Rapor: Kıbrıs ve AB destekli Lübnan güçleri Suriyeli mültecilerin zorla geri gönderilmesinde suç ortağı
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Avrupa Birliği'nin Lübnan'daki kurumları temel haklara uygunluklarını denetlemeden 'finanse ettiğini' belirtti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) tarafından Çarşamba günü yayınlanan yeni bir raporda, Lübnan’dan Kıbrıs’a ulaşmaya çalışan Suriyeli mültecilerin savaş ve zulümden kaçmalarına rağmen Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edilen Lübnanlı yetkililer tarafından zorla ülkelerine geri gönderildiği iddia edildi.
Raporda ayrıca, Kıbrıs sahil güvenliğinin mültecileri Lübnan’a geri iterek zorla göndermelere olanak sağladığı, AB’nin ise tekrarlanan insan hakları ihlallerinden sorumlu Lübnan silahlı kuvvetlerine para aktardığı belirtildi.
Raporda, “Avrupalı bağışçıların insan hakları yükümlülüklerine sözde hizmet etmelerine rağmen, Avrupa’nın sınır yönetimi için Lübnan güvenlik kurumlarına sağladığı fonlar devam ederken, aynı kurumlar Suriyeli mültecileri kötü niyetli bir şekilde geri çekmeye ve topluca sınır dışı etmeye devam etti,” ifadelerine yer verildi.
Bulgular, New York merkezli sivil toplum örgütü tarafından fotoğraf ve video kanıtları, uçak ve tekne izleme verilerinin yanı sıra Lübnan’ı terk etmeye çalışan ve giderek daha düşmanca koşullarla karşılaşan 16 Suriyeli mülteci ve sığınmacının tanıklıklarına dayanılarak toplandı.
16 mülteciden 15’inin, Lübnan ya da Kıbrıs makamları tarafından, gözaltı, dayak ve sözlü hakaret gibi insan hakları ihlallerine maruz kaldığı belirtildi.
Bu kişilerden 11’i Lübnan Silahlı Kuvvetleri (LAF) tarafından zorla Suriye’ye geri gönderilmiş olup, bunlardan dördü daha önce Kıbrıs’tan Lübnan’a geri gönderilmişti.
Euronews’e konuşan HRW Mülteci ve Göçmen Hakları Bölümü araştırmacısı Nadia Hardman, “Bu sadece uluslararası koruma talep etme hakkının -ki bu onların hakkıdır ve hem Kıbrıslı hem de Lübnanlı yetkililer tarafından bu haktan mahrum bırakıldılar- açıkça ihlal edilmesi değil. Aynı zamanda dövüldüler, itilip kakıldılar, kelepçelendiler, keyfi olarak alıkonuldular ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldılar,” dedi.
“Tüm bunlar, hikayenin en yıkıcı kısmı olan, bazen Suriye’ye geri dönmeye zorlandıkları ve (…) geri dönen mültecilerin keyfi olarak gözaltına alındığını, kaybolduğunu ve bazen öldürüldüğünü belgelememizden önce yaşandı.”
Hardman, Kıbrıslı ve Lübnanlı yetkililerin eylemlerinin, bir devletin herhangi bir kişiyi zalim veya aşağılayıcı muameleye maruz kalabileceği bir ülkeye sınır dışı etmesini yasaklayan “geri göndermeme” ilkesinin açık bir ihlali olduğunu söyledi.
Aralarında 1,5 milyon Suriyeli mültecinin de bulunduğu dünyanın kişi başına en fazla mültecisine ev sahipliği yapan Lübnan’da Suriyeli mültecilerin karşı karşıya kaldığı koşullar, mülteci karşıtlığı arttıkça son yıllarda önemli ölçüde kötüleşti.
Bölgesel istikrarsızlığın arttığı Nisan ayında AB üyesi Kıbrıs’a düzensiz geçiş yapan Suriyeli mültecilerin sayısında ciddi bir artış tespit edilmiş ve Kıbrıslı yetkililer iltica başvurularının işleme alınmasını askıya almıştı.
AB, Mayıs ayında Lübnan’a 2026 yılına kadar 1 milyar euro’luk bir mali destek vereceğini açıkladı. AB’nin mali desteği, Lübnan silahlı kuvvetlerinin sınırı daha iyi yönetebilmesi için donatılmasını ve eğitilmesini de kapsıyordu.
