SALGIN KORKUNÇ HIZLA YAYILIYOR!

Güneydeki mülteci kampında AİDS’e yol açan 1100 HIV-pozitif vaka tespit edilmesi toplumsal tedirginliğe sebep oldu. Bugün Kıbrıs’a konuşan güneydeki Kıbrıs Üniversitesi Biyoteknoloji ve Moleküler Viroloji Laboratuvarından, Virolog Çiçek Topçu, dünya genelinde bir salgın yaşandığını kuzeyin de acil önlemler alması gerektiğini vurguladı.

Güneyin İçişleri Bakanı Nikos Nuris geçtiğimiz hafta Pournara mülteci kampında kalan 1100 mülteciye AIDS teşhisi konulduğunu açıkladı. Nuris, gerekli tıbbi bakımın sağlandığını, endişeye gerek olmadığını vurguladı ancak açıklamalar güneyde infiale yol açtı.

Birçok göçmenin kuzeyden güneye geçtiği göz önünde bulundurulduğunda kuzeyi de bilinmeyen bir tehlikenin beklediğini belirtmek mümkün. 1980’deki gibi bir AIDS salgını yaşandığı vurgulanıyor ve alınacak önlemlerle salgının önüne geçmek zor değil. Yapılması gereken sorunun ciddiyetinin farkına varıp, dünyanın attığı adımları atmak.

Bugün Kıbrıs olarak güneydeki Kıbrıs Üniversitesi’nde doktora yapan Kıbrıs Üniversitesi Biyoteknoloji ve Moleküler Viroloji Laboratuvarından, Virolog Çiçek Topçu ile Kıbrıs’ta yeni tespit edilen HIV varyantlarını ve güneyde ortaya çıkan durumu konuştuk…

– Güneydeki mülteci kampında çıkan korkunç durumu ortaya koyabilir misiniz? Bu gelişen duruma etken olan şeyler nelerdir?

– Güney Kıbrıs basınından da takip edilebildiği gibi Güney’deki mülteci kampında 1100 HIV-pozitif vaka tespit edilmiş ve bu haber toplumsal seviyede bir tedirginliğe sebep olmuştur. Şunu belirtmek isterim ki mülteci kampında çıkan vaka sayısının sosyopolitik yönü uzmanlık alanım dışındadır. Bilimsel açıdan yorumlamam gerekirse, yapılan bilimsel araştırmalarda keşfedildiği üzere HIV-1 epidemisi birçok farklı risk grubunu etkiliyor ve bu risk gruplarında yer alan şahısların bir kısmının mülteci kamplarında ikamet etmesi olasıdır. Yakın zamanda yayımladığımız makalede de belirttiğimiz gibi, Kıbrıs’ta keşfedilen yeni rekombinant HIV-1 türü CRF91_cpx’in atadan kalma suşu Batı Afrika’dan adamıza gelmiş olabilir, bu da adamızdaki yeni suşların ithal edildiği anlamına geliyor olabilir. Bununla birlikte Kıbrıs’taki HIV-1 epidemisi ile Afrika suşları arasında bağlantılar gözlemlenmektedir. Ancak bunun mülteci veya ekonomik göçmenlerle ilgili olup olmadığını bilmiyoruz. Fakat şunu söyleyebilirim ki yaptığım araştırmalardan çıkarıldığı üzere, Kıbrıs’taki HIV-1 epidemisi polifiletiktir. Adamızda en az bir düzine HIV-1 türü sürekli olarak aktif enfeksiyonda sirkülasyondadır. Örneğin literatürde çok iyi bir şekilde belgelendirilmiştir ki, HIV-1’in ilk tanımlanmış rekombinant formu CRF01_AE, Tayland’dan gelmektedir. CRF01_AE Tayland’dan dünyanın dört bir yanındaki ülkelere yayılmış bulunmaktadır ve Kıbrıs da bu ülkeler arasındadır. Dolayısıyla Kıbrıs’a bulunduğu coğrafik konumu nedeniyle üç farklı kıtadan (Afrika, Asya ve Avrupa) farklı HIV-1 türleri akını olduğunu söyleyebiliriz. Ben, Kıbrıs Üniversitesi’nde bulunan Biyoteknoloji ve Moleküler Viroloji Laboratuvarı’nda yürütülen bilimsel araştırma projesinde, çoğunlukla Kıbrıslı Rum ve Güney Kıbrıs’ta yaşayan yabancı uyruklu, araştırmada yer almaya yazılı rızası olan HIV-pozitif kişilerle ilgileniyorum. Bu çalışmalar, Kıbrıs Ulusal Biyoetik Komitesi’nin sıkı değerlendirmesi ve onayı altında yürütülmektedir ve araştırmalarda yer almaya gönüllü kişilerin kimlikleri kesinlikle açıklanmamaktadır. Unutulmamalıdır ki anonimlik, iletken iyi bilim için bir anahtardır. Bizim için önemli olan HIV-pozitif kişilere her zaman sevgi ve saygıyla yaklaşılması ve kimsenin hiçbir şekilde stigmatize edilmemesidir.

