Bütçe görüşmelerine gölge düştü: BRT’den Fikri Toros’a sansür!
Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi Başkan Vekili, CTP milletvekili Fikri Toros’un 2022 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinin başladığı sırada yaptığı açılış konuşması BRT tarafından sansürlendi.
Bütçe görüşmelerine gölge düştü: BRT’den Fikri Toros’a sansür!
Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi Başkan Vekili, CTP milletvekili Fikri Toros’un 2022 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinin başladığı sırada yaptığı açılış konuşması BRT tarafından sansürlendi.
HABER MERKEZİ
Komite Başkanı Hasan Taçoy’un, Meclis Başkanı Önder Sennaroğlu’nun ve Maliye Bakanı Dursun Oğuz’un konuşmalarının ardından sıra Toros’a gelmişken canlı yayın kesildi.
Bütçeye olumsuz oy vereceğini açıklayan ana muhalefet partisi CTP’nin bütçe konusundaki görüşlerini kamuoyu ile paylaşmasına engel olan BRT’nin bu tavrı yönetim zihniyetini de bir kez daha ortaya koydu.
Genelde 10 gün süren bütçe komite aşaması, muhalefetin iyi niyetli işbirliği ile 3 gün ile sınırlı tutulmuştu. BRT’nin bu tavrı, demokrasiye saygı ve iyi niyet etrafında başlayan bütçe görüşmelerine gölge düşürdü.
İşte BRT’nin antidemokratik şekilde yayını kestiği Fikri Toros’un bütçe konuşmasının tam metni:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Toplam ödeneği 12 milyar 700 milyon TL olan 2022 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı’nın Komite aşaması bugün ile 18 Kasım 2021 günleri arasında gerçekleşecek ve oylanması sonrasında Genel Kurula sevk edilecektir.
Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak Bütçe Yasa Tasarısı’nın içeriğine ilişkin eleştirilerimizi yaparken, gerek pandemiye karşı yürütülen mücadeleye kaynak sağlamak, gerekse alınan önlemlerin yol açtığı sosyo-ekonomik sıkıntılara çözüm üretmek için öngörülen rakamların neden yeterli olmadığını argümanlarımızla ortaya koyacağız.
Bütçe olgusunun sadece rakamlardan ibaret olmadığını, esasen bir performans öngören nitelikte olması gerektiğini anlatacağız. Ülkemizdeki ekonomik aktivitenin yeniden canlandırılması, bunun yanında işsizliğin önlenmesi, sağlık, eğitim ve turizm alanlarının yeniden şekillendirilmesi gibi birtakım siyasi hedeflerin, bütçenin temel unsurları arasında olması gerektiğini anlatacağız.
Tüm bunların hayata geçmesinde etkin kaynak temini ve dağılımı, kuşkusuz büyük önem arz etmektedir. Bu bakımdan, genelde teşviklerin, özelde ise bütçe kalemlerinde herhangi bir alana ayrılmış olan kaynağın, o alanın finansal açıdan sürdürülebilir bir yapıya kavuşmasına hizmet etmesi gerekmektedir.
CTP olarak demokrasi, insan hakları ve yoksullukla mücadelede adil gelir dağılımı olgularıyla özdeşleşmiş tüm evrensel değerlere dair ciddi hassasiyetimiz olduğu herkes tarafından bilinmelidir. İlke ve ideallerimiz bu olgular etrafında şekillenmektedir. Bir ilerici siyaset olan sosyal devlet anlayışı çerçevesinde mali sürdürülebilirliğin sağlanması, yapısal dönüşümün esas amaçları arasındadır. Dolayısıyla biz gelecek nesillerin kendilerini güvende hissedecekleri koşulların yaratılması adına, her alana olduğu gibi mali alanlara da politikalarımızla yön vermekteyiz..
Kuzey Kıbrıs’ta fert başına düşen yıllık ortalama gelir düzeyi 10,000 doların altına düşmüştür. Bu da Güney Kıbrıs’a kıyasla takriben üçte bir, Malta’ya kıyasla ise takriben dörtte bir seviyededir. Dolayısıyla, süregelen siyasi koşullarda Kıbrıs’ın kuzeyinde sağlıklı bir ekonomik yapıdan bahsetmek maalesef mümkün değildir. Ada’da devam eden siyasi belirsizlik, sık aralıklarla değişen hükümetlerden kaynaklanan istikrarsız politikalar, mülkiyet haklarında devam eden sorun, ticaretin önündeki engeller ve kamu sektörünün ülke ekonomisindeki ağırlığı, oldukça kısıtlanmış bir özel sektör yapısına yol açmıştır. Kamuya bağlı olmak yerine, iç ve dış piyasa koşullarına göre büyümek ve ek istihdam yaratmak isteyen özel sektör, enflasyon, daralma ve istikrarsızlığın domine ettiği koşullar altında, finansal sağlığını dahi korumakta zorlanmaktadır.
Kuzey Kıbrıs ekonomisinin bugün geldiği noktanın başlıca sorumlusu Kıbrıs sorunu kaynaklı siyasi ortam, izolasyonlar, uluslararası toplum ve hukuktan tecrit edilmişlik olduğu kesindir. En az bunlar kadar, kalıcı bir gelişim vizyonu olmamasıyla da ilgilidir. Kıbrıs’ın bir bütün olarak tam teşekküllü üyesi olduğu Avrupa Birliği’nin mevzuatı dışında tutulan yeşil hattın kuzeyi, Avrupa Ekonomik Bölgeden ve Euro Bölgesinden izole olmuş durumdadır. Dahası kamu sektörü mali yapının üstlenebileceği seviyenin hayli ötesinde bir konuma erişmiştir. Bu noktaya gelmemizin esas sorumlusu, çözümsüzlüğü çözüm olarak kabul eden, dünyayla bütünleşmekten, plan ve program yapmaktan aciz aşırı muhafazakar yönetim anlayışıdır.
Devlet yönetiminde plan ve programın önemini fark edememiş olan hükümet, kamuya ve TC kaynaklı dış yardımlara bağımlı bir ekonomik yapıya neden olmuştur. Göz ardı etmekte oldukları siyasi sorun, gittikçe artan istikrarsızlık ve geleceğe dair güvensizlik yaratmaktadır. Bu da, atıl sermayenin üretime dönüştürüleceği istikrarlı bir kalkınmanın önündeki en büyük engeldir.
Kuzey Kıbrıs’ın temel talihsizliği UBP iktidarlarının aşırı ayrılıkçı, korumacı ve yalnızlıkçı politikalarıdır.
Bu durum, siyasi önceliklerin, sosyo-ekonomik mülahazaların önüne geçmesine neden olmaktadır. Dünyadan kopuk, sürekli dalgalanan Türk Lirası’na bağımlı ve öngörülemeyen bir enflasyonist ortama rağmen, sadece Türkiye’nin mali yardımıyla ayakta durulabileceği ve hatta refah içinde yaşanabileceği inancı hakimdir. Bu da, sadece statükoya hizmet eden siyasi konuların öncelenmesine, ekonomik konuların ise yardımlara dayalı olarak ele alınmasına neden olmaktadır.
Kıbrıs sorununun çözümlenmemiş olması, AB hukuku dahilinde ve Euro bölgesinde olmamızı engellemektedir. Bu koşullar devam ettiği müddetçe Türk Lirası kullanmak durumunda olsak da, Euro’ya geçişin tartışılması ve bir yolunun bulunması kaçınılmazdır.
TL kullandığımızdan dolayı, ülkemizde uygulanan para ve faiz politikaları bizlerin kontrolü dışındadır. Bir başka deyişle, para politikaları zemininde herhangi bir planlama ve/veya uygulama yapmamız mümkün değildir.
Ticaretimizin de ithalat yoğunluklu olması nedeniyle, sürekli olarak çarpan etkisiyle enflasyon ithal eder durumdayız. Bu özel durum nedeniyle, ekonomimizin üzerine yaslanabileceği, ve plan-program yapabileceği yegane enstrüman maliye politikalarıdır.
Maliye politikaları, kendi çerçevesi içerisinde belirlenen araçlarla ekonomi yönetimine imkan sağlamaktadır. Ayrıca ekonomik hedeflere ulaşılabilmesini sağlamaktadır. Bir süreden bu yana devam eden siyasi istikrarsızlık nedeniyle yürürlükte olan herhangi bir Ekonomi programı olmamıştır. Bu da, özellikle para politikası olamayan ülkemizde çok büyük bir boşluk yaratmıştır. Bu boşluk, ülke ekonomisini hedeflenen rotadan saptırmakta, ve kontrol dışı bir yöne savurmaktadır.
Birçok kez tanık olduğumuz üzere, bütçe açıklarını finanse etmek için Devlet iç borçlanmaya yönelmektedir. Borçlanma süreçleri, pandeminin etkilerini dikkate alarak tasarlanamamış, var olan fon ve/veya rezervler rasyonelce kullanılamamış, dolayısıyla limitler dolmuştur. Halbuki borçlanmanın önde gelen amaçları arasında, finansal yapı üzerinde aşırı bir baskı oluşturmaktan uzak durmak yer almaktadır. Kast ettiğim baskıyı en fazla kamu ve özel sektör yatırımları üzerindeki olumsuz etkileriyle tanırız. Kuzey Kıbrıs ekonomisinde böylesi olumsuzlukları halen yaşamakta olduğumuz da herkesin malumudur. Dolayısıyla gelirlerin arttırılması ve mali disiplin elde edilebildiği kadar harcama yapılması, borçlanma ihtiyacını asgariye indirmesi noktasında fevkalade önemlidir.
Mali disiplini bir ekonomik hedef olarak değil, ekonomik hedeflere ulaşma çabalarını etkili kılacak, sağlıklı bir yapı ve makroekonomik denge ihtiyacı olarak algılamak gerekir. Makroekonomik denge, toplam gelir ile planlanan toplam harcamaların eşit olduğu noktada gerçekleşir.
Dolayısıyla, ideal maliye yönetimleri, mali olanakları göz ardı etmeden ve mali disiplini koruyarak ekonomik hedeflerine ulaşan yönetimlerdir.
Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılası, ekonomisinin büyüklüğünü ve ne kadar yerel gelir yarattığını gösterir. Diğer bir deyişle gayri safi yurtiçi hasıla, ülkede üretilen tüm mal ve hizmetlerin toplam parasal değeridir. Üretim ile ilgili diğer bir gösterge olan gayri safi milli hasıla ise, ülkede üretilen mal ve hizmetlerle birlikte dış pazarlarda elde edilen gelirlerin toplamıdır.
Bu bağlamda yönetimler, kamu bütçesi yoluyla maliye politikalarını uygular ve makroekonomik değişkenler üzerinde etkili olmaya çalışırlar. Amaç, ekonomik büyüme, tam istihdam, istikrar ve adil gelir dağılımı gibi temel makroekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesidir. Belirlenecek olan makroekonomik hedeflere ulaşma noktasında, devletin kullanabileceği en önemli araçlardan birisi mali bütçe çerçevesinde yapılan cari ve yatırım harcamalarıdır.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekilleri,
Üzülerek ifade etmek isterim ki, süregelen koşullar üzerine bina edilen sistemimiz, mali yönden sürdürülebilir değildir. Bu gerçeği idrak ederek, sınırlı imkanlar çerçevesinde optimal çözümler üretebilmek için bütçe rakamlarını objektif bir bakış açısından tartışmalıyız.
2022 mali yılı bütçe yasa tasarısı istikrar sunmak yerine, ekonomiyi daha da daraltacak, sabit ve dar gelirli çalışanları daha da fakirleştirecek, işletmelerin finansal sağlığını daha da sekteye uğratacak ve yatırımcıyı ürkütecek öngörülerle karşımızda durmaktadır. Bu duruma, pandemi sürecinin ve Türk Lirası’nın değer kaybının devam etmekte olduğu eklenince sonuçların alım gücünü, piyasadaki talebi ve ekonomik aktiviteyi daha da olumsuz etkileyeceği aşikardır. Yatırımcı, sanayici, ithalatçı, küçük esnaf, zanaatkar ve tüccar, bir bütün olarak içinde bulundukları ciddi zorlukları açıkça ve haykırarak dile getirmektedirler. Halbuki, böylesi bir ekonomik kriz ortamında, 2022 bütçe verilerinin vatandaşa ve piyasaya umut vaad eder nitelikte olması en büyük beklentiydi.
Aşağıdaki rakamları değerlendirdiğimizde derin bir hayal kırıklığı ve endişeye kapılmamak mümkün değildir!
2022 yılı bütçesi, 2021 yılı bütçesine göre % 24.39 artış göstererek 12 milyar 700 milyon TL olarak hazırlanmıştır. Hayat pahalılığı oranı ise yılın ilk döneminde 12.44%, ikinci döneminde ise 6.77% olmak üzere toplam 19.21% olarak öngörülmüştür. Mevcut trend doğrultusunda muhtemel enflasyon karşısında bunun yeterli olmayacağı ve halkın fakirleşmeye devam edecek olması en büyük endişelerim arasındadır.
2022 Bütçe yasa tasarısında, bütçe gelirleri toplam 11 milyar 240 milyon TL, bütçe giderleri ise toplam 12 milyar 700 milyon TL olarak öngörülmektedir. Bu da 1 milyar 460 milyon TL bütçe açığı öngörüldüğü anlamına gelmektedir. 2021 yılında an itibarıyla bütçede yer alan miktarların sadece takriben 30%’u gerçekleşen TC kaynaklı yardımlar, bu seviyelerde seyretmeleri halinde, bu açık o nisbette artmaya devam edecek. Borçlanma limitleri de açığa oranla olduğundan, kamu maliyesini zorlamaya devam edecektir!
Bütçede personel giderlerine yaklaşık 4 milyar 100 milyon, Cari transferlere yaklaşık 5 milyar 367 milyon ve sosyal güvenlik kurumlarına ödenen devlet primleri giderlerine de yaklaşık 271 milyon TL ayrılmıştır. Bir başka deyişle, toplamda yaklaşık 9 milyar 738 milyon TL ile bütçenin takriben %77’si personel giderleri, maaşlar, emekli maaşları ve sosyal güvenlik kalemlerine harcanmaktadır.
Bütçede görüleceği üzere, mahalli gelirlerimizle cari harcamalarımızı karşılayamaz durumdayız. Ulaşmamız gereken ilk hedef, kendi kendine yeten bir yapıya, yani mahalli gelirlerimizle cari giderlerimizi karşılayabilir duruma erişmek olmalıdır. Buna rağmen, ek mesailer için ayrılan harcama 2021 yılında 165 milyon TL iken, 2022 yılında bu rakam 246 milyon TL’a arttırılmıştır. Bu da tasarruf ve kaynakların rasyonelce kullanma ilkelerine aykırıdır.
Bütçe finansmanını oluşturan gelirler kısmına baktığımız zaman da aşağıdaki tabloyu görmekteyiz.
Bütçe hacmi çerçevesinde, 2022 yılı Mahalli gelirleri 7 milyar 130 milyon TL olarak öngörülmektedir. Aşılama oranının arttırılması ile virüs tehdidinin düşürülmesi ve ekonomik çarkların seyrine dönmesi ile birlikte, 2022 yılında Mahalli gelirlerin öngörülenin üzerinde gerçekleşmesi en büyük temennimdir.
2022 Bütçe gelirleri içinde yer alan TC yardımları, yatırımlar için 710 milyon, savunma harcamaları için de 940 milyon olmak üzere toplam 1 milyar 650 milyon TL olarak öngörülmüştür.
Bütçe gelirleri arasında bulunan diğer bir kalem olan TC kredileri ise 1 milyar 150 milyon TL olarak öngörülmektedir. Bu da geçen yılın bütçesinde yer alan miktar ile aynıdır. Bu yıl, toplamda 2.8 milyar TL olan TC hibe ve kredileri ,bütçe gelirlerinin takriben % 22’ sini oluşturmaktadır. Pandemi ve etkileri devam ederken, ayrıca 2021 yılında an itibarıyla 36%’ya varan TL’deki değer kaybı devam ederken, yatırımlara ve reel sektöre yönelik katkılar yukarıdaki rakamlara kıyasla çok daha büyük miktarlarda olması bir gereksinim olmuştur.
2021 yılında öngörülenin takriben iki katına yükselen ve 2022 yılında 1 milyar 460 milyon TL olarak öngörülen bütçe açığı, iç kaynaklarla karşılanmaya çalışılmakta, ancak dış yardımlarda devam eden sıkıntı nedeniyle zorlanmaktadır. Bu yüzden, kayıt dışılığın önlenmesine yönelik çalışmaların daha da etkinleştirilmesi şarttır. Yıkıcı etkileri altında olduğumuz bu kriz ortamında, vergi zamları bu amaca hizmet etmeyecektir!
Gayri Safi Milli Hasılamız 2020 yılında 16.2% oranında bir küçülme kaydetmiştir. Ayrıca, fert başına düşen refah yaklaşık 10,000 dolara düşmüş, 2021 yılında bu düşüş devam etmiş ve halkımız maalesef fakirleşmeye devam etmiştir.
Bu bağlamda, 2022 yılında ekonomide bu sıkıntıların devamını yaşamak istemiyorsak KOBİlere ve esnafa özel, can suyu niteliğinde hibe desteği sağlanmalıdır. Devlet de, katma değeri yüksek yatırımlarla ekonomik büyümeye ivme kazandırmalı ve ekonomik çarkları hızlandırarak reel sektörde gelirlerin normalleşmesini sağlamalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
Sözlerime son verirken, 2022 mali yılı bütçe yasa tasarısının sürdürülebilir bir kamu finansman dengesi kurabileceği; kayıt dışılığa karşı etkili eylemler, teşviklere ilişkin köklü reformlar ve dış yardımların kesintisiz akışının sağlanması gibi gelir artırıcı tedbirler yanında harcama disiplini sağlayacağı; kamu kaynaklarının daha verimli kullanılabileceği, ve adil gelir dağılımı sunabileceğine dair ciddi zafiyetleri olduğunu değerlendirmekteyim. Bu rakamların refahın daha da azalmasına yol açacağını değerlendirmekle birlikte, samimiyetle yanılmayı umuyorum. Maalesef öyle görünüyor ki 2022, 2021’deki zorlukların daha çetin olacağı bir yıl olacaktır.
2022 mali yılı bütçe yasa tasarısını hazırlayan Maliye Bakanlığı bürokratlarına, katkılarını esirgemeyen tüm personele, komite ve genel kurul görüşmelerinde bizlerle birlikte yoğun mesai yapacak olan tüm Meclis personeline ve çalışmalarımızı titizlikle takip eden basın mensuplarına, en samimi duygularla teşekkür ederim!
Bütçe yasa tasarısı üzerinde yapılacak görüşmelerin verimli olmasını diler, beni dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.”