Türkiye’nin uzantısı yapılanmalar

Akademisyen Doç. Dr. Yonca Özdemir, Bugün Kıbrıs’a yaptığı değerlendirmede çok önemli uyarılarda bulundu.

HABER MERKEZİ

Din İşleri Başkanı Ahmet Ünsal’ın kadınlara yönelik seminerde sarf ettiği sözler gündemdeki yerini koruyor. Kamuoyunun tepkisi sürerken konu çok taraflı şekilde ele alınıyor. Türkiye’den atanan Din İşleri Başkanı’nın sözleri ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Yonca Özdemir, bu yaşananların özellikle kadınların hakları açısından kat ettikleri yolun tamamen geriye götürülmesi için gerici ve baskıcı bir sosyal mühendislik çalışması olduğu görüşünde. Özdemir, Türkiye’nin uzantısı olan muhafazakâr ve dinci yapılanmaların burada da dallanıp budaklandığını, Türkiye’nin kendi sosyal ortamını buraya ihraç ettiğini söylüyor…

Kıbrıs’ın kuzeyinde dernek adı altında güçlenen dini yapılanmalar malumunuz… Türkiye’den atanan Din İşleri Başkanının kadınlara-kız çocuklarına verdiği vaazlar da gündemde… Bunlar nasıl oluyor? Bu toplumun yapısına uymayan bu işler nasıl hayat buluyor?

“Bu işlerin bu toplumda hayat bulması tabii ki bazı tarikat tipi yapılanmaların oldukça örgütlü faaliyetleri ve bunlara maddi ve manevi destek sağlayan siyasi odaklardır. Siyasi odaklar derken, Kıbrıs Türk toplumu seküler bir yaşamı içine sindirmiş bir toplumdur.

Görünen o ki, bu seküler toplum yapısı, Kuzey Kıbrıs için birtakım farklı gelecek planları yapanları gün geçtikçe daha çok rahatsız ediyor. Din İşleri Başkanı’nın şu cümlelerine dikkat edelim: “Evlenmenin sebebi çoğalmak, üremek. Keyif yapın diye değil!” ya da “Hayat müşterektir diyerek çalışmak olmaz.” Bunları duyduğumuzda adeta hangi yüzyılda yaşadığımızı sorguluyoruz.

Tüm bu söylemler ve faaliyetler özellikle kadınların hakları açısından katettikleri yolu tamamen geriye döndürmek için gerici ve baskıcı bir sosyal mühendislik çalışması. Tüm gerici, muhafazakâr propagandanın en merkezi hedefinin hep kadınlar olması da ayrıca ilginç ve üzücü.”

Türkiye’de yaşanan benzer süreçleri de göz önünde bulundurduğunuzda Kıbrıs’ın kuzeyi nereye gidiyor? Bu yaşananların bütünlüklü bir planın parçası olduğunu düşünür müsünüz? Amaçlanan nedir?

Belirtmeye çalıştığım gibi Kuzey Kıbrıs’ta bir hegemonya kurmak hedeflenmişse ve bu toplumun sosyal ve kültürel yapısı buna bir engel oluşturuyorsa, elbette bu yapıyı değiştirmek önemli bir siyasi hedef haline gelir. Dolayısıyla, evet, yapılan bütünlüklü bir planın parçası gibi görünüyor. Din ile toplumları uyutmak ve mevcut sisteme başkaldırmalarını önlemek ya da tam tersi, bugün Amerika ve Brezilya’da gördüğümüz gibi, toplumları gerici muhalif ve reaktif pozisyonlara yöneltmek mümkündür.

Yani dini siyasete alet etmek yüzyıllardır uygulanan bir siyasi stratejidir. Kıbrıslı Türkler arasında bunu uygulamak çok kolay değil belki ama toplumda bu stratejilere daha yatkın ya da daha savunmasız kesimler oluğunu da unutmayalım. Özellikle de mevcut nüfus ve vatandaşlık politikalarını da düşünürseniz…

– Kıbrıs’ın kuzeyindeki göçmen kadınların da özgürleşmesini istemeyen AKP rejimi, buradaki yerleşik nüfusu aracılığıyla da toplum mühendisliğine girişmiş durumda. Bu durumdan nasıl korunabiliriz, bunun kontra bir atağı var mıdır? Neler yapılabilir?

“Eskiden Türkiye’den göç eden kadınlar belki burada daha özgür bir sosyal ortam bulabiliyordu. Ancak artık burada aynı Türkiye’deki gibi yaşamaya devam etmek mümkün, hem de yeni Türkiye’nin koşullarında. Çünkü Türkiye’nin uzantısı olan muhafazakâr ve dinci yapılanmalara burada da dallanmış ve budaklanmış durumda. Türkiye kendi sosyal ortamını buraya ihraç etmiş durumda.
Bununla başa çıkmanın iki önemli yolu var: eğitim ve sosyal devlet politikaları…

Öncelikle seküler eğitimden hiçbir ödün vermemek (ki Hala Sultan Koleji ile bu ödün verilmiştir bile) ve eğitimde de her bir çocuğun kaliteli eğitime erişimine eşit olanak sağlamak. İkinci olarak da işin sosyo-ekonomik boyutu var. Bu tip dini yapılanmalar sadece eğitim seviyesi düşük olanları değil ekonomik durumu sıkıntılı insanları da yardımlar yoluyla kolayca etkileri altına alabilir. Buna buraya okumaya gelen öğrencileri de katabiliriz. Birileri yiyecek aş ve barınacak yer bulmakta zorlanıyorsa onlara tarikatlardan önce kamu kuruluşları ulaşmalı.

Özellikle toplumun ekonomik olarak alt tabakalarını oluşturan göçmenler kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Buradaki mevcut vahşi kapitalizm koşullarına son zamanlarda bir de TL’deki enflasyon kaynaklı ciddi alım gücünün azalması sorunu eklendi. Kaynakları zaten kısıtlı KKTC’de bu kulağa çok ütopik gelebilir ama bu sorunu güçlü sosyal devlet politikaları olmadan çözmenin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Türkiye ne kadar baskı yaparsa yapsın, güçlü, seküler ve eşit bir eğitimden geçmiş, iyi hayat koşullarına sahip ve kendini bu toplumun eşit bireyleri olarak hisseden kız ve erkek çocuklarının tarikatların kucağına düşmesi çok zordur. Aynı şey yetişkinler için de geçerli. Son olarak da, dini yapılanmalar çok iyi örgütleniyor. Bu toplumun ilerici kesimlerinin de en az o kadar örgütlü olması bu sorunla mücadelede oldukça önemli bir faktör. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerimizi de güçlü tutmamız gerekir ki devletin eksik kaldığı noktalarda tarikatlara ve onları destekleyenlere fırsat çıkmasın.”

Bugün Kıbrıs

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi