Oğlunu İsias enkazında kaybeden Ali Solar: “Avukatlar dosyayı almak istemedi”
İsias Oteli enkazında oğlunu kaybeden Ali Solar, duruşmayı avukatsız takip etti. Baba Solar, Adıyaman’daki avukatların dosyayı almak istemediğini, kendi avukatının ise duruşmaya girmediğini söyledi.
Evrensel/Nisa Sude Demirel
Adıyamanlı Ali Solar, 18 yaşındaki Serkan Solar’ı Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinde yitirdi. Yitirdiği sadece oğlu değildi; onunla birlikte annesini, babasını, iki kardeşini ve yeğenlerini de yitirdi. 43 yaşındaki Ali Solar depremden önce pazarda tezgah açıyordu; bir yanında oğlu, bir yanında kardeşi ile. Artık ikisi de yok; tezgah açmaya dermanı da kalmamış. Yaşamını deprem öncesindeki birikimiyle sürdürüyor şimdilik.
Ali Solar ile İsias Oteli davasının geçtiğimiz hafta görülen duruşmalarında tanıştık. Oğlu Serkan Solar enkaz altında kalarak hayatını kaybeden 72 kişiden biri. Serkan Solar’ın İsias’ta konaklamaya parası yok elbette, henüz gün doğmadan evden çıkıp çalıştığı ekmek fabrikasına gitmek için düşmüştü yola. Depreme İsias Otelin yanından geçerken yakalandı. Çimentoya dere kumu karıştırılarak yapılan, kaçak katı için imar affından yararlandırılan İsias Otelin enkaza dönüşmesi on saniyeyi bile bulmayınca Serkan Solar kaçmaya fırsat bile bulamadı.
DURUŞMA BEYANI İKİ CÜMLE
Mahkeme salonunda duruşma sürerken salonun önünde tanışıyoruz Ali Solar’la. Uzunca bir süre konuşmadan yan yana oturduktan sonra mahkeme salonundan bir ses yükseliyor: “Serkan Solar adına müşteki var mı?” Ayağa kalkıp alelacele duruşma salonuna giriyor. “Ben depremde ailemin çoğunu kaybettim, herkesin başı sağ olsun. Sanıklardan şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum” diye verdiği iki cümlelik ifadesinin ardından yine dışarı çıkıyor. Yanına yaklaşıyorum, deprem sonrası ne yaşadığını, nasıl yaşadığını soruyorum. Önce “O günleri anmak istemiyorum ama senin hatırına…” diyerek başlıyor.
ÖLÜM FABRİKA YOLUNDA GELDİ
Depremden birkaç hafta öncesine kadar pazarda birlikte tezgah açtıkları oğlu Serkan, sigortalı bir işte çalışmak istedi. Depremden bir hafta öncesinde de Yapıcılar Ekmek Fabrikasında işe başladı. Oğlunu kaybettiği deprem gününü şöyle anlatıyor: “Fabrikada bir hafta ancak çalışabildi. Sonra zaten deprem… O gün ona ‘İşe gitmeyeceksin’ dedim, istemiyordum gitmesini. Ben görmeyeyim diye 03.50’de evden çıkmış, 27 dakikada İsias’ın önüne gelmiş. Normalde işe o güzergahtan gitmiyordu, o gün oradan geçmiş. Diğer görgü tanıklarının anlattığı gibi, otelin yıkılması 10 saniyeyi görmemiş. Fırsat bulamamış oğlum kaçmaya.”
‘OĞLUMU MORGLARDA ARAMAYA BAŞLADIM’
Ali Solar, oğlunun cenazesini ancak 8 gün sonra bulabildi. Depremde anne ve babasının yaşadığı ev de yıkıldığından enkaz başından ayrılamadı önce. Bu süreçte oğlu Serkan’ı eşinin kardeşleri aramış. Annesini ve babasını depremin dördüncü gününde, kardeşlerini ise beşinci gününde çıkarmış enkazdan. 12 Şubat’a kadar yıkıntılar sebebiyle hareket imkanı bulamadıklarını anlatan Ali Solar, ancak altıncı günden sonra oğlunu aramaya başlayabildi. Ancak oğlunun nerede bulacağını da bilemediği için aramaya morglardan başladı.
