mü bir daha? Görmedik. Ama doğa sizi beklemiyor; kendi bildiği gibi terbiye etmeye devam ediyor” diye konuştu.
YERALTI SULARI VE KUYU İZİNLERİ: “SEÇİM YATIRIMI MI?”
Baybars, kuyu izinlerine ilişkin iddiaları da gündeme taşıdı. Çevre Koruma ve Jeoloji–Maden Dairesi’nin verdiği raporlar üzerinden seçim yatırımı yapıldığı yönünde ciddi kuşkular bulunduğunu belirterek şöyle dedi:
“Kuyu izinleriyle ilgili raporların kaymakamlıklara çok rahat verildiği, seçim yatırımı gibi kullandığınız, yeraltı su kaynaklarını azaltan izinler verdiğiniz iddia ediliyor. Bunlar doğru mu? Size rağmen mi veriliyor yoksa onayınızla mı? Bu ülkenin aküferlerini, yeraltı sularını da tüketiyorsanız bunu bilmek zorundayız.”
ŞEHİR PLANLAMA, ÇEVRE, SU VE TARIM İÇİN “TOPLU PLANLAMA” ÇAĞRISI
Baybars, sorunların sadece Turizm Bakanlığı’yla sınırlı olmadığını, ancak koordinasyon görevini üstlenmesi gereken başbakan yardımcılığının bu rolü yerine getirmediğini söyledi:
“Bu sadece Turizm Bakanlığı’nın meselesi değildir. Şehir Planlama, Jeoloji–Maden, Çevre Koruma, Su İşleri, Tarım, Orman Dairesi, belediyeler ve kaymakamlıklar birlikte çalışmak zorundadır. Ama tüm bunların koordinasyonunu üstlenecek makamda irade yoksa bugün yaşadıklarımızı yarın da yaşayacağız.”
Her sel ve taşkın sonrası siyasetin sorumluluğu üzerlerinden atamayacağını vurgulayan Baybars, “Siyaset, bilimin uyarılarını dikkate almadığı sürece, bugün yaşadığımız kayıpların sorumluluğundan kaçamaz” dedi.
MÜZELER, TARİHİ ESERLER VE KAMU–ÖZEL İŞBİRLİĞİ MODELİ
Baybars, konuşmasının sonunda turizmin kültürel boyutuna değinerek, tarihi eserler ve müzeler üzerinden bakanlığa hem eleştiri hem öneri yöneltti. Hafta sonları ve resmi tatillerde kapalı kalan müzelerden örnek vererek şunları söyledi:
“Pazar günü Sent Hilarion’a gidiyorsunuz, kapalı. Ermeni manastırına gidiyorsunuz, pislik içinde. Aynı plastik sandalyeler, aynı şilteler duruyor. Eğer devlet bu kapasiteyi kuramıyorsa, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi, doğru kurgulanmış kamu–özel ortaklığı modelleriyle bu yerler halka ve turizme kazandırılabilir.”
Baybars, bu tip bir modelin; doğru ihale süreçleriyle, hukuka uygun, Eski Eserler Dairesi’nin yetki ve kapasitesini zayıflatmadan kurulması halinde desteklenebileceğini belirterek, “Bu yanlış bir yöntem değildir; yanlış olan, tarihi ve kültürel değerlerimizin kapalı, bakımsız ve atıl bırakılmasıdır” dedi.
Mağusa’da kurulması planlanan Kent Müzesi ve sur içindeki burçların canlandırılması projelerini de hatırlatan Baybars, Turizm Bakanı’ndan bu projelerin son durumu hakkında Meclis’e bilgi vermesini istedi.
ESKİ MECLİS VE CUMHURBAŞKANLIĞI BİNASI: “KİME, NE İÇİN VERİLDİ?”
Baybars, eski Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binalarının akıbetiyle ilgili belirsizliğe de dikkat çekerek, bu tarihi mekânların birer demokrasi ve bellek mekânı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi:
“Bu ülkenin önemli kararlarının alındığı eski Meclis binasının ve Cumhurbaşkanlığı binasının kime, hangi amaçla verildiği, müze ya da kamusal kullanım için mi değerlendirileceği hâlâ net değildir. Bu binaların arşiv ve demokrasi müzesi olarak topluma kazandırılması gerekir. Bu konuda ne yaptığınızı açıklamak zorundasınız.”
“2026 BÜTÇESİ FELAKET RİSKLERİNİ AZALTMAYACAK, YİNE HEBA OLACAK”
Baybars, konuşmasını sert bir uyarıyla bitirdi. 2026 bütçesinde sel, taşkın ve deprem gibi afet risklerini azaltacak adımların bulunmadığını söyleyen Baybars, şunları kaydetti:
“Özellikle Dikmen bölgesiyle ilgili elinize ulaşan taşkın ve heyelan risk raporlarına rağmen 2026 bütçesinde tek bir somut adım yok. Bu, 2026 boyunca da aynı risklerle yaşamaya devam edeceğimiz anlamına gelir. Yıl sonunda yine aynı şeyleri konuşacaksak bu bütçe, bu ülkenin şehirleri, çevresi ve güvenliği açısından heba edilmiş bir yıl daha demektir.”
Turizm Bakanlığı’nın da hem bütçe hem vizyon açısından yetersiz kaldığını söyleyen Baybars, “Bu ülkenin şehirleşmesi, çevresi ve güvenliği ile ilgili ciddi adımlar atması gereken Turizm Bakanlığı, 2026’da da bu kötü bütçeyle ülkeyi heba etmeye adaydır” diyerek sözlerini tamamladı.












