Üniversitelerin Sorunları ve Çözüm Önerileri
Konuk Yazar: Prof. Dr. iur. Mehmet Köksal
Üniversiteler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin göz bebeği olması gereken kurumlardır. Ekonomiye sağladığı katkılar dışında, KKTC’nin tanınmamışlık hücresinden dışa açılan ve tanınmamışlık esaretinin acılarını hafifleten en aydınlık penceresidir.
YÖDAK kayıtlarına göre 23 faal üniversite bulunmaktadır. YÖDAK’ın “KKTC’de Yükseköğretimin 40 Yılı” başlıklı sunumundan alınan veriler şöyledir:
– Eğitim ileri kalkınma başlıkları arasında birinci sıradadır.
– Eğitim alanının KKTC GSMH’na katkısı %30 düzeyindedir.
– DAÜ ve YDÜ gibi üniversitelerimiz dünya sıralamasında ilk 600-800 bandında yer almaktadırlar.
– Üniversiteler, ENAQ (Avrupa Kalite ve Akreditasyon Kuruluşu) ve diğer kalite kuruluşları ve YÖDAK tarafından denetlenmektedirler.
Hedef 200 bin öğrenciyken 70 bin öğrenci civarında tıkanıp kalınması ve öğrenci sayısının daha da azalacak olmasının arkasında yatan nedenler bellidir. Bu nedenleri üç ana başlık altında toplayabiliriz: Yasal durum, siyasi irade yokluğu ve YÖDAK’ın içler acısı durumu.
YASAL DURUM
Bundan sonra kısaca Yasa olarak adlandıracağımız 2005 KKTC Yüksek Öğretim Yasası ile Üniversitelerin kurucu şirketlerini düzenleyen Şirketler Yasası uyumlu değildir. Sonuçta üniversiteler şirketlere bağlı ticarethanelerdir. Yasa’da öngörülen üniversite organlarının bu iki yasa arasındaki uyumsuzluk sebebiyle sadece şekli bir önemi vardır. Bir başka söyleyişle, Üniversitenin karar organı olan Üniversite Yönetim Kurulu ve Senatosu ile bu kararları icra edecek olan rektörlük bağımsız olmadığı gibi uygulamada icra organı olmanın görev ve yükümlülüklerini de yerine getirememektedir. Uygulamada, genelde şirket sahibinin başkanlığını yürüttüğü ve üyelerini şirket sahiplerinin belirlediği mütevelli heyetleri karar organı olarak görev yapmaktadırlar. İyiniyetli olarak düzenlenmiş Yasa’nın işlevi böylece, üniversitelerin Şirketler Yasası’na bağlı olmasının çıkardığı sonuçla ortadan kalkmaktadır.
Adaya en çok öğrenci gönderen Türkiye de durumun farkındadır. Bu nedenle de geçtiğimiz yıllarda KKTC’deki üniversitelerin vakıflaşması önerisi getirilmişti. Ancak bu öneri hayata geçememiştir. Çünkü;
1. KKTC Vakıflar Yasasında “çağdaş vakıf” – “mülhak vakıf” ayrımı yapılmamaktadır.
2. Çağdaş vakıf uygulamasında vakıflar genellikle nakit varlıklar üzerinde oluşturulmakta, asıl gelirlerini bu varlık üzerinden değil, bağış ya da işletmeleri aracılığıyla elde etmektedir. Tanımı itibariyle bu vakıflar “charity – hayır kurumu” diye tanımlanan ve dünyada da sıkça görülen vakıflardır (Foundation). Ancak yeni vakıfların “charity” olma şartı yoktur, yeni kurulan bir vakıf bir gayrimenkul kirası üzerine de kurulmuş veya faaliyetleri itibariyle charity (hayır) veya kamusal yarar niteliği ön planda olmayan bir vakıf olabilir. En azından bu gibi durumlarda ne olacağı mevcut mevzuat çerçevesinde net değildir.
3. Kurulan vakıfların yönetimi, idaresi ve denetimi dâhil, geliri devlete bağlıdır. Vakıflar Dairesi vakfın yönetimini beğenmeyip, vakfa el koyabilir.
4. KKTC vakıflarına baktığımızda, vakfın Müslüman Türk erkekleri tarafından kurulabileceğinin düzenlenmiş olduğu görülmektedir. Vakfın mütevellisinin yönetimini beğenmeyen Vakıflar Dairesi, mütevelliyi değiştirme ve vakfın yönetimine el koyma hakkına da sahiptir.
5. Finans yönünden bakıldığında, bankacılık sektörü ve fonlama için de vakıf kuruluşlarının taşınmazları ile ilgili uygulanacak ipoteklendirme ve teminatlandırma konusunda da sıkıntı yaşanmaktadır. Dolayısı ile ciddi bir mali ve nakit akışı sıkıntısı doğabilmektedir.
6. Vakıfların muhasebesinin nasıl yapılacağına ve defterlerin nasıl tutulacağına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır.
7. KKTC’de şu anda vakıf olarak işlem görmekte olmak üniversiteler mevcuttur. Bu üniversitelerden bazıları Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ), Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ)dir. Adı geçen üniversiteler içerisinden DAÜ özel yasa (18/1986) ile kurulmuş bir vakıf olup kamu malı olarak kabul edilen bağımsız vakıf olarak işlem görmektedir. LAÜ ise mazbut vakıf olup her iki vakıf ile ilgili de yasal yetersizlik ve boşluk mevcuttur.
Sonuç ve tavsiye: KKTC Vakıf mevzuatı üniversitelere uygun değildir ve üniversitelerden, Türkiye’de oldukları gibi, vakıf olarak kurulmaları beklenilemez. Çözüm olarak iki konu akla gelmektedir: KKTC Vakıf Yasası ve mevzuatını günümüz çağdaş vakıf yapısına uygun hale getirmek veya üniversiteler için yeni bir düzenleme yapmak ve bir “üniversite şirket” tipini (limited, anonim şirket gibi) oluşturarak (şirketler yasası Fasıl 113) içerisine dahil etmek.
Birinci çözümün mevcut vakıflar bakımından da başka bazı sorunlar yaratacağı düşünüldüğünde, bizce en doğru çözüm bir “üniversite şirket” tipi yaratmak olacaktır. Bu çözüm şekli, bir bilim adasına dönüşen siyasi iradeden bağımsız olması gereken KKTC’deki üniversitelerin uluslararası akreditasyonu ve bilimsel bağımsızlığını destekleyecektir. Üniversitelerimiz bilimsel bağımsızlığını ilan edecek; aynı zamanda da sadece kâr amacı güden bir ticari şirket mantosundan da kurtulmuş olacaklardır.
SİYASİ İRADE YOKLUĞU
Yasal boşluklar ortadadır. “Yasanın boşluklarının giderilmesi için hiçbir çalışma yapılmamaktadır” demek haksızlık olur. Ancak, başlanılan hiçbir çalışma sonuçlanmamakta, düzenlemeler hayata geçememektedir.
YÖDAK Üyesi Hasret Balcı ve Başkanı Turgay Avcı olaylarında da görüldüğü gibi siyasi irade pozisyon almaya yanaşmamaktadır. Siyasi iradenin, sebepleri ne olursa olsun, müdahale etmek istememesi üniversitelerin ve kurumlarının bağımsızlığı sebebiyle hoş karşılanabilir. Ancak, Cumhurbaşkanı tarafından atanan YÖDAK Başkanının yolsuzluklara karışmış olması halinde, hele hele sahte diploma ve rüşvet gibi ağır suçlamalar ile yargı önüne çıkartılması durumunda yine Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınması şarttır. Ancak bu Cumhurbaşkanlığı için kaçırılmış bir fırsat olmuştur. Bu fırsatın kaçırılmasından daha vahimi ise Turgay Avcı’nın sahte diploması ile kendisine unvanlar vermiş üniversitenin ve diğer uygulamaları ile kamuoyunda tartışmalı olan rektörünün YÖDAK Başkanı olarak atanmasıdır. Nihayetinde görüyoruz ki, Turgay Avcı hakkında herhangi bir disiplin soruşturması açmamakta ve rüşvet ve sahte diploma ile çalkalanan Turgay Avcı’yı halen Profesör olarak Devlet üniversitesinde çalışmasına müsaade etmektedir. Bunlara göz yuman bir YÖDAK Başkanını Cumhurbaşkanlığı siyasi iradesi de üstünde ağır bir yük olarak taşımaya devam etmektedir.
