ZORLU TÖRE’DEN AB’YE ‘KORSAN MEKTUP’

Meclis’in bilgisine getirmeden Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanına mektup gönderen Meclis Başkanı Zorlu Töre muhalefetin sert tepkisiyle karşılaştı. Bugün Kıbrıs söz konusu mektuba ulaştı.

HABER MERKEZİ

Mektubun Dışişleri Bakanlığı’ndan geldiğini ve usule uygun olarak imzalayarak gönderdiğini savunan Töre mektupta, Avrupa Birliği (AB)’nin Kıbrıs Sorununun çözümünde yapıcı bir rol üstlenemeyeceğini belirterek AP Başkanını mesnetsiz açıklamalar yapmakla suçladı.

Töre ayrıca Kapalı Maraş’ı (3,4 km.) açmadaki asıl amacın, bölgeyi askeri statüden çıkararak mülk iadeleri için Taşınmaz Mal Komisyonu’nu etkin hale getirmek olduğunu savundu.

Mektup şöyle:

“Sayın Başkan,

9 Eylül 2022 tarihinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimine (GKRY) yapmış olduğunuz ziyarete atfen ve burada GKRY’nin mesnetsiz propagandalarına dayanan çok talihsiz açıklamalarınızdan duyduğum derin rahatsızlığı belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, Kıbrıs Türklerinin aşağıda belirtilmiş görüş ve hassasiyetlerini dikkatinize getirmek ister, dikkate ve kaile alınacağı ümidi ve inancımı belirtmek isterim.

Avrupa Parlamentosu Başkanı olarak, saygın pozisyonunuzun gerektirdiği itibariyle, Kıbrıs’a yapmış olduğunuz resmi bir ziyaret boyunca adil ve tarafsız bir şekilde davranmanız beklenmişti. Öyle ki, biz, Kıbrıs Türk halkı, sizlerin adanın her iki tarafını da ziyaret etmenizi bekliyorduk. İki tarafa yapılacak olan bir ziyaret, adadaki durumun daha adil ve dengeli bir anlayışın geliştirilmesini sağlayacak yetkili otoritelerimiz ile tam da ihtiyaç duyulan istişareleri mümkün kılacaktı. Ancak tüm bu samimi beklentilerimize karşıt olarak, sizler sadece Kıbrıs Rum tarafını ziyaret etmeyi tercih etmediniz, ayni zamanda kişisel olarak bir taraf olmayı tercih ettiniz ve belli başlı konulardaki Kıbrıs Rum pozisyonlarına karşı kendilerini destekleyen mesnetsiz açıklamalarda bulundunuz.

Dahası, Kıbrıs Rum dinleyici kitlenizin önünde adanın tarihine övgünüz ve Kıbrıs bağlamındaki mağduriyetleri hakkındaki konuşmanız, en hafif tabirle, çok net bir şekilde belgelerle sabit olan Kıbrıs Türklerinin 1963 ve 1974 yılları arasındaki eski ortaklarının ellerinde nelere karşı direndiklerini görmezden gelmektedir. Eğer mağduriyetlerden bahsedeceksek, yüzlerce Kıbrıs Türkü kayıp sivil, 101 tane harabe haline getirilmiş Kıbrıs Türk köyü ve BM tarafından bulunmuş Kıbrıs Türklerine ait toplu mezarlar; Kıbrıs Türklerinin ada üzerindeki içkin haklarını ve 1960 Uluslararası Antlaşmalarından gelen yasal haklarını korumak adına vermiş oldukları tarihsel fedakarlıklara karşı delil olarak durmaktadır. Esasen, halkımıza yapılan saldırganlık Kıbrıs Rumlarının girişimleri ile hayatının tüm alanlarından izole edilmemiz formunda devam etmektedir.

Sayın başkan, hiçbir seçici algı Kıbrıs’ın asla tek bir ulusa ait ada olduğu gerçeğini değiştiremez. Tam tersine Kıbrıs, – kuruluşu itibari ile Kıbrıs Cumhuriyeti, şimdiki durum itibariyle ise ölmüş Kıbrıs Cumhuriyeti devleti – Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumlarından oluşan iki farklı halktan ve kendilerini Kıbrıs Rum’u olarak addeden bir takım azınlıktan ibarettir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti devleti, 1960 Uluslararası Antlaşmalarına uygun olarak siyasi eşitliğe sahip iki halktan oluşan bir ortaklık devletiydi. Fakat bu ortaklık devleti, 1963 yılının Aralık ayında Kıbrıs Rum ortağın silah zoruyla yıkılmıştır. Bu durum beraberinde sadece Kıbrıs sorununu yaratmamış, aynı zamanda başkent Lefkoşa’nın Kıbrıs Türklerine karşı uygulanan mezalimi önleme amacıyla o dönem adada mevcut bulunan İngiliz Kuvvetleri tarafından yeşil hat ile bölünmüştür. Bu ve buna benzer dahası aydınlatıcı tarihsel gerçeklikler zamanın ilgili uluslararası otoriteleri tarafından resmi olarak kayıt altına alınmıştır.

Dolayısıyla not edilmelidir ki GKRY – ki adada siyasi çözüme ulaşılmadan Avrupa Birliğine tam üye olarak kabul edilmiştir – adanın ne meşru hükümeti ne de tüm ada üzerindeki haklarını elinde bulunduran hükümetidir. Kıbrıs müzakere tarihinin en kapsamlı BM çözüm planı olan Annan Planı için yapılmış olan referandum da göstermiştir ki adada iki farklı irade, iki farklı halk ve iki farklı yönetim vardır. Bu gerçeklikler “ortaklık dayanışması” kisvesi altından göz ardı edilemez. Benzer şekilde, Kıbrıs Türklerine vermiş olduğu sözleri bugüne kadar yerine getirmemiş olan AB, aşikar bir şekilde ortaya çıkmıştır ki Kıbrıs sorunun çözümünde yapıcı bir rol üstlenemez.

Bu bağlamda, Kıbrıs ziyaretiniz sırasında farklı vesilelerle yapmış olduğunuz “Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına duyulan ihtiyaç” çağrınız, “ileriye yönelik tek yol iki bölgeli, iki toplumlu federasyondur” yargınız ve “güven yaratıcı önlemler iki halk arasında güveni tesis eden yoldur” açıklamalarınız hakkında da yazmak istiyorum.

Hatırlanacağı üzere, “iki toplumlu, iki kesimli ve Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarının siyasi eşitliğine dayalı federasyon modeli” 50 yıldan fazla bir süredir müzakere edilmektedir ve Kıbrıs Rumlarının maksimalist taleplerinden dolayı 2017’deki Crans Montana’daki Kıbrıs Konferansı’nda çökmüştür. Konferansın sonrasında BM Genel Sekreteri yeni bir insiyatif alarak “çalışma tanımları(1 Çevirmen notu: terms of reference)” üzerinde bir egzersiz yapmak ve iki tarafı yakınlaştırmak için görev üstlenmiş ve Kıbrıs sorununda yeni bir sayfa açılmıştır. Kıbrıs Türk devleti, 27-29 Nisan 2021 tarihleri arasında Cenevre’de düzenlenen 5+BM gayri resmi toplantısında önerdiği üzere yeni vizyonu olan egemen eşitliğe ve iki devletin eşit uluslararası statüsüne dayalı çözüm modelini ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk devleti, bu yeni vizyonunun, gerek ada içerisinde gerekse de çevresinde tam da ihtiyaç olan kazan-kazan yaklaşımı ile istikrar, güvenlik ve işbirliğini getireceğini samimi bir inançla ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk tarafının bu önerisinin özü kendi içkin egemen eşitliğini ve KKTC’nin eşit uluslararası statüsünü güvence altına almaktır. Böylelikle, taraflar arasında serbestçe müzakere edilebilecek, karşılıklı kabul edilebilir bir işbirliği ilişkisinin kanalları açılacaktır.

Güven yaratıcı önlemler hakkında bahsetmem gerekirse, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs Rum tarafı ile birlikte çalışmaya hazır olduğunu dikkatinize getirmek isterim. Öyle ki, bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar, 1 Temmuz 2022 tarihinde BM Genel Sekreteri ile iletişime geçerek bir dizi öneride bulunduğunu kendisine iletmiştir. Kıbrıs Rumları ile hidrokarbon kaynakları, elektrik, yenilenebilir enerji ve su gibi konularda işbirliği öngören söz konusu önerilerimiz, Avrupa Parlamentosu ve diğer AB kurumlarına da iletilmiştir. Bilindiği üzere, yukarıda bahsettiğimiz konulardaki işbirliği önerilerimize ilaveten, Cumhurbaşkanımız 8 Temmuz 2022 tarihinde adanın mayınlardan temizlenmesi ve düzensiz göçün kontrol altına alınması konularında da işbirliği yapılması öngören önerilerimizi görüşmek üzere AB otoriteleri ile iletişime geçmiştir.

