“Türkiye devrime en yakın ülkelerden biri”

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Türkiye’de önümüzdeki dönemde sokağı da etkileyen bir hareketlilik yaşandığında bunun Gezi dönemi gibi olmayacağını, sistemin krizine dönüşeceğini söyledi.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın geçtiğimiz Ağustos ayında Yazılama Yayınevi’nden çıkan ve büyük ilgi görerek kısa sürede 5. baskısını yapan yeni kitabı “Devrim”, sırasıyla İzmir, İstanbul ve Ankara’da söyleşi-imza günlerinde okurlarıyla buluşuyor.

Buluşmaların ilki, bu akşam İzmir Konak Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın katılımıyla düzenlenen söyleşi-imza gününde, “Ülkeyi devrimle nasıl buluşturacağız?” sorusu üzerine konuşuldu.

İzmirlilerin yoğun ilgi gösterdiği buluşma, Yazılama Yayınevi’nin geçtiğimiz haftalarda yurttaşlara yönelttiği, “Devrim nedir?” sorusuna verilen yanıtlardan hareketle TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ı bu kitaba yazmaya iten motivasyon kaynakları üzerine sohbet edilerek başladı.

Halklara neredeyse 150 yıldır devrimin kötü bir şey olduğunun anlatıldığını belirten Okuyan, sokak röportajında insanların cevaplarının çok umutlu ve umut verici olduğunu belirtti. Kitabı tam da böyle bir umudu yaratmak ve beslemek için yazdığını ifade eden Okuyan, “Umutsuzluktan mustaribiz. Kitabın arka planında, ‘İnsanlara yalan söylemeden dünyadan ve Türkiye’den umudu kesmelerini nasıl engelleriz’ düşüncesi var. Devrimlerin nasıl olduğundan, dünyadaki örneklerin de benzer karanlıkların içinden çıktığını anlatmanın insanlara umut olabileceğini düşündüm” diye konuştu.

‘İNSANLAR BUGÜN ÖFKELERİNİ TASARRUFLU KULLANIYOR’
Söyleşi, “düzenin sahte mutluluk dağıtmada başarısız kaldığı bir dönemde, insanların umudu geçmişten devşirmesinin devrimci siyaseti dizginleyen mi yoksa besleyen mi bir etken olduğu” sorusuyla sürdü.

Soruya, mutlu insanın radikal bir değişiklik arayışında olmayacağı için devrimci olamayacağını söyleyerek cevap veren Okuyan şöyle devam etti:

“Emekçilerin 150-200 yıl önce devrime yöneldiği, öfkesini hızla sokağa taşıyıp bir değişiklik iradesini ortaya koymaya başladığı dönemlerde, bir işçinin ömrü ortalama 30 yıldı, hele maden işçilerinin 19 yıl. Yani kaybedecek hiçbir şeyleri yoktu. İki yıl sonra öleceğini bilen bir maden işçisinin üzerine giderseniz ortalığı yıkar. İnsanların bugün de zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok belki ama önlerinde artık 70-80 yıllık bir hayatları var ve onu düşünüyorlar. Dolayısıyla öfke sürekli erteleniyor. Bu çok ciddi bir şey. Geçmişte kavga, ölümü göze almayı gerektiriyordu, insanlar ölümü sıradanlaştırmış, önemsizleştirmişti. Şimdi ise insanlar öfkelerini tasarruflu kullanıyor. Biz de insanlara, ‘Ömrünüzü kısaltın’ diyemeyeceğimize göre buna adapte olmak zorundayız, insanları devrimci kılmak için yöntemler aramamız gerekiyor.”

Türkiye’nin ve dünyanın kısa sürede büyük altüst oluşlar yaşayacağını düşündüğünü söyleyerek sözlerine devam eden Okuyan, Türkiye’de önümüzdeki dönemde sokağı da etkileyen bir hareketlilik yaşandığında bunun Gezi dönemi gibi olmayacağını, sistemin krizine dönüşeceğini söyledi.

‘UMUDUN KAYNAĞI NE KADAR HAZIRLIKLI OLDUĞUNUZDA’
Bu tablodan umut çıkabileceği gibi, umutsuzluğun da çıkabileceğini belirten Okuyan, umut yaratacak olan şeyin buna yapılan hazırlık olduğunun altını çizdi. “Gezi’den bu yana Türkiye’de ciddi yönetme problemleri ortaya çıktı. Dünyada hiçbir sokak hareketi Gezi kadar sağduyulu ve kontrollü olmaz, Erdoğan o dönem yatıp kalkıp buna dua etsin. Türkiye’de devrimci bir alternatifin kendisini hissettirmeye başlaması illa sokak hareketleriyle olmak zorunda değil. Bugünkü sistemin sürdürülebilirliği giderek azalıyor. Sadece iktidardan bahsetmiyorum. Türkiye yönetilemiyor. İyi işleyen tek şey, patronların büyük kârlar elde etmesi ama bu da yakında başlarına bela olacak. Çünkü buradan halka yansıyan hiçbir şey yok. Eğer bir hazırlığınız varsa bu bir umut tablosudur.”