Deprem döneminde lenf kanserinin üçüncü evresinin son aşamasına gelen Solar, depremin sekizinci günü rahatsızlanarak hastaneye gittiğini, hastaneye gitmişken morgdaki cenazeler arasında da oğlunu aradığını anlatıyor. O sırada bir savcı çağırmış: “Oğlumu tarif etmemi istediler, kolunda dövme olup olmadığını sordular. Var deyince oğlum olduğunu anladık, resimlerden teşhis ettik. İsias Oteli enkazı altında kaldığını da ancak o zaman öğrendik.”
‘KENDİ ÇIKARDIĞIMIZ CENAZELERİ KEFENSİZ GÖMDÜK’
6 Şubat’ın ardından binlerce depremzedenin yaşadığı aynı çaresizliği benzer ifadelerle anlatıyor Ali Solar. “Burada devlet yoktu” cümlesini bir yıl sonra tekrarlıyor: “Kendi elimizin, gücümüzün yettiği kadar ailemizi enkazdan çıkarmaya çalıştık. Bir yardım alamadık. Diyorlar ki ‘11 ilde oldu, yollar kapalıydı, yardım yetmedi…’ Bunlar hep bahanedir. Malatya 3. Kolordu Komutanlığı 100 km, Diyarbakır 2. Kolordu Komutanlığı 260 km uzakta bize. İnsanlar kalkıp Kıbrıs’tan buraya gelebildilerse bizimkiler de gelebilirdi. Cenazelere kefen bulamadık burada, çoğu cenazemizi kefensiz gömmek zorunda kaldık.”
Ali Solar ve ailesi depremden sonra konteyner kente yerleştirildi. 3. evre kanser olmasından dolayı kalabalık içerisinde kalamadığı için kendilerine ait bir arsanın üzerine kendi imkanlarıyla konteyner getirmiş, hâlâ orada yaşıyorlar. Ali Solar’ın evi için “oturulabilir” raporu tutulmuş ancak “Biz bir kere o psikolojiyi yaşadıktan sonra giremeyiz bir binaya. Bir yere kadar idare etmeye çalışacağız” diyerek neden konteynerde kalmaya devam ettiğini açıklıyor.
‘TÜM SORUMLULAR CEZA ALSIN’
Ali Solar’la sohbetimiz devam ederken Kuzey Kıbrıs’tan voleybol takımıyla gelen çocuğunu enkazda kaybeden bir baba bize yaklaşıyor ve Ali Solar’a “Aynı acıları yaşıyoruz hepimiz, sizin bir avukatınız var mı? Yoksa lütfen bizim avukatlara dahil edelim” diyor.
Ali Solar önce açtığım ses kaydına bakıyor; “Kapatayım mı?” diye sorunca “Yok, kaydet lütfen bunu” diyor. Nedense Adıyaman’da avukatların bu olaya girmek istemediğini anlatıyor, kendi Avukatı Hakan Varan’ın da duruşmaya girmediğini, kendisine “İstersen sen gidebilirsin” dediğini söylüyor.
Salonda devam eden duruşmayı konuşurken otelin sahibi olan Bozkurt ailesinin nüfuzuna işaret ederek “Yargı sistemi dahil kimse karşısında durmak istemiyor bu ailenin” diyor. Sanıkların gerçek anlamda bir ceza almasına olan inancı az olsa da “Ceza oğlumu geri getirmeyecek ama elbette ceza almalarını istiyorum. Yalnız Ahmet Bozkurt ve ailesi değil, bu işte sorumluluğu olan her kim varsa hepsi ceza alsın” diyor.
‘BEN ŞANSLIYIM, OĞLUMUN CESEDİNİ BULDUM’
Depremden önce onu kente bağlayan işi, ailesi artık yok Ali Solar’ın. Ancak depremle birlikte kentte kalmak için yeni bir sebebi var; yakınlarının mezarları: “Pazarda tezgahı açmayı özümüz tutmuyor şimdi. Bir yanımda oğlum bir yanımda kardeşim açardı tezgahı, ikisini de kaybettim. Adıyaman artık gitmek isteyip de gidemediğimiz bir şehir. En azından haftada bir iki sefer de olsa mezarın başına gidebiliyoruz; babam, kardeşlerim, oğlum, yeğenlerim… Ben yine kendimi şanslı sayıyorum ki oğlumun cesedini bulabildim. Bulamasam ne yapacaktım?”