Özetle, Kıbrıs Türklerinin önerileri, iki tarafın karşılıklı kaygılarını içeren güncel konularda bir işbirliği mekanizması kurulmasını hedeflemektedir. Öyle ki, önerilerimizde kurulmasını teklif ettiğimiz işbirliği mekanizması, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum ilgili kurumların yetkililerinden oluşmasını öngörmektedir. Böylelikle bu mekanizma içerisinde, ele alınan konularla ilgili görüş alışverişinde bulunulabilecek ve akabinde işbirliği ve koordinasyonu artırmak adına tavsiye kararları almak mümkün olabilecektir. Eminim ki siz de ilerleyip yol alabilmek adına sunduğumuz bu önerilerimizin, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafları arasında karşılıklı güvenin tesisine yardımcı olacağı hususunda bizimle hemfikir olacaksınız.

Kapalı Bölge Maraş konusundaki açıklamalarınıza istinaden de belirtmek isterim ki Maraş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tam egemenlik alanında bulunan bir bölgedir. Çok iyi bilinmektedir ki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, KKTC’nin Kapalı Maraş’ta attığı adımların bireysel mülkiyet haklarını aleyhte etkileyeceği yönünde uluslararası camiayı ikna etmeye çalışmaktadır. Güney Kıbrıs yönetimi, adadaki statükodan tek taraflı olarak faydalanarak, kendi vatandaşlarının KKTC’de bulunan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uygun olarak kurularak 2005 yılından beri faaliyette olan Taşınmaz Mal Komisyonu’na (TMK) başvurularını engellemek için elinden geleni en büyük gayreti sergilemektedir. Ne pahasına olursa olsun, Kıbrıs Rumlarının hakları da dâhil olmak üzere mevcut statükonun devamını amaçlayan bu yaklaşım, sadece Kıbrıs Rumlarına özgü bir yaklaşım ile Maraş’ta bulunan mülkiyet haklarını geliştirmeyi amaçlayan girişimleri kötülemektedir. Ziyadesiyle yakışık almayan bir şekilde, her nedense, şahsınızla birlikte AB otoriteleri de AİHM kararlarının gerekliliklerini karşılamayı amaçlayan adımları açıkça eleştirmektesiniz.

Bu bağlamda, KKTC’nin kapalı bölge Maraş’ta attığı adımların doğru ve tarafsız bir şekilde yorumlanması çok önemlidir. Bilindiği üzere, onlarca yıl boyunca Kapalı bölge Maraş, Kıbrıs’taki statükonun ana sembolü haline gelmişti. Kıbrıs Rum tarafının diğer konularla birlikte Kapalı Maraş’ı da içeren tüm güven artırıcı önlemleri ve de tüm kapsamlı BM çözüm planlarını reddetmesi, bölgeyi uzun yıllardır atıl duruma getirmiştir. Reddedilemeyecek bir gerçektir ki Kapalı bölge Maraş’ı mevcut durumunda bırakmak hiçbir kimsenin çıkarına değildir. Temmuz 2021’de, KKTC hükümeti Maraş’taki bir pilot bölgenin askeri bölge statüsünü kaldırmıştır. Bu bölge tüm kapalı Maraş’ın yüzde 3.4’lük bir kısmına tekabül etmektedir. Bu kararın esas amacı, bölgenin askeri bölge statüsünde olmasından dolayı daha önce mümkün olmayan mülkiyet iddialarını işleme alarak Taşınmaz Mal Komisyonu’nu etkin hale getirmekti. 30 Kasım 2021’de, Taşınmaz Mal Komisyonu Başkanı Sayın Növber Ferit Veçhi’nin açıklamasına göre Maraş’la ilgili mülklerine istinaden TMK’ya başvuranların sayısı Şubat 2020’de 280’e, 12 Kasım 2021’de 338’e, 30 Kasım 2021’de ise 410’a yükselmiştir. Rakamlar açıkça göstermektedir ki Maraş açılımı bölgenin eski sakinleri tarafından iyi algılanmıştır. Maalesef, Kıbrıs Rum manipülasyonlarının etkisi altında kalan AB otoriteleri ise bu gerçeklikleri görmezden gelmeyi tercih etmektedir.

