PKK’ya silah bırakma çağrısında Orta Doğu’daki gelişmelerin etkisi ne?
BBC Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre, konunun gündeme gelmesinde iç gelişmeler kadar Orta Doğu'da değişen güç dinamikleri de belirleyici oldu.
Türkiye’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı örgütü lağvetme çağrısının ardından, Türkiye ve PKK arasında yeni bir sürecin başlama ihtimali gündeme geldi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ekim’de Bahçeli’nin çağrısını “tarihi bir fırsat penceresi” olarak nitelendirdi.
Öcalan “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dedi.
Peki, Türkiye ve PKK arasındaki çatışmaları sonlandırabilecek bu gelişmeler neden şimdi yaşanıyor?
BBC Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, konunun gündeme gelmesinde iç gelişmeler kadar Orta Doğu’da değişen güç dinamikleri de belirleyici oldu.
Uzmanlar, Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısından sonraki gelişmelerin “yeni bir barış sürecini başlatma motivasyonunu” güçlendirmiş olabileceği yorumunu yaptı.
7 Ekim saldırısı dönüm noktası mı?
Türkiye’de PKK ile devlet arasındaki çatışmaları sonlandırmaya yönelik son çözüm süreci 2013’te başlamış ancak 2015 yılına gelindiğinde uzlaşı rüzgarları yerini çatışma ortamına bırakmıştı.
Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin 2016 yılından itibaren “terörle mücadelede kapsamlı bir konsept değişikliğine gittiğini” açıklamıştı.
PKK ile silahlı çatışmalar, bu değişiklikten sonra Suriye ve Irak’a kaydı.
BBC Türkçe’ye konuşan Kürt siyaseti uzmanı Prof. Dr Mesut Yeğen’e göre bu süreçte Türkiye, Suriye ve Irak’ ta “PKK ve ona bağlı örgütlere karşı”, iç siyasette ise DEM Parti’ye karşı “açık bir üstünlük sağladı”.
“DEM Parti, Türkiye siyaseti üzerinde etkili bir aktör olmaktan çıkarılmıştı. Suriye’de kantonlar arası birliğe son verilmişti. Afrin boşaltılmıştı ve Irak’ta da Türkiye epey bir sahada çok sayıda mevzi ele geçirmiş, onlarca karakol kurmuştu. Türkiye devletinin perspektifinden baktığımızda ‘iyi bir manzara’ söz konusuydu.”
Yeğen, 7 Ekim saldırılarının ardından İsrail’in Gazze’de başlattığı operasyonlarla birlikte bu görünümün değiştiği yorumunu yaptı.
“7 Ekim ile birlikte başlayan süreç Türkiye devletinin gördüğü riskleri oluşturmasaydı, büyük bir ihtimalle Bahçeli’nin konuşmasıyla başlamış görünen yeni süreç de olmayacaktı.”
‘İran güç aşınmasını Kürtlerle işbirliğini artırarak dengelemek istiyor’
Mesut Yeğen, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana “yürüttüğü kampanyanın Hamas kadar İran’ın Lübnan, Irak ve Suriye’deki vekillerinin de güç kaybetmesiyle neticelendiğini” vurguluyor.
Suriye ve Irak’taki İran vekillerinin güç kaybetmesinin, bu ülkelerde PKK ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gibi örgütlerin “önünün açılması demek olacağını” ekliyor.
İran’ın bu güç kaybını Kürtlerle işbirliğini güçlendirerek sınırlamaya çalışabileceği yorumları da yapılıyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Erbil’deki Kürdistan Hewler Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arzu Yılmaz, “İran’ın, bölgedeki etkinliğini zayıflatan gelişmelerin ardından bu aşınmayı Kürtlerle işbirliğini arttırarak dengelemek istediğini gösteren gelişmeleri son altı ayda yaşadık” diyor.
Yılmaz, bunun Irak ve Suriye’de belirgin olduğunu düşünüyor.
