Atina-Lefkoşa Hattında Gerilim I “Anamı Seviyorum ama Kendimi Daha Çok Seviyorum”
Geçtiğimiz günlerde “milli marş” tartışmaları yaşanırken Kıbrıs Rum toplumunun ezici çoğunluğu Yunan milli marşının “ortak marş” olarak kalmasından yana tavır aldı.
“Anavatan Ellas’ın milli marşından asla vaz geçmeyiz” diyerek ayaklanan kalabalıklar, Kıbrıs devletinin kendi marşı olsun diyen küçük azınlığı adeta linç etti.
Fakat, görünüşteki bu “anavatan sevgisi” kimseyi aldatmasın. Söz konusu Kıbrıslı Rumların kendi çıkarları olunca, külahları değiştirebiliyorlar.
Nitekim, bu günlerde Yunan hükümeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti arasında gizlenemeyen boyutlara ulaşan bir gerilim yaşanıyor.
Konu, Great See Interconnector (GSI), yani, Kıbrıs ve İsrail’i Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlayacak elektrik hattı…
Taraflar, verdikleri sözleri yerine getirmemekle birbirlerini suçluyorlar.
Konuyu başından alalım.
Avrupa Birliği, “ortak çıkar projesi” olarak adlandırdığı elektrik bağlantısının yarı maliyetini finanse etmeyi işin başında kabul etti. Fakat, projenin başında tespit edilen maliyeti bugün itibarıyla neredeyse ikiye katlandı ve üç milyar Euro’ya ulaştı. Üstelik, bu miktarın da giderek artacağından korkuluyor.
Dolayısıyla, AB’nin katkısı yüzde ellinin altına düşmüş bulunuyor.
Geri kalan miktarın karşılanması için, Kıbrıs Cumhuriyeti %65, Yunan hükümeti de %35 oranında katkı koymayı taahhüt ettiler.
Fakat, projenin nihai maliyetinin giderek artması ve nerede duracağının belli olmaması, Kıbrıs Rum tarafını korkutuyor.
Kıbrıs Rum ekonomi bakanı projeye açıkça karşı çıkarken, enerji bakanı projenin gerçekleştirilmesi için ısrar ediyor. Hristodoulidis ise kendi kabinesinde var olan bu görüş ayrılığı karşısında hiçbir şey söylemiyor ve net bir tavır almıyor.
Projenin finansal zorluklarının yanı sıra, teknik olarak gerçekleşebilirliği de tartışma konusu yapılmaktadır. Bazı uzmanlara göre, bugüne kadar yapılmış en uzun ve en derin boru hattı söz konusu olduğu için, baş edilmeyecek teknik zorluklarla karşı karşıya kalınacağı, hatta başarısızlıkla sonuçlanacağı neredeyse kesindir.
“Jeo-Politik Risk”
Öte yandan, konunun bir de “jeopolitik risk” boyutu vardır ki, bu hepsinden daha zor ve çetrefil görünüyor.
“Jeopolitik riskten” kasıt, Türkiye’nin olası tepkileridir.
Elektrik hattı, İsrail ve Kıbrıs’ın güneyinin Girit üstünden Avrupa’ya bağlanmasını ve Kıbrıs’ın Avrupa elektrik şebekelerinin parçası olmasını öngörüyor. Tabii, İsrail’in de…
Fakat, böyle bir hattın Türkiye’nin söz sahibi olduğunu iddia ettiği deniz alanlarından geçmesi zorunludur ve Türkiye’nin bu durumda nasıl bir tavır takınacağı net değildir.
Bazı iddialara göre, Türkiye kendisinden izin alınmasını talep etmektedir. Böyle bir durum hasıl olursa, Türkiye’nin deniz alanlarındaki hak talebi kabul edilmiş sayılacaktır.
Fakat durum ne olursa olsun, Türkiye’nin projeyi suya düşüreceğinden korkuluyor.
Jeo-politik risk yüzünden proje başarısız olursa, Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafı halihazırda zararı %50-50 karşılamayı taahhüt etmiş bulunuyorlar.
Buna rağmen, projenin uygulanması için bir türlü somut adımlar atılamıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti, beş yıllık bir dönem için her yıl 25 milyon Euro ödemeyi taahhüt ettiği halde bu ödemeyi yapmaktan kaçınıyor.
Yunanistan başbakanı Mitsotakis, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğini söylerken, cumhurbaşkanı Hristodoulidis “bütün tarafların taahhütlerini yerine getirmesinden” söz ederek, Yunanistan’ı zan altında bırakıyor.
Bu arada Kıbrıs Rum medyası, projenin gerçekleştirilmesi için bastıran Yunan hükümetinin dışişleri bakanı Yerapetritis’in akrabalarının projede çıkarları olduğunu iddia ediyor.
Yeropetritis ise suçlamaları reddederek, Kıbrıs’ta bazılarının özel çıkarları nedeniyle projeyi engellediklerini ileri sürüyor.
Karşılıklı suçlamalar devam ederken, Yunanistan’da muhalefet fırsattan yararlanarak Mitsotakis hükümetine yükleniyor ve Atina-Lefkoşa arasındaki gerilimi iç politika malzemesi yapıyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan’dan “jeo-politik riski” ortadan kaldıracak somut önlemler almasını istiyorlar. Projeyle ilgili deniz alanlarında Naftex ilan etmesini ve çalışma bölgelerini korumak için donanmayı o bölgelere göndermesini talep ediyorlar. Bir bakıma, Yunanistan ile Türkiye’yi karşı karşıya getirecek “cesur” adımlar atması için, Atina üstünde baskı kurmaya çalışıyorlar.
Yunan hükümeti ise Türkiye ile gerilime yol açacak adımların atılmasından kaçınmak istiyor.
Öte yandan, İsrail projeyi desteklediğini ve hayata geçirilmesi gerektiğini söylüyor. Bazı Kıbrıslı Rumlar için bu, “jeo-politik riski” ortadan kaldıracak en büyük güvencedir. İma yoluyla olsa da İsrail’e güvendiklerini ifade edenler vardır.
Kısacası, Helenizm’in bir “bütün”, Kıbrıslı Rumların da “Helenizm’in ayrılmaz bir parçası” olduğunu ileri sürmekten yorulmayan Kıbrıslı Rumlar, kendi tikel çıkarları söz konusu olduğunda “Helenizm’in bütünlüğünü” bir kenara bırakıp kendi çıkarlarında ısrar ediyorlar. Aslında, Atina ve Lefkoşa arasında dışarıya gösterilmek istendiği gibi bir “uyum” ne dün, ne de bugün söz konusudur…