Şener Elcil: “Yaratılan mülkiyet sorununun esas sorumlusu olan Türkiye sessizliğini koruyor”
Arif Hasan Tahsin Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Şener Elcil, uluslararası hukuka aykırı işleri durdurma ve birleşik Kıbrıs için görüşme masasına oturma çağrısı yaptı.
Şener Elcil: “Yaratılan mülkiyet sorununun esas sorumlusu olan Türkiye sessizliğini koruyor”
Arif Hasan Tahsin Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Şener Elcil, uluslararası hukuka aykırı işleri durdurma ve birleşik Kıbrıs için görüşme masasına oturma çağrısı yaptı.
Bugün Kıbrıs
Arif Hasan Tahsin Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Şener Elcil, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, İtalya’da Kıbrıslı Türk bir avukatın, “Kıbrıslı Rumlara ait mülklerin satılmasına aracılık etmek” iddiasıyla tutuklanmasını, yıllardır hiçbir önlem almadığı, Kıbrıslı Rumlara ait taşınmazların yağmasını engelleme konusunda bir fırsat olarak değerlendirdiğini vurgulayarak, güneydeki yetkililerin Kıbrıslı Türk toplumunun bütününü hedef alan açıklama ve girişimleri yaptığına dikkat çekti.
Elcil, kuzeyde Kıbrıslı Rum mülklerini ‘ganimet’ görerek pazarlayan fırsatçı sermaye çevreleri ve düşmanlıktan beslenen sahte milliyetçilerin ise bunu iki toplum arasında düşmanlık yaratmak için bir fırsata çevirmeye çalıştıklarını ifade ederek yaratılan mülkiyet sorununun esas sorumlusunun Türkiye yetkilileri olduğunu ancak onlarında sessizliklerini koruduklarını söyledi.
Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun temelinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri olan Türkiye’nin 1974 yılında ‘fetih’ anlayışı ile adanın yüzde 37’sini işgal etmesi ve sürdürdüğü yerleşimci sömürgecilik politikaları olduğuna işaret eden Elcil, “Uluslararası hukukun dışında yaratılan ve Ankara tarafından yönetilen bu kukla rejimin işbirlikçileri de ‘İTEM Yasası’ adı altında yaptıkları düzenleme ile ganimet ve hukuksuzluğa kılıf uydurarak bütün bir toplumu suçlarına ortak etmişler ve Kıbrıs sorununun çözümünün önünde ciddi bir engel yaratmışlardır” dedi.
Elcil açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye ve Yunanistan arasında 1922 yılında yaşanan savaş ve ardından imzalanan Lozan Antlaşması ile yerinden edilen insanların mülkiyet hakları bile koruma altına alınmışken, yüz yıl sonra ganimet ve yağma düzenini savunan bir Türkiye Cumhuriyeti tüm bu uluslararası hukuksuzluğun sorumlusudur. Bu çerçeve mülkiyet ile ilgili kullanımdan kaynaklanan kayıplar dahil tüm zarar ziyan Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödenmelidir.
Kıbrıs Cumhuriyeti sadece mülkiyet hakkı ile ilgili konuları Avrupa mahkemelerine taşımakla kalmamalı, 1949 Cenevre sözleşmelerine aykırı olarak adanın kuzeyine nüfus taşınarak, demografik yapının değiştirilmesi konusunu da Lahey Adalet Divanı ve Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna götürmelidir.
Mülkiyet konusunda yaşanan tüm olumsuzlukların kaynağı mülkiyet hakkının tanınmamasıdır. Bu olay Kıbrıs sorununa kalıcı bir antlaşma ile çözüm bulunmasının ne kadar acil ve önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Yapılması gereken adanın kuzeyindeki uluslararası hukuka aykırı işleri durdurmak için bir an önce görüşme masasına oturup Kıbrıslıların insan haklarına saygı gösterecek, yerinden edilen insanların yaralarını saracak, yabancı askerlerin olmadığı birleşik Kıbrıs’ı yaratmaktır.”