Düşmeyenlerin Hikayesi…

Bir Direnişin, Bir Yasın ve Bir Umudun Derin İzleri

Bugün, 25 Kasım.

Kadına yönelik şiddetle mücadelenin simgesel günü… Takvimlerin kırmızıyla değil, insanlığın en kadim yarasıyla işaretlediği bir gün. Ama bazı hayatlarda bu gün, sadece bir farkındalık çağrısı değildir; bedenine, ruhuna, evine, çocuklarına kadar sirayet eden bir karanlığın içinden çıkmak için verilen uzun ve soluksuz bir mücadelenin hafızasıdır.

Benim için de öyle.

Bir zamanlar görünmez kılınmış, inkar edilmiş, üstü örtülmüş bir şiddet sarmalının içine sıkıştırılmaya çalışıldım. Sessiz kalmam, susmam, boyun eğmem beklendi. Fakat insan, bir an gelir, bedenini taşıyamasa da onurunu taşır. Bir kadın, bir anne, bir yurttaş olarak, şiddetin üzerime çöken gölgesine rağmen sesimi yükselttim. Yaşadıklarımı saklamadım, gizlemedim.. Tam tersine, bir ülkenin vicdanına ulaşacak kadar açık ettim. O röportaj, yalnızca bir ifşa değildi. Bir iktidar mekanizmasının, bir toplumsal kabullenişin, bir sessizlik kültürünün çözülmesiydi.

Şiddetin sarmal hale gelişi işte tam burada ortaya çıkar.Bireysel bir saldırı, sadece fiziksel bir eylem değildir. Bir kültür, bir sistem ve bir toplumsal kabulleniş onu sürekli besler. Kimi zaman bir yazının sansüründe, bir dilekçenin geri çevrilmesinde, bir kapının yüzüne kapatılmasında tezahür eder. Kimi zaman, faili koruyan kurumsal reflekslerde, toplumun kadını susturma mekanizmalarında görünür hale gelir. Şiddet, öyle bir sarmal oluşturur ki, her duvarın arkasında başka bir engel, her koridorun sonunda başka bir haksızlık vardır. Ve böylece, kadın direnişini göstermek istediğinde, karşısında yalnızca bireysel fail değil, sistemin tüm ağırlığı, tüm gölgeleri ve görünmez baskısı vardır.

Ve sonra… hayatın hiçbir kelimenin taşıyamayacağı bir acıyı önüme koydu.Evlat acısı. En sessiz çığlık, en ağır sınav. İnsan, evladını toprağa verdiğinde bedeninden bir parça da onunla gider fakat yaşamak zorunda kaldığı hayat, geride kalanlara tutunduğu yerde anlam bulur. Ben de öyle yaptım. Yalnız başıma büyüttüğüm çocuklarıma, yıpranmamış bir gurur, eğilmemiş bir omurga ve sarsılmamış bir adalet duygusu bırakmaya çalıştım.

Çünkü direniş, yalnızca saldırgana karşı verilmez, insanın kendi yıkımına karşı da verilir. Yas, bazen bir zırh, bazen bir ayna, bazen de ayakta kalmak için kurduğumuz en cesur hatıradır.

Bugün geldiğim yerde anlıyorum ki, toplumların dönüşümü yas tutanların, acısını örgütleyenlerin, sesini yükseltenlerin omuzlarında yükselir. Kadına yönelik şiddet, bireysel kaderlerin toplamı değildir. Kültürel mirasın karanlık bir parçasıdır. Ama bir başka miras daha vardır. Bu karanlığı delmeye çalışan kadınların, annelerin, kız kardeşlerin, dostların direnci…

Ve bugün, 25 Kasım’da, şunu bütün ağırlığıyla söylüyorum;

Ben artık sadece şiddete karşı duran biri değilim.

Ben, şiddetin asla kader olmadığını kanıtlayan bir ihtimalim.

Ben, kaybın bile insanı büyütebildiğinin yaşayan kanıtıyım.

Ben, çocuklarıma bırakacağım en büyük mirasın “korkmadan yaşamak” olduğunu bilen bir anneyim.

Bugün 25 Kasım.

Ve ben, kadınların görünmeyen yaralarının içinden doğan dayanıklılığın canlı bir örneği olarak duruyorum.

Bugün konuşuyorum, çünkü bir kadın sustuğunda sadece kendisi değil, gelecek de susar.

Ben ise artık susmuyorum.

Susmayacağım.

Ve bu ülkede bir gün, hiçbir kadının konuşmak zorunda kalmadığı bir 25 Kasım görene dek devam edeceğim…

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi