Solyalı’dan Başbakanlığa ağır suçlamalar: “Online casino izni bir günde verildi, bir günde geri çekildi… Ne değişti?”
CTP Milletvekili Ürün Solyalı, Başbakanlıktaki Ünal Üstel’in protokoller, kara para riski, denetimsizlik ve tartışmalı tüzük değişiklikleriyle ülkeyi “yoksulluğa ve yolsuzluğa mahkum eden bir düzene” sürüklediğini söyledi; “Bir günde online casino izni verip geri aldınız, ne değişti? Çıkın açıklayın” diyerek hükümeti en sert sözlerle uyardı.
Solyalı’dan Başbakanlığa ağır suçlamalar: “Online casino izni bir günde verildi, bir günde geri çekildi… Ne değişti?”
CTP Milletvekili Ürün Solyalı, Başbakanlıktaki Ünal Üstel’in protokoller, kara para riski, denetimsizlik ve tartışmalı tüzük değişiklikleriyle ülkeyi “yoksulluğa ve yolsuzluğa mahkum eden bir düzene” sürüklediğini söyledi; “Bir günde online casino izni verip geri aldınız, ne değişti? Çıkın açıklayın” diyerek hükümeti en sert sözlerle uyardı.
Bugün Kıbrıs
CTP Milletvekili Ürün Solyalı, Üstel döneminin “yoksullaştıran ve yolsuzluğu besleyen bir düzen” yarattığını söyledi. Solyalı, online casino tüzüğü değişikliğinin bir günde yapılıp geri çekilmesini gündeme taşıyarak, “Bir günde ne değişti? Türkiye’den telefon mu geldi, yoksa biri izin mi aldı?” diye sordu.
Solyalı konuşmasının en başında, dün gazetemizin manşetinden kamuoyuna duyurduğu, Resmi Gazete’de yayımlanan ve büyük tartışma yaratan “online casino izni” tüzük değişikliğine dikkat çekti. Tüzükteki “izin verilebilir” ibaresi eklenir eklenmez bugün geri çekilmesini “skandal” olarak nitelendirdi.
Solyalı, Üstel’i kastederek şu soruları yöneltti:
“Dün bir dakikada online casino izni verdiniz, bugün bir dakikada geri aldınız. Bir günde ne değişti? Türkiye’nin gri listeden çıkmak için verdiği mücadeleyi hiçe sayıp KKTC’yi arka bahçe gibi göstermekten utanmadınız mı? Türkiye’den izin aldınız mı? Telefon geldi mi? O arada birileri izin aldı mı? Bunları bugün burada açıklayın.”
Solyalı, kara para ve denetimsizlik riskinin Türkiye’yi dahi zor durumda bıraktığını vurgulayarak, “Bu mevzuat değişikliğinin Türkiye Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan görüş alınmadan yapıldığını biliyoruz.” dedi.
BAŞBAKANLIK DENETLEME KURULU VE ATAMALAR ÜZERİNDEN SERT ELEŞTİRİ
Solyalı, konuşmasının geniş bir bölümünü Başbakanlık bünyesindeki atamalara, denetimsizlik iddialarına ve Başbakan Ünal Üstel’in “sorumluluktan kaçan” yaklaşımına ayırdı. Üstel’in Merkez İhale Komisyonu Başkanı hakkında yürütülen soruşturmadan kendisini sıyırmaya çalıştığını söyleyerek, bunun kabul edilemez olduğunu vurguladı. Üstel’in, yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen bu süreçte kendi rolünü görünmez kılmaya çalıştığını belirten Solyalı, bu tavrın siyasi etik açısından ciddi bir sorun yarattığını ifade etti.
Bu çerçevede, Başbakanlık Denetleme Kurulu’na yapılan atamayı da gündeme taşıyan Solyalı, kurulun başına getirilen kişinin geçmişte hakkında iddia bulunan bir isim olduğunu hatırlattı. Bu tercihin hem etik hem de siyasi sorumluluk açısından hükümetin zafiyet içinde olduğunu ortaya koyduğunu savundu. Solyalı şöyle devam etti:
“Başbakan dün burada, ‘Ben elimi yıkadım çıktım’ dedi. Bu kadar basit değil. Sen atadın. Aynı şekilde Başbakanlık Denetleme Kurulu’na da hakkında daha önce iddia bulunan kişiyi atadın. Bu hem etik dışıdır hem de yolsuzlukla mücadele iddianızın boş olduğunu gösterir.”
Konuşmasında denetim mekanizmalarının çöküşüne özel bir yer ayıran Solyalı, Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun neredeyse hiçbir işlev göstermediğini ifade etti. Kurulun yıllık faaliyet raporunun yalnızca bir sayfadan ibaret olduğunu, bu sayfanın ise bir kamu kurumunun yolsuzlukla mücadele konusundaki performansını ölçmeye bile yetmeyeceğini söyledi. “Bu kurumun temel görevi yolsuzlukla mücadeledir ama ortada ne rapor vardır ne denetim.” sözleriyle, Başbakanlığın en önemli denetim aracının neredeyse tamamen işlevsiz bırakıldığı mesajını verdi. Denetim kurullarına yapılan atamaların liyakatsizliği kadar, bu kurulların faaliyetlerinin şeffaf olmamasının da ülkede yolsuzluk iklimini büyüttüğünü belirtti. Bu tabloyu “denetimsizlik düzeni” olarak niteleyen Solyalı, hükümetin sorumluluk almaktan kaçınmakla kalmadığını, aynı zamanda kendi siyasi konfor alanını korumak adına bağımsız çalışması gereken kurumları baskı altında tuttuğunu ileri sürdü.
FELAKET GELİRKEN BAŞBAKAN YOK, BAŞBAKANLIĞIN VİZYONU YOK
Konuşmasının başında ülkede yaşanan sel felaketine değinen Solyalı, sahada çalışan belediye ekiplerinden polise, sivil savunmadan hastanelere kadar herkesin olağanüstü çaba gösterdiğini söyledi. Bu noktada Ünal Üstel’in Meclis’te bulunmamasına da dikkat çekti. Üstel’e geçmiş olsun dileklerini iletmekle birlikte, bir ülkenin başbakanının böylesine kritik bir anda hem sahada hem de yönetim masasında görünür olması gerektiğini belirtti. Başbakanlığın, felaket anlarında ülkenin ana koordinasyon merkezi olduğunu hatırlatan Solyalı, “Bir operasyon geçirdiği için burada olmadığı söylendi, geçmiş olsun. Ancak Başbakanlık gibi ülkenin ana koordinasyon makamında faaliyet raporu bile yok. Ne yaptığını bilmiyoruz.” diyerek hükümetin kriz yönetimindeki zafiyetini ortaya koydu.
Faaliyet raporlarının Meclis’e sunulmamasını ciddi bir kurumsal eksiklik olarak değerlendiren Solyalı, bakanlıkların yıllık çalışmalarının milletvekillerine zamanında ulaşmadığını, bunun da sağlıklı bir bütçe tartışmasının önüne geçtiğini belirtti. Kurumların ne yaptığını bilmeden bütçe görüşülmesini “meclis ciddiyetine aykırı” sözleriyle eleştiren Solyalı, tüm raporların milletvekillerine elektronik posta yoluyla erkenden iletilmesini istedi. Bu talebi, yalnızca bilgi edinme hakkının değil, aynı zamanda yasama denetiminin temel bir gereği olarak tanımladı.
“YABANCI SERMAYEYE TEKEL YARATAN PROTOKOLLERLE ÜLKEYİ TESLİM ETTİNİZ”
Konuşmanın geniş bölümlerinden biri, hükümetin ekonomi ve kamu hizmetleri alanındaki ideolojik yaklaşımı üzerineydi. Solyalı, Ünal Üstel hükümetinin kamusal hizmetleri bilinçli bir tercihle özel sektörün, daha doğrusu yabancı sermayenin tekeline devrettiğini söyledi. Bu yaklaşımı “ideolojik bir tercihle kamu hizmetlerinden el çekmek” şeklinde tanımladı ve bunun ülkenin ekonomik bağımsızlığı açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.
