“KIBRISLI TÜRKLER DEVLETLERİNE GERİ DÖNMELİ”

Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyde yer alan siyasi partilerin çoğundan daha fazla üyesi olan Kıbrıslılar Birliği’nin başkanı Oz Karahan, Kıbrıslı Türklerin iradelerini eline almasının tek yolunun önce 1960’a dönüş olduğunu söylüyor...

Salih Oğuzhan Karahan… Namı diğer Oz Karahan… Siyasete çok erken yaşlarda girmiş, babası nedeniyle Turancı bir gelenekten geliyor. Annesi Kıbrıslı… İstanbul’da doğup büyüdükten sonra içindeki Kıbrıs sevgisi nedeniyle 15 yaşında buraya dönüyor. Döndüğü andan itibaren de Kıbrıs için kafa patlatıyor, emek harcıyor. Kıbrıs’ta etnik kökene dayalı bir federasyonun yaşamayacağını düşünüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkılması gerektiğini, Kıbrıslılık bilincinin yükseltilmesini ve Kıbrıslı milletinin yaratılmasından bahsediyor. ‘1 vatandaş 1 oy’ diyor ve Kıbrıslı Rumlarla demokratik bir birliğe çağırıyor. Kuzeydeki yapının sahte olduğunu ve Türkiye’nin işgali altında olduğunu söylüyor.

Oz Karahan ile Lefkoşa’nın güneyindeki ara sokaklarda yer alan bir kafede yaklaşık beş saat sohbet ettik. Fikirlerini ve onları dayandırdığı uluslararası anlaşmaları, kağıtları, dünyadan örnekleri anlatırken heyecanla başka bir Kıbrıs’ın mümkün olduğunu söylüyordu. Farklı görüşlerin tartışılması ve yeni bir yol bulunması konusunda Oz Karahan’a ve onun serüvenine kulak verelim…

-Oz Karahan kimdir? Neler yaptı, yapıyor?

Benim için ‘birisi geldi Karasakal gibi konuşuyor, bize ders veriyor, akıl veriyor kim bu’ diyorlar ama kimliğimi de merak ediyorlar. Şöyle anlatayım; Kıbrıslı ve ailesinin çoğunluğu Larnaka kökenli bir anne ile, 93 Harbi muhaciri Ahıska Gürcistan kökenli, soyağacında Gürcü, Ermeni ve Türk olan bir babanın çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldim. Türkiye’de önemli bir sanayici aileden geliyorum. Onların işi sebebiyle İstanbul’da bulunuyorduk. Annem ve babam 80’li yıllarda burada tanışıp İstanbul’a gitmişler. Annem o zamanlar Mağusa’da bir bankada çalışıyormuş. Ben ise lise sonda içimdeki Kıbrıs sevgisi nedeniyle buraya geldim. Türkiye’de de siyasete ilgisi olan bir aileydik. Baba tarafım Turancılık görüşüne sahipti. Ben de lise yıllarında Türkiye’deki o tip örgütlenmeler içerisinde bulundum. Daha sonra Erdoğan tarafından kapatılan Turancı El Birliği Derneği gibi örgütler içerisindeydim.

-Eğitiminiz, uzmanlığınız…

Üniversiteyi Çek Cumhuriyeti’nde Prag’da İşletme Yönetimi üzerine tamamladım. Daha sonra Kosta Rika’daki BM Barış Üniversitesi’nde Dünya Siyaseti ve Çatışmalar Analizi Bölümünde eğitimime devam ettim. Şu anda Kıbrıs’ta siyasi hayatıma devam ederken bir yandan da İsveç’teki Malmö Üniversitesi’nde Development Studies Bölümünde yine siyasetle alakalı yüksek lisansa devam ediyorum. Aynı zamanda güneyde global bir finans firmasında çalışıyorum.

Üniversiteden hemen sonra ABD’ye çalışmaya gittim. Oradayken aynı zamanda ABD Komünist Partisi içerisinde görev aldım, parti üyesiyim. Bir dönem de İsveç’teki Komünist Partisi içerisinde de yer aldım, onun da üyesiyim.

