Bugün Kıbrıs

Harvard’lı profesörden Kıbrıs için kritik uyarılar: “Umut ile gerilim arasında sıkışmış bir dönemeç”

Bugün Kıbrıs

Harvard Tıp Fakültesi’nden Prof. Kerim M. Munir, konuk yazar olarak Cyprus Mail’de kaleme aldığı çarpıcı analizinde Kıbrıs’ın yeniden kritik bir yol ayrımına sürüklendiğini söyledi. BM’nin müzakere çağrılarına rağmen sahadaki askeri işbirlikleri ve siyasal söylemlerin çözüm umutlarını zayıflattığını belirten Munir, “Kıbrıs çözüm yolundan uzaklaşıyor” dedi.

Munir’e göre yeni savunma ortaklıkları, Norveç’in silah ambargosunu kaldırması ve AB dönem başkanlığına yaklaşan Kıbrıs’ın sertleşen tutumu, Crans-Montana’yı tıkayan güvenlik açmazını derinleştiriyor. Hem güneyde milliyetçi merkezde konumlanan söylem, hem kuzeyde “iki devlet” yönündeki baskı, adayı “de facto bölünmeye” doğru itiyor.

“Toplumların açık bir istişareye ihtiyacı var. Aksi takdirde Kıbrıs, kimsenin açıkça istemediği bir geleceğe doğru kayıyor” diyen Munir, barışın hala mümkün olduğunu ancak fırsat penceresinin hızla daraldığını vurguluyor: “Kapı hala açık ama sonsuza kadar değil.”

Lefkoşa İngiliz Okulu mezunu, Harvard Tıp Fakültesi’nden Prof. Kerim M. Munir’in makalesi şöyle:

UMUT, İRONİ VE TEHLİKELİ RİSK SİYASETİ

“İnsan harikuladedir;
Ama adaletten yüz çevirdiğinde, hiçbir kenti kurtaramaz.”
— Sophokles, Antigone

Birleşmiş Milletler Barışı Koruma Operasyonlarından Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Jean-Pierre Lacroix’ın son açıklamaları, Kıbrıs’a ender rastlanan bir iyimserlik anı sundu. The Cyprus Mail’e konuşan Lacroix, BM’nin müzakerelere yeniden başlanmasına “çok güçlü” biçimde bağlı olduğunu vurguladı ve “fırsatların kaçırılmaması” uyarısında bulundu.
Bu tür hatırlatmalar değerli; çünkü uzlaşma kapısının henüz kapanmadığını gösteriyor.

Ancak iyimserlik, daha karanlık bir gerçeklikle yarışıyor. Son dönem diplomatik işaretler, Kıbrıs’ın yeniden kırılgan bir kavşağa geldiğini gösteriyor: Yeniden birleşme ihtimalinin belirdiği, fakat kalıcı bölünmenin ağır ağır pekiştiği bir döneme…

SİLAHLANMA SÜRECİ VE DERİNLEŞEN ÇELİŞKİ
BM yetkilileri uzlaşıdan söz ederken, sahadaki gelişmeler başka bir yöne işaret ediyor. Yeni savunma ortaklıkları, Norveç’in uyguladığı silah ambargosunu kaldırması ve bölgesel güvenlik ağlarının güçlenmesi, daha militarize bir tabloya yol açıyor.
Oysa silahlanma yoluyla sağlanan “istikrar”, güvensizliği artırıyor ve adayı BM’nin savunduğu İki Bölgeli İki Toplumlu Federasyon (BBF 2.0) hedefinden uzaklaştırıyor.

İRİNİN EN YOĞUN HALİ: EIDE VE AMBARGO KARARI
Bu çelişki, Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in yakın zamanda Norveç Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide ile yaptığı görüşmede doruk noktasına ulaştı.
Crans-Montana’da BM Özel Danışmanı olarak görev yapan Eide —yani önceki yakınlaşma sürecinin mimarı— bu kez Kıbrıs Cumhurbaşkanı ile yan yana durarak ambargonun kaldırıldığını ve güvenlik işbirliğinin artırıldığını duyurdu.

Bu sadece sembolik değil; Avrupa’nın arabuluculuktan uzaklaşıp daha sert bir çizgiye geçtiğinin sinyali. Ocak 2026’da AB Konseyi Dönem Başkanlığını devralmaya hazırlanan Lefkoşa için bu, hareket alanının daha da daraldığı bir süreci ifade ediyor.
Bu gelişmeler, Crans-Montana’da sonuç alınamamasının temel nedenlerinden biri olan “güvenlik garantisi çıkmazını” daha da pekiştiriyor.

HRISTODULIDIS’İN SİYASİ DİLİ VE FEDERASYONUN İÇİ BOŞALIRKEN
Hristodulidis’in kamuya açık söylemleri dikkatle incelendiğinde, kritik bir örüntü görülüyor:
Uluslararası arenada federatif dil kullanmasına rağmen, içeride Yunanistan-merkezli milliyetçi siyaset çizgisinden uzaklaşmıyor.

Euronews, BBC ve The Rest Is Politics dâhil birçok röportajda ve özellikle iç kamuoyuna yönelik mesajlarında tekrarladığı kavramlar hep aynı:
“sözde devlet”, “kınanması gereken eylem”, “yasadışı oldubittiler”, “kabul edilemez statüko”.

Federasyon fikrinin içinin boşalmaması için Hristodulidis’in BBF 2.0’ın somut içeriğini netleştirmesi gerekiyor:
• Rotasyonlu başkanlığın kapsamı,
• Etkin katılım,
• Siyasal eşitliğin sınırları,
• Geçiş döneminde güvenlik düzenlemelerinin nasıl olacağı.

Yeni savunma ortaklıkları gözetildiğinde, Türkiye’nin güvenlikte herhangi bir geçiş dönemli rolünü kabul etmesi siyaseten neredeyse imkânsız görünüyor. Bu da olası müzakerelerin neden başarısız olabileceğine dair temel işareti oluşturuyor.

İKİNCİ KIRILMA HATTI: KUZEYDEKİ YÖNELİŞ
Öte yandan, yeni seçilen KKTC lideri Tufan Erhürman’ın Ankara ziyaretinde “iki halk”tan söz etmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “iki devlet” tezini yinelemesiyle aynı zamana denk geldi.
Yine de Erhürman, BM parametrelerinin temelini oluşturan siyasal eşitliğin korunması gerektiğini vurgularken Annan Planı’na verilen “evet”i ve Crans-Montana’daki yapıcı tutumu da öne çıkardı.

Ankara’nın pozisyonu ne olursa olsun, Erhürman’ın dili, geçmişteki yasadışı eylemlerin sürekli cezalandırılmasından ziyade ortak bir gelecek arayışına işaret ediyor.
Bir taraf Avrupa süreçlerinden, tanınmadan ve yönetişimden yapısal olarak dışlandığını hissettiğinde kaçınılmaz olarak alternatif yollar arar.

Bu gidişat engellenmezse Kıbrıs, tarafların açıkça savunmadığı bir gerçeğe sürüklenebilir:
Güneyde fiili bir “Enosis/EU-nosis”, kuzeyde ise kalıcı bir taksim.

HER İKİ TARAF İÇİN ACİL ŞEFFAFLIK İHTİYACI
Bu çelişkiler karşısında, Kıbrıs toplumunun her iki kesimi de şeffaflığa ihtiyaç duyuyor. Ada yanlış yönde ilerliyor.
Her iki toplumun da kabul edebileceği BBF 2.0 ilkelerini belirlemek için yapılandırılmış bir istişareye —bicommunal diyalog, ortak prensipler memorandumu veya bir referandum— ihtiyaç var.

Bu noktada The Cyprus Mail, hem umut veren mesajları hem de siyasi sapmanın yarattığı tehlikeleri yayımlayarak önemli bir kamu hizmeti sunuyor ve farklı görüşlerin ifade edilmesine alan açıyor.

AKIL VE SORUMLULUKLA YOL ARAYIŞI
Atina’nın Altın Çağı, insanlığı kader ve tanrısal müdahale merkezli bir dünyadan; akıl, etik ve yurttaşlık temelli bir düşünce sistemine taşımıştı. İngiliz Okulu’ndaki eğitimimin bana bıraktığı en derin iz de buydu:
Bilginin vicdan olmadan boş olduğu ve bilimin anlamını ahlaki bir çerçeve içinde bulduğu.

Bugün Kıbrıs Cumhuriyeti de sertleşmiş ulusal anlatıların ötesine geçip ortak bir sorumluluk duygusuna yönelmek zorunda.
Gerilim anlarında toplumlar, düşmanlığı körüklemek yerine öfkeyi dizginlemeyi, aklı öne çıkarmayı öğrenmelidir.

Kıbrıs’ın ilerleme yolunu yeniden bulabilmesi için dışlayıcı ittifaklara değil, iki toplumu da onur ve saygıyla kapsayan çözümlere yönelmesi gerekiyor.
Uzlaşının kapısı hâlâ açık — ama sonsuza kadar açık kalmayacak.

Exit mobile version