‘Türkiye’de toplum ve düzen, devrimci gelişmelere yataklık edecek fay hatlarında karşı karşıya gelecek’
Söyleşinin devamında, krizlerin devrimci dönüşüm için bir olasılık hâline gelmesinin tek koşulu olan hazırlık sürecinin nasıl olacağından bahseden Okuyan, hazırlık sürecini program, siyasal strateji ve örgüt olarak üç başlıkta özetledi:

“Devrimci bir irade için ön koşul, mevcut düzenin sürdürülebilir olmadığının ve yıkılması gerektiğine dair bir yaklaşımın ve iddianın siyasetinizin merkezinde olması, buna kafaya takmış bir ekibin gereğini yapmasıdır. Kimileri, ‘TKP’nin oyu yüzde 1 bile değil, çıkmışlar, devrimci iddialardan bahsediyorlar’ diyor. Tam da bunun yapılması gerekiyor. Devrim dediğiniz şey, birilerinin ya da bir partinin kararıyla gerçekleşmez; devrimler ortaya çıkar ve birtakım koşullar yaratır. Devrimci parti ise, o koşullara uygun devrimci bir irade ortaya çıkarırsa başarıya ulaşır. Hazırlığın ilk bölümü, her koşulda devrimci dönüşümü kafaya takmaktır. Sonra da, ‘Bu ülkede devrimci bir ortam hangi gelişmelerle ortaya çıkabilir? Mevcut sistemin arıza üreten noktaları ne? Bu düzenin ve mevcut iktidarın, toplumu özellikle öfkelendiren ne gibi özellikleri var?’ sorularını sormaktır. Bunları saptarsanız buna uygun hazırlık yapar, söylem geliştirirsiniz.

Türkiye’de bu anlamda önemli fay hatları var. Bunlar devrimci gelişmelere yataklık edecek fay hatları, toplum düzenle bu fay hatlarında karşı karşıya gelecek. Her şeyi öngörmek mümkün değil ama her toplumun özgün koşulları var. Bir parti disipliniyle, örgütüyle, kadrolarının uyanıklığıyla, yayınlarıyla, bağımsızlığıyla, kendi kendine yetebilme yeteneğiyle bir altüst oluş döneminde hızlı ve etkili hareket edebilir. Yani program, siyasal strateji ve örgüt hayati önemde.”

‘AKP MEŞRUİYET KAYBINI ‘MİLLİ İRADE’YE KENDİ ELİYLE VURDUĞU DARBE NEDENİYLE YAŞAYACAK’
Söyleşiye, kitapta öne çıkan kavramlardan biri olan “meşruiyet” kavramı üzerine sohbet edilerek devam edildi. Türkiye’de mevcut iktidarın ve düzenin meşruiyet kaybında din kurumunda yaşanan skandalların ve kirli mafyatik ilişkilerin merkezde olacağını düşünmediğini söyleyen Okuyan, AKP’nin meşruiyet kaynağını yıllardır “milli irade” ve seçimle yarattığını, olası meşruiyet kaybının da bu başlıklarda yaşanacağını ifade etti:

“AKP bu ülkede halka, ‘Senin tek sözün olacak, onu da seçimlerde söyleyeceksin’ algısını yerleştirdi. Ancak bu son operasyonlarla en önemli meşruiyet kaynağı olan ‘milli irade’ kavramını ve seçim meselesini yok ediyor adım adım. Ben bunun çok önemli bir krize evrileceğini düşünüyorum. AKP, Türkiye’yi seçimsiz yönetemez. Bizler genelde devletin sopasına odaklanırız, baskı aygıtı olarak adlandırırız ama bugünkü sistemi ayakta tutan şey, bu sistemin hâlâ bir inandırıcılığının olması. Bunun kaynakları çeşitli olabilir: kutsallıklar, seçimler… Türkiye’de devrimci hareket bu meşruiyet kavramı üzerine daha titiz düşünmeli, tartışıp hamle yapmalı. İnsanların isyan etmek için isyanın meşru olduğunu düşünmeleri gerekir.”

‘TÜRKİYE’DE HALK MECLİSE İNDİRGENMİŞ SİYASETİ TERK ETTİĞİNDE MECLİSİN ÖNEMİ ARTACAK’
Seçim ve parlamentonun tek başına yeterli olmadığını, örgütlü halk mücadelesiyle birleştiğinde gerçek önem kazanacağını vurgulayarak sözlerine devam eden Okuyan, “Türkiye toplumu seçimlere ve parlamentoya indirgenmiş siyaset yapma tarzını terk etmeye başladığında bunların önemi artacak, bugün bunlara mahkûm edilmiş bir halk var. Sürekli grev yapan, sokağı elinde tutan bir toplumda seçimler ve meclis kritik hâle gelecek. Biz parlamentarizmi eleştirirken ‘bunlar önemsizdir’ demiyoruz, tam tersi, fazla önemli olduğu için eleştiriyoruz. Ancak sadece bunlara endeksli bir siyaset tarzı yanlıştır. Sosyalizmde meclis örgütlü bir halkı temsil eden bir kurum olacağı için çok önemli olacak” ifadelerini kullandı.

