“Tatar’ı uyardım, Türkiye iki devletli çözümden vazgeçecek”
Cenevre’de 27-29 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek olan gayri resmi 5+1 toplantısından bir sonuç beklemediğini ifade eden 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Kıbrıs sorununun birkaç yıllığına rafa kalkacağını ve Türkiye’nin iki devletli çözümden vazgeçeceğini ifade etti.
Bugün Kıbrıs, “Cenevre Özel” programının ilk konuğu olan 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın’a verdiği röportajda Cenevre toplantısına gidilirken yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Crans Montana’da çözüme çok yaklaşıldığı, Türkiye’nin garantörlüğü tartışmaya hazır olduğu halde bugün iki devletli çözüm paradigmasına dönüşünü değerlendiren Talat, bu değişikliği Türk dış politikasının Kıbrıs’a yönelik olarak günlük etkilerle değişmesine bağladı. Talat şunları kaydetti:
TÜRK DIŞ POLİTİKASI GÜNÜBİRLİK VE TEPKİSEL
“Türkiye garantörlüğü bile tartışmayı kabul etmişken hatta Guterres’in ifade ettiği tek taraflı müdahale hakkının olmayacak bir konu olduğu yönündeki sözlerini Türkiye kabul etmişken Rum lider Anastasiadis’in siyasi eşitliğin özellikle karar alma mekanizmalarındaki uygulamasına itiraz etmesi sonucunda süreç zora girdi. Sonra Anastasiadis Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kulağına “seçimler bitsin, ben iki devleti veya konfederasyonu da görüşmeye hazır olacağım” dedi bunu herkes biliyor. Bunu söyleyince Türkiye bu işin üstüne yattı. Madem ki iki devleti konuşabilir varsın bundan sonra bunu görüşürüz dedi. Bu arada da bizim tarafın, Akıncı’nın yaptığı bir hata oldu. “Bizim neslin son dememesidir” dedi. Bu da Türkiye’nin kışkırtılmasına neden oldu. Ondan sonra o noktada da kalmadı Kıbrıs’a dönüldükten sonra Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu birkaç defa buraya geldi. Toplantılar yaptı. Bizim Cumhurbaşkanı tabii o sırada o söylediklerinin bir temeli olmadığını anladı ve yeniden “mümkün olan tek çözüm federasyondur” düşüncesine geri döndü ama Türkiye geri dönmedi ve bu geri dönüş Türkiye ile bir çatışmaya yol açtı. Bir süre Türkiye ile ilişkiler bir süre kapandı. Sonra zaman zaman Türkiye’den farklı açıklamalar gelmeye başladı. Akıncı’nın Berlin toplantısına katılması, Türkiye’nin bunu tamamen dikkate almaz bir pozisyonda durması ve arkasından seçimler yaklaşınca da Türkiye’nin Mustafa Akıncı karşıtlığı ve Ersin Tatar’ı desteklemesi yoluna gitmesi ile çatışma büyüdü ve sonuçta Türkiye bu karşıtlıktan daha da kemikleşmiş bir paradigma değişikliğine geçti. Ersin Tatar’ın baskılarla, karıştırmalarla seçimi kazanması Türkiye’nin durumunu daha da kemikleştirdi. Ve bu şunu gösterir; defalardır söylüyorum başka yerler beni ilgilendirmez ama Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik politikaları günübirlik kararlardır, uzun vadeli politikaları yoktur ve göreceksiniz iki devletlilikten de vazgeçecek.”
KIBRISLI TÜRKLERİN EVET’İ SAYESİNDE TÜRKİYE EKONOMİSİ DÜZELDİ
“Türk ekonomisi 2001’de Ecevit Hükümeti’nin TC Cumhurbaşkanı ile olan çekişmesinin sonucu anayasanın atıldığı toplantıdan sonra ekonominin tepetaklak gitmesi ardından dışarıdan ithal ekonomi bakanı getirmeleri vs. Büyük bir yıkım oldu Türkiye için ve o nedenle de yapılan seçimlerde bu iktidar partileri yüzde 2-3’lerde kaldı. AK Parti seçimi kazandı. Demokratikleşmenin yanı sıra ekonomi vaatleri vardı. Halk AK Partiye yöneldi. Batılı bir politika güttü en başta. Avrupa Birliği dahi Erdoğan’ı, AK Partiyi parlattı bunu beraber yaşadık. Ne zaman Türk ekonomisi fırladı? Kıbrıs’ta Türk tarafı “evet” dedi, Rum tarafı “hayır” dedi çözüm olmadı ama Türkiye’nin desteklediği “evet” nedeniyle Türkiye’ye yönelik bütün o olumsuz görüşler değişti. Türkiye en azından on kat fazla doğrudan dış yatırım aldı. Türk ekonomisi gerçekten çok iyi noktalara yükseldi. Peki Türk ekonomisi ne zaman çöktü? Batı ile ilişikleri kopardıktan sonra. Bu kadar açı ve nettir bu. Çünkü Türk ekonomisi Rus ekonomisiyle, Doğu ekonomisiyle kalkınamaz ancak batıyla bütünleştiği sürece kalkınabilir, AB ile iyi ilişkiler kurduğu sürece kalkınabilir. Bunu görenler var Türkiye’de ama anlaşılan anlatamıyorlar.”
TATAR’I UYARDIM: GERİ DÖNÜLEMEYECEK ŞEYLER SÖYLEME
“2000’lerin başında Türkiye aydınlarının AK Partiye olan desteği Batılaşma çabalarına verilen destekti. Türk ekonomisini iyi bir noktaya getirdi. Şimdi bunu düzeltmek isterse batıyla ve dünyayla ilişkilerini iyileştirmek zorundadır. Bunu bence biliyorlar ve yavaş yavaş buna yöneleceklerdir. Ersin Tatar’ın ne yapacağını soracak olursanız kendisini bu konuda uyardım şahsen. Türkiye bunu yapacak sen de hazırlıklı ol. Geri dönülemeyecek şeyler söyleme dedim. Aynı kanaatteyim hala. Bir manevra yapacak ‘anavatan böyle dedi, ben de onun söylediğinin yanındayım’ gibi bir manevra yapacak. Yalnız şunu bilmemiz lazım bunun için zamana ihtiyaç var. Belki de Sayın Tatar’ın görevdeki ömrü buna yetmez.”
YENİ CUMHURBAŞKANI SEÇİLENE KADAR SORUN RAFA KALKACAK
“Bir süre tıkanıklık yaşanacak. Çünkü Türkiye de Kıbrıs Türk tarafı da bu görüşlerini Cenevre’ye götürecek, Cenevre bana göre ertelenmiş olacak. Ortak biz zemin bulunması imkansız. Mekik diplomasisiyle taraflar yakınlaştırılmaya çalışılmalıydı. Dünyanın başka güçleri devreye girmeliydi, AB devrede olmalıydı nitekim epeyce uğraştılar ama neticede zirveye paralel uğraşıldı. ABD yeni bir başkan seçti onun etkisiyle olurdu. Taraflar yakınlaşmadan sonra bir araya getirilmeliydi. Şuanda bu zirve çökerse örneğin; Dendias Türkiye’yi ziyaret etti. Basın toplantısına çıktılar Çavuşoğlu ile atıştı. Daha iyi basın toplantısı olmasaydı. Cenevre bir şekilde çökerse uzun yıllar Tatar’ın ömrünün yetmeyeceği bir tıkanıklık yaşanacak diye korkuyorum. Hatırlayın, Crans Montana çöktükten sonra 3-3,5 yıl hiçbir şey yapılamadı. Yeni bir cumhurbaşkanı seçilene kadar da bir şey olmayacak. Şimdi ortak zemin için zaman istenecek. Genel sekreter şimdi yaşayacağı başarısızlığı perçinlemek istemeyecek ve yeniden bir çağrı yapmayacak diye düşünürüm. Kıbrıs sorunu bir süre daha rafa kalkacak.”
TÜRKİYE NEDEN DOĞU AKDENİZ’DE DIŞLANIYOR?
“Türkiye’nin iki devletli Kıbrıs politikasıyla Kıbrıslı Türklerin Akdeniz’de haklarını koruma iddiası tamamen çelişkilidir, uyuşmaz. İki devlet olacaksa KKTC’nin münhasır ekonomik alanı Türkiye’dir, oraya bakar. İki devlet olacaksa TC ile KKTC arasında varılacak bir münhasır ekonomik alan sınırlandırma anlaşmasıyla hakları belirlenir. Hâlbuki bizim tezimiz neydi eskiden beri. Bizim tezimiz federasyondu. Federasyonda doğal kaynaklar federal yetkidir. Yani yetki Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumlarındır. Bu federasyon politikasıyla uyumludur fakat iki devlet politikasına geçerse böyle bir hakları yoktur. Böyle bir hak iddia edemezler o nedenle ne olacağı biraz da o politikaların nasıl şekilleneceğine bağlıdır bundan sonra. Ne noktaya gelineceğini göreceğiz. Türkiye’nin dışarıda bırakılmasının nedeni çok uzun yıllar Kıbrıs Cumhuriyetinin münhasır ekonomik bölge ile ilgili yaptığı anlaşmalara (Mısır, İsrail vs.) karşı bir tavır ortaya koymaması ve şimdi de iki devlet politikası buna tuz biber ekiyor ve tamamen denklemin dışında kalıyor.”
TÜRKİYE DENKLEME NASIL DAHİL OLACAK?
“Güç kullanarak, gücünü ortaya koyarak Türkiye de bu konuda caydırıcı olabilir mi? Bana göre olabilir. Yani sonuçta iki devletli politikasından vazgeçerse tabii. Ve federal çözüm politikası güderse… Türkiye, Kıbrıs Türkünün hakkını ben korumak zorundayım deyip, tabii Kıbrıs Türkünün onayıyla veya isteğiyle bu bölgede rol oynayabilir ancak o zaman bu denklemin içine girebilir. Bu son derece önemlidir. Ama iki devlete geçerlerse bu iddiaları tamamen temelsiz kalır. Ancak Türkiye kendi iddiasını ileri götürebilir. Türkiye der ki ben en uzun kıyısı bulunan anakarayım anakara olarak beni hiçbir hakkım olmaması düşünülemez, adaların MEB’i olmaz iddialarını sürdürür. Bu iddialar deniz hukuku anlaşmasına aykırı filan da değil çünkü Türkiye bu anlaşmayı imzalamadı ama zaten o anlaşmada da bu gibi ihtilaflı durumların taraf devletler arasında görüşülerek çözümlenmesi öngörülür. Kıbrıs’ın MEB’i vardır. Kıbrıs ada da olsa bir devlettir tek başına. O yüzden sadece ada olmasına bakarak ‘MEB yoktur’ diyemezsiniz diye düşünüyorum. İleride federal bir devlete dönüşecek olan Kıbrıs’ın MEB’i vardır ve bu da anlaşmalarla sınırlan belirlenir. Kıbrıs sorunu da çözüldükten sonra Türkiye ile de görüşülerek bu konu tamamlanacaktır.”
HALKLARIN YAKINLAŞMASI İÇİN LİDERLİK YAPILMALI
“Toplumların yakınlaşması lazım, sıkıntı buradadır. Örneğin Crans Montana’da o noktaya gelip Anastasiadis’in “ben bütün organlarda Kıbrıslı Türklerin de onayının aranması gerekeceğini halkıma anlatamam” demesi, (bunu başka kanallardan da yokladım, doğrudur) kötü bir şeydir çünkü bu Kıbrıs Rum toplumunun Kıbrıslı Türklerle iktidarı veya yönetimi paylaşmayı kabul etmekte zorlandığını gösteriyor. Esas kötü durum budur aslında. Burada sorumlu Rum liderlerdir, biraz da biz tabii ama Rum liderler bunu halklarına anlatmalıdırlar. Rum liderler kendileri o kanaatte değilse o yolu göstermiyorsa halk o yolu nasıl bulacak. Eğer bunu anlatmazlarsa Kıbrıslı Türklerle bu adayı paylaşmak zorunda olduklarını nasıl anlayacaklar. Şimdi her şey kendilerinin ve kuzey işgal altında ve gün gelecek alacağız diyorlar ya da tam tersi biz bize yeteriz diyorlar. Rum halkına bu durumu biz anlatamayız. Muhatap olduğum Kıbrıslı Rum liderlere de bunu söyledim. Top sizdedir dedim. Onun için siyasi liderlerin önderliğinde o olmazsa sivil toplum liderliklerinin yöneteceği toplumsal yakınlaşma sürecine ihtiyaç vardır. Bugüne kadar oldu ama yetmiyor daha fazla ilişkinin olması lazım.”
SEÇİMLERDE ÇOK CİDDİ MÜDAHALELER YAŞANDI
“2002’ye kadar CTP ve diğer çözüm isteyen partiler ve örgütler hain diye görülürdü toplum tarafından. Hâlbuki 2002’den sonra Kıbrıslı Türkleri dünya ile bütünleştirecek güçler olarak görülmeye başlandı. Büyük destekler aldı. Bugün geldiğimiz noktada eskiye gidiş yoktur bana kalırsa. Evet çok ciddi müdahalelerle bir seçim yaşanmıştır, bu seçimin sonucunda ikinci tura kalan iki adayı değerlendiren seçmen bu gerginliklerin içinde olan biri seçilirse bu kavgayla ne kadar yaşayabilirim, neler yapabilirim diye çekindi ve diğer tarafa oy verdi. Ben bu oy veriş davranışının Kıbrıslı Türklerin geriye gittiğini göstermediğini düşünüyorum. Burada önemli olan nokta böyle bir ikilemle karşı karşıya kalktı halk. Halkın çoğunluğu irkildi ve Tatar’ı seçti. Bu toplumun federasyona, çözüme dünyayla bütünleşmeye kapılarını kapattığını ifade etmiyor diye düşünüyorum.”
TATAR İLE GÖRÜŞECEĞİZ
“Cumhurbaşkanı Ersin Tatar birkaç defa aradı. Eskiden gelen bir hukukumuz var. Bunun dışında Cenevre öncesi görüşelim dedi. Büyük ihtimalle bir görüşme olacak. Kendisine burada söylediklerimi söyleyeceğim. Bu politikanın başarılacak bir politika olmadığını aktaracağım. İki devlet ne demektir? Bunu dünyanın tanıması demektir. Dünyanın tutumu ise ortada.”
İLHAK KONUSUNU KÖPÜRTMEMEK LAZIM
“İlhak konusunu konuşalım tabii ama çok fazla köpürtmeyelim çünkü niyeti olanların iştahını kabartabilir diye düşünüyorum. Bu politikanın sonucu ne olacak hakikaten Türkiye ısrar ederse? 2004 öncesi dönemde nasıl Türkiye ve Kıbrıslı Türkler çözüm istemiyordu, o anlayış dünyaya hakim olacak ve dünya tekrar Kıbrıslı Türkleri çözüm istemeyen taraf olarak görecek. Bu çok şey getirecek. AB de dünya da bu kanaate varırsa AB ile ağır aksak var olan ilişkilerimiz zarar görecek. Hellim tescilinde yaşadığımız kazanımları da kaybedeceğiz. Bu sadece hellim satmak için değil Kıbrıslı Türklerin adadaki varlığının tescili için de önemlidir. Bütün dünya ülkelerinde bu gibi tescilleri Tarım Bakanlığı denetlerken hellimde bağımsız bir kuruluş denetleme yapacak. Bu çok önemlidir. Ama bizimle ilgili kanaatler değişirse çözüm istemeyen taraf konumuna iterse ABAD’ın 1994’te aldığı karar gibi kararlar hayata geçecek ve Türkiye üzerinden AB’ye yapabildiğimiz ihracatlar da duracak. Onun için çok kritik bir eşikteyiz. Çözüm isteyen taraf imajımızı bozmamız lazım. Bu imaj Kıbrıslı Türklere çok şey kazandırdı. Türkiye’ye yüz misli kazandırdı. Mutlaka bizim çözüm istemeyen taraf olarak yeniden damgalanmamız lazım. Çöküşün nedeni Tatar ve Türkiye olursa bunun hesabı bu defa zor verilir.”