Kadınlar isyanda!

"Gerici saldırıları karşısında yükselen direnişler çağında belki de sesi en gür olan kadınların mücadelesi. Güvencesizlik, baskı ve sömürü düzenin esas ve birincil hedefi olan kadınlar, erkek egemen yargıyı da rejimini de tanımıyor."

BirGün’de yayınlanan Yaren Çolak’ın röportajında dünyanın farklı noktalarındaki kadın mücadelelerine dikkat çekildi. Yazının tamamı şöyle:

“İranlı kadınlar, onlara dayatılan gerici rejimi kabul etmiyor. Molla rejimini kadınların yıkacağına vurgu yapan İranlı Kadın Hakları Aktivisti Elnaz Sarbar, “Mücadelemiz çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras” diyor. ABD’de Roe v. Wade kararınının iptal edilmesinin ardından haftalardır kadınların eylemleri devam ediyor. Yeşiller Partisi Eş Başkanı Diana Brown, kadınların direnişinin Roe v. Wade ve tüm gericilere karşı süreceğini vurguluyor.

Gerici saldırıları karşısında yükselen direnişler çağında belki de sesi en gür olan kadınların mücadelesi. Güvencesizlik, baskı ve sömürü düzenin esas ve birincil hedefi olan kadınlar, erkek egemen yargıyı da rejimini de tanımıyor. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alanlar Amerika’da 50 yıldır yürürlükte olan Roe v. Wade kararını iptal edenlerle, İran’da kadınların yaşamlarına müdahale edenlerle aynı. Erkek egemen düzende kadın hakkı ihlalleri, kadına yönelik şiddet oransal olarak değişiklikler gösterse de ülke, bölge ayrımı olmaksızın devam ediyor. Kadınların hukuki ve politik kazanımları tersine çevrilmeye, yürürlükten kaldırılmaya veya uygulama noktasında görmezden gelinmeye çalışılıyor. Buna karşılık, dünyanın dört bir yanındaki kadınların mücadelesi dalga dalga büyüyor. Öfkeleriyle sokakları inleten kadınlar, bu bir feminist isyandır, bu bir yaşam mücadelesidir diyerek Avrupa’dan Amerika’dan Ortadoğu’dan sesleniyor: “Vazgeçmiyoruz.”

ELNAZ SARBAR: MÜCADELEMİZ ÇOCUKLARIMIZA BIRAKACAĞIMIZ EN GÜZEL MİRAS

İranlı kadınlar, yaşamlarına yönelik saldırıları kabul etmiyor. Molla rejimi kadın haklarını kısıtlamak ve baskılamak üzere elinden geleni yapsa da feminist isyanın önünde duramıyor. “12 Temmuz İran Ulusal Tesettür ve İffet Günü”nde kadınlar, peçelerini kaldırarak başlarını açıyor. Sosyal medyada #No2Hijab (Başörtüye Hayır) etiketiyle gündem olan kadınların mücadelesini İranlı Kadın Hakları Aktivisti Elnaz Sarbar ile konuştuk.

No2Hijab hareketinin nasıl başladığını ve önemini anlatır mısınız?

No2Hijab, zorunlu başörtüsüne karşı İran kadın hareketinin devamıdır. 1979’da İslam Cumhuriyeti’nin iktidara gelmesinden hemen sonra, hükümet kadınları başörtüsü takmaya zorladı. Başörtüsü olmayan kadınların okullara ve devlet binalarına girmesine izin verilmedi, başörtüsü takmayan kadınların yüzlerine asit atıldı.

Ancak bu yaratılmak istenen korku düzeninde yeni nesiller büyüdükçe kadınlar daha renkli giysiler giyerek ve eylemlerini büyüterek sınırları zorluyor. 2014 yılında Masih Alinjead’ın başlattığı “WhiteWednesdays” adlı bir kampanyayla kadınların zorunlu başörtüsüne karşı isyanı görünür hale geldi. Alinjead, kadınlardan çarşamba günü peçesiz yürümelerini ve bunun bir fotoğrafını veya videosunu yayınlamalarını istedi. Bu, zorunlu başörtüsüne karşı çıkan kadınlar arasında sosyal itaatsizliğe teşvik etti. Daha sonra Masih, insanları başörtüsü nedeniyle maruz kaldıkları tacizi kaydetmeye teşvik eden #KameraBenimSilahım adlı bir kampanya başlattı. Bu, İranlı kadınların başörtüsü nedeniyle İran’da yaşadıkları şiddeti gözler önüne serdi.

12 Temmuz 2021’de hükümetin “Başörtüsü ve İffet Günü”nü kutladığı günlerde, birçok İranlı kadın itirazlarını göstermek için sokağa çıkmaya karar verdi ve sosyal medyada #No2Hijab hashtag’i ile yayınladı. Bu hashtag tüm dünyada Twitter’da viral oldu. Birçok fotoğraf ve video yayımlandı.

BirGün’ün sorularını yanıtlayan İranlı Kadın Hakları Aktivisti Elnaz Sarbar, #No2Hijab mücadelesini sürdürüyor. BirGün’ün sorularını yanıtlayan İranlı Kadın Hakları Aktivisti Elnaz Sarbar, #No2Hijab mücadelesini sürdürüyor.

Günden güne güçlenen kadın hareketine karşı Molla rejiminin tutumu ne oldu?

Hükümet bu eylemden gerçekten korktu ve hareketi bastırmak için büyük bir çaba verdi. 12 Temmuz’dan bir gün önce hükümet, “Adalet Anneleri”nden birkaç anneyi tutukladı. Bunlar, çocukları İslam Cumhuriyeti tarafından barışçıl protestolarda öldürülen bir grup kadın. #No2Hijab kampanyasını alenen destekledikleri ve çağrıda bulundukları için Nahid Shirpisheh, Mahboubeh Ramezani ve Rahimeh Yousefizad olaydan bir gün önce tutuklandı. Ayrıca 12 Temmuz’dan sonra o güne ait fotoğraflarını veya videolarını yayımlayan 70’e yakın kadının tutuklandığı açıklandı. Yasaya göre, bir kadın kamuya başörtüsü olmadan çıkarsa, para cezasına çarptırılabilir, 74 kez kırbaçlanabilir ve 60 güne kadar hapis cezasına çarptırılabilir. Ancak İslam Cumhuriyeti’nde zorunlu başörtüsüne karşı çıkan kadınlara daha sert cezalar verildi. Yasaman Ariani ve annesi 16’şar yıl, Saba Kordafhsari ve annesi ise 24 yıl 5’er ay hapis cezasına çarptırıldı.

Tüm baskı ve şiddete karşı İranlı kadınların verdiği mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başörtüsü takmazsanız eğitim, çalışma ve toplum içine çıkma hakkınızı kaybedersiniz. Küçük bir kızken yedi yaşında tesettür bana zorla getirildiğinde, fikrimin önemli olmadığı mesajını aldım, kendime olan güvenimi kaybettim. Çünkü kıyafetlerimi seçmeme izin verilmediyse, başka bir şeyi sorgulamama nasıl izin verilirdi. İslam Cumhuriyeti, başörtüsünü politikalarının önemli bir ayağı olarak gören dini bir diktatörlük. Eğer zorunlu başörtüsü değiştirilirse ve tutuklanan kadınlar serbest bırakılırsa, kurulan bu İslam Cumhuriyeti de yıkılacak demektir.

İranlı bir kadın hakları aktivisti olarak siz neler yaşadınız?

Küçüklüğümden beri tesettür sevmezdim ama başka seçeneğim yoktu ve korkuyordum. WhiteWednesdays hareketi bana cesaret verdi ve 2017’de başım açık yürüyerek sosyal medyada yayımladım. Daha önce de peçesiz yürüdüm ve bir kez tutuklandım.

Şu anda İran’ın dışındayım ama mücadelem sürüyor. Zorla tesettürle mücadele benim ve kızkardeşlerim için çok önemli. Hamileyim. Yolda bir kızım var. İki ay sonra doğacak ve onun benim yaşadığımdan daha iyi bir dünyada yaşamasını istiyorum. Mücadelemiz çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras.

DIANA BROWN: ABD YÜKSEK MAHKEMESİ’NİN ALDIĞI GERİCİ KARARI TANIMIYORUZ

ABD Yüksek Mahkemesi’ndeki 9 yargıçtan 6’sının oyu ile 1973 tarihli kürtajın anayasal bir hak olmasına temel teşkil eden Roe v. Wade kararı, 24 Haziran’da iptal edildi. Roe v. Wade kararının iptaliyle kürtaj anayasal bir hak olmaktan çıkarken bu konudaki kanunlar eyaletlerin kendi inisiyatiflerine bırakıldı. Ülkede 50 yıldır yürürlükte olan Roe v. Wade kararının bozulması, adeta bir deprem etkisi yarattı. Öfkeleriyle sokakları inleten kadınlar, bu bir feminist isyandır, bu bir yaşam mücadelesidir diyerek haftalardır meydanları terketmiyor. ABD Yeşiller Partisi Eş Başkanı Diana C. Brown BirGün’e erkek yargının gerici kararını değerlendirerek ülkedeki kadın mücadelesini anlattı.

Roe v. Wade kararının önemini açıklayabilir misiniz?

Öncelikle bu karar biz kadınların mücadelesi ile 1973’te kazanılmış yaşamlarımızı güvence altına alan bir karar ve biz kazandıklarımızı geri vermeyeceğiz. Roe v. Wade, bir kadının kendi vücuduna ne olacağı hakkında karar vermesini koruma altına alıyor. Ayrıca bu kararın sadece kendisi ve doktoru arasında olmasını da koruma altına alıyor.

Kadınlar, kendi vücutlarına ne olacağı konusunda hükümet baskısı olmadan karar verebilmek için mücadelelerini sürdürüyor. ABD Yüksek Mahkemesi’nin aldığı bu gerici kararı tanımıyoruz.

Verilen kararla kadınların bedenleri ve yaşamları hedef alındı… Bu gerici karar ne gibi sonuçlar doğuracak?

Roe v. Wade’in bozulmasıyla eyaletler kadınlara sağlık ve güvenlik hakları olmaksızın, bebek taşımakla görevli kişiler muamelesi yapıyor. Dış gebelik, plasentanın doğumdan önce ayrılmasına bağlı kanama, seçici indirgeme gerektiren invitro fertilizasyon işlemi veya yaşamını sürdürecek organları gelişmemiş bebekler gibi durumlarda gerekli işlemlere ihtiyaç duyacacak olanların yaşamını tehlikeye attılar.

Daha kötüsü ise, özellikle fiziksel istismarın olduğu ilişkilerde olan, cinsel saldırıya maruz kalan, genç hamilelik yaşayanlar veya doğum kontrol hapı ve/veya prezervatiflerin tam koruma sağlamadığı bireylerde sosyoekonomik statü en büyük rolü oynuyor.

Öyle ki, istenmeyen gebelik yaşayan bireylerin federal yoksulluk sınırının altında olma ihtimalleri 4 kat daha fazla. Bir çalışmaya göre istenmeyen gebelik durumu düşük kredi puanı, artan borç ve ek finansal gerilimlere bağlı iflas ve tahliye gibi olumsuz ekonomik sonuçlara yol açıyor.

Kürtaj tüm eyaletlerde yasaklanmamış olmasına rağmen, Roe v. Wade kararı istenmeyen gebelikleri ölüm kalım meselesi haline getirdi. Şu anda 19 eyalette (California, Colorado, Connecticut, Delaware, Hawaii, Illinois, Maine, Maryland, Massachussets, Minnesota, Nevada, New Jersey, New Mexico, New York, Oregon, Rhode Island, Vermont, Washington ve Washington D.C.) kürtaj eyalet koruması altında, ancak bu durum karardan etkilenmedikleri anlamına gelmiyor. Başka eyaletlerden korumalı eyaletlere cerrahi ve ilaçla kürtaj için gelen talepler neticesinde bekleme süreleri ve ücretler artıyor.

Roe v. Wade’in bozulmasının ardından ne olacak?

Savaşacağız! Seçme, sağlık hizmetlerini genişletme hakları için savaşacağız. Hastalar ve kürtaj hizmeti merkezleri için bağışlar toplayacağız. Yürümeli, kanun koyucuların ofislerini işgal etmeli, kürtaj iletişim ağları için gönüllü olmalı ve güvenli, yasal ve ulaşılabilir kürtaj hizmeti için toplulukları organize etmeliyiz. Vazgeçmeyeceğiz.

Kadınların mücadelesi nasıl gidiyor? Bu kararlar için yasal adımlar attınız mı?

Yönetimler hizmete erişimi neredeyse imkansız hale getiriyorlar ve kısıtlamaların listesini tespit etmeyi bilinçli bir şekilde zorlaştırıyorlar. Bu açıkça beyaz değilse, düşük gelirliyse, reşit değilse veya cinsel kimliği sebebiyle anne adayının işini çok daha kötüleştiriyor.

