Hukuk profesörü Köksal, Bugün Kıbrıs için yazdı: “İslam’a bağlı bir düzen en başta kadınlar için zulüm olur”
Kıbrıs'ın kuzeyine dayatılan Sunni İslam faaliyetleri laikliğe kastediyor. Türkiye Diyanet-Sen Başkanı'nın, KKTC'de 'laiklik zulmü' olduğunu belirtmesi Türkiyeli hukukçu Prof. Dr. iur. Mehmet Köksal'ın da tepkisine neden oldu.
Hukuk profesörü Köksal, Bugün Kıbrıs için yazdı: “İslam’a bağlı bir düzen en başta kadınlar için zulüm olur”
Kıbrıs'ın kuzeyine dayatılan Sunni İslam faaliyetleri laikliğe kastediyor. Türkiye Diyanet-Sen Başkanı'nın, KKTC'de 'laiklik zulmü' olduğunu belirtmesi Türkiyeli hukukçu Prof. Dr. iur. Mehmet Köksal'ın da tepkisine neden oldu.
Bugün Kıbrıs
Türkiye Diyanet-Sen Başkanı Ali Yıldız’ın hafta sonu gündeme getirdiğimiz skandal sözlerine tepkiler devam ediyor. Türkiyeli hukukçu Prof. Dr. iur. Mehmet Köksal Bugün Kıbrıs’a gönderdiği yazıda, “Laikliği insanlara yapılan zulüm olarak değerlendiren görüşler hem inanca hem insana hem de topluma eğri bakan görüşlerdir” yorumunu yaptı. Köksal, İslam’a bağlı bir düzenin en başta kadınlar için zulüm olacağını belirtti.
Köksal’ın “Laiklik zulüm müdür?” başlıklı yazısı şöyle:
“Laiklik kelimesi hemen her dilde yerini bulmuş bir kavramdır. Fransızcası “liacité”, Almancası “Laizismus” veya “Trennung von Staat und Kirche” (Devlet ve Kilisenin Ayrılığı”, İngilizcesi “secularism”dir. Laiklik bir devlet yönetim biçimi olarak hukuk kavramları içerisinde yer almıştır. Ankara 1944 Türk Hukuk Kurumu tarafından hazırlanan Türk Hukuk Lügatı isimli eserde laiklik şöyle tanımlanmaktadır: Laiklik
“Devlet yönetiminde ilim, fen ve sadece dünya ihtiyaçlarının göz önünde tutulmasına ve dinin ancak vicdanla sınırlı olmasına ve dünya ve siyaset işlerinde müdahalesinin doğru olmayacağına, bu kanaatle kurulan bir yönetimin gerçek gelişmeyi sağlayacağına” olan inanıştır. 5 Şubat 1937 tarihinden itibaren de Türk Anayasalarına girmiştir.
Laikliğin temelinde, İngilizce kavramının da kapsadığı ve Almanca tanımlamada yer aldığı şekilde din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yatmaktadır. Laiklik prensibi, dinin devlet yönetimine ve siyasete karışmasını engelleyen bir ilkedir.
Laiklik prensibi, dini devlet işlerine karıştırmaz; ama kendisi dine karşı değildir. Laiklik dinin insanın inancı düzeyinde kalmasını ve bu inancının da korunmasını ister. Ancak bu din belirli bir din değildir. Koruma da sadece belirli bir dinin korunması anlamına gelmemektedir, gelmemelidir.
Laikliği bir ilke ve bir sistemin tamamlayıcısı olarak anlamak gerekir. O halde; bir devlet yönetimi laik olabilir. Buna göre laik insan olmaz. Ama laiklik ilkesi ile yönetilen devletlerde her dinden veya inançtan insan rahatça yaşayabilir.
Laiklik ilkesini benimsemiş bir yönetimin bu anlamda her dine karşı eşit mesafede durması ve her din ve inanca devlet yönetimine ve siyasete karışmamak şartıyla olanaklar sunması şart olmaktadır. Bir devleti, çeşitli inançlardan ve çeşitli dinlere inanan insanlardan oluşan bir topluluk olarak düşünürsek, laikliğin önemini daha iyi anlayabiliriz. Bir devletin dinin olması, o devlette bir kısım insanların yaşam alanı bulamaması demektir. Oysa biz hukuk normlarını tanımlarken, herkese uygulanan genel, soyut ve objektif kurallar bütünüdür diye tanımlarız. Bir devlette uygulanan hukukun belirli bir dinin kurallarına göre oluşması halinde o devletin hukuk kurallarının genel, soyut ve objektif ve herkese uygulanabilir kurallar olduğunu söylemek mümkün olamayacaktır.
Din kuralları inanışlar gereği her toplumda ve hatta bir araya gelmiş her bir insan topluluğunda farklılıklar gösterir. Ahlak kuralları da öyledir. Farklı inanış ve farklı ahlak anlayışlarından yola çıkarak toplumun tamamına uygun kurallar yaratmanız mümkün değildir. Belirli bir dinin kurallarına göre yaşamak isteyenle o dinin kurallarına göre yaşamak istemeyen ve hatta hiçbir dinin kurallarına göre yaşamak istemeyen insanlar arasında sürekli bir çatışma yaratacak kurallar bütünüyle devlet idare etmek mümkün değildir. Devletin hukuk normları (genel, soyut ve objektif) her din kuralına aykırı davranmayı veya her ahlak kuralına aykırı davranmayı da bu nedenle yaptırıma bağlamamaktadır.
İnsanlık uzun ve kanlı mücadelelerden sonra genel kabul görmüş ahlaki değerler yaratmış ve bu değerleri evrensel geçerli metinler içerisinde de tanımlamıştır. Bu evrensel değer yargıları hukuk normları tarafından da kabul edilmiş ve hukuksal kurallar olarak düzenlenmiştir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, yani laiklik de bu evrensel değerler içerisinde yer alır.
Laikliği insanlara yapılan zulüm olarak değerlendiren görüşler hem inanca hem insana hem de topluma eğri bakan görüşlerdir. Birkaç örnekle açıklamaya çalışalım:
Örneğin eğitim hakkı. Bir insanın temel haklarından biri olan eğitim hakkını engelleyemezsiniz. Ama belirli bir dinin veya inancın istediği şekilde düzenlerseniz, aynı devlette yaşayıp da o dine veya inanca mensup olmayanların eğitim hakkını engellemiş olursunuz. Hatta bazı dinlerin içerisinde kadınların eğitim hakları ellerinden alınmaktadır. Aynı din içerisinde bile kadınların eğitim haklarını engellemiş olursunuz.
Örneğin seyahat özgürlüğü, miras hakkı (ekonomik hak olarak), ailede eşit haklara sahip olmak, kadın erkek eşitliği. Sadece bir dinin esasları üzerine kurulu bir devlette bunların hepsinden vazgeçmek zorunda kalırsınız.
“Zulüm” diye adlandırılan laiklik aslında herkes için özgürlük ve eşitlik anlamına gelen bir ilkedir. Laiklikten ayrılınması ve bir dinin esaslarına bağlanması, ki burada laikliği zulüm olarak adlandıranların kastettiği İslam dinidir, asıl zulüm olacaktır; kadınlar için zulüm olacaktır, din ve inanç özgürlüğü için zulüm olacaktır.
Laiklik, demokratik hukuk devletinin, din ve inanç ve diğer temel hak ve özgürlüklerin ve birlikte yaşamanın garantisidir. Zulmü başka yerlerde aramak gerekir.”
Bugün Kıbrıs