ABD’nin 2025 yılından itibaren Irak’taki koalisyon görevini bitireceğini hatırlatan Yılmaz, “Irak’taki Kürtlerin en büyük sorunu Bağdat ile güç paylaşımı” diyor ve ekliyor:
“Tahran, Bağdat üzerindeki nüfuzunu kullanarak Erbil-Bağdat ilişkilerinin normalleşmesinde çok önemli bir rol oynayabilir. Aynı şekilde Suriye’de Şam üzerindeki nüfuzunu kullanarak Rojava’da Kürtlerin politik çıkarlarına hizmet edecek kararlar alınmasında etkin olabilir.”
Uzmanlar dengelerin değişmesiyle birlikte Türkiye’nin yeni riskler gördüğünün altını çiziyorlar.
Mesut Yeğen, “Türkiye ve İran, Irak ve Suriye’de Kürtler üzerindeki statükoyu rekabetleriyle birlikte dengeleyerek oluşturmuşlardı” diyor.
“Şimdi bu bu dengenin bozulabileceği bir zamana geldik ve Türkiye, çözüm süreci başlatarak bu yeni duruma kendisini uyarlamaya çalışıyor diye düşünüyorum.”
Yeğen’e göre PKK ve bağlı örgütleri Orta Doğu’da “olası bir güç boşluğunda Türkiye ile karşı karşıya gelmeyi arzulamayacakları için” yeni bir süreç için istekli olabilirler.
‘Bölgesel gelişmeler aciliyet kazandırdı’
MHP lideri Bahçeli’nin çağrısıyla gündeme gelen süreçte Türkiye’deki iç siyasetin önemli bir rol oynadığını ancak Orta Doğu’daki gelişmelerin duruma “aciliyet kazandırdığını” düşünenler de var.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) Araştırma Görevlisi Dr. Karabekir Akkoyunlu, “Ana motivasyonun hükümetin iç siyasi hesapları olduğunu düşünüyorum” diyor ve ekliyor:
“Ancak bölgesel gelişmeler de meseleye aciliyet kazandırmış görünüyor.”
Akkoyunlu bunu şöyle açıklıyor:
“Orta Doğu’da çatışma yayıldıkça Türkiye’nin içine çekilme riski artıyor. Böyle bir durumda ülkenin yumuşak karnı çözüme kavuşmamış Kürt meselesi ve silahlarını Türkiye’ye yöneltmiş PKK olacaktır.
“Önceki barış süreci başarısız da olsa, Türkiye’nin bölgedeki çatışmalardan asgari düzeyde etkilenmesini sağlamıştı. Sürecin çökmesiyle birlikte savaş da Suriye’den Türkiye’ye sıçradı. Bugün İsrail ve İran arasındaki artan savaş riski, yeni bir barış sürecini başlatma motivasyonunu güçlendirmiş olabilir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Meclis’in 1 Ekim’deki yeni dönem açılış konuşmasında, İsrail yönetimini hedef almış ve “İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” demişti.
Peki PKK ile başlamış görünen yeni süreçte bu endişenin de payı olabilir mi?
7 Ekim’den sonra Orta Doğu’daki iki ana eksenin İsrail ve İran çatışması arasında şekillendiğini belirten Doç. Dr. Arzu Yılmaz, böyle bir senaryonun kendi içinde çeliştiğini savunuyor:
“Türkiye’nin Kürtlerle yapacağı ortaklık İsrail’e değil İran’a karşı bir pozisyon almaya denk düşer. Böyle bir pozisyon da İsrail’in potansiyel bir tehdit olarak değil, potansiyel bir ortak olarak konumlanmasına neden olur.”
Yılmaz, bu nedenle “iktidarın söyleminin iç politikayı dizayn etmeye yönelik olduğu” yorumunu yapıyor.
Karabekir Akkoyunlu da yeni bir sürecinin hükümet açısından “hem içerideki hem de dışarıdaki düğümlerin çözülmesine katkı sağlayabileceğini” söylüyor.
