Vekalet Ücreti
Memleketin tuhaf bir geleneği vardır. Halk, kendisine benzeyenleri değil, kendisini en az hatırlayanları vekil seçer. Böylece hayatın tüm ağırlığını omuzlarında taşıyan insanlar, o ağırlığın nasıl bir his olduğunu giderek unutmuş bir topluluğa “hadi bizi yönetin” der.
Ay sonunu nasıl getireceğini hesaplamamış, kredi kartı limitini hiç görmemiş, asgari ücreti sadece brifinglerde öğrenmiş bir zümre… Bunlar halkın vekilleri. Ne tesadüf ki çoğu aileden zengin; hayata sıfırdan değil, sıfır araçla başlamış.
Hiçbirinin borçla ayını kapattığı yok.
Hiçbiri bir kabanla iki kış geçirmemiş.
Hiçbiri pazarda “abi biraz indirim olur mu?” utancına sahip değil.
Ve yine de hepsi “halkın vekili”.
Ama işin bir başka boyutu daha var, daha az konuşulan. Belki halk, kendisine sınıfsal olarak benzemeyeni seçiyor, ama karakter olarak şaşırtıcı şekilde benzeyeni… Samimiyetsizliği tanıdığı için samimiyetsizi, riyakarlığı anladığı için riyakarı, menfaati sezdiği için menfaatçiyi seçiyor olabilir. Çünkü “halk” denen kalabalığı da çok kutsallaştırmamak gerekir.. Kimi zaman seçtiği, kendisine değil, kendi çıkarına benzeyendir.
Belki mesele sınıfsal değil, iş bitiricilikle ilgili bir akrabalık.Belki halk, kendisi gibi davrananı değil, kendi işini göreceğine inandığını seçiyor. Belki “bana benzesin” değil de “benim için bir şeyler çevirsin” duygusu ağır basıyor.
İşte bu karmaşık ilişkiyi maskelerle örten o meşhur sahne gelir sonra. Belirli zamanlarda halkın omzuna yüksekten bir dokunuş… Tepeden, hafif, üstün bir edayla. Kameralar tam parlar.
“İyi misin?” diye sorarlar, cevabı merak ettikleri için değil, sorulması gereken cümle protokolde öyle yazdığı için.
Sonra bir anda o karartılmış camlı, lüks araçların kapıları açılır. Dokundukları omuzun ağırlığı olduğu yerde kalır. Ama dokunan el, dakikalar içinde deri koltuklara kavuşur. Halkın yükü devam eder, vekilin yükü klimanın derecesini ayarlamaktan ibarettir.
Ve tüm bu sahnenin ironisi ise şudur; Halkın sırtındaki gerçek ağırlık ile vekilin omzuna düşen sahte dokunuş arasındaki uçurum, yalnızca sosyal sınıfların değil, ortak karakterlerin de eseridir.
Evet, belki halkın seçtikleri kendisine benzemiyor…
Ama belki gerçekten benzemesini istemiyor da.
Belki yansımasını görmek değil, işini göreceğine inanmak istiyor.
Sonuçta hayat böyle akıyor..
Biz bir kabanla iki kış daha geçiririz,
Onlar bir gülümsemeyle bir seçim daha.
Ve herkes kendi ikliminde üşür..
Kimi soğuktan, kimi gerçeklerden, kimi de kendine benzeyenleri seçtiğini sandığı yanılgılardan…