Birçok farklı kadın organizasyonu ve hukuk firması kanunların yürürlüğe girmesini durdurmaya çalıştı ancak karşı taraf kararlı. Kısa süre önce Louisiana ve Texas eyaletleri yasakların yürürlüğe girmesini durdurmakta başarılıydı, ancak ne yazık ki geçtiğimiz hafta yasaklar yürürlüğe girdi. Eyalet kararlarıyla özellikle yoksulların kürtaja erişimine engellemeler getirilirdi.

• Texas’ta oldukça kısıtlı istisnalar dışında kürtaj tamamen yasaklandı;

• Eyaletin yoksullar için tıbbi yardımlarında kürtajı kapsayan kısmı oldukça kısıtlı istisnalar dışında yasaklandı

• Oldukça kısıtlı istisnalar dışında özel sağlık sigortasında kürtaj yasaklandı

• İlaçla kürtaj yüz yüze durumlar dışında yasakladı

• Reşit olmayan bireyin kürtajında ebeveyn rızası gerekiyor

• İlaçla kürtaj gereksiz düzenlemelerle kısıtlandı

• Louisiana’da 22 hafta ve sonrası için kürtaj yasaklandı, ayrıca;

• Kürtaj hakkı açık bir biçimde eyalet anayasasından çıkarıldı

• Eyaletin yoksullar için tıbbi yardımlarında kürtajı kapsayan kısmı oldukça kısıtlı istisnalar dışında yasaklandı

• İlaçla kürtaj gereksiz düzenlemelerle kısıtlandı

• Reşit olmayan bireyin kürtajında ebeveynlerin rızası veya bildirimi gerekiyor.

Bu kararın en kötü örneklerinden biri olarak, Ohio’da 10 yaşındaki bir kızın kürtaj talebi reddedildi. Bunun hakkında ne söylemek istersiniz?

Ohio kanun koyucuları midemi bulandırıyor. Ancak onu eyaletin dışına götürebilecek bir kürtaj hizmeti iletişim ağımız ve dayanışmamız var. Erkek egemen yargının kararlarına karşı kız kardeşlerimizle verdiğimiz, onlardan çok daha güçlü ve kararlı mücadelemiz var. Mahkeme’nin kararını pek çok eyalette protesto etmeye devam ediyoruz. Sokaklardayız. Onun dışında da kurduğumuz ağlar sayesinde ihtiyacı olanlara yardım sağlıyoruz.

10 yaşındaki bir tecavüz mağduru için zaten travmatik bir olaydı. Birçok farklı çevreden insan onun için bir araya geldi. Olanlar bizi yeterince şok etmiyormuş gibi hekim bize bunun bu hafta üçüncü kez ilkokul çağında birinin kürtajını gerçekleştirdiğini söyledi.

KAZANDIK VERMEYECEĞİZ

Roe v. Wade kararı nedir?

1969 yılında, 25 yaşındaki Norma McCorvey, “Jane Roe” takma ismiyle kürtajı suç kapsamına alan yasalara karşı Teksas eyaletinde dava açtı. Teksas kürtajı, eğer annenin hayatı tehlike altında değilse, yasak kapsamına alıyordu. Dallas bölge savcısı Henry Wade, bu davada kürtaj karşıtı yasayı savunan taraftaydı. “Jane Roe” takma ismini kullanan McCorvey, üçüncü çocuğuna hamileydi ve bu çocuğun tecavüz sonucu olduğunu savunuyordu. Ancak davası reddedildi ve çocuğu doğurmak zorunda kaldı. 1973 yılında bu dava ve Georgia eyaletindeki bir başka kadının davaları, ABD Yüksek Mahkemesi’ne taşındı. İki eyaletteki kürtaj yasalarının, ABD Anayasası’na aykırı olarak, kadınların kişisel haklarını ihlal ettiği savunuluyordu. Yüksek Mahkeme kararı, 7’ye karşı 2 ile kadınların lehine çıktı. Hakimler, kadınların hamileliklerini sonlandırma haklarının ABD Anayasası ile güvence altında olduğu sonucunu açıkladı.

Bu karar ile;
Kadınlar, ilk üç ayında hamileliklerini sonlandırma konusunda mutlak hak elde etti. ‘Roe Wade’e karşı’ ismiyle anılan kararla kadınlar, kendi hayatlarını tehdit eden bir durum olması durumunda, herhangi bir yasal sınırlama olmadan hamileliklerini sonlandırabiliyor.”

DAUSEN

Girne Belediyesi

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi

****
****