“Ankara bir süredir Suriye sınırını güvence altına almak ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak amacıyla Beşar Esad hükümetine görüşme çağrısı yapıyor. PKK ile çatışmasızlık hali, Suriye ile anlaşmanın da önünü açabilir.”
‘Kandil’i ve Rojava’yı bu denklemin dışında tutmak işin doğasına aykırı’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ekim’de yaptığı konuşmada, yeni süreçle ilgili olarak, “Suriye’nin kuzeyindeki bölücü terör örgütüne, kandan beslenen Kandil’deki terör baronlarına hiçbir çağrımız yoktur, olamaz da” ifadesini kullandı.
Ancak uzmanlar arasında, Bahçeli’nin silah bırakma çağrısının sınır ötesinden ayrı düşünülemeyeceği konusunda bir uzlaşı var.
Doç. Dr. Yılmaz, “Kandil’i ve Rojava’yı bu denklemin dışında tutmak işin doğasına aykırı” diyor ve bu yöndeki açıklamaları “öncelikler sıralaması” olarak yorumladığını belirtiyor:
“Bugünden yarına olacak bir süreçten bahsetmiyoruz. Aslında söylemek istenen öncelikle adım atılacak alanın sınır ötesi olmadığı, ülke içinde olduğu. Ancak bunların belirli bir sırayla yürütülmesi çok zor, iç içe konular.”
Mesut Yeğen, Türkiye ile PKK arasındaki olası müzakerelerde, Rojova’nın istikbalinin iki belirleyici unsurdan biri olacağını tahmin ediyor.
Yeğen, “hem SDG hem de PKK’nın Rojava’da Suriye Kürtleri’nin statülerinin korunmasını isteyeceklerini; meselenin Şam ile halledilmesine Türkiye’nin rıza göstermesini bekleyeceklerini” öngörüyor.
Bir diğer kilit unsurun, PKK’nın silahsızlanmayı “ne karşılığında kabul edeceği” olduğunu belirtiyor.
Yeğen, “Şu anda devletten yapılan açıklamalar, karşılığında hiçbir şey olmadan silahsızlanmasını öngörüyor. Ama bu çok olası gibi görünmüyor. Kürt meselesinde hem haklar kısmında hem de PKK unsurlarıyla ilgili olarak bir takım reformların yapılması beklenecektir” diyor.
‘Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz’
Karabekir Akkoyunlu’ya göre, “Uluslararası bir boyuta sahip olan Kürt sorununda çözüme gidebilmek için eş zamanlı olarak üç ayrı süreç yürütebilmek gerekiyor.”
Akkoyunlu bunlardan ilkinin Kürt hareketinin temsilcileriyle Meclis’te yürütülmesi gereken siyasi süreç olduğunu söylüyor.
İkincisi, İran, Irak ve Suriye olmak üzere, çözümün “komşu ülkelerdeki istikrara da katkı sağlayacağı vurgulanması.”
Üçüncüsü ise “Rusya ve ABD’yi hesaba katacak” küresel bir süreç.
Yaklaşan ABD seçimleri bu konuda belirleyici bir rol oynayabileceğini tahmin eden Akkoyunlu, “Olası bir Trump zaferi, İran ile savaş ihtimalini artırırken, aynı zamanda ABD ile Putin arasında bir anlaşmanın önünü açabilir. Bu gelişmelerden doğacak riskleri ve fırsatları doğru okumak gereklidir” diyor.
Gelişmelerin iç siyaset boyutunu da değerlendiren Akkoyunlu, önceki sürecin “meclis devre dışı bırakılarak ve taraflar arasında asgari bir güven zemini sağlanmadan yürütülmeye çalışıldığını” söylüyor.
Akkoyunlu “Daha önce defalarca gördüğümüz üzere, Kürt sorunu Türkiye’nin demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz; birini diğerinden kopararak kalıcı bir çözüme ulaşmak imkânsızdır” diyor.
BBC Türkçe