Armağanlar, hediyeler köleler yaratır, tıpkı kırbaçların köpekler yaratması gibi…

"Sarayla, köşkle itibar elde edilebilseydi, dünyanın en zengin insanı olan Sultan Hassanal Bolkiah'in ülkesi Brunei'den daha "itibarlısı" olmazdı."

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs’ın kuzeyindeki açıklamaları gündemdeki yerini koruyor. Cumhuriyet Gazetesinden Mustafa Erdemol bugünkü yazısında Ünuit halklarına ait bir vecize üzerinde Erdoğan’ın KKTC’ye külliye müjdesini değerlendirdi. “Beyefendinin KKTC parlamentosundaki muhataplarına o son derece üstten bakan konuşmasında oraya yapılacak olan cumhurbaşkanlığı külliyesinin, “Türkiye’nin hediyesi” olduğunu söylemesi bir başka faciadır” ifadelerine yer veren Erdemol, hediyenin tehlikeli bir iş olduğu üzerinde durdu.

Cumhuriyet Gazetesi Pazar Eki’nde yer alan Mustafa Erdemol’un yazısı şöyle:

“KKTC ziyaretine başlamadan birkaç gün önce “Bir müjde vereceğim” dediğinde daha önceki müjdelerinde öyle çok da “müjdelik” bir şeyler olmadığını bilmiş de olsam bu kez onlar gibi değildir belki diye düşünmüştüm, yalan yok. Artık, hem adada yaşayan iki toplumu hem de soruna taraf ülkeleri hayli yormuş olan soruların çözülmesine yardımcı olacak bir jest ya da bir öneri gelir sanmıştım. Ancak AKP Genel Başkanı’nın, ki- mi yandaşların bile tepkisini çeken müjdesi (!) KKTC’ye de bir “cumhurbaşkanlığı külliyesi” yaptırmakmış meğer.

GÖZLERİNE BAKA BAKA
“Müjde”yi duyduğumda, Genel Başkan’ın bir önceki gidişinde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı işaret ederek “Sayın Başkan bir yer gösterirse biz yaparız” dediğini hatırladım. Öylesine edilmiş bir laf degilmiş demek ki. O gün ciddi ciddi “Dünya böyle şeylere önem verir” de demişti. Kastettiği dünya hangisidir bilemem ama “kendi dünyasında” bunlar gerçekten önemli. Gücü seviyor oluşunu “Devletin gücünü gösterme” tutumuyla harmanlama başarısını takdir edenlerdenim ben, peşinen söyleyeyim. Bu kadar kibir karşıtı laflar eden, mütevazılıktan dem vuran birinin, milyarlık, çok odalı saray yaptırması, uçak filosu oluşturması, sonra tüm bunları “kendim için istiyorsam namerdim” tadında devlet adına yaptığını söylemesi, olana bitene aldırmayan “rahat” bir kafanın tutumu olabilir. Gerçekten çok rahat. Bu rahatlık, dünyada sadece Türkiye’nin tanıdığı başka bir ülkenin parlamentosunda, milletvekillerinin gözünün içine baka baka “Cumhurbaşkanlığı konutunuz gecekonduya benziyor” demenin nasıl muhataplarını küçümseyici bir tavır olduğunu anlamasına engel bir rahatlıktır. Her insanda rastlanmaz pek.

Zihniyetini oluşturan kültürel kodlarda her ne kadar tersi iddia edilse de şatafata, süse yönlendirmeler vardır. Peygamberin zengin sahabelerinin malları mülklerini İslam yolunda harcamalarından yola çıkılarak paralı olmanın yararlı olduğu da savunulur. Tele vaiz Nihat Hatipoğlu’na sorun, anlatsın. Bir yazısında söz de etmiştir bundan, peygamberin “fakir olmaktan Allah’a sığınırım” dediğini de yazmıştır ayrıca. Niyet başka olabilir ama zenginliğin iyi olduğuna gerekçe bir kere bulundu mu gerisinin önemi yok tabii, İslam devletçi bir dindir, devletsiz olmaz. İslami değilse de İslamcı politikacıların yönetimindeki devlet ihtişamdan hiç de uzak değildir.

Yani AKP Genel Başkanı’nı “Dünya böyle şeylere önem verir” deyişi “kendi dünyası” açısıdan doğrudur. Sarayla, köşkle itibar elde edilebilseydi, dünyanın en zengin insanı olan Sultan Hassanal Bolkiah’in ülkesi Brunei’den daha “itibarlısı” olmazdı herhalde.

Beyefendinin KKTC parlamentosundaki muhataplarına o son derece üstten bakan konuşmasında oraya yapılacak olan cumhurbaşkanlığı külliyesinin, “Türkiye’nin hediyesi” olduğunu söylemesi bir başka faciadır, söyleyeyim.

HEDİYE TEHLİKELİ BİR İŞ
Kendi çapında, bazen bütçeyi göçertecek kadar eli açık sayılırım. Yani karşındakine değerini ifadeye yetmese de en azından onu değerli bulduğumu gösteren hediyeler almayı se verim. Ama ne bir kadın arkadaşıma “Parfümün berbat, sana ben alayım” ne de bir erkek arkadaşıma “Gömleğin çok kötü, sana getireyim” dedim. Nazımız geçenlere şaka yollu böyle densizlikler ederiz ama denmez, denmemeli. O zaman verdiğiniz hediyeniz, muhataplarımıza, onlara yakışsa bile kendi estetiğinizi dayatma fırsatı için kötü bir gerece dönüşür. (Yine de istisnai durumlar oluyor tabii. Örneğin ağzımda kalitesiz bir puro görüp de bana iyisi verilmek istenirse bunda bir sakınca yok, o olur. Belirtmiş olayım.)

Birbirimize aldığımız hediyelerde olmaz bu ama devletlerarası bu tür hediyeleşmeler iyi bir görüntü vermez. Şu güzel halk Inuitlerin iyi bir lafı vardır. (Bu ara da kendilerine Eskimo denmesinden hoşlanmazlar, ki haklılar, topraklarına el koyan beyazların adlandırmasıdır bu. Alpay Özalan adlı AKP milletvekili de kalkıp bir kitap yazdı biliyorsunuz, ABD’nin yerlilere ne yaptığını anlatmış. Kapağını boydan boya kendi fotoğrafının kapladığı kitabın adını Kızılderililer koyarak baştan kaybetti zaten. ABD egemenlerinin küçültücü anlamda taktıkları bir sıfattır bu. O kadar araştırıp kitap yazmış sözde, yerlilerden Kızılderili diye söz edilmemesi gerektiğini bilmiyor. Çok kızdığım için, yeri geldi burada yazayım dedim).
Inuitlerin lafı diyordum, kendilerine verilen armağanlara pek temkinli yaklaşırlardı. “Armağanlar, hediyeler köleler yaratır, tıpkı kırbaçları köpekler yaratması gibi” diye bir de vecizeleri vardır. Aman ha, kimseye, herhangi bir topluluğa bir şey dediğim, imada bulunduğum yok. Sadece hediye verilenlere Inuitlerin düşündüğünü düşündürtmemek lazım. Dediğim bu.”

DAUSEN

Girne Belediyesi

Gönyeli Alayköy Belediyesi