Akıncı: “Müdahale ile boşa harcanan dönemi kapatmalıyız, yeni dönemi Erhürman başlatmalı”
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, yaklaşan 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi dört gün süren kapsamlı bir değerlendirme paylaştı. Akıncı, Türkiye’nin Kıbrıs Türk liderliğine tarihsel müdahalelerini ayrıntılarıyla hatırlatarak, bu seçimde toplumsal iradenin yeniden hakim kılınması gerektiğini vurguladı.
Akıncı: “Müdahale ile boşa harcanan dönemi kapatmalıyız, yeni dönemi Erhürman başlatmalı”
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, yaklaşan 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi dört gün süren kapsamlı bir değerlendirme paylaştı. Akıncı, Türkiye’nin Kıbrıs Türk liderliğine tarihsel müdahalelerini ayrıntılarıyla hatırlatarak, bu seçimde toplumsal iradenin yeniden hakim kılınması gerektiğini vurguladı.
Bugün Kıbrıs
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yayımladığı dört bölümlük mesajında Türkiye’nin yıllardır süren seçim müdahalelerini hatırlattı. 2020’deki ağır baskıların tekrar yaşanabileceğini belirten Akıncı, “Bu kez o dönemi kapatmalı, yeni dönemi gerçekten yeni yapma sorumluluğu Erhürman’a düşüyor” dedi ve sandığa gitmenin önemine dikkat çekti.
GEÇMİŞTEN BUGÜNE MÜDAHALELER
Akıncı, Kıbrıslı Türklerin liderlik seçimlerinin 1950’lerden bu yana Ankara’nın yönlendirmeleriyle şekillendiğini belirtti.
• Faiz Kaymak’ın el çektirilmesi,
• 1968’de Zeka Bey’in adaylıktan baskıyla çekilmesi,
• 1973’te Dr. Küçük’ün ve Mithat Berberoğlu’nun devre dışı bırakılması,
• Denktaş’ın uzun yıllar Ankara’nın desteğiyle seçimsiz ya da garantili kazanması,
• 2000’de Eroğlu’nun 2. turda geri çektirilmesi,
• 2020 seçiminde ise en yoğun müdahalenin yaşanması
Bu sürecin, Kıbrıs Türk toplumunun iradesini sürekli olarak gölgelediğini vurguladı.
“2020 SEÇİMİNDE MİT BİLE DEVREYE SOKULDU”
Akıncı, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine karşı uygulanan yöntemleri şöyle özetledi:
• Büyükelçiliğin seçim karargahına dönüştürülmesi
• Asker ve bürokratların seçim için görevlendirilmesi
• MİT’in doğrudan devreye girmesi, aileye yönelik tehditler
• Yoğun troll saldırıları ve ölüm tehditleri
Bu müdahaleler sonucunda, “istedikleri gibi yönlendirebilecekleri” bir adayın seçildiğini ve kaybedenin Kıbrıslı Türk toplumu olduğunu söyledi.
2025 SEÇİMİ: BOYKOT MU, DEĞİŞİM Mİ?
Yeni seçimlere yedi ay kala Akıncı, toplumsal dokunun güçlü bir boykotu kaldırabilecek durumda olmadığını belirterek, sandığa gitmenin önemine dikkat çekti.
Geçmişte olduğu gibi Ankara’nın yine sürece müdahale edip etmeyeceğini ise “Göreceğiz…” sözleriyle ifade etti.
ERHÜRMAN’A MESAJ: “YENİ DÖNEMİ GERÇEKTEN YENİ YAPMALI”
Akıncı, mevcut tabloya göre seçimin ilk turda sonuçlanabileceğini, ancak Ersin Tatar’a zaten oy vermeyecek olan geniş bir kesimin Erhürman’da da aradığı tutarlılığı bulmakta zorlandığını söyledi. Bu kitlenin seçim sonucunu belirleyici kılabileceğini vurguladı.
Akıncı, seçmene “evde oturmayın” çağrısı yaparak şu mesajı verdi:
“Müdahaleyle o makama oturup beş yılı boşa harcayan dönemi kapatmalıyız. Başlayacak döneme gerçekten ‘yeni’ diyebilmemizi sağlamak durumunda olan ise Sayın Erhürman’dır. Bu görev ve sorumluluk ona ait olacaktır. Başarılı olmasını dilerim.”
TDP’NİN KARARI VE TOPLUMSAL FEDAKARLIK
TDP’nin ilk turdan Erhürman’a destek kararını da değerlendiren Akıncı, bu tercihin partinin kendi geleceğini riske atmasına rağmen “toplumsal çıkarı öncelediğini” söyledi. Ancak, bu desteğin ne anlama geldiğinin hala netleşmediğini de ekledi.
Mustafa Akıncı’nın tarihe geçen notlarının tamamı şöyle:
2025 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ (1)
Kıbrıslı Türk toplumunda liderlik ve bilahare Cumhurbaşkanlığı seçimleri genellikle Türkiye’deki iktidarların müdahalelerine sahne olmuştur. 1949 yılında oluşturulan Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkanlığına seçilen Faiz Kaymak, 1958’e gelindiğinde dönemin Türkiye iktidarı tarafından engellenmiş, “Bize atak adam lazımdır” denilerek yerine Rauf Denktaş getirilmişti. Bizzat oğlu Ayhan Kaymak’ın bana anlattığına göre, dönemin savunma bakanı Ethem Menderes, Faiz beyden başkanlığı bırakmasını talep ederken “gidiniz ve sükut ediniz“ diyerek onu uğurlamıştı. 1960’ta Cumhurbaşkanı Muavini olan Dr. Küçük’e 1968 seçiminde rakip olan hakim Zeka bey elçiliğe çağrılmış, dönemin büyükelçisi Ercüment Yavuzalp tarafından baskıyla adaylıktan çektirilmiş, neden çekildiğini açıklamasına da yasak getirilmişti. Onun da sükut etmesi sağlanmış, bu şekilde Dr. Küçük seçimsiz görevine devam etmişti. 1973’e gelindiğinde çektirilme sırası bu kez Dr. Küçük’teydi. Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Kemal Yamak, yıllar sonra yazdığı kitabında bu çektirilme olayını detaylı olarak anlatmıştır. Mithat Berberoğlu da elçilik marifetiyle kenara çekilince, Denktaş seçimsiz olarak cumhurbaşkanı muavini koltuğuna oturtulmuştu. 1974 sonrası dönemde yapılmaya başlanan seçimlerde ise Denktaş, 2005’e kadar Türkiye yönetimlerinin tercihi olarak hep desteklendi. Arada, 2000 yılında Eroğlu’nun 2. turda adaylıktan çektirilmesi olayı da yaşandı. 2005’te ise Annan planı süreciyle değişen konjonktür Denktaş’ın yeniden adaylığına olanak vermedi…
(Yarın devam edeceğim )
2025 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ (2)
2002-2005 döneminde Annan planı ve AB hedefinin yarattığı büyük toplumsal dinamizmi CTP, büyük oranda kendi parti hanesine oy olarak yazdırmayı başardı. KKTC’deki tüm önemli makamlar, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık CTP’li olurken, Mehmet Ali Talat da rahatlıkla Cumhurbaşkanlığına seçildi. Türkiye’de esen hava da buna elverişliydi. Ne var ki bu eşsiz fırsat, özellikle hükümet düzeyinde toplum yararına değerlendirilemedi ve 2009 genel seçimlerinde, artık ayağa kalkması zor denilen UBP tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaştı. Bir yıl sonra da Eroğlu, TDP’nin aday çıkarmayarak Talat’ı desteklemesine rağmen Cumhurbaşkanı seçilmeyi başardı.
2015 seçimine gelince, benim ikinci tura kalacağıma bazı çevreler ihtimal vermiyordu. Aslında bir yanda UBP’nin desteklediği mevcut Cumhurbaşkanı; diğer yanda CTP’nin adayı Meclis Başkanı sevilen bir hanım doktor karşısında, beş yıldır aktif siyaset dışında biri olarak işim kolay değildi. Yayınlanan kimi anketler de benim ikinci tura kalamayacağımı gösterirken, Türkiye’deki yönetimin beklentisi de arzusu da seçimi benim kazanmam değildi. Nitekim daha ilk günden yapılan açıklamalarıyla da bunu belli etmişlerdi.
