İmralı’da iki ay önce yapılan görüşmeler sızdırıldı I Öcalan örgütünün yarısını İran, yarısını İsrail etkisinde ilan etti
Öcalan’ın PKK ve SDG'yi İsrail'e karşı uyarması dikkat çekti. Erdoğan’la temaslardan “umut hakkı”na, suikast şüphelerinden yerel yönetim modellerine birçok başlık taşıyan açıklamalar, medyada tepki ve ayrışmalara da yol açtı.
İmralı’da iki ay önce yapılan görüşmeler sızdırıldı I Öcalan örgütünün yarısını İran, yarısını İsrail etkisinde ilan etti
Öcalan’ın PKK ve SDG'yi İsrail'e karşı uyarması dikkat çekti. Erdoğan’la temaslardan “umut hakkı”na, suikast şüphelerinden yerel yönetim modellerine birçok başlık taşıyan açıklamalar, medyada tepki ve ayrışmalara da yol açtı.
Türkiye’de yeni “çözüm süreci”nin başladığı günden bu yana DEM Parti’nin oluşturduğu İmralı Heyeti 5 defa PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretlerin ardından kamuoyuna bazen bazen yazılı bazen de sözlü olarak kısa açıklamalar yapıldı ama ziyarette konuşulanlara ilişkin herhangi bir detay paylaşılmadı.
Sol Haber’de yer alan habere göre 21 Nisan’da yapılan 4’üncü görüşmenin DEM Parti tarafından hazırlandığı anlaşılan tutanakların bir bölümü geçtiğimiz hafta Lozan Kürt Enstitüsü Başkanı Necat Zanyar tarafından sosyal medyada paylaşıldı.
Sırrı Süreyya Önder hastanede yoğun bakımdayken yapılan görüşmede İmralı Heyet adına Pervin Buldan ve Özgür Erol yer almıştı.
Önder’e suikast düzenlendiğinden şüphelendi, Buldan’ı uyardı
Aktarılan tutanaklara göre, görüşmenin ilk gündemi Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu oldu. Önder’in rahatsızlığı ile eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü arasındaki benzerliklere dikkat çeken Öcalan, suikast şüphesi bulunup bulunmadığını anlamak için birçok soru sordu. Pervin Buldan ise kan tahlili sonucuna göre zehirlenme ihtimali olmadığını ve kalp damarında önceden bilinen sorunlar olduğunu kaydetti.
Öcalan’ın suikast şüphesini dile getirmesi üzerine Pervin Buldan bir konferans için gittiği Roma’da içerisinde bulunduğu otomobile çarptıklarını söyledi. 11 Nisan’da yaşanan olayın ardından konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “suikast değil, kaza” demişti. Olayın sıradan bir kaza olmayacağına işaret eden Öcalan şöyle konuştu:
“50 tane böyle olay var, üst üste geliyor ama kanıtlayamıyorsun. Öyle yapıyorlar. (Pervin Buldan’a hitaben) Çok safsın, o kazanın normal bir kaza olduğunu zannediyorsun ama Sırrı’dan sonra sıra sana gelebilir.”
‘Kürtleri kim kendine bağlarsa üstünlüğü ele geçirir’
Öcalan, süreci yürütenlere yönelik olası bir saldırı içinse İsrail istihbaratını işaret etti:
“Tabii ki İsrail’i ciddiye alacağım, doğru ele alacağım. Almazsam hayatım gider. Durumu benden daha iyi analiz etmişler. Kürtlerin Ortadoğu’daki stratejik durumunu kim kendine bağlarsa Ortadoğu’da üstünlüğü o ele geçirir. (…) Karayılan da ‘devletler düzeyinde başka alternatiflerimiz var’ demiş. İsrail bu kozu çok etkili kullanmak istiyor.”
‘Kandil İran’ın SDG ise İsrail’in etkisinde, bunu ben engelleyebilirim’
Görüşme tutanakları içerisinde en dikkat çeken nokta Öcalan’ın PKK’yi İran, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) ise İsrail etkisi altında kalmakla suçladığı bölüm oldu.
“İsrail’i Ortadoğ’da stratejiyi kuran hegemon güç olarak inşa etmek istiyorlar. Beş aşamalı bir stratejidir. İlk üç aşama olarak Gazze, Lübnan, Suriye bitti. Geriye iki aşama İran ve Türkiye kaldı. Bu stratejinin olmazsa olmazı Kürtlerdir. Bu ilişkiyi İsrail nasıl ele geçiriyor, nasıl kullanmak istiyor? Şu an İsrail’in tek derdi beni ortadan kaldırmak. Kandil’in aklı yerinde değil ki bunu engelleyebilirsin. Kandil İran’ın SDG ise İsrail’in etkisindedir. Bunu ancak ben engelleyebilirim.”
SDG’yi İsrail’e bağlı bir orduya benzeten Abdulllah Öcalan, örgütün büyüyen askeri kapasitesini de bu tezine destek olarak sundu:
“(Yetkiliye doğru) İste senin gibi bir arkadaşın oturuyordu orada. Ben SDG yüz binlik olur dedim, o bozuluyordu, sen bozulmuyorsun ama oldu. İsrail kendi Haşdi Şabi’sini yaratmış. Karayılan ‘800 kilometreden kendimizi savunabilecek tekniğimiz var demiş. Nereden bulur bunu ya İran vermiştir ya İsrail.”
SDG’ye “etki alanını genişletme ve demokrasi zemini oluşturma” çağrısı yapan Öcalan, “Bu ittifak birinci planda Suriye’de yürüyecek. Türkiye’ye Türkiye katar bu. Bir aşiret kesimi, bir de Arap lobisi var, bunlara aldanmayalım. Suriye eşittir Türkiye kadar değerdir. Benim yürüttüğüm tartışmayı da kimse koridor yaratmaya yormasın” dedi.
DEM Parti’ye kongre çağrısı: ‘Yerel demokrasi yanlış anlaşılıyor’
PKK’nin kendini feshettiği kongrenin ardından DEM Parti’nin de kongre toplamasını isteyen Öcalan, yeni “çözüm süreci”nin ilerleyen aşamalarında öngördüğü hukuki adımları şöyle aktardı:
“Türkiye federasyondan çok çekiniyor. Bilerek özerklik demiyorum, yerel demokrasi diyorum. Ama bu da dünyanın her tarafında özerkliktir. Londra örneği böyledir, önemlidir. Seçilen belediye başkanı dışında ayrıca Vali yoktur. Yerel polis, yerel yapılar belediyeye bağlıdır. Türkiye’de de böyle bir demokrasi çerçevesi çizeceğiz. Bunu hangi blok desteklerse biz onunla ittifak yapacağız. Demokratik Cumhuriyet Bloku diyeceğiz. Önümüzdeki seçimlere böyle bir şeyimiz olacak. Fesih kongresinden sonra hemen DEM’in kongresini yapacağım, onu ben yapacağım. Yerel demokrasi yanlış anlaşılıyor. Devletten pay alma savaşına dönüştürülmüş. Oysa devletle ilişkilerine sınır koyar. Elbette ulus devletin rolü vardır, sadece onun yapacağı işler vardır, para basma vb. Biz devletin bu alanına karışmıyoruz.”
PKK, 12. Kongresi’nin ardından yayımladığı bildiride kongrenin “ağır saldırılar altında” tamamlandığını vurgulamıştı. Kongre toplanmadan önce İmralı’da yapılan görüşmede de dile getirilen bu saldırılar için isim vermeden Barzani yönetimine işaret edildi.
Hukuki düzenlemeler için ‘bekleyin’ dedi
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile yapılan görüşmeyi aktaran Buldan, “umut hakkı” başlığının tam anlaşılmadığını hissettiklerini ve bu nedenle Erdoğan’a konuyu detaylı anlattıklarını, Erdoğan’ın da başıyla onayladığını söyledi.
İmralı heyetine hukuki düzenlemeler konusunda acele etmemelerini tavsiye eden Öcalan, yasal değişikliklerin PKK’nin fesih kongresinden sonra yapılması gerektiğini belirtti ve “(Umut hakkını kastederek) Bahçeli’ninki bir niyet beyanıdır. Tabii biz de hemen hayale kapılmadık. Bir özgürleştirme ilkesi olacak. Bu kayyımı da hapishaneleri de Avrupa’yı da onların durumunu da kapsar. Bu gerçekleştikçe hukuki boyutlar ne olur, ona kafa yorulur” dedi.
Öcalan’ın sözlerinde kimi ‘ihanet’, kimi ‘direniş cephesi’ni gördü
Sabah yazarı Mahmut Övür, doğrudan alıntılar yaptığı tutanaklarda İsrail’i hedef alan ifadelerin Türkler ve Kürtler arasında yeni bir “direniş cephesi”ne işaret ettiğini savundu ve şu ifadeleri kullandı:
“Bu yaklaşımı Avrupa’daki bazı PKK’lılar benimsemese de ‘Soyadımız Türkiye’ diyen Demirtaş ve DEM Partililer benimsiyor. Bu da ‘Terörsüz Türkiye’ cephesinin İsrail’e ve ‘Batıcılara’ karşı yeni bir ‘direniş cephesi’ olacağını gösteriyor.”
T24 yazarı Murat Sabuncu, bugünkü köşe yazısında Öcalan’ın CHP’li belediyelere yönelik operasyonlarla Gezi Direnişi arasında bağ kurduğunu belirterek “Tam bu döneme denk gelmesi alevlenmesi bana Gezi’yi hatırlattı” dediğini aktardı. Bugün DEM Parti Eş Başkanlarının, Silivri Cezaevi’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil dokuz tutukluyu ziyaret ettiğini kaydeden Sabuncu, görüşmenin Öcalan’ın ifadelerinin ardından gelmesine dikkat çekti.
OdaTV yazarı Soner Yalçın, Öcalan’ın tutanaklardaki çağrısını “Emperyalizmin elinden Kürt kartını almak” olarak yorumladı. Yalçın, Öcalan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli için kullandığı, “Bahçeli’nin geldiği nokta devrimci milliyetçiliğin geldiği olağanüstü noktadır” sözünü öne çıkardı.
Tutanaklar, Kürt siyasi hareketi içinde farklı tepkilere yol açtı. PKK’ye yakın medya kuruluşları sessiz kalırken, Barzani çizgisinde olanlar ve PKK muhalifleri, Öcalan’ın açıklamalarını “teslimiyetçi” ve “işbirlikçi” olarak nitelendirdi.
Tutanakları kamuoyuyla paylaşan Lozan Kürt Enstitüsü kurucu başkanı Necat Zanyar, Öcalan’ın devlete karşı müzakereci konumda olmadığını, “Amerika ve İsrail’in planlarını boşa çıkarmak için devlet yetkilileriyle aynı masada oturduğunu” ifade etti. Zanyar, ayrıca Öcalan’ın, Erdoğan’dan Doğu Perinçek’e, Ahmet Davutoğlu’ndan Devlet Bahçeli’ye kadar birçok Türk siyasetçiden övgülerle bahsetmesini eleştirdi.
Yazar Ayşe Hür, tutanakların sahte olduğuna dair DEM Parti veya avukatlardan herhangi bir yalanlama gelmediğini hatırlattı. Hür, Öcalan’ın tutanaklarda bir devlet yetkilisine hitaben “30 yıldır beni koruyorsunuz, biliyorum” ifadesine dikkat çekerek, Öcalan’ın 1999’dan beri İmralı’da olduğunu ve bu nedenle “30 yıl” ifadesinin çelişkili olduğuna dikkat çekti. Hür, bu ifadenin dil alışkanlığı mı, kayıtlara geçerken bir yazım hatası mı, yoksa “devletle haşır neşiriz” anlamında mı kullanıldığını sorguladı.