Türkiye’de Yargıtay, Anayasa Mahkemesine savaş açtı: “Kaos ortamı oluşturdunuz”

Can Atalay kararı alan Yargıtay, açıkça AYM'ye savaş açtı, "Anayasa'yı uygulanamaz hale getirmek"le suçladı, "terör örgütü" benzetmesi yaptı, suç duyurusunda bulundu.

Yargıtay, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararına uyulmamasına hükmetti, karara imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 14 Mayıs genel seçimlerinde TİP’ten Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay’ın tahliye edilmesi yönünde verdiği karar, Yargıtay tarafından tanınmadı. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını öne süren Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu.

3. Daire, TBMM’ye de Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi için bildirimde bulundu.

‘AYM İNFAZI KABİL KARARINI DİKKATE ALMADI’
Dosya hakkındaki talepleri değerlendiren Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Can Atalay hakkında verilen ihlal kararında Anayasa Mahkemesi’nin, Daire’nin infazı kabil ve kesinleşmiş kararını dikkate almaksızın inceleme yaptığını savundu.

Daire, kararında, “Hakkındaki kesin hüküm TBMM’ye bildirildiğinde, bu husus Genel Kurul’a sunulmak suretiyle milletvekilliğinin derhal düşürülmesine dair karar verilmiş olması gerektiği halde, her ne kadar süreç içerisinde TBMM tarafından bu hususta bir karar verilememiş olsa da bu konuyu düzenleyen Anayasa’nın 84/2 maddesi açısından Anayasa Mahkemesi’ne müracaat imkanı tanınmadığı gibi Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda da inceleme yetkisi bulunmamaktadır” denildi.

‘BAŞÖRTÜ YASAĞI KARARINI GEREKÇE GÖSTERMESİ TARAFIMIZDAN BİR İRONİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMİŞTİR’
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, kararda, “Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, Şerafettin Can Atalay hakkında vermiş olduğu hak ihlali kararında, önceki Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Leyla Güven kararlarından farklı olarak milletvekili dokunulmazlığı yönünden Anayasa’nın 14. maddesinin hangi suçları kapsadığının anayasal ya da yasal düzenleme dışında yargısal bir yorumla belirlenmesinin ciddi sıkıntılara yol açacağını belirtirken, kendisinin daha önceden yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi tarafımızdan dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir” ifadelerine yer verdi.

Kararda, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte olduğu; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa’ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmakta olduğu iddia edildi.

‘AYM KAOS ORTAMI OLUŞTURUYOR’
Kararda, Anayasa Mahkemesinin verdiği Can Atalay davasındaki hak ihlalinin Anayasa’nın 14. maddesini işlevsiz hale getirdiği ve hakkında hüküm kesinleşmemiş ve mutlak terör suçu işlemiş tüm şüphelilere TBMM yolunu açtığı vurgulandı. Anayasa Mahkemesinin kendisini yasama organı üzerinde bir vesayet makamı olarak, Yüksek Yargı organlarını da derece mahkemesi gibi gördüğü belirtilirken, Anayasa normunu esastan iptal sonucunu doğuracak şekilde işlevsizleşmesine yol açtığı, denetlenememe durumunu kötüye kullandığı vurgulandı. Can Atalay kararıyla AYM’nin yetkisini aşıp, yaptığı yersiz iptallerle mevzuat hükümlerini ve Anayasayı uygulanamaz hale getirerek kaos ortamı oluşturduğu belirtildi.

YARGITAY’DAN AYM’YE ‘TERÖR ÖRGÜTÜ’ BENZETMESİ
Yargıtay’ın kararında, Anayasa Mahkemesi, tıpkı terör örgütleri gibi Yargıtay’ı tehdit etmekle suçlandı.

Kararda şöyle denildi:

“Bugüne kadar birçok terör örgütü veya üyesi tarafından hem sosyal medya hem de yazılı ve görsel basın üzerinden ya da ilk derece yargılamaları veya temyiz incelemesi sırasında gönderilen dilekçelerle sürekli tehdit edilen Dairemiz üyelerinin, bir de Anayasa Mahkemesi tarafından bu şekilde tehdit edilmesi de eser verici ve manidar bulunmuştur.

“Ülkemizde Anayasa Mahkemesi sadece yasaları iptal ederek yasama organının alanına müdahale etmemekte; ayrıca, bazen yasa koyucu gibi davranarak Anayasa’ya göre aralarında astlık üstlük ilişkisi bulunmayan yüksek mahkemeler üzerinde de süper temyiz mahkemesi olarak vesayet makamı gibi davranmaktadır.

“Yasama, yürütme ve yargı erki sadece bir görev dağılımıdır. Yargının yeri ise, diğer iki erkten farklıdır. Yargı ne zaman aktivist davranış sergilerse, o zaman meşruiyetini yitirecek ve sorgulanmaya başlayacaktır. Yargıdan beklenen, kanunlara, Anayasa’ya ve en önemlisi hukuka uygun kararlar alabilmesidir.”

HAYATİ YAZICI: DEVLETİ OLUŞTURAN ERKLER, SORUN ÜRETEMEZ
Konuya ilişkin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’dan açıklama geldi.

Yazıcı “Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken öylesi bir olay yaşıyoruz. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez” dedi.

‘MÜTALAADA EN AZ DÖRT YÖNDEN SORUN VAR’
Avukat Tolga Şirin, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının Can Atalay kararı ile ilgili olarak sundukları mütalaayı okuduğunu aktardı.

Mütalaayı değerlendiren Şirin, mütalaada en az dört yönden sorunun mevcut olduğunu vurguladı.

Anayasa Mahkemesinin kararının gayet açık ve net olduğuna işaret eden Şirin, kararın gayet hukuki olduğunu ve farklı yoruma müsait olmadığını belirtti.

Tespit edilen sorunun doğrudan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından giderilmesi ve konunun Yargıtay’a dahi taşınmaması gerektiğini ifade eden Şirin, “Yani mütalaaya konu olan işlem kanuna aykırıdır. Normal şartlarda Anayasa’yı ve kanunu gözeten savcılar, dosyanın 13. Ağır Ceza Mahkemesince çözülmesi gerektiğine dair görüş vermeliydiler. Olması gereken buydu” dedi.

‘AYM’NIN DENETLEDİĞİ YERDE ‘YERİNDELİK DENETİMİ YASAĞI’ KAVRAMINA YER YOK’
İkinci olarak, mütalaada anayasa hukuku ve idare hukuku alanına ait kavramların hatalı biçimde kullanıldığını kaydeden Şirin, “Savcı mütalaasındaki anlatıma göre AYM, güya “hukuksallık” değil, “yerindelik” denetimi yapmış. Buradaki terminolojik hata fahiş düzeydedir. Sayın savcılar, belli ki ceza hukuku dışındaki alanların terimlerine yabancılar” ifadelerini kullandı.

Yerindelik denetimi kavramının, prensip itibarıyla idare hukukuna ait bir kavram olduğunu söyleyen Şirin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İdari makamlar, hukukun çizdiği sınırlar dairesinde bazı takdir yetkilerine sahiptir. İdare, bu yetkilerini (geniş anlamda*) siyasi tercihlerine göre belirler. İşte bu siyasi takdirin yerinde olup olmadığı, yargı organlarınca denetlenemez. Yargı organlarının denetleyecekleri şey; söz konusu takdirin, hukuksal sınırların içinde kalıp kalmadığıdır. Başka bir deyişle; yerindelik denetimi yasağı, mahkemelerin, siyasi takdirin yerindeliğine dönük inceleme yapamamasını ifade eder.

