Dr. Ayten ‘O’ yılları anlattı…
Babası Afrika, annesi Anadolu kökenli olan Dr. Ayten Berkalp, kendisini Limasollu olarak hissettiğini söyleyerek savaş yıllarında yaşadıklarını anlattı: "Genç Rum doktor önüme geçti ve 'Ne münasebet… Dışarı çıkın, onu öldürmek için önce beni öldürmeniz lazım'." dedi.
Dr. Ayten Salih Berkalp 1934 Mağusa doğumlu… Babası polis komutanı, annesi ev hanımı olan Berkalp, 7 kardeşin 5’inci çocuğu… Babası Afrika, annesi Anadolu kökenli olan Dr. Ayten Berkalp, kendisini Limasollu olarak hissettiğini söylüyor…
Anaokul ve ilkokul 3’üncü sınıfa kadar Mağusa’da okuyan Ayten Berkalp, daha sonra Leymosun İlkokulu’na devam etti. Ortaokulu Lefkoşa’daki Viktorya Tali Kız Okulu’nda bitiren Ayten Berkalp, lise eğitimi için Türkiye’ye giderek, İstanbul Çamlıca Kız Lisesi’nde eğitim gördü. Ayten Berkalp, üniversite eğitimini ise İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Üniversite eğitimi sonrasında Kıbrıs’a dönen Berkalp, toplumsal direniş yıllarında hem doktor, hem mücahide hem de sancaktar olarak aktif rol üstlendi. İlk kadın başhekim, ilk kadın sancaktar, ilk kadın anestezi uzmanı gibi unvanları olan Berkalp, hayatı boyunca sporla da iç içe oldu. İstanbul’a eğitim için gidişi sonrasında Fenerbahçe’de kadın voleybol, basketbol ve atletizm takımlarının kurulmasına ön ayak olan Berkalp, Fenerbahçe’de kaptanlık da yaparak, kulüp tarihine adını altın harflerle yazdırdı.
Toplumsal direniş yıllarının sonrasında KKTC’nin kuruluşuna giden süreçte yönetici pozisyonunda devlet kademesinde görev de üstlenen Berkalp, özel hayatıyla ilgili, “O günlerde evlenmeyi düşünemezdim, bir erkekle evlenmeyi düşünecek zamanım yoktu. Ben kendimi ülkemle evlenmiş gibi düşünüyordum” ifadelerini kullanıyor.
Türk Ajansı Kıbrıs’ın sorularını yanıtlayan Berkalp, çocukluğunu, gençlik dönemini, İstanbul yıllarını, Kıbrıs’a döndükten sonra yaşadıklarını anlattı. Berkalp’in hayatı, Kıbrıslı Türklerin yakın tarihine ışık tutar nitelikte.
“AYTEN MUTLAKA OKUYACAK”
Ayten Berkalp’in yaşamındaki dönüm noktalarından biri elbette İstanbul yılları. 1949 yılında, daha 15 yaşındayken Kıbrıs’tan Türkiye’ye lise eğitimi için gitmeye nasıl cesaret etti? Onu bu yolculuğa çıkaran motivasyon neydi? Berkalp anlatıyor:
“Benden 2 yaş büyük bir ablam vardı ve babam ona şiir ezberletmeye çalışıyordu. Babam bir ara ablama kızdı ve şöyle dedi, ‘Ayten’e sorsam şimdi okuyacak bana şiiri’… Ben de, ‘Okuyayım mı baba’ dedim, ‘Oku dedi’… Ben de okumaya başladım. O günden sonra babam bana sık sık şunu söyledi, ‘Ayten okuyacak. Evlatlarım arasında Ayten mutlaka okuyacak.’ O sıralarda da en büyük ihtiyaç doktor. Çok az doktor var. İki defa anımsıyorum Limasol’a Türk doktorun geldiğini ancak devamlı bir doktorumuz olmadı. Ben daha küçücük bir kızken Türkiye’ye gidip doktor olacağımı benimsedim. Sevinçle Türkiye’ye okumaya gittim.”
“SİSLERİN ARASINDA İKİ TÜRK BAYRAĞI GÖRDÜM”
Berkalp, aradan 70 yılı aşkın bir süre de geçse, Türkiye’ye ilk gidişinde yaşadığı heyecanı hala hatırlıyor…
“Sabah erken sisli bir günde gemiyle giriyorsunuz limana… Her taraf sis içinde, bulutların, sislerin arasında iki Türk bayrağı gördüm. Bayrak hasreti çeken, bayrağını göndere çekemeyen bir millet olarak doğduk, büyüdük. Bayrakları görmek bana büyük bir heyecan verdi”
5 YILLIK ÇAMLICA KIZ LİSESİ EĞİTİMİ…
İstanbul Çamlıca Kız Lisesi’nde eksik bazı derslerden dolayı kendisini ortaokulu tamamlamış olarak kabul etmediklerini ifade eden Berkalp, geçici olarak orta ikiye kayıt yaptığını, bir üst sınıfa geçmek için hazırlanan sınavları verdiğini ve aynı yıl orta üçüncü sınıfa geçtiğini söyledi. Ayten Berkalp, liselerin o dönemde dört yıla çıkarılması ile orta son ve 4 yıl lise olmak üzere 5 yılda lise eğitimini tamamladığını belirtti.
DİŞ HEKİMLİĞİ’NDEN TIP FAKÜLTESİ’NE…
İstanbul Çamlıca Kız Lisesi’nde eğitimini tamamlamasının ardından yine Türkiye’de Erenköy Lisesi’nde “Olgunluk Sınavı”na girdiğini dile getiren Berkalp, bu sınavı başarıyla geçtiğini aktardı. Kıbrıslı yani yabancı uyruklu biri sıfatıyla üniversiteye Tıp Fakültesi’ne kayıt için gittiğinde, liseyi Türkiye’de okuduğu için üniversite giriş sınavına girmesi gerektiğinin kendisine söylendiğini kaydeden Berkalp, bu sınavı da iyi dereceyle geçtiğini belirtti. Ancak Tıp Fakültesi ile birlikte başvuru belgesine en çok puan gerektiren “Diş Hekimliği”ni de yazdığı ve kazandığı için üniversite eğitimine “Diş Hekimliği” ile başlamak zorunda kalan Berkalp, Şubat ayında Tıp Fakültesi’ne geçiş yaptırdı.
“SPOR YAPMAK İSTEDİK BUNU DA FENERBAHÇE’DE YAPMAK İSTEDİK”
İlkokuldan itibaren sporla iç içe olan Ayten Berkalp, İstanbul Çamlıca Kız Lisesi’nde voleybol, basketbol, atletizm takımlarında yer aldı, şampiyonluklar kazandı. Lise eğitimini tamamladıktan sonra bir kulüp çatısı altında spor yapmaya devam etmek isteyen Berkalp’in işte Fenerbahçe ile buluşması böyle oldu… Ayten Berkalp o zamanları şu sözlerle anlattı:
“Mezun olduk. Ben merak ettim acaba üniversitede ne spor yapacağız. Bir üniversiteli arkadaşa sordum. Bana dedi ki, ‘Vallahi kızların arada 4-5 tane voleybol maçları olduğunu biliyorum. 5 fakülte giriyor, 5 maç yapıyorlar, biri şampiyon oluyor.’ 9 ayda 5 hafta çalışacağız sadece. Bu bizi tatmin etmedi. Neden biz bir kız takımı kurup da spora devem etmiyoruz bir kulüpte diye düşündüm.
“BEN İLK GALATASARAY FORMASI GİYMİŞTİM”
Yabancı bir ekip İstanbul üzerinden doğuya uçacaktı. İstanbul’da kaldığı sürece Galatasaray’ın kız takımıyla maç yapmak istemişler. Ama Galatasaray’ın kız takımı yok. Bunun üzerine her okula müracaat ederek, 1 veya 2 oyuncu istediler, alelacele bir takım kurdular ve bizi o takımın karşısına çıkardılar, mağlup olduk. Ben ilk Galatasaray forması giymiştim. Buna rağmen Galatasaray’a değil Fenerbahçe’ye girmek istedim. Çünkü benim iki küçük erkek kardeşim, özellikle Üner Fenerbahçe’nin sadece maçlarını değil, antrenmanlarını bile kaçırmazdı. İşte, ‘Lefter şöyle vurdu, Mehmet Ali, Şeref bunu yaptı…’ Hep onları dinledim. O yüzden ben Fenerbahçe’ye gitmeyi arzu ettim. Galatasaray’dan bir yönetici bana telefon açtı, ‘Neden bizim takıma gelip, takım kurmadın da, Fenerbahçe’de kurdun’ dedi. Ben de, ‘Ben Galatasaraylı değildim, siz çağırdınız, geldim oynadım ama ben Fenerbahçeliyim’ dedim. Biz Fenerbahçe’de Basketbol Kız Takımı’nı kurarak başladık çalışmaya, ama o sırada bölgede “Teşvik Turnuvası” diye basketbol değil, voleybol maçları ilan edilince, biz basketbol antrenmanından çıkıp, voleybola hazırlandık, 6 kişiyi bulduk oynamak için ve ilk maçımızda Galatasaray’a mağlup olduk. Ancak ikinci maçı alarak, şampiyon olduk turnuvada… Üniversitede kaldığım 6 yıl boyunca 23 şampiyonluk maçı yaptık, 19’unu kazandık, voleybol ve basketbolda…”
“Spor yapmak istedik, bunu da Fenerbahçe’de yapmak istedik” diyen Berkalp, Fenerbahçe’de kadın voleybol, basketbol ve atletizm takımlarının kurulmasına ön ayak oldu. Fenerbahçe’de kaptanlık da yapan Berkalp’in 1956 sezonunda basketbolda Fenerbahçe’nin Kadıköyspor’a karşı aldığı 55-8’lik galibiyetinde 25 sayı atarak, kırdığı rekor uzun süre kırılamadı.
FENERBAHÇELİLER, ÇAMLICALILAR, TIBBİYELİLER…
Halen Türkiye’ye gittiğinde Fenerbahçeliler, Çamlıcalılar, Tıbbiyeliler ile görüştüğünü dile getiren Berkalp, “Üç grubum var mutlaka 3’ünü de ziyaret ediyorum ve eski günleri anıyoruz” dedi.
1960’TA KIBRIS’A DÖNÜŞ… VE KANLI NOEL
6 yıllık Tıp Fakültesi eğitimini tamamladıktan sonra 1960 yılında Kıbrıs’a dönen Berkalp, 1 yıllık mecburi hizmetinin sonrasında Limasol’a tayin oldu. Limasol’da 1 yıla yakın çalıştığını ifade eden Ayten Berkalp, o dönemde genel pratisyen olduğunu, nöbetçi olduğu günlerde ise anestezi yapma mecburiyetleri olduğunu anlattı. Anestezi konusunda daha fazla eğitim almak için Lefkoşa Hastanesi’ne giden Berkalp, “Kanlı Noel” olarak bilinen Aralık 1963’te olaylar çıktığında anestezi asistanı olarak Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde çalışıyordu. Anestezi uzmanı 2 Rum doktorun izinli olması nedeniyle, olaylar başladığında Lefkoşa Hastanesi’nde sadece Dr. Vedat Keus ve kendisinin anestezist olarak görev yaptığını aktaran Berkalp, hastanenin cerrahi bölümünde ise tek başına çalıştığını ifade etti.
“DR. AYTEN’İN GELMESİ LAZIM”
Yaralıların cerrahi bölümüne geldiğini anlatan Berkalp, olaylar başlamadan 1 gün önce Türk Hekimler Birliği’nde toplandıklarını belirterek, şunları kaydetti:
“Türk Hekimler Birliği’nde toplandık ve dendi ki, ‘Eğer hadiseler çıkarsa Rum bölgesine gidemezsek, Türk bölgesindeki klinikler özel hastane gibi çalışacaklar.’ Ben Necdet Ünel’in kliniğinde görev alacaktım. Yalnız ben şunu sordum, ‘Bana Rum tarafına gitme diyorsunuz, ben nasıl gitmeyim, Rum tarafında yaşıyorum.’ ‘Gitmeyeceksin’ dediler bana… ‘Lütfen bakandan (Niyazi Manyera) izin alın’ dedim. Çünkü ben gitmezsem de bir hasta ben olmadığım için geç kalınır ölürse, ben ertesi ne yüzle hastaneye gideceğim, ben doktorum. ‘İzin verilirse gitmem ama verilmezse gidiyorum’ dedim. Sayın Bakan, başhekimle konuştu. Başhekim, “Dr. Ayten’in gelmesi lazım’ demiş. Ben o gece hastaneye döndüm ve pencereden baktığımda köprünün üzerinde askerleri gördüm ve anladım bir hadise çıkacağını… Nitekim pazar gecesi (21 Aralık) ameliyat için anestezi verirken Ledra Palas’tan silah sesleri geldi, Çetinkaya’dan cevap geldikten sonra, her mahallede çatışma çıktı. Çatışmalar sabaha kadar devam etti.”
Berkalp, ertesi sabah yaşananları ise şu sözlerle anlattı:
“Pazartesi sabahı kapıyı açtım, gidip hastama bakacaktım, karşımda tanımadığım genç bir çocuk ve erkek hemşire gördüm. (Menteş Zorba ve Veli Hüseyin) Erkek hemşire bana dedi ki, “Abla bizi ne olur Türk tarafına götür, evimize gideceğiz.’ İzin almaya gittim, alamadım. Ben de çocukları ve hastanedeki dairemi yoklamalarına izin vererek, çocukları pazartesi akşamına kadar dairede muhafaza ettim. Pazartesi akşamı, başhekim çocukları benden alıp, başhemşirenin evine verdi. Ve çocuklar kurşunlandı. İki olay oldu hastanede biri bu… Biri de bu olaydan önce hasta oğluna kan verilen bir babayı benim bilgim haricinde kan bankasına yolladılar ve bir daha görmedik adamı, ölüsünü gördük sonra morgda… İlk vakamız budur Yusuf Ahmet… Ondan 1 ay sonra oğlunu da yolladılar bize… Belli ki kanaması oldu, kan vermediler, oğlu da öldü…
“ONU ÖLDÜRMEK İÇİN ÖNCE BENİ ÖLDÜRMENİZ LAZIM”
Bu iki olay üzerine ‘Ben artık çalışmıyorum’ dedim ve o adamlar bizi de takip etti belki şahidiz diye bizi yok edeceklerdi. Bir Rum genç doktor beraber çalıştığımız, ‘Ne arıyorsunuz’ dedi onlara. Ben, ‘İçerde ameliyathanede silahlı adamlar var, bizi takip ettiler’ dedim. Genç Rum doktor önüme geçti ve, ‘Ne münasebet… Dışarı çıkın, onu öldürmek için önce beni öldürmeniz lazım. Ayıptır bu kadın 48 saattir bizim için çalışıyor’ dedi.”
MAKARİOS’UN LEFKOŞA HASTANESİ’NE GELİŞİ
24 Aralık’ta Türk uçaklarının geçiş yapmasının sonrasında Makarios’un, bir doktor ve başhemşire dahil 30’a yakın kişinin 2 odada kapalı ve tehlikede olduğunu öğrendiğini aktaran Ayten Berkalp, o gece Makarios’un bizzat hastaneye geldiğini söyledi.
“Makarios bana dedi ki, ‘Sizi kurtarmaya geldim’… ‘Nasıl kurtarıyorsunuz bizi’ dedim. ‘Sizi sarayıma götürüyorum’ dedi. ‘Bizi burada öldürmüyorsunuz, sarayınızda öldüreceksiniz ve yok edeceksiniz’ dedim. Makarios, ‘Ben bir din adamıyım, ne münasebet, sizi piskoposhaneye götüreceğim’ dedi. Ben de ‘Bir şartla çıkarım İngiliz Yüksek Komiserliği’ne haber ederseniz’ dedim. Onun üzerine gittik. Ertesi gün bizi İngiliz Yüksek Komiserliği’ne götürdüler, bunun sonrasında Türk bölgesine geçirildik.”
“BİRİ BENİ HEMŞİRE PELERİNİ İLE SARDI”
Berkalp, Makarios ile hastaneden çıktığı gün unutamadığı bir detayı ise şu sözlerle dile getirdi:
“Lefkoşa Hastanesi’nden ayrılırken, kısa kollu gömlek ve ameliyathane kıyafetiyle çıktım hastaneden, biri beni hemşire pelerini ile sardı. Bir tek onu anımsıyorum, güzel bir anı olarak… Kış, kıyamet 24 Aralık, kim ise Allah razı olsun, öyle çıktım…”
“İLK DEFA YÜKSEK SESLE AĞLAMAYA BAŞLADIM”
Türk bölgesine geçirilirken, ilk defa medyanın da kendileriyle birlikte Türk bölgesine geçtiğini anlatan Berkalp, Türk bölgesine geçer geçmez Kumsal Katliamı’na tanık etti…
“Dr. Küçük’ün ailesinden bana medyayı bir yere götürme emri verildi. Gittiğim yerin neresi olduğunu bilmiyordum. Meğer Kumsal’daki şimdi müze olan binaymış. Girdik içeriye, arkaya doğru gidiyoruz. Bir kapı açtılar, banyoya girdik, tuvalet ayrı, banyo ayrı… Bir baktım, yaklaştım, bir kadın iki kolu açık, öndeki kolunda iki çocuk, diğerinde tek bir çocuk… Çok kötüydü… Unutamadığım olaylardan bir tanesidir bu… Çok ölüm gördüm doktorum, hastanedeki 2 çocuğun da ölüsünü de gördüm onlara da çok üzüldüm ama bu sabiler… İlk defa o kadar insanın içinde arkada medya grubu yüksek sesle ağlamaya başladım. Bayılıyorum gibi oldum sallandım. Biri beni tuttu, beni hemşire zannetmişler, ‘Üzülme hemşire hanım, intikamlarını alacağız’ dedi. Beni çıkardılar ve Adiloğlu Hastanesi’ne yolladılar.”
1971’TE BAŞHEKİM OLDU
1967-1968’de İngiltere’de ihtisas eğitimine devam eden Berkalp, dönüşte ve ondan önce de 1964-1967 yıllarında Baf-Poli, Lefke-Erenköy’e doktor olarak gitti. Anestezi uzmanı olduktan sonra 1971’de başhekim olan Berkalp, ilk 1962-63 yıllarında, daha sonra ise 1971’de mücahide olarak yemin etti. Bu iki yeminin de teşkilata giriş yemini olduğunu söyleyen Ayten Berkalp, 1971-74 arasında istihbaratta eğitim gördüğünü belirtti.
20 TEMMUZ 1974…
20 Temmuz 1974’te olaylar başladığında Limasol’da olduğunu dile getiren Berkalp, “Akşam bizim mevziler yavaş yavaş düştü, 2 mevzi hariç… Bütün halk bizim hastanenin önündeki alana toplandı. Limasol’un nüfusu o zamanlarda 7 bin… Bir kısmı üslere doğru kaçarken, kalan halkın 2 bin kişisi esir alındı, stadyuma kondu. Sadece erkekler 15 yaşından 70 yaşına kadar sonra yaş sınırı 65’e düştü, 8 gün 8 gece açıkta güneşin, 45 derece sıcaklığın altında kaldılar. Stadyum deniz kenarındaydı gece nem, gündüz sıcak… Limasol Türk Hastanesi’nin önü çok dolunca kadınları ise 1 gece için bir kliniğe topladılar, ertesi gün salıverdiler. Ben hastanede kaldım, terk etmedim. 14 bakıcım, 144 kişi odu, 100 küsur kişi katıldı bana… Ben kendilerine bir görev çizelgesi hazırladım. 10 Ağustos’ta İkinci Barış Harekâtı başlamadan yaralıları toplayıp kuzeye geldim, hastaneye bıraktım.
GÜNEY SANCAKTARLIĞI GÖREVİ
Bu kez beni bayraktara götürdüler. Dr. Necdet Bey, ‘Benden bir subay istemiştiniz, işte size Dr. Ayten. Başka bu görevi yapabilecek kimse yok’ dedi. Komutan kadın olduğum için beni hiç yadırgamadı, ‘Lütfen Ayten Hanımın Güney sancaktarı olduğunu belirten bir yazı yazın’ dedi. Ben, ‘Bana sözlü olarak ne istediğinizi söyleyin önce’ dedim, O da, ‘Biz güneyde bir sancaktar istiyoruz, hem güneydeki mücahitlerimizi derleyip toplasın, köylere de gidebilen, ama sakın kaçak işlerine girmeyin, hayatınızı tehlikeye atmayın. Benim 40 bin askerim var, eğer Rumun bize yönelik harekâtını yarım saat önce bildirirseniz, binlerce askerin hayatını kurtarırsınız’ dedi. Tüylerim diken diken oldu. ‘Görevi aldım kabul ettim’ dedim.”
BAF SANCAKTARI’NIN KAÇIRILMASI OLAYI
Güneyde kalan ve şifre adı “patates” Baf Sancaktarı’nın kaçırılması olayında görev aldığını da belirten Berkalp, Lefkoşa’daki bayraktarın kendisine, “Ne yaparsan yap, yeter ki onu kurtar” dediğini ifade etti. Berkalp, sancaktarı kurtarma hikâyelerini şu sözlerle anlattı:
“Baf’tan yaralı getiren Dr. Halim Hocaoğlu ile görüştüm. Sen yaralı hastaları doktor olarak getirebiliyorsun diyerek, görevimi söyledim ve ‘Ne olur yardım et, koy arabanın bagajına Cezmi Beyi (Baf Sancaktarı) getir’ dedim. Dr. Halim de, ‘Yardım ederim ama saçma teklifini kabul etmem. Neden saklayım, alıp getireceğim. Akut apandisiti var diyeceğim’ dedi. Ona isim verdim, ‘Bu adamla konuş’ dedim. Baf Türk Hastanesi’ne Dr. Halim’e giden bir hasta da Cezmi Beyin yardım talebini iletti. Dr. Halim de, ‘Saat 13.00’de pijamasını giyip, ikinci çıkış kapısı civarında hazır olsun’ dedi. Ve Adamı aldı, arabasına koydu. Üslere götürdü. 3 ayın sonunda sancaktarı İngiltere’ye kaçırdık. İngiltere’den Türkiye’ye ve sonra kuzeye geçti.”
BÜROKRASİYE ADIM…
20 Temmuz sonrasında 1975’te Sağlık Bakanlığı Müdür Muavini görevini üstlenen Dr. Ayten Berkalp, böylece büroksiye de adımını attı. Yöneticiliğe başladığı üçüncü yılda, müsteşarının emekli olduğunu, müdürünün hayatını kaybettiğini dile getiren Berkalp, müdür muavini olarak bu iki görevi yürütmeye başladığını ve 1978’de mecburi Sağlık Bakanlığı müsteşar vekilliği görevini aldığını kaydetti. 1982’ye kadar bu görevi yürüttüğünü dile getiren Berkalp, 1982’de Sağlık Bakanlığı Müsteşarı olduğunu ve 1991 yılına kadar bu sürdürdüğünü belirtti.
“BEN KENDİMİ ÜLKEMLE EVLENMİŞ GİBİ DÜŞÜNÜYORDUM”
Mücadele içinde geçen hayatında neden hiç evlenmediği sorusunu da yanıtlayan Berkalp, “O günlerde evlenmeyi düşünemezdim, bir erkekle evlenmeyi düşünecek zamanım yoktu. Ben kendimi ülkemle evlenmiş gibi düşünüyordum” diyerek, karşısına çıkan kişilerin de genellikle yabancı olduklarını belirtti. Kanadalı bir BM askerinin iki defa adaya geldiğini dile getiren Berkalp, “Ben o sırada Doğan Türk Birliği kulübü başkanıydım, adamı alıp maça götürdüm. Adam da şaşırdı, o ta Kanada’dan geliyor, ben onu alıp maça getiriyorum” dedi. Berkalp, ablalarının çocuklarını da büyüterek, evlat sevgisini yaşadığını ifade etti.