-Türkiye’de Turancılıktan bugünkü geldiğiniz nokta büyük bir evrilme…

Değil aslında, olan bir evrilme. Sultan Galiyev, Lenin’in yoldaşıydı, Bolşevik’ti, Tatar’dı en büyük de Turancıydı. Turancılığın sonu her zaman sosyalizm ile bitmiştir Türkiye’de.

-Buraya dönünce neler gördünüz, neler yaşadınız?

15 yaşımda Kıbrıs’a gelmemle birlikte her zaman içinde olduğum anlayıştan dolayı anti emperyalist düşence sebebiyle Kıbrıs konusunun Türkiye’de tam olarak öğretilmediğini, Kıbrıslıların sorunu açıkça söylemeye cesareti olmaması sebebiyle bir tarafı Kıbrıslı olan birinin bile Kıbrıs konusunu anti emperyalist perspektifte algılayamadığını fark ettim. Buraya gelişimle birlikte Türkiye’de öğretilen veya Kıbrıs’taki sağ ve sol cenahın verdiği Türk ve ya Kıbrıslı Türk kimliğinin Türkiye’de yaşamış bir insan olarak kesinlikle doğru olmadığını fark ettim. Kıbrıslıların kimliğinde Türklükten eser yok. Bunu fark etmem neticesinde burada verilecek antiemperyalist mücadelenin milli bilinç ile sahip olunabileceğinden yola çıkarak Türklük veya Kıbrıslı Türklük bilinci değil yerli Kıbrıslı milli bilincine ihtiyaç olduğunun farkında vardım. Siyasi olarak bu evrelerdeki, Turancı/Sosyalist zamanında sahip olduğum bakış açısı sömürgeci karşıtlığıydı. Mao da, Galiyev de, Lenin de, ‘kolonyal toplumlarda, coğrafyalarda sosyalizm ve ilericilik her zaman milliyetçi akımlarla, milli bilinçle mümkün olabileceğinin’ altını çizer. Kıbrıs’ın da ihtiyacı olan milli bilinçtir.

1936’da Richard Palmer’in (en vahşi kolonyal vali) Londra’ya yazdığı o meşhur mektuptaki gibi, Kıbrıs’ta İngiliz sömürgeci varlığının devam etmesi için ayrılıkçı fikirlere (Enosis vs.) yer vererek kendi değimiyle ‘Kıbrıs milliyetçiliğini öteleyerek mümkün olabileceğini’ söylemişti.

– Kuzeyde siyasete giriş nasıl oldu?

2011 yılında Toplumsal Varoluş mitingleri başlayacağı zaman bu düşünceye sahip olan bir grup arkadaşımızla şu andaki Kıbrıslılar Birliği’nin ilk örgütlenmesini yaptık. İsmi Linobambaki idi. Çünkü bazı tabuları kırmadan kimlik oluşumu gerçekleşemez diye düşünüyorduk, Linobambaki olgusu da Kıbrıs’taki en büyük tabu.

2016 yılına geldiğimizde çok fazla yurtdışında destekçimiz ve üyemiz olmaya başlayınca özellikle Londra’da yaşana Kıbrıslı Türkler ve çeşitli uluslararası örgütlerde çalışan, görev alan Türkçe konuşan Kıbrıslılar da üye olmaya başlayınca ne yapabiliriz, eksiğimiz ne, Kıbrıs’ta mücadele alanı neresi sorgulamasına girdik. Zaten işgale karşı olduğumuz için rejimin çizdiği sınırlar içerisinde bir mücadele verilemeyeceğini biliyorduk.

Uluslararası platformlarda ve en önemlisi de Rumca konuşan Kıbrıslıların anlayacağı bir dilde, onların görebileceği bir alanda verilmesi gerektiğine inandığımız için Dünya Türkçe Konuşan Kıbrıslılar Birliği olarak ismimizi değiştirdik. Çok fazla Rumca konuşan da bizi desteklemeye başladı. Çünkü ilk defa Kıbrıs milliyetçiliğini teorize eden, siyasi bir düşünce üzerine oturtan bir örgüt olduğumuz için çok fazla ilgi oluştu.

– Uluslararası çalışmalar yürütüyorsunuz, oralarda durum nedir?