Mali desteğin yarısı Ağustos ayında kabul edildi ve bunun 368 milyon euro’luk kısmı Suriyeli mülteciler de dâhil olmak üzere Lübnan’daki hassas durumdaki kişilerin desteklenmesini hedefliyordu. Komisyon’a göre geriye kalan 132 milyon euro ise “güvenlik sektörüne ve sınır yönetimine verilen desteğin” arttırılması da dâhil olmak üzere bir dizi ekonomik ve güvenlik reformunun uygulanması için ayrıldı.
AB ‘anlamlı kontroller’ yapmadan kurumları ‘finanse ediyor’
HRW, AB’nin Lübnan devlet yetkililerine ve kurumlarına, temel haklara uymalarını sağlamak için gerekli kontrol ve dengeler olmaksızın para aktardığını iddia ediyor.
Euronews’e konuşan Hardman,”Bu kurum ve kuruluşların temel insan hakları ilkelerine uymaları konusunda herhangi bir koşulluluk yok,” dedi.
“Aslında, AB-Lübnan anlaşmasında gördüğümüz şey neredeyse bir ödül. Burada da herhangi bir koşula bağlı olmaksızın büyük miktarlarda para sağlama taahhüdü var” diyen Hardman, örgütünün Lübnanlı yetkililere fon sağlanmasına karşı olmadığını, ancak AB’nin bu ihlallere ortak olmamasını sağlamak için açık koşullar ve izleme mekanizmaları getirilmesi gerektiğini söyledi.
HRW ayrıca AB yönetiminin, Lübnanlı yetkililere sınır yönetimi desteği sağlamak üzere sözleşme yaptığı ortakların -Viyana merkezli Uluslararası Göç Politikaları Geliştirme Merkezi (ICMPD) gibi- AB’nin insan hakları çerçevelerine tabi olmadıkları göz önüne alındığında, temel haklara uyup uymadıklarını tespit etme kapasitesini de sorguluyor.
Avrupa Komisyonu 20 Ağustos tarihli bir mektupla HRW’ye ICMPD tarafından yürütülen AB finansmanlı müdahalelerin “Beyrut’taki AB Delegasyonu da dahil olmak üzere Avrupa Komisyonu tarafından yakından takip edildiğini” söyledi.
HRW’ye göre mektupta, “[ICMPD’ye] yapılan her ödemeden önce AB, uygulayıcı ortak tarafından sunulan anlatı ve mali raporlar temelinde mali ve operasyonel ilerlemenin bir doğrulamasını yapar” deniyor.
HRW, erişebildiği belgelerde AB yönetiminin, “AB projelerinden yararlanan güvenlik aktörlerinin uluslararası insan hakları standartlarına aykırı davranabileceğini” kabul ettiğini de ekliyor.
HRW’nin açıklamaları, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in önümüzdeki beş yıl boyunca AB yürütme organının çalışmalarına yön vermekten sorumlu olacak Komisyoner adaylarıyla görüştüğü sırada geldi.
Kıbrıs’ın adayı Costas Kadis Pazartesi günü Kıbrıs medyasına yaptığı açıklamada, Akdeniz’den sorumlu yeni Komisyon Üyesi pozisyonunun hükümetinin “ilgisini çektiğini” belirtti.
Bu görev, bloğun güney komşusu olan ülkelerle yaptığı göç yönetimi anlaşmalarının denetlenmesini ve Mısır, Lübnan, Moritanya ve Tunus ile göçmen akınlarını durdurmak için yapılan mevcut anlaşmaları içerecek.
Bu anlaşmalardan bazıları, ülkelerin belgelenmiş ihlallerini görmezden geldikleri için insan hakları savunucuları tarafından ağır bir şekilde eleştirildi.
Önümüzdeki dönem için siyasi önceliklerini açıklayan von der Leyen, AB üyesi olmayan ülkelerle göç ve güvenlik konularında “stratejik ilişkiler” geliştirmeye devam etme sözü verirken, “Akdeniz için yeni bir pakt” ile bu ortaklıkları derinleştirmeyi hedeflediğini de sözlerine ekledi.
HRW, Komisyonu’nun Akdeniz’den sorumlu yeni üyeliğinin Kıbrıs’a tahsis edilmesinin uygunluğunu sorguluyor.
Hardman, “Kıbrıs yasa dışı bir şekilde sınır dışı ediyor. AB’nin çok güçlü insan hakları çerçevesi ve normları ile bağlılar, ancak bunlar göz ardı edilmektedir,” dedi.
“Uluslararası hukukun aleni ihlalleri konusunda bir soruşturma ve hesap verebilirlik sağlanana kadar, göç gibi önemli konulardan sorumlu olmaları gerektiğini düşünmüyorum,” diyerek ekledi.