Ada etrafındaki gaz rezervleri ve Doğu Akdeniz’de yükselen tansiyon hakkında yapmış olduğunuz beyanatlar ise ne yazık ki en üzücü bulduğum beyanatlarınız olmuş ve ayni zamanda Kıbrıs Rum yönetiminin kötü niyetli yaklaşımlarının birer yansıması olmuştur. “Avrupa’nın enerji sorununun çözümünde önemli ve stratejik bir rol oynayacağına” inandığını belirten Avrupa Parlamentosu Başkanı’nın, adanın etrafındaki denizlerde ve de adadaki doğal kaynaklarda Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumlarının ortak sahibi olduğunu bilmesi beklenmektedir. Öyle ki, her iki halkın adanın kaynakları üzerinde eşit hakları ve sözü vardır. Dahası, Doğu Akdeniz’de yükselen tansiyonun arkasındaki esas sorun Kıbrıs Türk halkının içkin, vazgeçilemez ve devredilemez haklara sahip olduğunu görmezden gelen ve bu minvalde gaz kaynakları kapsamında tek taraflı adımlar atmaya devam eden Kıbrıs Rum ısrarıdır. Dolayısıyla, KKTC ve Türkiye tarafından bu bağlamda atılan her adım haklarımızı ve çıkarlarımızı korumaya yöneliktir. Esasen, Kıbrıs Türk tarafı olarak, 2011, 2012, 2019 yıllarında ve en son da 1 Şubat 2022 tarihinde gaz konusunda karşılıklı bir anlayışı amaçlamak adına bir dizi yapıcı öneride bulunduk.

Fakat, AB sadece Kıbrıs Rum yönetiminin ada içerisinde ve çevresindeki provokatif ve yasadışı faaliyetlerini görmezden gelmemekte, ayni zamanda KKTC’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru hak ve çıkarlarını da dikkate almamaktadır. Öyle ki, bu durum da kesinlikle bölgedeki istikrar ve refaha hizmet etmemektedir. Bölgedeki istikrar ancak ve ancak devletimizin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru hak ve çıkarlarına saygı duyularak yeniden tesis edilebilir. “Doğu Akdeniz’de artan tansiyonu müşterek bir güvenlik meydan okuması” olarak addetmeniz ve “müşterek savunma altyapısı geliştirme” çağrınız sadece Kıbrıs Rum provokasyonlarına göz yummaya hizmet etmektedir. Sizin de işaret ettiğiniz gibi Sayın Başkan, “tarihteki acı hadiselerden ders çıkarmalıyız”. Unutmamalıyız ki tarih bize somut bir şekilde göstermiştir ki Doğu Akdeniz’deki saldırganlık sadece istenmeyen sonuçlar yaratmıştır.

Sözlerimi toparlamazdan önce bir kez daha belirtmek isterim ki AB’nin “üyelik dayanışması” kisvesi altındaki yanlı tavrı ve Kıbrıs Rum yönetimine verdiği destek hiçbir amaca hizmet etmemekle birlikte, Kıbrıs Türklerinin AB’ye duyduğu güvensizliği derinleştirmekte ve AB’nin adadaki tarihi ve güncel gerçeklikleri görmezden gelmektedir. İnanıyoruz ki yukarıda özetlediğim KKTC tarafının önerileri Doğu Akdeniz’deki barış ve istikrara katkı sağlamakla kalmayacak, ayrıca Kıbrıs sorununun çözümü için adadaki iki taraf arasında işbirliğini artırarak ortak bir zemin yaratacaktır.

Sayın Başkan, sizlerin sözleridir ki “Avrupa Birliği asla durağan kalamaz ve gelişmeye devam etmelidir”. Keza sizin sözlerinizdir ki “adapte olmalı ve değişmeliyiz”. Eğer Kıbrıs sorununu çözmek istersek, AB’nin yanlı tutumunu değiştirmesi ve Kıbrıs sorunu için yeni, yaratıcı yöntemlere ihtiyaç duyulduğu gerçeğini benimsemesi için şimdi uygun bir zamandır. Kıbrıs Sorununa federal bir çözüm bulmak için 50 yılı aşkın bir süredir gerçekleştirilen müzakereler çökmüştür. Bu gerçeği kabul etmemekte direnmek durağan kalmayı tercih etmekle eşdeğerdir. AB otoriteleri için Kıbrıs Türklerinin 59 yıllık Kıbrıs sorununun çözümü için ortaya koyduğu iki devlet arasında egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayalı önerilerini kabul etmek için şimdi en uygun zamandır.

Her hâlükârda, karşılıklı kaygı duyulan alanlarda işbirliği ön gören önerilerimiz hala masadadır. Umuyor ve güveniyorum ki AB ve özellikle zat-ı aliniz, söz konusu önerilerimize olumlu yönde destek vermesi için Kıbrıs Rum yönetimini cesaretlendirme konusunda tereddüt etmeyecektir. Ayni zamanda inanıyor ve güveniyorum ki zat-ı aliniz ve diğer yüksek seviyeli AB yetkilileri, adaya gerçekleştirecekleri bir sonraki ziyaretlerinde daha adil bir yaklaşım sergileyerek KKTC’ye geçmekten imtina etmeyeceklerdir.

Sayın Başkan, en derin saygılarımı sunarım.

Zorlu Töre

Cumhuriyet Meclisi Başkanı”

Bugün Kıbrıs

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi