Ne mutlu(!) Yine başaramadık…
Statüko aşığı Kıbrıslılar yine bir balya samanı ikiye bölemedi. Birlikte, ortak yapabileceğimiz tek bir seçim vardı; gelecek dönemlere ışık tutacaktı ama umutlar yine yeşeremedi. Herkes köşesinde rahatmış, bir kez daha anladık.
Yine de tüm bu kötü sonuçlara rağmen tek bir kazanımı oldu bu kampanya döneminin. Seçimlere katılan Kıbrıslı Türk/Kıbrıslı Rum adaylar kuzeyde de propaganda yaptılar ve seçmene ortak bir geleceği anlattılar. Nasıl olursa olsun bir çözümü bulmanın yolunu konuştular. Birçok Kıbrıslı Rum siyasi kuzeye geçerek insanlara ulaştı, elini sıktı, oyunu istedi.
Kıbrıslı Türklerin seçimlere katılımının düşük olması irdelenmesi gereken sarsıcı bir gerçek olarak orada dursa da uzun zaman sonra ilk kez iki toplum arasındaki temaslar bu seçimler sayesinde bu kadar yoğunlaştı. Eğer CTP asılsaydı, eğer AKEL tabanı sahip çıksaydı atılan çok güzel bir adımın arkası sağlam gelecekti ama olmadı! Bunun hesabını herkes vermeli ve gecikmeden oturup devrimci bir yol bulmalı. Bu kadar yenilgi çok fazla!
Şimdi yine başa döndük diye birileri çok sevinçli. ‘Rum Seçimlerine’ katılanlara ağızlarının payını vermeye kalkmada geç kalmadılar. Sosyal medyada ‘başkanın adamları’ oy verenlerin ne kadar aptal olduğunu ve ne kadar tehlikeli bir şey yaptığını anlatıp durdu. Zeka fışkıran yorumlarla ‘5676’ şuursuz haine hadleri bildirildi. Köşe yazıları yazıldı, büyük analizler çizildi. Yetmedi, kapalı oturumda Meclisi bilgilendiren Cumhurbaşkanlığı koltuğundaki Ersin Tatar, Rumların Türkleri ne kadar sevmediğini, istemediğini anlatırken habire Niyazi Kızılyürek’in seçilemediğini hatırlattı. “Oh olsun” dercesine, alayvari bir şekilde, keyif alarak bunu tekrarladı.
Garip grub dernekler açıklama yapıp akıl veriyor haftalardır, OSMOSİS, ENOSİS diyor. BM parametresi olan iki bölgeli federasyonda herkes kendi tarafındayken OSMOSİS nasıl olacak, yani ‘Rumlar bizi nasıl yutacak’ onu anlatan yok. Yaşı geçmiş bazı abiler sünnetçi korkusu salıyor. Kendine güvenmeyen bu insanlar, yeni nesilleri, yaşlandıkça küçülen kendi beyinlerinin sınırları ile kendi dünyalarına hapsedeceklerini sanıyor. Her şey aynı kalsın istiyor.
‘Vatan, millet, KKTC’ deyip en konforlu alanlarda güya toplumun varoluşu için mücadele ettiklerini söylüyorlar ya, Avrupa Parlamentosu seçimleri ara bölgede bir iş ihalesi olsaydı herkesten önce onlar katılırdı. Bunların ortak çıkardan anladığı bu. Bunları harekete geçiren haklar değil, rantlar. Buradaki rantiye düzeni öyle keyifli ki bundan Simon da mutlu, Aykut da.
Müesses nizamı bozmaya kimsenin niyeti yok anlaşılan. Bir gedik açalım dedik şu ‘fasit daireye’… Yine olmadı! Neyse ki artık gösteri dünyasının yerini alan popülist sağ siyaset sahnesine yeni bir Kıbrıslı TikTok’çu fenomen ve anlı şanlı ırkçı bir ELAM kazandırmayı başardık. O zaman kuzeydeki fanusumuza geri dönebiliriz… Nerede kalmıştık?
SATA SATA VATAN MI KALDI DA
Biliyorsunuz UBP-DP-YDP Hükümeti yabancıların emlak alımları ile ilgili yasayı düzenledi. Yabancılara 1, Türkiyelilere (KKTC’yi tanıyanlara) 3 hak tanıdı. KKTC vatandaşı olmayan hiçbir kimsenin de yap-sat yapamayacağını yasaya koydu. Bu sayede KKTC vatandaşlığının da ‘fiyatı artmış’ oldu. Bakanlar Kurulu, Türkiyeli iş insanlarına şimdiden vatandaşlık dağıtmaya başladı. Bu sayede dönümlerce yer alabilecek, istedikleri alanda, istedikleri işi kurup, büyütebilecekler. 85 milyonluk bir ülkeye adam başı 3 ev alma izni verip, iş insanlarına da arka kapıyı açarak zaten ortada bir vatan kalmadı. Bu vatanın adı olsa olsa, hep dilleri sürçtüğünde söyledikleri gibi ‘Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’ olur.
Rumlara ait topraklar bedeli ödenmeden 50 yıldır yabancılara peşkeş çekildi. 1 milyon dönümden fazlası satıldı, kalan 600 bin dönümü de anlaşılan bu yolla satacaklar. Sahibini bulup takas yapma önerisi orada dururken rantçılar ganimeti döne döne sömürmeye devam edecek belli ki. Sonra da çalıntı malın üstüne ‘devlet kurduk’ diyecekler ve tüm dünya da buna inanacak öyle mi? Öyle bir umutları olduğunu da aslında sanmıyorum. Nasılsa ‘biz böyle iyiyiz’, nasılsa bir gün ilahlar karar verir ve bu hırsızlıkların bedelini birileri öder. Değil mi?