YÖDAK’IN İÇLER ACISI DURUMU
YÖDAK, iflasını açıklamak zorundadır. YÖDAK doğru dürüst denetim yapamamaktadır. Üniversitelerde yasalara aykırı işlemler yapılmakta, öğretim üyeleri kölelik benzeri çalışmalara tabi tutulmakta, öğretim üyelerinin sigorta primleri yatırılmamakta, ücretleri ödenmemekte ve yasak olmasına rağmen online ders yapmaya zorlanmaktadırlar. YÖDAK da tüm bunlara seyirci kalmaktadır. Üniversiteler de yukarıda anlattığımız şirket sistemi, şirket sahibinin tutumu ve yasalardaki boşluklar sebebiyle bağımsızlıkları olmayan, saf bir ticarethaneye dönüşmüştür. YÖDAK ise yasa boşluklarının ve konunun yargıda olduğunun arkasına sığınarak tüm bunlara ve aşağıdaki olaylara seyirci kalmaktadır.
Kıbrıs Sağlık Bilimleri Üniversitesi ile başlayan sahte diploma ve rüşvet skandalı, üniversitelerden birer birer gelen haberlerle başka boyutlara taşınmakta ve genişlemektedir. Bahçeşehir Üniversitesi, İlim Üniversitesi gibi diğer üniversiteler de bu bilimsel ahlaksızlık kervanına takılmışlardır. YÖDAK bu üniversitelerle ilgili halen bir soruşturma açmamış, açmışsa bile sonuçlandırmamıştır. Üniversitelerimize zarar vermeyelim diye susmak, daha çok zarar vermektedir; bunun farkında değiller. Oysa susmadan kararlılıkla olayların üzerine gitmek ve etkili soruşturmalarla, çabuk ve etkili cezalar verip önlem almak, aksine üniversitelerin itibarını daha da artıracaktır. Bu gerçeği görmemek dahi YÖDAK’ın acizliğidir.
YÖDAK, denetim görevini yerine getirememektedir. Personel azlığı, kaynak yetersizliği nedenlerinin yanı sıra “tanıdık/akraba ekonomisi ve yönetiminin” sonucu olarak, yolsuzluk ve hukuksuzluklar, yapanın yanına kar kalmaktadır.
KKTC üniversitelerinin ve denetim makamlarının bu acziyetini gören ve bilen Güney Tarafı bunu çok iyi kullanmakta ve üniversitelerimizin ENQA akreditasyonunu kaybetmesi için çoktan çalışmalara başlamış bulunmaktadırlar. YÖDAK üyelerinin hangi saikle ENQA akreditasyonun uzatılmasını talep etmediklerini bilmemekle beraber, en azından ENQA’daki gözlemci üye statüsünün iptal edilmesinin sonuçlarını biliyor olmaları gerekir.
Üniversitelerimizin yurtdışındaki itibarlarını kurtarmak, KKTC’de YÖK’ün hâkim olmasından geçmemektedir. Aksine kendi üniversitelerimizi bir an evvel düzeltmekten geçmektedir. Bu nedenle, bağımsız yargının ilgilileri hakkında vereceği şahsi cezalar beklemeden, yapılması gerekenleri tavsiyem olarak şöyle sıralayabilirim:
1. Sahte diploma vermiş olan üniversiteler derhal devlet tarafından kayyum vasıtasıyla devralınmalı ve sahiplerine bir daha üniversite kuramama cezası verilmelidir.
2. Bilimsel ahlak kurallarına aykırı hareket eden üniversiteler derhal denetimden geçirilmeli ve etkili disiplin cezaları verilmelidir.
3. Sahte diploma almış ve dağıtmış olan tüm akademisyenlerin unvanları geri alınmalı ve üniversiteden uzaklaştırılmalıdırlar. Sahte diplomaya sıfır toleransla yaklaşılmalıdır.
4. Yeni yasal düzenlemeler ile üniversiteler bağımsızlıklarına kavuşturulmalı, kurucularına belirli miktarda ve yetecek kadar sermayeyi üniversiteye tahsis etmeleri sağlanmalı ve rektör ve üniversite akademik organları, mütevelli heyeti ve kurucuların talimatından kurtarılmalıdırlar.
5. YÖDAK siyasi iradenin dışına çıkartılmalı ve üyeleri akademisyen üniversite temsilcileri tarafından seçilmeli ve Başkanı da kendi yönetim kurulu tarafından atanmalıdır.
6. YÖDAK üye ve başkanlarının görevden alınmaları bağımsızlığı bozmayacak şekilde düzenlenmeli ve Yüksek İdare Mahkemesi kararı ile olmalıdır.
Bu konularda adım atılmadığı ve ENQA’ya sorunların ciddiye alındığı ve çözüm için çalışmaya başlanıldığı anlatılmadıkça üniversitelerimizin geleceği karanlıktır.