‘Devrimin gerçekleşmesi için tek tek devrimci saymak ahmaklıktır, fay hatlarını tespit eder ve hazırlık yaparsınız’
Söyleşi, devrimin gerçekleşmesi açısından Türkiye’de var olan özgün olanaklar üzerine konuşulmasıyla devam etti.

Türkiye’nin, Latin Amerika ve Rusya’yla birlikte devrime en yakın coğrafyalardan biri olduğunu söyleyen Okuyan, “Türkiye’nin devrime yakın olup olmadığını ‘Sol o kadar güçlü mü?’ sorusuyla ölçenler de var. Oysa sorular, ‘Bu ülkede mevcut sistem derin bir krize yuvarlanır mı?’, ‘Derin bir krize yuvarlandığında tek seçenek askeri bir darbe ya da karşı devrim midir?’, ‘Bu halkın kodlarında ilerici bir hamle yapabilecek değerler var mı?’ olmalıdır; gerisi hazırlıkla ilgilidir. O nedenle tek tek devrimcileri saymak ahmaklıktır, hiçbir devrim ‘geliyorum’ diye gerçekleşmez. Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayı Milliyecilerin ya da bağımsızlık isteyenlerin sayısını düşündüğünüzde, ‘Bu delilik’ derdiniz, nitekim diyenler vardı. Bu ülkenin genetik kodlarında bugüne devreden bazı değerler var, insan kaynaklarımız uygun. AKP güçlü diyorlar; güçlü falan değiller, zayıflar. Toplum onun zayıflığını yeterince bilmiyor ve kendi gücünün farkında değil henüz” değerlendirmesini yaptı.

‘TAKTIK YAPMIYORUZ; CUMHURİYET’İN DEĞERLERİ, SOSYALİZM MÜCADELESİNİN ORGANİK PARÇASI’
Söyleşinin devamında soruları ve sözünü ettiği “genetik kodları” açıklayan Okuyan, Cumhuriyet’in değerlerinin sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası olduğunu ama bunun unutulduğunu belirtti:

“Cumhuriyet’in değerlerini sosyalizm mücadelesinin organik bir parçası hâline getirmemiz gerekiyor. Aslında bu zaten böyle, 12 Eylül’ün yarattığı yabancılaşma nedeniyle unutuldu ve unutturuldu. Bağımsızlıkçılık, sonrasında laiklik, monarşi karşıtlığı, Cumhuriyetçilik, kamuculuk ya da devletçilik… Bunlar Türkiye’nin burjuva devriminde başka burjuva devrimlerinde çok karşılaşılmayan biçimde rol oynamış. Üstelik bu esnada Kemalistlerle Bolşevikler arasında bir ittifak var. Bundan hemen kurtulmak istemişler ancak kimi reformları yaparken de bu değerlere yaslanmak zorunda kalmışlar.

Türkiye’de sol zayıf görünüyor ama yurtseverliğin, laikliğin, devletçiliğin, kamuculuğun, Cumhuriyetçiliğin bu topraklarda bir karşılığı var. Bunlar enerji kaynakları. Öte yandan, istediğimiz Türkiye’yi yaratmak için, tamamı olmasa da bunlara ihtiyacımız var. Solun problemi şu: Sol şimdiye kadar bu değerleri kendisine dışsal gördü; işine gelince karşısına aldı, işine gelince altını doldurmadan yararlanmaya çalıştı. TKP ise bunları sahipleniyor, bunlar zaten devrimci dönüşümün organik parçaları. O nedenle bu Cumhuriyetçilik meselesinde hızlı ve radikal davrandık. Kimileri, ‘Türkiye’de milliyetçilik var, yurtseverlik de bunun bir boyutu, TKP onları yanına çekmek için taktik yapıyor’ diyor. Hayır, Cumhuriyetçilik olmadan komünizm olmaz, komünizm olmadan da Cumhuriyetçilik olmaz. Bunlar tarihte de iç içeydi, şimdi de öyle.”

Söyleşinin ardından TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın okurları için “Devrim” kitabını imzaladığı etkinlik, onlarca İzmirlinin TKP gönüllüsü olmak için başvuruda bulunmasıyla sona erdi.

Sol Haber

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi

array(4) { ["reklam_linki"]=> string(31) "https://guvensigortakibris.com/" ["reklam_gorseli"]=> string(63) "https://bugunkibris.com/wp-content/uploads/2024/11/mavi-gif.gif" ["hangi_pragraflar_arasina_geldin"]=> string(1) "3" ["reklami_yayinla"]=> bool(true) }