Söz konusu kavram, anayasa hukuku alanında da karşılık bulmuştur. Anayasa yargısında geleneksel anlamıyla yerindelik denetimi yasağı, “yasama organının çıkardığı kanunun arka planındaki tercihin, siyaseten yerinde olup olmadığının incelenememesi” demektir. Görüldüğü gibi, ‘yerindelik denetimi yasağı’ndan bahsettiğimiz yerde; politik bir istencin denetlenmesi söz konusudur. Yasamanın veya yürütmenin böylesi politik tercihleri, hukuki normlarla çelişmedikçe yargı organlarınca denetlenemez.

Bir yargı organı olarak Anayasa Mahkemesinin, bir yargı organı olarak ceza mahkemesinin kararını denetlediği yerde “yerindelik denetimi yasağı” kavramına yer yoktur. Zira bu organlar, politik tercihte bulunmazlar. Eğer bir ceza mahkemesi çıkıp da “Anayasa Mahkemesi benim kararımın yerindeliğini inceliyor” diyorsa aslında orada (farkında olmadan) kendi kararının siyasi motivasyonla verilmiş olduğunu itiraf etmiş olmaktadır. Çünkü dediğimiz gibi yerindelik denetimi, bir siyasi tercihin yerindeliğinin incelenmesini anlatır. Bu bakımdan sayın savcıların belirlemeleri ironiktir.”

‘AYM HOCALARINA ATIFTA ÇARPITMALAR VAR’
Üçüncü olarak, mütalaada Ergun Özbudun’la şu anda AYM üyesi olan Yusuf Şevki Hakyemez’in görüşlerinin kötüye kullanıldığına dikkat çeken Şirin, “Zira söz konusu alıntıların yazıldığı bağlam, AYM’nin “yasama organı”nın takdirine karışmasıdır. Bu yazılar (az önce değindiğim gibi) AYM’nin, yasamanın “politik tercihleri”nin yerindeliğini denetleyemeyeceği ile ilgilidir. Oysa hocalar, bireysel başvuru yargılamalarında yerindelik denetimi jargonunu kullanmamaktadırlar. Bu çarpıtmada, bilimsel etik açısından da bir sorun var kanımca” diye yazdı.

‘ERKLER AYRILIĞINI GÖZETEN SAVCILAR DEĞİL BIZZAT AYM’DİR’
Dördüncü olarak, savcıların mütalaada “Soyut bir anayasal norma anlam vermek durumunda olan AYM hâkimi, yorumlama sürecinde, o norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar veremez. Anayasallık denetimi yapan Mahkemeler, bir hakem gibi konulmuş olan kurallara uyulup uyulmadığını tespit mercii olmalı, oyunun kurallarını yeniden yazan yerler olmamalıdır” dediğini aktaran Şirin, buna dair şu görüşleri kaydetti:

“Evet, Anayasa Mahkemesinin de yaptığı ve dediği tam olarak budur. AYM, yasama dokunulmazlığının istisnası olarak sayılan “Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar” ifadesinin çok geniş olduğuna ve yargı organlarının bu geniş hükmü keyfî olarak yorumlayabileceklerine dikkat çekmekte ve ceza mahkemelerinin ‘bir norma yüklenebilecek değişik manalardan istediği manayı keyfi olarak öne çıkararak karar’ vermemeleri gerektiğini söylemektedir. AYM’ye göre ‘Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar’ ifadesinin keyfî biçimde yorumlanmamasının ön koşulu, bu hükmün TBMM tarafından bir kanunla somutlaştırılmasıdır. Dolayısıyla erkler ayrılığını gözeten, sayın savcılar değil bizzat AYM’dir.”

Sol Haber

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi

array(4) { ["reklam_linki"]=> string(31) "https://guvensigortakibris.com/" ["reklam_gorseli"]=> string(63) "https://bugunkibris.com/wp-content/uploads/2024/11/mavi-gif.gif" ["hangi_pragraflar_arasina_geldin"]=> string(1) "3" ["reklami_yayinla"]=> bool(true) }