Duran Kalkan, Bahçeli’nin son açıklamalarına tepki gösterdi, Erdoğan’ın Mısır seferini eleştirdi. Kalkan, “Biz söyledik. Sözümüzü hâlâ sürdürüyoruz; dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak! O zaman göreceğiz, kimlerin başına neler gelecek” dedi.
Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrasında kendini feshettiğini açıklayan PKK’nin yöneticilerinden olan Duran Kalkan, sürecin başlangıcının üzerinden geçen bir yılın ardından açıklamalarda bulundu.
Bahçeli’nin son açıklamasına tepki gösteren Kalkan, “Böyle olmaz. Bu iş, bu biçimde yürümez. Söyleyeceksin, söz vereceksin, alemi etkileyeceksin; ondan sonra yavaş yavaş ondan vazgeçeceksin, sürece yayacaksın. Millet bunun oyun olduğunu görmez mi? Buna hile demez mi?” ifadesini kullandı.
Erdoğan’ın son Mısır seferini ve yürüttüğü çalışmaları da eleştiren Kalkan, “Şunu ifade etmek istiyorum: Ne arıyor Tayyip Erdoğan Şarm El Şeyh’te? 27 yıl önce komplo yapanlardan, karşıyım dedikleri Amerika’sından İsrail’inden fayda bulmaya, medet ummaya çalışıyor. Onlarla anlaşma yapmak istiyor” diye konuştu.
Son olarak Kıbrıs konusunda da dikkat çeken bir ifade kullanan Kalkan, “Şimdi bugün orada ellerini tuttukları, o “destek alırım” dediklerinin yarın başlarına ne getireceğini göreceğiz. Biz söyledik. Sözümüzü hâlâ sürdürüyoruz; dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak! O zaman göreceğiz, kimlerin başına neler gelecek” dedi.
Kalkan’ın ANF’de yer alan açıklamaları şöyle:
“Devlet Bahçeli konuştu geçen hafta. “Gelsin Meclis’te konuşsun, DEM Parti grubunda konuşsun, Ankara’da siyaset yapsın” sözlerini unutmuşa benziyor. Şimdi diyor, “İmralı’dan süreci yönetsin, rehine koşullarında Rojava’ya çağrı yapsın”!
Rehine koşullarında ne yapabilir bir kişi? İmralı işkence tecrit sisteminde ne yapılabilir? Unuttu mu Devlet Bahçeli bunu? Bir yıl geçti; hani sözlerinin gereği yerine getirildi mi? Hiç oralı olmuyor. Unutmuşa benziyor. Sözleri çok geriye düşmüş durumda. Yani sadece bir “kurucu önder” diyerek bizi kandıracağını sanıyor.
Önder Apo dedi; “ne aldatırım ne aldanırım.” Biz ahmak da değiliz, çocuk da değiliz. Herkes doğru oturup doğru konuşmalı. Böyle olmaz. Bu iş, bu biçimde yürümez. Söyleyeceksin, söz vereceksin, alemi etkileyeceksin; ondan sonra yavaş yavaş ondan vazgeçeceksin, sürece yayacaksın. Millet bunun oyun olduğunu görmez mi? Buna hile demez mi? Açıklıkla der. Bir defa bunu görmek lazım.
Önder Apo o koşullarda nasıl yapacak? Siyaset mi yapabiliyor, örgüt mü kurabiliyor, kimseyle görüşebiliyor mu? Kuzey Doğu Suriye’de herhangi bir kişiyle görüşebildi mi, bir tartışma yapabildi mi? Nasıl yapacak? Bu kadar keramet mi vardır? Öyle sandılar.
Oysa biz ta baştan ateşkes ilan ettik. Dedik ki “biz bu kararları uygularız ama bir şartımız var: Önder Apo yönetirse…
“Kongre yapın. PKK’nin feshi, silahlı mücadelenin sonlandırılması kararları için kongre yapın” dediler. Önder Apo söyledi. Biz Önder Apo’ya mektupla da ilettik, açıkça basın önünde de söyledik: “Biz yaparız kongreyi, alırız kararları ama biz uygulayamayız. Bunu uygulayabilecek tek kişi Önder Apo’dur. Önder Apo özgür olur, çalışma yürütür, yönetim olursa yürütür bunu. Yoksa yapamaz.”
‘İktidar cenahı böyle yapınca rantçılar da saldırıya geçiyor’
Ama hiçbir değişiklik yapmadılar. Mevcut rehine düzeninde Önder Apo’dan her şeyi yapmasını istiyorlar, bekliyorlar. Bu böyle olmaz. İktidar cenahı böyle yapınca rantçılar da saldırıya geçiyor. Bakın, şimdi teyakkuzdalar. Ne kadar çok rantçı var, her şeyi söylüyorlar. Önder Apo’ya söylüyorlar, PKK’ye söylüyorlar, Kürtlere söylüyorlar. Hakaret etmedikleri şey kalmadı. Zehir gibi dilleri var. Görmüyor muyuz bunları? Böyle barış mı olur? Böyle demokrasi mi olur? Böyle çözüm mü olur?
Buna ne yol açıyor? AKP’nin, MHP’nin yaklaşımları yol açıyor. “Biz süreci, kardeşlik süreci, çözüm süreci yapacağız” diyenler yapmadılar. Çalışmadılar topluma dönük. Sözlerinin gereğini yerine getirmediler. Mücadele etmediler. Belli ki aslında niyetleri yok. Diğerleri de korkuyor rantçı çevrelerden, böyle bir durumun gelişmesinden. Dolayısıyla rantçılar bundan besleniyor; her türlü hakareti yapıyorlar.
Şunu söylemek gerekiyor: Türkiye siyaseti etkilendi bir biçimde. Bazı muhalefet partileri var; kısmi olumlu yaklaşım içindeler ama iktidar kanadı, Kürt’ü inkar ve imha zihniyetinden de siyasetinden de vazgeçmiş değil. Kürt varlığını tanımış değil. Kürt’e Kürt demiyor. Kürt haklarından söz etmiyor. Kürt sorununun varlığını kabul etmiyorlar. Dolayısıyla herhangi bir çözüm arayışı yoktur. Bütün bizim yaptıklarımıza karşılık, olumlu denecek herhangi bir şey yok. Komisyonu oyalıyorlar, oyalıyorlar. Konuşuyor öyle.
‘Dağ, doğura doğura fare doğuracak’
Ne olacağı hiç belli olmayan bir şey var. Dağ, doğura doğura fare doğuracak. Sonunda yeni bir pişmanlık kanunu çıkaracaklar. Şimdiden diyelim; öyle olursa alın öper misiniz, başınıza mı çalarsınız ne yaparsanız yapın. O bir kişiyi bile etkilemez. Bu dağdan hiçbir savaşçıyı Önder Apo’nun özgürlüğü dışında hiç kimse indiremez. Kırk yıl bekleseler de ulaşamazlar buna. Her türlü sözü söyleseler de ulaşamazlar. Kimse yapmaz, yaptıramaz. Kimse bizden de öyle bir şey beklemesin. Yani biz böyle bir şey yapamayız.
Bu bakımdan iktidar, soruna doğru yaklaşmıyor. Bir zihniyet ve siyaset değişimi olmadı. Taktik yapıyorlar, politika yapıyorlar. Yaptıkları budur, anlaşılıyor. Nasıl diyelim? Aslında PKK’yı tasfiye etmek için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar.
Bundan rantçı çevreler de fırsat buluyor, yararlanıyorlar. Rantçılar nerede gördük, her yerde varmış. Basında var, ekonomide var, siyasette var, sanatçıda var. Her yer rantçı dolmuş. İçte var, dışta var.
Türkiye büyük bir gerici karanlığın pençesi altındayken tarikat ve cemaat ağları ülkenin dört bir yanını sarmaya devam ediyor. Bu gerici abluka Türkiye’de medyayı da büyük oranda belirliyor, bu yapıların suçları medyada kendisine yer bulamıyor. soL, önümüzdeki dönemde bu haberleri güçlendirmek, karanlığın üstüne daha fazla gitmek için de okurunun dayanışmasını talep ediyor. soL’a destek olun, abone olun!
Dıştan da geliyor. Kürt-Türk çatışması üzerine o kadar çok rantçılık yapan, çalıp çırpan, cebini şişiren çevre oluşmuş ki, bu geçtiğimiz aylar içerisinde PKK’nin aldığı kararlar sonucunda bunları gördük. Tanıdık yani herkesi. Net bir biçimde tanıdık. Bunun çok net bilinmesi lazım.
‘Sürecin tıkanmaması, işlemesi için adımlar atmaya çalışıyoruz’
Bu bakımdan sürece ilişkin şunu belirtelim: Bir şey olmadı. Biz kararlıyız, ısrarlıyız. Kendi kararlarımızın arkasındayız. PKK 12. Kongresi’nin kararlarını takip ediyoruz. Bu kararlılığı, iradeyi sürdürüyoruz da. Yani değişim dönüşümü yapacağız. Demokratik siyaset stratejisinde ısrarlıyız. Bunun önü açılsın, gerekli hukuki, siyasi zemini oluşturulsun; bunun gereklerini yerine getirmeye tüm örgüt olarak hazırız.
Önder Apo bunun öncülüğünü yapsın. Çünkü bunu yapacak olan Önder Apo, yürüten Önder Apo’dur; bütün kadro demokratik siyasi mücadeleye katılır. Önder Apo’ya katılır. Onun dışında boşuna beklerler. Bir kişiyi bile çözemezler! Zindanda 30-40 yıldır tutuyorlar; bir kişiyi çözebildiler mi? Çözemezler! Bu insanlar bilinçle, inançla direniyorlar.
Biz süreci yine de sabırla, olumlu yönde sürdürmeye çalışıyoruz. Sürecin tıkanmaması, işlemesi için adımlar atmaya çalışıyoruz. Yapabileceklerimizin azamisini yapmaya çalışıyoruz. Yeni şeyler yapmak için de arayışımız, çabamız var. Belki bu tür gelişmeler de olabilir. Ama olduğu zaman herkes görür; olursa eğer. Şimdiden bir şey demeyelim.
‘Ne arıyor Tayyip Erdoğan Şarm El Şeyh’te?’
… Fakat Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan da, Türkiye’de barış ve demokratik toplum süreci için açık bir şey söylememişken, bir yıldır Önder Apo’nun, Kürt tarafının bu kadar çabasına rağmen Kürt sorununu çözmek, Türkiye’yi demokratikleştirmek, Kürtlerle kardeşleşmek için hiçbir şey söylememişken, Gazze’ye gitmiş, işte Gazze’de savaşı çıkaran bilmem şunlar şunlar diyenlerle barışçılık oynuyor. Onların ellerini tutuyor. Hani o eller kanlıydı? Ne çabuk unutuldu? Nasıl oluyor bu? Niye buna tepki gösteriyorum, neyi ifade etmek istiyorum? Şunu ifade etmek istiyorum: Ne arıyor Tayyip Erdoğan Şarm El Şeyh’te?
Şuna gelelim. 27 yıl önce Ecevit’in söylediği söze gelelim: “Apo’yu Türkiye’ye niye verdiler?” O zaman Apo’yu Türkiye’ye niye verenler şimdi de yine bir şey yapıyorlar. O zaman Ecevit hükümeti, güya “şey yapacağız” diye prim, taviz verdiler; Önder Apo’ya dönük komplonun bir parçası haline geldiler sonunda. Şimdi de Tayyip Erdoğan gidiyor yine onlara teslim oluyor. Onlarla anlaşma yapmaya çalışıyor. Onlardan destek almaya çalışıyor. Güç, destek alırsa Kürt’e karşı almaya çalışıyor. Anlamıyor muyuz yani? Cahil olmamamız lazım. Kürtler bu kadar kardeşlikten, dostluktan, birlikten, özgürlükten, demokrasiden söz ediyorlar. Önder Apo 24 saat uyumuyor, dinlenmiyor, kafa yoruyor, araştırma yapıyor, çaba harcıyor, hiç kimsenin gösteremeyeceği iradeyi, esnekliği gösteriyor; bu kadar karar aldık; gerillası, genci, kadını Kürt halkı, Özgürlük Hareketi bu kadar adımlar attı. Bunlara değer vereceğine bunlarla birlik olup Türkiye’nin demokratik gücünü ortaya çıkararak dünyanın en demokratik iradeli, özgür ülkesi, toplumu haline geleceğine, hâlâ oradan buradan, bilmem Gazze’de savaşı çıkaranlardan, 27 yıl önce komplo yapanlardan, karşıyım dedikleri Amerika’sından İsrail’inden fayda bulmaya, medet ummaya çalışıyor. Onlarla anlaşma yapmak istiyor.
‘Sözümüzü hâlâ sürdürüyoruz; dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak’
Türkiye’yi dışlıyorlardı enerji yolu projesinde. Dışlanmış da olsa bir ucundan oraya dahil ederlerse, ona eyvallah deyip, böyle memnun olup, adeta onlara teslim olup, oradan aldığı güçle başta Kürt toplumu olmak üzere kadınları, Türkiye toplumunu ezmek istiyor. 100 yıldır böyle yönettiler. Bu yönetimi sürdürmek istiyorlar. Hâlâ da sürdürmek istiyorlar.
Barış ve demokratik toplum sürecini doğru anlasalardı, bunlara ihtiyaçları kalmayacaktı. Muhtaç olmayacaklardı.
Halbuki gerçek dost, gerçek güç kendi yanında, Türkiye’de, Kürtlerde. İşte Kürtler 60 milyonluk bir toplum. Sadece Türkiye’nin sınırları içinde de değil, Orta Doğu’nun merkezindeler. En stratejik güç onlar. Şimdi bugün orada ellerini tuttukları, o “destek alırım” dediklerinin yarın başlarına ne getireceğini göreceğiz. Biz söyledik. Sözümüzü hâlâ sürdürüyoruz; dananın kuyruğu Kıbrıs’ta kopacak! O zaman göreceğiz, kimlerin başına neler gelecek.”