Solyalı, özellikle kablo ile Türkiye’den elektrik getirilmesi konusunda imzalanan protokolleri eleştirerek, bu protokoller sayesinde yabancı bir özel şirketin elektrik üretimi ve dağıtımı üzerinde güç sahibi hâle getirildiğini söyledi. Projenin, kamuya değil özel tekele kazanç sağlayacak şekilde kurgulandığını dile getiren Solyalı, “Enerjide yatırım yapılmadı ama bir protokolle özel tekeli zengin edeceğiniz bir model kurdunuz. Bu protokol 1,5 milyar dolar kazandıracak onlara. Bu, kamu yararı değil sermaye yararıdır.” ifadesiyle hükümetin stratejik alanları kontrolsüzce devrettiğini belirtti.
Bu eleştirilerini genişleterek, kamu hizmetlerinin özel tekellere kapanmasının uzun vadede ülkenin kendi üretim kabiliyetini yok ettiğini; enerji, iletişim, ulaşım gibi hayati sektörlerin yabancıların insafına bırakıldığını söyledi. Solyalı’ya göre hükümet, protokoller yoluyla yürüttüğü ekonomi modelinde toplumun değil, belirli sermaye gruplarının çıkarlarını önceleyen bir yapı oluşturdu ve bu yapı her geçen gün daha da derinleşti.
“ERCAN’DA 59 MİLYON EURO, KUŞUN, BÖCEĞİN, HAVANIN HESABI YOK”
Solyalı, hükümetin büyük ölçekli projelerde ve kritik kamu kaynaklarında yaptığı protokol düzenlemelerinin kamu zararına yol açtığını belirterek somut örnekler verdi. Ercan Havalimanı’nda yapılan sözleşme değişikliği ile 59 milyon euronun affedilmesini “kamu kaynaklarının hoyratça savrulması” olarak tanımladı. Bu rakamın ülkenin ihtiyaç duyduğu yatırımlar için dev bir kaynak oluşturabileceğini, ancak hükümetin bu imkânı sermaye lehine kullandığını söyledi.
Vergi aflarının da benzer bir eğilimin parçası olduğunu ifade eden Solyalı, vergi adaletinin tamamen bozulduğunu, vergi aflarının bir ekonomik politika değil, güçlü kesimlere yönelik bir “ayrıcalık mekanizması” hâline geldiğini anlattı. Ekonomideki yapısal bozukluğun en büyük göstergesinin ise Solyalı’ya göre şudur: “7 bin şirketin 3 bini zarar beyan ediyor.” Bu oranın gerçek ekonomik davranışla açıklanamayacağını söyleyen Solyalı, bunun vergi sisteminin izin verdiği suistimallerin bir sonucu olduğunu ifade etti ve “Ama Başbakanlık bunun peşine düşmüyor.” sözleriyle hükümetin denetimsizlik politikasına yeniden işaret etti.
Solyalı, bu düzenin yalnızca mali zarara değil aynı zamanda toplumsal adaletsizliğe yol açtığını, vatandaşın ödediği her kuruşun hesapsızca dağıtıldığı bir sistemde devletin meşruiyetinin zedelendiğini belirtti.
FAKİRLEŞME POLİTİKASI VE TL’NİN DEĞER KAYBI
Konuşmanın ekonomik boyutunda Solyalı, TL’nin değer kaybının yarattığı derin yoksullaşmayı ele aldı. Hükümetin, TL’nin sürekli değer kaybettiği bir ortamda Kıbrıslı Türklerin alım gücünü koruyacak hiçbir adım atmadığını söyledi. Ekonomik yıkımın bir kısmının dışsal nedenlerden kaynaklanabileceğini kabul etmekle birlikte, hükümetin bu koşulları hafifletecek ikili anlaşmalar yapmamasını, piyasayı düzenlememesini ve hayat pahalılığına karşı hiçbir tampon mekanizması yaratmamasını büyük bir ihmal olarak değerlendirdi.
“Bu enflasyonu siz üretmiyorsunuz belki ama üzerine ekliyorsunuz.” diyen Solyalı, temel tüketim maddelerinde kâr marjlarının sınırlanmaması, özel okullar ve özel hastanelerin denetimsiz fiyat artışları, asgari ücretlinin yaşamını sürdüremeyecek seviyelere gerilemesi gibi başlıkları sıraladı. Hükümetin serbest piyasa anlayışını “büyük balığın küçük balığı yutmasına izin veren bir düzen” olarak tanımladı.
Dar gelirlinin karşı karşıya kaldığı tabloyu detaylandırarak, hükümetin hiçbir sosyal politika geliştirmediğini; kamu yatırımlarının durma noktasına geldiğini; fiyat artışlarının ise kontrolsüz biçimde sürdüğünü belirtti. Bu durumun, yalnızca bugünün değil yakın geleceğin de ekonomik krizlerine zemin hazırladığını söyledi.
YATIRIMSIZ, PLANLAMASIZ BİR BAŞBAKANLIK
Solyalı, konuşmasının bir bölümünü Başbakanlığın planlama eksikliğine ayırdı. Eleştirilerinin merkezinde “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Kalkınma Planı” vardı. Bu planın lansmanının büyük bir törenle yapıldığını, ancak Anayasa’da açık biçimde zorunlu olmasına rağmen Meclis’e yasa metni olarak getirilmediğini söyledi.
“Kalkınma Planı lansmanı yaptınız ama yasası yok. Ana yasa açık. Planın yasa olması şarttır. Ama siz imza atmayı biliyor, okumayı bilmiyorsunuz.” sözleriyle hükümetin konuyu göstermelik düzeyde ele aldığını savundu. Plan yasa hâline gelmediği için yatırım önceliklerinin, kamu kaynaklarının yönünün ve ekonomik hedeflerin hiçbirinin hukuki güvenceye kavuşmadığını belirtti.
Başbakanlıkta geçici işçi istihdamının büyük ölçüde arttığını söyleyen Solyalı, bu durumu kamu yönetiminde şişme ve kaynak israfı olarak değerlendirdi. “Koridor kadar personeliniz var, oda yok sandalye yok; bu sayı nereye vardı?” diyerek Başbakanlığın personel politikalarını da eleştirdi.
ENERJİ KRİZİ: “2026 KARANLIK BİR YIL OLACAK”
Solyalı, enerji alanındaki yapısal sorunlara geniş yer verdi. Kıb-Tek’in yatırım yapılmadığı için çöküşe sürüklendiğini belirten Solyalı, 2026 yılının ciddi bir enerji krizi yılı olabileceği uyarısında bulundu. Elektrik ihtiyacının her yıl arttığını, buna rağmen santral kapasitesinin iyileştirilmediğini ve yeni üretim yatırımlarının yapılmadığını söyledi.
Aksa’nın getirdiği jeneratörlerle ilgili iddiaları gündeme taşıyarak, bu makinelerin “Gana’nın attığı 1999 model jeneratörler” olduğu bilgisini paylaştı. Bu jeneratörlerin ne kadar ekonomik, ne kadar çevre dostu ve ne kadar verimli olacağına dair ciddi soru işaretleri bulunduğunu belirtti.
Solyalı, bu alanda hükümetin hiçbir vizyon ortaya koyamadığını; ne yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik bir plan, ne de tüketim artışını karşılayacak altyapı düzenlemeleri bulunduğunu söyledi.
Hükümetin enerji politikasızlığının, yalnızca vatandaşın faturasını artırmakla kalmayacağını; aynı zamanda ülkeyi dışa daha bağımlı, daha kırılgan ve daha pahalı bir enerji düzenine mahkûm edeceğini vurguladı.
YOKSULLUK VE YOLSUZLUK BÜTÇESİ
Solyalı, konuşmasının sonunda Başbakanlık bütçesini değerlendirerek bu bütçeyi “yoksullaştıran ve yolsuzluğu besleyen bir bütçe” olarak tanımladı. Bütçede kamu yatırımına yönelik neredeyse hiçbir kalem bulunmadığını, sosyal politikaların yok denecek kadar zayıf olduğunu ve ekonomik büyümeyi destekleyecek bir vizyon sunulmadığını söyledi.
“Bu bütçe yoksullaşmayı artıracak, yolsuzluğu besleyecek bir bütçedir. Kamu yok, özel tekel çok. Yatırım yok, plan yok. Dar gelirlinin payı yok. Ama yolsuzlukların payı çok.” sözleriyle bütçenin bütünsel resmini çizdi.
Konuşmasını ise hükümet değiştiğinde bu düzenin tamamen değişeceği mesajıyla tamamladı:
“Yeni dönemde bu düzen geri dönecek. Bir gecede yapılan tüzük değişiklikleri, kara para trafiği, protokollerle zenginleşenler… Bunların hepsi yeniden ele alınacak.”