– Ne tür bir AİDS bu? Hangi yollarla bulaşıyor ve neden bu kadar hızlı yayılıyor? Tedavisi mümkün mü?

– Öncelikle altını çizmek isterim ki, İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü Tip 1 (HIV-1), vücudun bağışıklık sistemine saldırıp, hayati tehlikesi olan Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu’na (AIDS) yol açan bir retrovirüstür. HIV-1 kan ve cinsel temas yoluyla bulaşan bir retrovirüstür. Bir konak hücreyi enfekte ettikten sonra HIV-1, konak hücre mekanizmalarını daha fazla virüs yapmak üzere yeniden programlamak için RNA olan genetik materyalini konak hücre DNA’sına yerleştirir. Böylelikle HIV-1 ile enfekte olmuş bireyler hayat boyu bu enfeksiyon ile yaşarlar. Bu sebeple HIV-1 enfeksiyonu ile yaşayan bireylere HIV-pozitif denir. Bu kişiler AIDS hastası değildirler. AIDS hastaları semptomatik hastalık gösteren bireylerdir. Son 20 yılda HIV-1’i hedeflemek için kombinasyon antiretroviral ilaç tedavisi (cART) geliştirilmiştir ve HIV-1 ile enfekte olan kişilerde ölüm oranlarında ve AIDS vakalarında kayda değer bir azalma sağlanmıştır. Araştırma danışmanım ve mentorum Prof. Leondios Kostrikis’in de yakın zamanda yaptığı açıklamalarda ifade ettiği gibi, Güney’de HIV-pozitif olup kombinasyon antiretroviral ilaç tedavisi gören kişilerin %90’ından fazlasında tespit edilemeyen viral yük elde ediliyor, yani virüsü taşıyor fakat bulaştırmıyorlar. Buna rağmen özellikle son senelerde vaka sayılarında artış gözlemlenmektedir. Çıkan vaka sayılarının artması yeterli önlem alınmamasından kaynaklanıyor. Kişilerin cinsel ilişki sırasında korunması ve özellikle HIV bulaşı riski altında yaşayan grupların PrEP isimli bulaşı önleyici antiretroviral ilaçları kullanması yeni vaka sayılarında azalmaya gidilmesine yardımcı olacaktır. Bunun yanında pozitif vakaların erken teşhisi ve tedavi sürecinin bir an önce başlaması ile vakaların yayılım hızının önüne geçilebilir.

– Kuzey ile ilgili bir bilgi var mı? İki Toplumlu Sağlık Komitesi konu ile ilgileniyor mu? Bildiğiniz gibi birçok göçmen kaçak yollarla kuzeyden güneye geçiyor…

– Kuzey’de de istatistiksel veriler mevcuttur. Sağlık Bakanlığının web sitesinde bildirimi zorunlu hastalıklar istatistikleri başlığı altında her yıl çıkan pozitif vaka sayısı yayımlanmaktadır. Fakat, İki Toplumlu Sağlık Komitesinin HIV epidemisi ile ilgili yürüttüğü benim bilgim dahilinde olan bir araştırma projesi yok. Fakat şunu belirtmek isterim ki başarı, özellikle söz konusu sağlık ise, her zaman akademik girişimlerden kaynaklanır ve bunun temelinde de yükseköğretim olduğuna inananlardanım. Örneğin benim mentorum, Prof. Leondios Kostrikis, tüm eğitimini Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamladı, fakat aldığı eğitimini Kıbrıs’ta uyguluyor. Bilginin dünyanın herhangi bir yerine aktarılması, yalnızca bilimde değil, bilimin ötesinde başarının anahtarıdır.

– Kuzeyi ne gibi tehlikeler bekliyor?

– Sadece Kuzey’i veya Güney’i değil dünya genelini etkisi altına almış bir HIV-1 epidemisinden söz ediyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’nün de belirttiği gibi HIV bulaşının en büyük etkenlerinden bir tanesi HIV-pozitif şahısların erken teşhis edilememesi ve erken tedaviye başlanamamasıdır. Erken tedavi edildiği takdirde, tespit edilemeyen viral yük elde ediliyor, yani HIV-pozitif şahıslar virüsü yaymıyor. Yapılması gereken bir diğer şey ise HIV-pozitif şahıslara antiretroviral ilaç direnci testi uygulanmasıdır. Yüksek genetik değişkenliğe sahip olan HIV-1, mutasyona uğrayarak ilaç direnci kazanır ve kullanılan antiretroviral ilaçların etkisi azalır. İlaç direnci kazanan virüs ise insandan insana bulaşarak toplumsal seviyede büyük bir tehlike arz eder. HIV-pozitif şahıslara yapılan antiretroviral ilaç direnci testleri doğru reçetelendirmenin yapılmasını sağlar. Doğru reçetelendirme ise hem ilaç direncine sebep olan mutasyonların oluşumunu azaltır hem de tespit edilemeyen viral yük elde edilerek bulaşın önüne geçilebilinir.