2020 seçimi daha belleklerde tazeliğini koruyor. Kıbrıslı Türklerin seçimlerinde Türkiye, daha doğrusu Erdoğan iktidarının istediği sonucu elde etmek için her yöntemi kullanarak en fazla müdahil olduğu seçim 2020 seçimidir. Büyükelçilik binası seçim karargahı yapılmış; asker sivil bürokratlar aldıkları talimatla mesailerini bu yönde harcamışlardır. MİT doğrudan devreye girmiş; özel kalem müdürüm aracılığıyla beni ailemle tehdit etmiş; troller aracılığıyla her türlü yalan, iftira silah olarak kullanılmıştır. Ölüm tehditleri havada uçuşmuştur. Yapılanları buraya sığdırmak mümkün değil ama zaten halkımız bunları biliyor.
Sonuçta istedikleri gibi yönlendirebilecekleri birini o makama oturttular ama kaybeden Kıbrıslı Türk toplumu oldu.
(Yarın devam edeceğim)
2025 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ (3)
Geçmişin çok kısa bir özetini yaptıktan sonra günümüze gelecek olursak; 7 ay kadar önceydi…TDP yetkilileri 6 Ocak 2025 akşamı toplanan Parti Meclisi’ne katılmamı ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi hakkındaki düşüncelerimi dinlemek istediklerini ilettiler. 2009’dan sonra herhangi bir parti organında görevim ya da katılmışlığım yoktu. 2015 seçimlerine de bağımsız olarak girerek seçilmiş ve görev süremde konumuma uygun ve tarafsız davranmaya çalışmıştım. Böyle olmakla birlikte seçim sürecinde de hiç bir zaman hangi kökten geldiğimi, sosyal demokrasiye olan bağlılığımı inkara yönelmedim. Dolayısıyla eski bir liderleri olarak görüşlerimi parti meclisi üyelerine ilettim.
Bana göre parti,kendi dünya görüşü ve fikirleri çerçevesinde söyleyecek sözü verecek mesajı varsa, halen zayıf olan örgütlülüğünü de güçlendirmek istiyorsa, seçim dönemi bunun için önemli bir zemindi. Ortada görülen adayların hitap edemediği, azımsanamayacak bir kitlenin varlığına inandığımı ve bu kitlenin, elbette ortaya konacak program ve sergilenecek duruşa bağlı olarak, TDP içinden halkın en çok desteğini alabilecek aday etrafında toparlanabileceğini belirttim. Halktan alınacak destek ikinci tura kalmaya yetmeyecekse, o takdirde ikinci turda görüşlerimize yakın olan adayın desteklenmesi gerektiğini ifade ettim. Bir ilavede daha bulundum ve şu uyarıyı da yaptım : Bu seçim geçecek ve genel seçim gelecek. Seçim zemininde örgütlülüğünüzü ve oylarınızı artırmak yerine ,bugün başka bir partiye yönlendirdiğiniz var olan oylarınızı da yarın geri almakta zorlanabilirsiniz.
TDP yetkili organları, sonuçta kendi içinden çıkması gereken aday ortaya çıkmayınca, ortaklaşacağız diyerek CTP adayını ilk turdan destekleme kararı aldılar. Ortaklaşmanın ne anlama geldiği de bugün oldu açıklanmış değildir.
Yazdıklarımdan hoşnutsuzluk duyacak olanlar olacaktır. Tıpkı iki gündür yazdıklarımdan başkalarının rahatsızlık duyduğu gibi. Ama şunu belirtmek isterim;7 ay önce TDP parti meclisinde söylediklerimi bugün yazmamın amacı pişmiş aşa su katmak değildir. TDP, öyle anlaşılıyor ki kendi geleceğini tehlikeye atıp, geçmişte CTP’nin yapmadığı büyük bir fedakarlığı ikinci kez yaparak ilk turdan CTP adayı sayın Erhürman’a destek verirken toplumsal çıkarı ön planda tutmuştur.
Kimsenin kafası karışmasın, müdahale ile dayatılmış mevcut durumun devamını isteyecek en son kişi benim. Ancak noktayı koyup burada bırakamam; çünkü daha söylenmesi gerekenler vardır…
(Yarın devam edeceğim)
2025 CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ (4)
Birçoğumuz bu ülkede artık seçim yapmanın bir anlamı kaldı mı diye düşünmektedir. Nüfus ve seçmen yapısının her gün değiştirildiği, cumhurbaşkanının müdahale ile belirlendiği, kurultayda büyük farkla seçilenin talimatla başbakanlıktan gönderilerek, en düşük oy alanın başbakan yapıldığı bir toplumdan söz ediyoruz.
Ne var ki hayat da devam ediyor ve ne anlamı kaldı diye düşünülse de, 19 Ekim günü sandıklar yeniden kurulacak. Toplumsal dokumuzun sonuç verecek büyük bir boykot ve pasif direniş eylemlerine müsait olmadığı da bazı örneklerde yaşanarak görüldü.
2020 seçimlerinde bana karşı yapıldığı kadar bir müdahale bu seçimde de yaşanır mı? Hazır geçen defadan deneyimli Büyükelçi yeniden atanmışken, mekanını yine seçim karargahına dönüştürür mü? Göreceğiz…
Erdoğan kendine bağladığı tüm devlet aygıtlarını sahaya sürüp geçen defa uygulattığı yöntemleri tekrarlamazsa, bu defa “vizyonunun tam arkasındayız” dediği adayın işi zor görünüyor. Mevcut aday tablosu ışığında seçimin ilk turda sonuçlanması ve yaşanan son beş yıllık deneyim ışığında Erhürman’ın bu seçimi kazanması büyük bir olasılıktır diye düşünüyorum.
Ne var ki, çok önemli bir durumun altını çizmek isterim. Tatar’a zaten asla oy vermeyecek ama Erhürman’da da aradığı duruşu göremeyen hiç de azımsanamayacak oranda geniş bir kitlenin olduğuna inanıyorum. Bu kitle elbette Kıbrıs’ta barış ve çözümü arzulayan bir kitledir ama aynı zamanda çözümün sadece bizim arzumuzla olamayacağının da bilincindedir. Bu nedenle,toplumumuzun iç yapısındaki gelişmeler, habire değiştirilen nüfus yapısı, her şeyin Ankara’ya havale edilmesi, laiklik karşıtı gelişmeler, kısacası yürütülen vilayetleştirme politikası bu insanlarımızı derinden kaygılandırmaktadır. Bazılarının sandığı gibi marjinal değil, hiç de küçümsenemeyecek sayıda, kendini gerçek anlamda Kıbrıslı Türk olarak hisseden insanımız, müdahale olduğunda bunun görülmesini ve karşı çıkılmasını, “beni sokmayan yılan bin yaşasın” denmemesini; yazdıklarıyla aynı görüşte olunmasa da gazetecilere linç girişimi yapılırken sessiz kalınmamasını istemektedir. Bunlar her şey bir yana, kendine “demokratım” diyen her aydın kişiden beklenen davranışlardır.
Benim üslûbum beğenilmeyebilir. Herkesin üslubu kendine ait. Elbette üslup da önemli ama asıl önemlisi içerik, yani işin özü. Bu kitle özde tutarlılık aramaktadır.
Kanımca bu kitlenin 19 Ekim günü sandığa gidip gitmemesi belirleyici faktörlerden biri olacaktır.
2015 seçiminin 2.turunda CTP tam bir örgütsel destekle yanımda durmuş ve başarıyı birlikte kazanmıştık. 2020 seçiminin ikiinci turunda aynı motivasyon maalesef yoktu.
Bunları gören ve üzülen bana oy vermiş yurttaşlarımızın, her şeye rağmen, benzer ruh haliyle hareket edip o gün evde oturmalarını önermek bize yakışmaz.
Tam tersine şu anda önümüzde bulunan tablo karşısında, müdahale ile o makama oturup beş yılı boşa harcayanın dönemini kapatmalıyız. Başlayacak döneme gerçekten “yeni” diyebilmemizi sağlamak durumunda olan ise Sayın Erhürman’dır. Bu görev ve sorumluk ona ait olacaktır. Başarılı olmasını dilerim.