AKEL Genel Sekreteri Stefanu yazdı: “Sorumsuzluğun dayanılmaz hafifliği”
AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis'in NATO'ya katılım hakkında yaptığı açıklamaları değerlendiren bir yazı kaleme aldı.
Bugün Kıbrıs
AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stefanos Stefanu’nun geçtiğimiz günlerde “Haravgi” gazetesinde yayınlanan köşe yazısı şöyle:
“Sorumsuzluğun Dayanılmaz Hafifliği
Kıbrıs’ın NATO’ya katılımı hakkında Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamayla amacının ne olduğunu bilemem, ama kesin olan şey, bunun Kıbrıs’ın çıkarlarına ve hatta Cumhurbaşkanı’nın belirlediği siyasi önceliklere bile hizmet etmediğidir.
Bu öncelikler nelerdir?
1. Kıbrıs sorunundaki çıkmazın aşılmasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı’nın beyan ettiği somut görüşü, görüşmelere 2017’de kesintiye uğradığı yerden ve Guterres Çerçevesi temelinde devam edilmesi yönündedir. NATO’ya katılıma ilişkin beyanı Çerçeve’de güvenlik konusunda öngörülenlerle çeliştiği için bu somut görüşü geçersiz kılmaktadır. Sonuç olarak, NATO’ya katılım görüşü müzakerelerin kesintiye uğradığı yerden yeniden başlatılması konusunda söylediklerini, yani Kıbrıs Rum tarafının inandırıcılığını zayıflatıyor.
2. NATO tartışması, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin tartışmayı Türkiye’nin tamamen hâkim olduğu bir alana taşıyor. Bütün bu tartışma, Türkiye’nin sahip olduğu veto hakkı da göz önüne alındığında, Türkiye’ye Kıbrıs sorununu kendi şartları ve planları temelinde ele alma fırsatını veriyor. Zaten Tatar NATO’ya katılım karşılığında özünde iki devletli çözümün kabul edilmesini talep ederek, Türkiye’nin niyetlerinin bir örneğini de vermiş oldu. Ayrıca İsveç’in NATO’ya katılımı konusu gündeme geldiğinde Türkiye’nin şartlarını ortaya koyduğunu ve istediklerini aldığını da hatırlatırım.
3. Kıbrıs sorununun çözüm planının (hangi plan olursa olsun) BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı ve NATO’ya katılım konusunda Cumhurbaşkanlığı beyanını desteklemek için acele eden DİSİ, BM Güvenlik Konseyi’nin böylesi bir katılımı öngören bir çözümü nasıl olup da kabul edebileceğini hiç açıklamadılar.
4. Cumhurbaşkanı NATO’ya katılım görüşünü desteklemek için güvenlik konusunu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin caydırıcı gücünün arttırılacağını öne sürdü. Ancak NATO, Tüzüğü’nün 5. Maddesi gereğince, üye devletler arasındaki çatışmalara müdahale etmediğine göre, Türkiye karşısında Kıbrıs’ın nasıl korunacağı sorusunu hiç yanıtladı mı? İşte tam da bu argümanla NATO Yunanistan’ı Türkiye’den korumuyor. Ulusal Muhafızların savaş kabiliyetinin güçlendirilmesi konusuna gelince, Kıbrıs’ın NATO üyesi devletlerden de silah sistemleri tedarik ettiğini Cumhurbaşkanı’nın bilmediğini sanmıyorum. Silah sistemlerini ABD’den temin etmememizin nedeni, 1987’den bu yana Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosudur, bizim NATO’da olmamamız değil.
5. İstila ve işgal sorunuyla karşı karşıya olan küçük bir ülke olarak Kıbrıs’ın güçlü uluslararası desteğe ihtiyacı vardır. Bu nedenle mümkün olduğunca daha çok sayıda devletle ilişkilerin güçlendirilmesine çalışılmalıdır, özellikle de BM Güvenlik Konseyi’nin ikisi NATO üyesi olmayan beş daimî üyesiyle. Dolayısıyla Kıbrıs’ın dış politikası çok boyutlu olmalıdır ve bir devletle ilişkilerini geliştirmesi diğer devletlerle ilişkilerine zarar vermemelidir. Uluslararası işbirlikleri kurmak başka şeydir, ülkemizi yabancı ordulara ve yabancı çıkarlara rehin etmek başka şeydir ve nitekim bu da sonuçta ülkemizi hedef haline getirir.
Sonuç olarak: Kıbrıs’ın NATO’ya katılımı hakkında Cumhurbaşkanı tarafından başlatılan ve Dışişleri Bakanı’nın “erken” olarak niteleyerek içini boşalttığı tartışma, politikamızın beyan edilen hedeflerine ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hayati çıkarlarına hizmet etmemektedir. Cumhurbaşkanı bu konuyu açarken bunu göz önünde bulundurmalıydı.
Elbette şu soru ortada duruyor: Cumhurbaşkanı neden bu konuyu açtı ve ardından geri adım attı? Acaba arka planda bir şeylerin hazırlığı mı yapılıyor? Acaba Cumhurbaşkanı popülaritesini arttırma ihtiyacı uğruna her şeyi feda mı ediyor? Cumhurbaşkanı’nı bunu yapmaya iten nedenler ne olursa olsun, siyasette önemli olanın niyetler değil, sonuç olduğunu nihayet anlaması gerekiyor. Politikacılar uyguladıkları politikaların sonuçlarına göre değerlendirilirler, bu nedenle de dikkatli olmaları gerekir. Hele ki aldıkları kararlar ülkenin kaderini belirliyorsa.
Ve son fakat en önemli bir soru da şu: Peki, neden şimdi? Yedi yıldır süregiden çıkmazın ardından müzakere sürecinin yeniden başlatılması için gerekli koşulları BM Genel Sekreteri’nin yaratmaya çalıştığı bir dönemde Cumhurbaşkanı neden böyle bir konuyu tartışmaya açtı?
İdeolojik takıntılarına yapışıp kalanlar değil, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarına hizmet edenler tarihin doğru tarafında yer alır. Tarihin doğru tarafı Kıbrıs’ın NATO dışında kalması ve NATO’nun bilinen saldırgan politikalarının aksesuarı ve aracı haline gelmemesidir.”