Kuzeydeki otoriteler neler yapmalı?

– Belirttiğim gibi, sadece Kuzey’i değil dünya genelini etkileyen bir epidemiden bahsediyoruz. Tıpkı Covid-19 salgınında da olduğu gibi coğrafyalara göre çözüm üretmekten çok, HIV-1 epidemisinin önüne geçecek genel önlemler alınmalıdır. HIV-1/AIDS salgını 1981 yılında küresel bir pandemi haline gelmiş olup, 40 yılı aşkın süredir devam etmektedir ve günümüzde de küresel bir sağlık tehdidi olmaya devam ediyor. Daha önce de bahsettiğim gibi, erken teşhis HIV bulaşının önüne geçilmesi için alınması gereken önlemlerin başında geliyor. Erken teşhisin yapılabilmesi için, sürdürülen epidemiyolojik, filogenetik ve filodinamik araştırmalarda HIV bulaşı riski altında yaşadığı tespit edilen topluluklara HIV testi uygulanmalıdır. Alınması gereken bir diğer önlem ise tespit edilen bu topluluklara önleyici tedavi yani PrEP reçetelendirilmesidir. Teşhis edilmiş HIV-pozitif şahısların ilaç direnci testleri yapılmalı ve doğru reçetelendirme ile düzenli olarak antiretroviral tedavileri uygulanmalıdır.

– Siz güneyde bununla ilgili neler yapıyorsunuz?

– Güney’de iyi tanımlanmış bir klinik HIV tedavi merkezi bulunmaktadır. Tüm HIV-pozitif kişiler bu klinikte kayıt oluyor ve tedavi oluyorlar. Sağlık Bakanlığı’yla olan anlaşmamız doğrultusunda, bu klinikten yeni teşhis edilen HIV-pozitif şahısların kan örnekleri Kıbrıs Üniversitesi’nde bulunan Biyoteknoloji ve Moleküler Viroloji Laboratuvarı’mıza gönderiliyor. Daha önce de belirttiğim antiretroviral ilaç direnci testlerini HIV-1 virüsünün RNA’sını kandan ayrıştırarak yapıyoruz. Altını çizmek isterim ki, üzerinde çalıştığımız viral RNA insan genetiğiyle alakalı değildir ve insan DNA’sıyla ilgili hiçbir araştırma yapılmamaktadır. Biyoetik onayı bu doğrultuda verilir. Yeni teşhis edilen HIV-pozitif vakaların neredeyse tamamı bilimsel araştırmada gönüllü olarak yer almak istiyorlar. Onlardan alınan yazılı rıza sonrasında, kanlarından ayrıştırılan HIV-1 RNA’sı üzerinde filogenetik, filodinamik ve filocoğrafik araştırmalar yapılıyor. Bunun yanı sıra yapılan epidemiyolojik araştırmalarla birlikte risk altında yaşayan gruplar tanımlanabiliyor. Bu da risk altında yaşayan gruplara HIV testi ve önleyici tedavi yani PrEP reçetelendirilmesi uygulanmasına yardımcı olacaktır. Aynı zamanda yapılan moleküler epidemiyoloji analizleri sayesinde Kıbrıs’taki HIV-1 türlerini tanımlayabiliyoruz. Bu sayede derinlemesine yapılan rekombinant analizleri ile yeni rekombinant HIV-1 türleri keşfetmeye devam ediyoruz. Yakın zamanda tanımlanmış ve yayımlanmış CRF91_cpx’in yanı sıra, biri halen araştırma altında bulunan dört yeni rekombinant HIV-1 türü keşfetmiş bulunmaktayız (CRF129_56G, CRF130_A1B ve CRF131_A1B).

– Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ne gibi önlemleri, çalışmaları var?

– Güney’de Sağlık Bakanlığı’na bağlı iyi tanımlanmış bir kilinik tedavi merkezi bulunuyor ve akademik ortamdaki çalışmalar Sağlık Bakanlığı ve bu klinik HIV merkezi ile paralel olarak yürütülüyor. Akademik çalışmaların neticeleri Sağlık Bakanlığı tarafından dikkate alınıyor ve bu sayede toplum sağlığının kalitesi artırılıyor. Unutmamalıyız ki her akademik çalışmanın ürünü toplum sağlığının kalitesine yansır ve kalitesini artırmada bir öğe olarak kullanılır. Ve bu düzen kesinlikle farklı coğrafyalarda da kullanılabilir, incelenebilir ve uygulanabilirdir.

Bugün Kıbrıs

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi