İlber Ortaylı’dan Kıbrıs için ‘yerleşmeci nüfus’ önerisi
"Kıbrıs siyasi bakımdan da stratejik yönü itibarıyla da Doğu Akdeniz demektir. Adanın Rum kesimi, Türkleri bir şekilde adadan ihraç etme planlarının peşindedir. Onun için yapılacak iş; Kıbrıs Adası’ndaki yerleşmecilerin bir ölçüde tekrar gözden geçirilmesi ve durumda rehabilitasyona gidilmesidir. 450. fetih yıldönümünde Türkiye merkezinin birtakım gösterişçi yatırımlardan çok bu gibi mekanizmaların ayarlanmasına önem vermekte büyük fayda vardır."
HABER MERKEZİ
Türkiye’den tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı bugün Hürriyet Gazetesi’nde yer alan “450. fetih yılında Kıbrıs” başlıklı yazısında, 1974’ten sonra Kıbrıs’ın kuzeyine gönderilen nüfusun hatalı olduğunu, gönderilmesi gerekenlerin Bulgaristan Türkleri olduğunu yeniden ifade ederek şimdiki yerleşmecilerin tekrar gözden geçirilmesi ve rehabilitasyona gidilmesi gerektiğini belirtti.
Tarih profesörü İlber Ortaylı’nın yazısı şöyle:
“Kıbrıs siyasi bakımdan da stratejik yönü itibarıyla da Doğu Akdeniz demektir. Adanın Rum kesimi, Türkleri bir şekilde adadan ihraç etme planlarının peşindedir. Onun için yapılacak iş; Kıbrıs Adası’ndaki yerleşmecilerin bir ölçüde tekrar gözden geçirilmesi ve durumda rehabilitasyona gidilmesidir. 450. fetih yıldönümünde Türkiye merkezinin birtakım gösterişçi yatırımlardan çok bu gibi mekanizmaların ayarlanmasına önem vermekte büyük fayda vardır.
KIBRIS, Akdeniz’in en büyük adası değildir. Sicilya ve Sardinya, bu büyük denizde yüzölçümü olarak onun önünde gelir. Buna rağmen Kıbrıs siyasi bakımdan da, stratejik yönü itibarıyla da Doğu Akdeniz demektir. O kadar ki Girit Adası’na benzer iklim ve coğrafi şartlara sahip olmamasına rağmen bu önemini muhafaza eder.
Kıbrıs’ın kışları bütün Akdeniz’de olduğu gibi yağışlı ve ılıman, yazları da aşırı sıcak ve kuraktır. Hatta bu alanda İda Dağları’nın güney kıyıları kapladığı ve Kuzey Girit’i, yani adanın mühim kısmını sıcaktan ve kuraklıktan masun tutmasına rağmen Kıbrıs’ta bu şans yoktur. Sulama, adanın en önemli sorunudur. Su sorununun çözümünü de büyük ölçüde 70 kilometre ilerideki Türkiye sağlamaktadır. Bu, adanın varlığı için bir avantajdır.
İkincisi; bilhassa Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra Kıbrıs’ın Akdeniz’deki stratejik önemi daha da artmıştır. Zaten Büyük İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli’nin Fransızların elinden Süveyş Kanalı’nı satın alması ve ardından derhal sulh yollarıyla Kıbrıs’ın geçici işgaline destek karşılığında Osmanlı İmparatorluğu’ndan Berlin Kongresi’nde alması bunu göstermektedir. Birinci Cihan Harbi başladığı zaman da İngiltere, tarafsız kalmayı ayarlayamayan Türkiye İmparatorluğu’na karşı en mühim kozunu kullandı; Kıbrıs’ı ve Mısır’ı resmen ilhak etti.
Kıbrıs Adası’nın Beşparmak Dağları’yla sahili kapsayan ve sahille arasına giren en önemli bölümü; Girne’dir. Burası, 1974’ten beri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahale ettiği Türkiye idaresiyle bütünleşen kısımdır. Bugünkü adanın Akdeniz sıcaklarından en masun kalan bölümü de Türkiye turizmine ve ziraatına açık bir vaziyettedir.
VENEDİKLİLER ZULMETTİ
Maalesef 1974’ten sonra adanın 1571’deki fethinde gösterilen siyasi deha gösterilemedi. 1 Ağustos 1571’de Kıbrıs Adası’nı Türk İmparatorluğu’na katan devlet adamı ve komutanlar yerleştirme politikaları bakımından çok akıllıca davranmışlardır; Venedik hâkimiyetinde onun önemli bir üssü olan bu ada, Ortodoks Hıristiyan nüfusun çok zulüm gördüğü bir yerdi. Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs’ın Helen nüfusunu son derece akıllı bir politikayla kendisine bağladı. Kıbrıs Başpiskoposlarının tarihi bakımdan değişmeyen statüsü, yani idari üstünlüklerini muhafaza etti. Yerli halktan seçilmiş “demogerentos” (ihtiyarlar meclisi) denen bir meclisle cemaatin kendi işlerinde önce Osmanlı Devleti’ne bilahare başpiskoposa bağlı olmalarını sağladı. Bu önemli bir politikadır; başpiskoposun tarihi, ruhani ve idari yetkileri esas itibarıyla kontrol altında tutulmuştur ve yerli halkla ilişkisinde bir paravan sistemi de kurulmuştur.
Kıbrıs halkı bu nedenle adanın en bereketli ve ılıman bölgesinde verilen dirliklerle büyük ölçüde toprak sahibi, yerli halkın bazen kendileri için de kullandığı şekilde mütegallibe bir sınıf halindedir. Sanatlar bu çerçevede gelişmiştir ve Kıbrıs’ın vakıfları zengin bir tarıma dayandığı için önemlidir.
Osmanlı idaresinin vakıflar konusundaki hassasiyetini, İngiliz işgal döneminde de gösterdiği görülmektedir. Bu nedenle Kıbrıs halkının ayakta kalabilmesi mümkün olmuştur. Bununla birlikte ikinci dereceye düşen nüfusun başına gelen her zaman ortaya çıkıyor; göç… Halk ya İngiltere’ye ya da imparatorluğun sömürgelerine ama önemli ölçüde Türkiye’ye göçmüştür. Bunun yanında Türkiye’nin özellikle 1930’lardan sonra milli eğitim bakımından yaptığı müdahale ile kurduğu lise ve okulların büyük faydaları görülmüştür.
NÜFUSUN KAYNAĞI TOROSLAR
Halkın konuştuğu şive Güney Akdeniz-Toroslar bölgesindeki şivedir. Mühimme defteri ve tahrir defterlerinden anlaşılmaktadır ki halkın etnojenetik yapısı büyük ölçüde Toros Türkmenlerine dayanmaktadır; yani yaylalardaki Türkmenlerin arasındaki çekişmeler, tahrir eminleri ve vergi meselesinde devlet ile olan çatışmalar onların buraya sürülmesine sebep olmuştur. Bu nedenledir ki adada Türk nüfusun kaynağının ne olduğu bellidir.
Helen nüfusu da eskiden var olan ve bilahare İngiltere’nin idaresi döneminde Yunan kıtasından gelenlerle büyümüştür. Tabii bunun yanında Lübnan’dan gelen Maruniler ve diğer bazı Akdeniz halklarını mevcudiyeti de açıktır ve bu durum, bugüne kadar da devam etmiştir.
Kıbrıs Adası fethedildikten sonra Kaptan Paşa’nın ve merkezi idarenin kontrolü altındadır. Bu stratejik önem, büyük ölçüdeki yatırımlar ve vakıf kurumuyla devam ettirilmiş görünüyor. Ama asıl önemlisi 1878’deki Britanya işgalinden sonra adadaki konumdur. Şurası bir gerçektir ve bir içtimai kanundur; ikinci dereceye düşen halk grubu bu gibi durumlarda kalabalık birinci gruba karşı daima işgalci, mütehakkim veya sömürgeci devletin organlarıyla işbirliğine girişir.
Seçkin Kıbrıslı Türkler ya toprak sahibidir veya bunların İngiltere’de okuyan çocuklarıdır. Adli mekanizmaya nüfuz etmişlerdir. Bizzat Rauf Denktaş da savcılık görevinde bulundu ve kendisini çok iyi yetiştiren hukukçudur.
EOKA teşkilatı Yunanistan’ın Kıbrıs’ı ilhak isteğine dayanır. Bu konuda EOKA ve Yunanistan başarı sağlamıştır. Sebebi de bir müddet Helen halkın solcularının dahi doğrudan doğruya bu tip bir bütünleşmeye sessiz kalmalarıdır. Moskova’nın etkileri artmaya başlayınca EOKA’nın da yaşamında problemler başlamıştır. General Grivas hayatında zorluklarla karşılaşmaya başladı. Makarios’la Yunanistan ve askeri çevreler çatışmaya düştü.
Kıbrıs’ın işgalinden evvel de Amerika Birleşik Devletleri’nin İngiltere ile örtülü bir şekilde aslında Kıbrıs Adası’ndaki sol hareketleri önlemek istediği açıktır. Bununla birlikte Yunan solcularının milliyetçiliği de kendi karakterini göstermiştir.
1959 yılında Londra-Zürih antlaşmalarıyla çift toplumlu bir idarenin getirilmesi bir başarıdır. Bu bir federatif sistem değildir. Federatif sistem ancak 1974’ten sonra kurulabilmiştir. Bugün artık bunun da bir çıkmaza gitmesi dolasıyla adanın bağımsızlığı söz konusudur.
Şunu unutmayalım, yerleştirme konusunda son derece plansız davranılmıştır. Bugün adada çok faydalı olan, yerli nüfusla bütünleşen ve başarılı olanlar Bulgaristan Türklerinden göçenlerdir. Tuna boyu Türklerinin hem tarımda ve zanaatlardaki çalışkanlığı hem de hayat görüşlerinde ve davranışlarındaki ada halkına benzerlik onların orada sevilmesine ve tutulmasına neden olmuştur. 1974’ten hemen sonra yapılan yerleştirmeler ise hatalıdır.
AVRUPA BİRLİĞİ İLLÜZYONU
Annan Planı’nın bile referanduma sunulmasında bu kitlenin bir kısmı bu nedenle aleyhte davranmıştır. Bir illüzyon peşindedirler; Kıbrıs ile birlikte Avrupa Birliği’ne dahil olacaklarına inanıyorlar. Bu tamamıyla bir fantezi! Adanın Rum kesimi, Türkleri bir şekilde adadan ihraç etme planlarının peşindedir. Ve şayet Avrupa Birliği’nin içinde kalırlarsa ve Kıbrıs da Türkler tarafından şimdiki statüden geriye dönülürse bu plan gerçekleştirilebilecektir.
Onun için yapılacak iş; Kıbrıs Adası’ndaki yerleşmecilerin bir ölçüde tekrar gözden geçirilmesi ve durumda rehabilitasyona gidilmesidir. 450. fetih yıldönümünde Türkiye merkezinin birtakım gösterişçi yatırımlardan çok bu gibi mekanizmaların ayarlanmasına önem vermekte büyük fayda vardır ve kaçınılmazdır.”