Özersay: “Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, kıtanın derin sancılarının yansıması”

Özersay, özellikle Suriye iç savaşı ve Afganistan'daki gelişmelerin tetiklediği göç dalgalarının Avrupa'da yabancı düşmanlığını ve paranoyayı körüklediğini ifade etti.

Bugün Kıbrıs

Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını değerlendirirken, Avrupa’nın uzun süredir yaşadığı yabancı düşmanlığı ve entegrasyon sorunlarının altını çizdi. Özersay, Avrupa’nın eski sömürge topraklarından gelen göçmenlere yönelik tutumunu eleştirerek, bu yaklaşımın kıtada korku ve öfkeyi artırdığını belirtti.

Özersay, özellikle Suriye iç savaşı ve Afganistan’daki gelişmelerin tetiklediği göç dalgalarının Avrupa’da yabancı düşmanlığını ve paranoyayı körüklediğini ifade etti. Buna ek olarak, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı endişe ve korkunun da Avrupa’daki aşırı sağın yükselişini hızlandırdığını vurguladı.

Özersay, Avrupa’nın kendi tarihini göz ardı ederek, çağdaş değerleri yıpratacak şekilde çelişkili tavırlar sergilediğini belirtti ve bu tutumun Avrupa Birliği’nin geleceğini tehlikeye attığını söyledi. Ayrıca, Kasım ayında ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerinde olası bir Trump zaferinin NATO ve AB için belirsizlikleri daha da artırabileceğini dile getirdi.

Özersay’ın açıklamasının tamamı şöyle:

“Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını herkes kendine göre farklı şekillerde yorumluyor ve bu doğaldır.

Avrupa uzun süredir yabancı iş gücü ihtiyacı ve başka sebeplerle içine aldığı ve sağlıklı bir entegrasyon süreci yaşanmadığı için bir türlü kendisi gibi ya da toplumun parçası ya da “Avrupalı” görmediği, “ÖTEKİ” olarak tarif ettiği ve “öteki” olarak muamele ettiği toplum kesimlerine içten içe bir tepki olarak YABANCI DÜŞMANLIĞINI yaşıyordu zaten. Son yıllarda bir yandan Suriye’deki iç savaşın tetiklediği göç dalgası ve 11 Eylül saldırıları ertesinde Afganistan’da yaşanan gelişmeler ve o coğrafyadan gelen göç ve sığınma başvurularındaki patlama Avrupa’daki bu korkuyu daha da artırdı ve adeta bir paranoyaya dönüştürdü.

Afrika başta olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde açlıkla, sefaletle ve siyasi istikrarsızlıklarla boğuşan toplumlar sanki kendiliğinden bu hale düşmüş gibi Avrupa tarafından (bazı destek programları, proje destekleri hariç) görmezden gelindi. Oysa bu sorunları yaşayanların büyük bölümü farklı Avrupa ülkelerinin ESKİ SÖMÜRGE topraklarıydı. Oraların kaynakları büyük oranda sömürülmüş, sınırları yapay şekilde oluşturulmuş, bölüp yönetmeye dönük adımlar Avrupalı devletler tarafından atılmış, etnik, dini ve diğer uyuşmazlıklar sürekli olarak kaşınmış ve bugünlere kadar sürecek sorunların tohumları oralara yine Avrupalılar tarafından atılmıştı. Tüm bunlar ortadayken son yıllarda dünyanın bu bölgelerinden kalkıp çeşitli şekillerde kendi can güvenliklerini tehlikeye atarak kaçak yollardan Avrupa’ya gitmeye çalışan milyonlarca insan, bu olaylara dair sorumluluğunu görmek istemeyen Avrupa tarafından adeta yok sayıldı. İtalya açıklarında ve genel olarak Akdeniz’de denizde zaman zaman bilerek batırıldı, ölüme terk edildi, cansız çocuk bedenleri sahillere vurdu. Buna rağmen Avrupa ülkeleri daha yüksek duvarlar örmeye odaklandı, ülkelerine giriş ve sığınma koşullarını daha da zorlaştırdı. Hatta yıllar içinde insan hakları ve göçmenlere/sığınmacılara dair geliştirdiği Avrupalı değerleri de erozyona uğratacak şekilde tepkiler verdi. Başka ülkelerle “sana para vereyim sen bu göçmenleri bana gelmeden durdur, kendi ülkende tut” pazarlığı yaptı! Sığınma başvurusu için gelecek olanları “Afrika ülkelerinden birisiyle anlaşayım ona göndereyim, değerlendirme devam ederken bu insanlar benim ülkemde beklemesin Afrika ülkesinde beklesin” denildi. Tüm bu gelişmeler Avrupa’da KORKUYU, KAYGIYI, “öteki”ne karşı ÖTEKİLEŞTİRMEYİ, ÖFKEYİ artırdı. Bu tam da aşırı sağ, radikal kesimler için bulunmaz bir fırsat yarattı. Kuşkusuz bire bir aynı değil ancak ikinci dünya savaşı öncesi Almanya’ya ve orada kötü ekonomik koşullarda yaratılan “öteki”ne karşı radikal sağın ve faşizmin nasıl yükseldiğini, hatta seçimle nasıl iktidara geldiğini düşünecek olursak bugünün Avrupasında yaşanmakta olanı daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Tüm bunlara son yıllarda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edişinin yarattığı ENDİŞEYİ VE KORKUYU da eklemek gerekir. Bir süredir Avrupa’nın farklı ülkelerinde siyasilere dönük saldırılar, Ukrayna’ya gönderilecek yardımların bulunduğu noktalara sabotaj girişimleri, doğal gaz ve benzeri tesislerde sebebi anlaşılamayan patlamalar genel anlamda bir kaygıyı ve korkuyu tetiklemiş görünüyor. Üstelik bu ülkelerin bir bölümünün hava sahası da zaman zaman Rus uçakları ve füzeleri (ya da insansız hava araçlarıyla) ihlal ediliyor, bunlar da ayrı bir gerginlik yaratıyor. Yani aslında Avrupa giderek artan bir GERGİNLİĞİ, adeta savaş öncesi stresi yaşıyor. Bu türden ortamlar da aşırı sağın yükselişini hızlandırmış gibi görünüyor.

Özetle AP seçim sonuçları Avrupa’da bir süredir yaşanmakta olan sancının doğal bir sonucu gibi ve çok da şaşırtıcı değil aslında. Avrupa entegrasyonu ve genel anlamda Avrupa Birliği düşüncesi ciddi yara alacak belli ki. Dünyanın başka coğrafyalarındaki sorunlara kendi tarihini ve yaptıklarını göz ardı ederek gözlerini kapatan, başını çeviren üstelik de kendi geliştirdiği çağdaş değerleri yıpratacak şekilde çelişkili tavırlar ortaya koyan bir Avrupa Birliği daha farklı krizlere de gebe. Özellikle ABD’de Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerinde sandıktan Trump’ın çıkması durumunda NATO’nun ve AB’nin geleceği daha da bir belirsiz hal alacak gibi görünüyor.

Peki AP seçimlerinin Kıbrıs açısından anlamı ve sonuçları? Onu da gün içinde veya yarın…”

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi