Siyaset neden yapılır?
Bir ülkede neden siyaset yapılır? Günlerdir bu soruyla yatıp kalkıyorum. Bir ülkede siyaset, korunan sınırların arasında kalan toprak parçasında yaşayan insanların huzur içinde hayatlarını sürdürmesi için yapılır. Benim bildiğim, öğrendiğim budur. Bu amaç uğruna bir ideolojiniz vardır ve onu hayata geçirmek için siyasete girersiniz. Özellikle çocuklar güven içinde yaşasın, kendine güvenen, topluma faydalı bireyler olsunlar ki, kurduğunuz ‘bu medeniyet’ çökmesin diye girersiniz. Ancak deneyimlediğimiz siyasette, idealler ve ideolojilerden koltuk kavgaları ve kişisel çıkarlar uğruna vazgeçildi. İdeallerin yerini fırsatçılık, ideolojilerin yerini ise pragmatizm aldı. Bunun yansımaları neticesinde de toplumda yozlaşma arttı, siyasetin boşalttığı yeri dolduran yeraltı örgütleri güçlendi.
Bugün adli yılın açılışı var. Hukukçu dostlarımızla yaptığımız sohbetlerde ‘son kale’ diye anılan yargı ve polisin de düştüğü tespitleri yapılıyor. Duvarlarına açılan deliklerden kale su almaya başladı. Fatma Ünal’ın basından kaçırılarak mahkemeye çıkarılması meselesinden tutun da yolsuzluğa bulaşan memurların yargılanmasının engellenmesine kadar birçok olayda siyasi müdahaleye göz yuman bir yapı oluştu. Siyasetçilerin yargıya doğrudan müdahale etmesine izin verildiği noktada ise toplumsal düzen çöktü.
Şimdi biz de bu çöküşün acı sonuçlarını yaşıyoruz. Yönetmekten çok kavga eden ve toplumun ihtiyaçlarına kulak tıkayan bir siyasetle karşı karşıyayız.
Yöneticilerimiz, yaşadığımız ada yarısının sınırlarını korumak uğruna bütün dünyayla kavga ediyor. Peki, biz bu sınırların içinde huzurla yaşayabiliyor muyuz? ‘Üst taraftan’ birileri, “KKTC 50 yıldır dünyanın en huzurlu ülkesi” naraları atarken, ‘yüce’ Meclisimizde ‘vatan, bayrak, asker’ kutsanırken ne yazık ki insan yararına tek bir güçlü adım dahi göremiyoruz! Köylerimiz, mahallelerimiz, artan kara para, uyuşturucu ve insan ticareti trafiğinin etkisiyle aşiretlere ve çetelere teslim edilirken de ada yarısını yönetmesi için oy verdiklerimiz sessizliğin gölgesine saklanıyor.
Çocuklar çetelere, aşiretlere mahkum yetişiyor. Bizler bunun önüne geçilmesini, devletin umudumuz olan gençlere çocuklara güçlü bir şekilde sahip çıkmasını beklerken, yöneticilerimiz onları oy uğruna, rant uğruna harcıyor. Bu çarpık düzene dayanamayanlar ya intihar ediyor ya da uyuşturucuya başlıyor. Bunları da iki gün konuşup geçiyoruz. “Orada ne varsa burada da olacak” cümlesini o kadar ciddiye aldık ki her şeyimizle bağlandık ‘oraya.’ Sosyal anlamda da bağlandık, kopamıyoruz. Yaşadığımız her olayı, izlediğimiz, gördüğümüz tek yer olan Türkiye ile kıyaslıyor ve normalleştiriyoruz. “Çetesi olan mahalleler var, polis giremiyor”, “Aşiretlerin devletten büyük olduğu köyler var” eleştirilerine “Normal, orada neler neler var!” yanıtlarını alıyoruz. Bir Kıbrıslı Türk siyasetçi de çıkıp demiyor ki, “Nasıl normal be gardaş, topyekûn dalacağız bu bölgelere, polisle, öğretmenle, sosyal hizmet uzmanıyla, konuyla ilgili kim varsa hep birlikte bu yapıları yıkacağız. Burası Kıbrıs!”
İşte, siyaset dediğimiz yapının gerçek görevi budur! Güçlendirilmiş sosyal politikalar ve sağlam bir eğitim sistemi ile toplumun her bireyine, insan hayatının değerli olduğunu ve devletin bu değeri korumakla yükümlü olduğunu hissettirmek. Kamunun insan yararına çalıştığı, adaletin sağlandığı bir mekanizmayı kurmak. Merkezi hükümete yapmasa da yerel yönetimler aracılığıyla topluma, özelliklere gençlere kendilerini var eden alanlar açmak. Çalınanı yerine koymak ve çalanın hesap vereceğini garanti altına almak.
Bu toprakların, ‘Cennet Ada’ diye anılmasının sebebi, yalnızca denizi ve güneşi değil; bir zamanlar sosyal adaletin, güvenliğin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir yer olmasında da kaynaklanıyor. Kıbrıs’ın çöken sosyal hayatını yeniden ayağa kaldırmak, siyasetin omuzlarında bir sorumluluktur. Bizim, bu toplumun her bir bireyinin, yeniden umutla yaşayabileceği, çocukların güvenle büyüyebileceği bir geleceği inşa etme görevimiz var.
Siyaset, toplumu korumak adına cesurca adım atma sorumluluğunu üstlenmektir. Artık, kaybettiğimiz idealleri yeniden bulup, hak ettiğimiz geleceği kurmak için harekete geçme zamanı geldi!