Zaman içinde Avrupa Parlamentosu’nda çok temaslarımız oldu. Avrupa Özgür İttifakı’nın genel kuruluna davet edilen iki örgütten biri olduk. Biri Türkiye’deki Halkların Demokratik Partisi (HDP) idi diğeri de Dünya Türkçe Konuşan Kıbrıslılar Birliği idi. Onun dışında uluslararası örgütlerin içerisinde özellikle sosyalist, antiemperyalist örgütlerin içerisinde yer almaya özen gösterdik.

2018 yılına geldiğimizde Rumca konuşan Kıbrıslıların da gösterdiği ilgi nedeniyle örgütün ismini Kıbrıslılar Birliği (Union of Cypriots) olarak değiştirdik. Halihazırda, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği şu anda dünyadaki en büyük uluslararası Sol demokratik örgüt, Kıbrıslı temsil eden tek örgüt biziz.

ICOR (International Coordination of Revolution Organize and Parties) içerisindeki Kıbrıs’ı temsil eden tek örgüt biziz. Yine Küresel Eko Sosyalist Ağı içerisinden Kıbrıs’ı temsil eden tek örgüt biziz, dünyadaki en büyük NATO ve savaş karşıtı “No to War, No to NATO” içerisinde Kıbrıs’ı temsil eden tek örgüt biziz.

– Nasıl başardınız tüm bunları?

Burada aslında bir başarı var ama aynı zamanda bu başarının başka bir sebebi de Türkçe konuşan Kıbrıslıların umarsızlığı. Siyasi oluşumlar ve örgütler işgal rejiminin çizdiği sınırlar içerisinde siyasete kendilerini adadıkları için ve uluslararası çalışmalarında da sadece ve sadece Rumca konuşan Kıbrıslılardan AKEL partisinin onlara gösterdiği alanlara girdiği ve onların çizdiği sınırlar içerisinde hareket edebildikleri için uluslararası toplumda çok fazla boş bir alan var. Biz aslında o alanı doldurduk. Tabii söylemlerimizin duruluğu ve tutarlılığı sebebiyle de bu alanlardaki yerimizi güçlendirdik.

– Kıbrıslılar Birliği iki toplumlu bir yapıya dönüştükten sonra neler oldu?

Kıbrıslılar Birliği’nin kayıtlı olarak 2 bine yakın üyesi var. Bu sayı işgal bölgesindeki çoğu siyasi partilerin üye sayısından çok fazla, aynı zamanda Rumca konuşan Kıbrıslı birçok siyasi partilerin üye sayısından da çok fazla. Birliğin merkezi Londra’da ve oradaki binamızda çalışanlarımız var.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgür bölgesinde ise beraber çalıştığımız siyasi yapılar ve örgütlerin binalarını kullanıyoruz.

– Partileşmeyi düşünüyor musunuz? Daha etkili bir mücadele olmaz mı?

Partileşmeyi kesinlikle düşünmüyoruz. Geniş kitle örgütü olmayı önemsiyoruz. Birliğin yapısı şu anda yüzde 60 Kıbrıslı Rum, yüzde 40 Kıbrıslı Türk’e döndü. Burada yaşamanın getirdiği bir şey ve aynı zamanda ürettiğimiz Kıbrıs milliyetçiliği teorimiz nedeniyle orada olan boşluk… Bunu daha önce yapan hiçbir siyasi parti veya örgüt bulunmadı. Bu tabii ki Kıbrıs’ta bir boşluktu o boşluğu doldurduk. Orada bir açlık vardı ve insanların oraya ilgisi yoğunlaştı. Burada üniter devlet isteyip etnisizmde kaybolmuş insanlar kendini bulup, Kıbrıs milliyetçiliğine geldi. Federasyon ve iki devletli tezlerin arasında kaybolmuş insanların da Kıbrıslılık bilincini yaratmamız sebebiyle ilgi arttı.

Ana sloganımız “tek vatan, tek bayrak, tek devlet, tek millet”. Biz şuna inanıyoruz; Kıbrıslı Rumlar seküler gelişmiş bir toplumda yaşamak istiyorsa Kıbrıslı Türklerle demokratik birliğine ihtiyaç var. Kıbrıslı Türklerin de her yönden gelişmesi için Rumlara ihtiyacı var. Türkiye’deki demokrasinin Kürtlere ihtiyacı olduğu gibi… Üzerinde durduğumuz şey eşit vatandaşlık ilkesi…

-2019’da Avrupa Parlamentosu seçimlerine girdiniz. Nasıl bir süreçti?

Avrupa Parlamentosu 2019’da yapılacağında, 2018’de seçimlere bağımsız katılacağımızı açıklamıştık. Daha sonra Türkçe ve Rumca konuşan toplumlar için değer olan Şener Levent’in ve Avrupa Gazetesinin çevresinin de bu seçimlere katılma isteği olduğunu öğrenmemiz ve iletişim kurmamız sebebiyle bu seçimlere birlikte Yasemin Hareketini kurarak girdik. Çok hareketli günlerdi. Çok hızlı oldu. İki aylık çok yoğun bir çalışma gerçekleşti. Bunun içerisinde hem söylem üretilecek alanlar bulunması hem bize diğer partilerden ve adaylarından yapılan kişisel ve örgütsel saldırılara karşı bir mücadele açısından kedimizi Rumca ve Türkçe konuşan Kıbrıslılara anlattık. Çok yoğun geçti ve bunun sonucunda seçimlere bir duruş olarak altı tane Türkçe konuşan Kıbrıslı olarak katıldık. Başarmaya çalıştığımız bir şeyi de başardık. Kazanamasak bile oylarımızın yüzde 70’inden fazlasını Rumca konuşan Kıbrıslılardan aldık. Arkamızda parti desteği olmadan, partilerin liste vermesiyle değil hiçbir bütçemiz olmadan bunu başardık. Duru, samimi, dürüst ve tutarlı bir söylemle bunu yaptık.

– Nasıl bir Kıbrıs hayal ediyorsunuz?

Kıbrıslıların demokratik birliği ve her türlü ayrımcı, ayrılıkçı, bölücü, iki bölgeli, iki toplumlu ya da iki devletli gibi düşüncelerin karşısında mücadelemizi veriyoruz. Her zaman Kıbrıs’ta emperyalistler tarafından dayatılan antidemokratik siyaset anlayışı nedeniyle Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar diyoruz aynı zamanda bunları beynimizde yüzde elli elli düşünüyoruz ama öyle bir şey değil. Biz Kıbrıslıları bir gördüğümüz için eğer konuştukları dile göre ayrım yapacaksak (biz öyle yapıyoruz) şu anda Kıbrıslı toplumunun yüzde 90’ına yakını Rumca konuşan Kıbrıslılardır geri kalan kısmı da Türkçe konuşanlardır. Herhangi bir anlaşma yapılacaksa bu rakamın göz önüne alınmasını istiyoruz. Neden? Çünkü ne olursa olsun yapılacak anlaşmanın temelinde insan vardır, kağıt yoktur, anlaşma yoktur, imza yoktur. İnsanların bunu benimsemesi vardır. Eski rakama göre yüzde 80’nin arzularına, yüzde 20’inin arzu ettiği Kıbrıs’ın dayatılmasını demokratik bulmuyoruz. Bunu ayrılıkçı buluyoruz ve böyle bir anlayıştan çıkacak Kıbrıs’ın yaşamasının imkanı yok.

-Kıbrıslı Türklerin üniter devlete döneceğini düşünüyor musunuz?

Kent Üniversitesi ve Kıbrıs Üniversitesi her sene Türkçe ve Rumca konuşan Kıbrıslılara anket yapıyor. Her zaman Rumca konuşan Kıbrısların üniter devlet istediği Türkçe konuşan Kıbrıslıların da üniter devletle sorunu olmadığı çıkıyor. Bu araştırmayı yapan kişi Kıbrıs üniversitesindeki azılı federalist bir profesör. Bu kişi üniter devletten, iki devletten nefret ettiğinden daha fazla nefret eden birisi. Son ankette şu sonuç ortaya çıkıyor: “Üniter devleti ‘kabul ediyorum’ ve ‘olursa kabul ederim’ diyenlerin Rumca konuşanların oranı yüzde 88.5, Türkçe konuşanların yüzde 52,8. Bu sonuca baktığımız zaman görüyoruz ki Kıbrıslıların üniter devletle bir derdi yok o zaman kim bu derdi yaratıyor? Türkiye, İngiltere, NATO yaratıyor. Bu sorunu, bu algıyı yaratıyorlar, bunun içerisine AB organları da giriyor elbette. Burada bir dikte var. İki toplumlu, iki bölgeli veya iki devletli çözümlere hep dışardan bir dikte söz konusu her zaman da böyle oldu. Biz bu dikteye karşıyız.

-Peki bununla nasıl mücadele edilecek? Bu parçalı yapıda nasıl birleşilecek?

Burada AB tarafından sivil toplum sektörü oluşturuldu. Bu sadece Kıbrıs’la ilgili bir sorun değil. İkinci Dünya Savaşından sonra insanları pasifize etmek için NGOinizm, ‘sivil toplumculuk’ adı altında hükümetler arası örgütlerin yarattığı bir akım… Dünyanın her tarafında yapılıyor. Sivil toplum pompacılığı yapıyorlar. Bosna Hersek’te bir federasyon yarattılar Kıbrıs’ta yaratmak istedikleri gibi etnik federasyon. Lübnan keza aynı, her gün yıkıldı yıkılacak. Her gün olay. Etnik kökeni dahil ettiğiniz herhangi bir yapı yaşayamaz. Etnikçiliğe karşı bir mücadele bizimkisi. Din, dil gibi ayrımların millet olgusuna etkisi olmadığını başka örneklere bakarsak görebiliriz. Örneğin ABD. Orada bir Amerikan milleti var, Belçika’da bir millet var, İsveç milletinden söz ederiz. Farklı dili konuşan farklı mezheplerden bahsediyoruz. Bunun temeli devlettir. Devlete sahip olduğunuz zaman ancak o olur. İşin içine etnik ayrımı koyduğunuzda bin sene geçse yine olmaz. 1 vatandaş 1 oydur. Ancak o zaman birleşebiliriz.

-Yol haritanız nedir?

Gerçekçi bir yol söylüyorum, çok basit ve en basit yol… Hayatta en basit yol elinizdeki yasal aygıtları kullanarak siyasi olarak en kolay ve hızlı sonuçlara ulaşmaktır. Elinizde olan en önemli yasal aygıt Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. Biz Kıbrıslılar Birliği olarak Kıbrıslıların çoğunluğu bu aygıtın ileride anlaşma olursa ortadan kalkmasını istemiyor. Rumca konuşan Kıbrıslı federasyoncular bile istemiyor. Türkçe konuşan Kıbrıslı federasyoncularla anlaşılamamasının en önemli nedenlerinden biri de budur. Yeni bir şey olacaksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüşümüyle olacak.

-Avrupa’da, dünyada birçok yaşayan federasyon varken, yani birlikte eylemek varken neden üniter devletin yapısı altına girilsin?

Bir düşünelim Avrupa ülkelerini… Batı doğu fark etmeden gidelim… Avrupa’daki federasyon olan üç ülke sayalım; mesela Bosna Hersek, bize en çok yapı olarak benzeyen yer, çünkü biz doğudayız, Avrupalı değiliz. Kıbrıs bir Ortadoğu ülkesi; Slav milleti Boşnaklar ve Sırplar şu andaki etnik federasyon sebebiyle mevcut sıkıntının içerisindeler. Olumlu bir örnek verecek olursak İsviçre… Federasyon var ve en yüksek refahın olduğu ülke. Burada çok güzel bir düşünce var. Bu düşünce Kıbrıslı Türklerin toplum lideri İhsan Ali’nin düşüncesi. O federasyona ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölücü Anayasası’na da karşıydı. 1 vatandaş 1 oy fikrini savunuyordu ve İsviçre’yi örnek gösterdiklerinde ‘İsviçre’nin hayatta kalabilmesinin sebebi orada üç toplum yaratılması’ diyordu. Bu fark eder diyordu, üçüncü her zaman denge unsuru olur diyordu.

Belçika’yı da örnek verelim federasyona. Federal etnik olarak ikiye bölünmüş bir yer şu anda. Ayakta kalmasının sebebi Avrupa’nın sivil topluma pompaladığı şey. Bugün Brüksel’e gittiğinizde her gün eylem var. Etnik bir çözüm ilerici bir çözüm olamaz. 21’inci yüzyılda içinde etnik olan, etniğe dayalı bir çözümü doğru ilerici bir çözüm olarak sunamayız. Etnik yapılar yaşayamaz. Bizim Birlik olarak karşı çıktığımız şey federalizm değil, etnik federalizm… Amerika da Almanya da federal bir devlet ama etnik federal devlet değil. Bu bir Apartheid sistemidir. Burada Avrupa fonlamalarıyla Apartheid konuşuluyor, biz buna karşıyız.

-Güneydeki statükoyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kıbrıs Cumhuriyeti’ne nasıl güvenilecek? Kıbrıslı Türkler için o güveni sağladı mı?

Kıbrıs Cumhuriyeti’ni üçüncü kişi olarak görmekten vazgeçmeli. Kıbrıslı Türkler buna sahip çıkmalıdır. Kıbrıslı Türkler var olabilmek için bu kompleksi atmalı ve burada devletlerine sahip çıkmalı. Kendilerine ait olan şeye sahip çıkmalı. Kimse onlara bir şey hediye etmeyecek, ne Türkiye ne başkası. Kıbrıslı Türkler terk ettikleri devletlerine geri dönmeli. Bu yapının önemini anlamamız ve bu adada bize yaşam sağlayabilecek Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkmamız gerekiyor. Bu kesinlikle Kıbrıslı Türklerin elinde.

– Peki bu nasıl örgütlenecek? En büyük örgütlü güç olan Cumhuriyetçi Türk Partisi böyle düşünmüyor. Federasyonu savunuyor…

Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, Anastasiadis ve ekiplerine 2021’de biz örgüt olarak diyorduk ki Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü teklif edin. Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs konusunda iki argümanı var; biri ‘Kıbrıslı diye millet yoktur’, ikincisi de ‘1960’da Rumlar Anayasa’ya saygı göstermedi’. Anastasiadis önerimizi yaptı ve ‘1960 Anayasası’na geri dönelim’ dedi. Bu öneriye UBP cevap vermedi ama CTP cevap verdi ve “Üniter bir yapı olan 1960 siyasi düzenine geri dönülmesi Kıbrıslı Türklerin aleyhinedir ve kabul edilemezdir” dedi. 1960’a karşılar yani. Bu düşünceye sahip çıkmıyorlar.

Amerika’nın ve batının istediği şey buradaki statükoyu korumaktır bunu kıracak tek yol da Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüştür. Bunu çözüm olarak görüyoruz ama bizim arzuladığımız 60 Anayasası değil, federalizm fetişizmini bir kenara bırakmalıyız. 60 Anayasası ırkçı bir anayasa ama ilk önce buna geri dönmek elimizdeki tek seçenek. Ondan sonra da yeni bir Anayasa yazmalıyız. Eşit toplum değil eşit vatandaş, her modern demokraside olduğu gibi… Etnik matematiksiz bir yapı kurmalıyız.

– Yerleşimciler konusu çözülmeden Kıbrıslı Türklerin iradelerini eline alamayacağını düşünüyorsunuz… Bu o kadar kolay bir mesele mi?

2016 yılında Akıncı, Anastasiadis ile görüşürken o zamanki UBP-HP hükümetinden vatandaşlık bilgisi istedi ki anlaşmaya sunulduğu zaman kaç vatandaş diyeceğini bilsin. 220 bin rakamlı verildi. UBP’li yetkililerden o rakamın açılımını öğrendim 120 bin Kıbrıslı Türk ve karma evlilik çocukları, 100 bini de illegal yerleşik. Bu rakam verildi ve kabul edildi anlaşma masasında. 2019 yılı oldu Özersay’ın partisi İçişleri Bakanlığındaydı, kaç vatandaş olduğunu açıkladı ve 351 bin rakamı verildi. Akıncı çıktı dedi ki; “bu 130 bin kişi 3 yıl içinde nasıl oldu”? 2019 yılında 351 bin! 2020 seçimlerine kadar kat kat arttı, sonrasında da devam etti.

BM, AB kararları var. Cenevre Anlaşmasına göre Türkiye’nin insanlığa karşı suç işleyerek, savaş suçu işleyerek buraya gönderdiği nüfusa atıf var. Şu anda Uluslararası Ceza Mahkemesinde Türkiye ve İsrail yerleşim sömürgeciliği nedeniyle birlikte ele alınıyor.

Yerleşimci sömürgeciliğinden bahsetmeden verilecek bir mücadele ne uluslararası hukuka uygun ne Avrupa’nın görüşüne ne de Rumca konuşan Kıbrıslılara uygun ne de Türkçe konuşan Kıbrıslıların hayrına. Ama federalistler illegal yerleşikleri konuşmamaya devam ediyor. İşgal rejiminin onlara çizdiği sınırlar içindeler.

Türkiye ‘federasyon defterini kapattım’ diyor, Tatar oraya oturtuluyor. Nasıl? İllegal yerleşiklerle. Bunun bir çözümü var, başka çözümü yok. Burada gerçek bir devlet var. Kıbrıs Cumhuriyeti… Türkçe konuşan Kıbrıslıların kimliğini koruması, kültürünü yaşaması için devletlerine sahip çıkması gerekiyor. Oradaki haklara sahip çıkmayacaklar, bu sadece reaksiyon oluşturur. Devlete sahip çıkacaklar.

63’te devlet fonksiyonunu yitirdi ama en önemli nedenlerden biri de vergi konusuydu. Kıbrıslı Türk liderliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne vergi vermeyi istememesiydi. Bunu her gün Rumca konuşan liderler hatırlatıyor burada. Türkçe konuşan Kıbrıslılar cumhuriyetten atılmadı. 1964’teki Türkiye’nin de imzacısı olduğu BM raporunda bu durum onaylıdır. ‘Kendi istekleri ile ayrıldılar’ denildi. Tarihi değiştirmeye gerek yok. Kıbrıslı Türkler, Rauf Denktaş bu kararı Türkiye’ye rağmen verdi. Bu karar verilirken Türkiye’de 27 Mayıs Devrimi vardı. Türkiye için tek aydınlık zamandır. Bunun yapılmaması için ısrar ettiler. Buradaki Emin Dirvana ne mücadeleler verdi ve en sonunda “Kıbrıs’a, Raufçuların şerrinden kurtulmadığı sürece huzur gelmez” dedi. Kıbrıs Cumhuriyetinin ömrü 27 Mayıs Devriminin ömrü kadardır.

– Kıbrıslı Türkleri neye çağırıyorsunuz?

İlk adım olarak iradelerini ellerine almak istesinler. Çok basit bir şey talep etsinler. Desinler ki işgal bölgesinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirlenen kişinin bizim toplum liderimiz olmasını kabul etmiyoruz, bu iki makam birbirinden ayrılmalı. Kıbrıslı Türklerin toplum lideri sadece Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları tarafından seçilmeleridir çünkü bu makam Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sağladığı bir makamdır. Bu seçimler işgal bölgesinde değil, BM bölgesinde ya da özgür bölgelerde yapılabilir. Aynı AP seçimlerinde olduğu gibi. Bu haklı bir taleptir. Uluslararası toplumdan kabul görecek bir taleptir. Öncelikle iradelerini ellerine almalılar. Bundan sonra artık federasyon mu üniter devlet mi o ayrı bir konu. Biz örgüt olarak üniter diyoruz, çoğunluk federasyon isterse isteyebilirler ama Kıbrıs’ın kurtulmasını istiyorsak ilk adım olarak iradenin eline alınması gerekir. O masada oturacak kişi Kıbrıslı Türkler tarafından seçilsin. Toplum liderliği makamını yerleşimci sömürgeciliği sebebiyle kaybetmelerinin önüne geçmeleri gerekir.

– Türkiye’nin tüm gücüyle uyguladığı baskının altında ezilirken bu o kadar kolay mı?

Ne olursa olsun mücadeleyi vermek zorundayız ama sözlerimizi yumuşatarak yaparsak o sözlerin bir anlamı kalmıyor. Söylememiz gereken ‘gerekli şeyi’ bir gram azalttığımız zaman onun kayda değerliği düşer, değeri kalmaz. Dünyadaki kimse kayda değer bir şey söylemezse dikkate alınmayı bekleyemez. Kayda değer bir şey söylersen biri seni duyar. Bunu yapmadığımız müddetçe bir adım ileri gidemeyiz. Gri alanda top oynayarak her zaman işgalin demokrasisinin bir rengi olursun. İşgalci bunu çok sever. Seni yaşatır. Ama işgalci ‘üniter Kıbrıs’ demeni istemez, illegal yerleşik konusunu ağzına almanı istemez. Türkiye’nin kırmızıçizgisi budur. Raif Denktaş da Kutlu Adalı da illegal yerleşiklere karşı olduğu için öldürüldü. Buna dokunduğun zaman ölürsün ama buna dokunmamız gerekiyor. Bunlar konuşulmadığı zaman olmaz. Solcular bile ‘gelen emekçi giden emekçi’ demeye başladı. İşgalin sınırları içerisinde bir mücadele ile bir yere varamazsınız ancak işgalcinin demokrasi şölenlerinde figüran olursunuz.

– Neden güneyde yaşamaya karar verdiniz?

Altı yıldan fazladır Larnaka’da yaşıyorum. Benim durumumda olan Türkiye’de yaşamış Türkiye’de doğmuş karma evlilik çocuğu olan sadece benim tanıdığım 15 kişi var. Hayatları boyunca Türkiye’de yaşayan bu çocuklar kuzeye gelince ‘ben devlet istiyorum, sistem istiyorum’ dediler. Hepsi buradaki düzende hayatını kurdu. Bir devletin altında yaşamak için buraya geldim. Normal bir ülkede yaşama isteği bu. Başka bir şeyin fetişizmi değil. Ben o devleti kaptıramam. Benim geleceğim bu. Devletime küstüm diye bir şey de yok. Ona sahip olmak zorundayım. Bir Alman’da da bu var. Devleti başa koymalıyız. Devlet Ulusu kurmalıyız. Kabileci yaklaşımdan kurtulmalıyız. Kıbrıslı milletini oluşturmalıyız.

-Son olarak Türkiye’deki seçimlerden bahsedelim. Ne bekliyorsunuz?

Eylül 2020’de yazdık ‘kazanan Tatar’, ekim 2022’de dedik ki ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni başkanı Hristodulidis’, mart 2023’te de yazdık ki ‘TC’nin yeni yine cumhurbaşkanı Erdoğan’. Hiçbir diktatör seçimle gitmez ve Erdoğan şu anda global denge sisteminin bir parçası. Rusya ile yakınlığı, bloklar arasında bir denge unsuru. Ukrayna ile olan ilişkisi AB olan ilişkisi sıkıntılı gibi görünüyor ama değil. Borrell’e üç hafta evvel Türkiye’deki seçimleri ve seçimlerin göçmen anlaşmasına yansımasını sordular. Borrell, ‘eğer bir hükümet değişikliği olacaksa bizim beklediğimiz o hükümetin de buna saygı göstermesidir’ dedi. Meral Akşener çıktı ‘buna saygı göstermeyeceğiz’ dedi.

Depremde ölen insanların namazı kılındı, kırkı çıktı, o çadırda oturan insanlar ev istiyorlar. TOKİ ile evleri yapacaklar ucuza satacaklar. Türkiye insanını tanıyorum. Erdoğan’ı duyuyorlar. Aynı zamanda Erdoğan’ın hile yapacağından da eminim. Rusya’nın siber destek vereceği de unutulmamalı. Erdoğan’ın yapacağı herhangi bir hile emin olun muhalefet buna karşı çıkarsa bile o ilan edildikten sonra hiçbir yerden destek görmeyecek. Ne AB’den ne de başka yerlerden. Bunun örnekleri çoktur. Konu kapanıp gidecek. Benim kaygılarım bunlar. Şu anki muhalefetin yapısından umudumun olmamasının sebebi de bu. Bölük pörçük, inanılmaz kırılgan bir yapı.

Bugün Kıbrıs

MAGUSA FEST

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi