Bugün Kıbrıs

İmamoğlu Guardian’a yazdı: “Demokrasimiz ciddi tehdit altında”

İstanbul Belediye Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, İngiliz The Guardian gazetesine bir makale yazdı.

“İstanbul Belediye Başkanı seçildim, ama bu yazıyı cezaevinden yazıyorum: Türk demokrasisi büyük bir tehdit altında” ifadelerini kullanan İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’de Esad yönetimi gibi içi boş ve uyumlu bir muhalefet yaratmaya çalıştığını yazdı.

İmamoğlu, Guardian’da kaleme aldığı yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Geçen yıl, oyların %51’ini alarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına yeniden seçildim. Bu, hükümet destekli adayı ikinci kez mağlup ettiğim seçimdi. İlki, 2019’da, seçimler uydurma gerekçelerle iptal edildiğinde gerçekleşmişti; seçmenler yeniden sandığa gidip bize çok daha büyük bir farkla zafer kazandırmıştı.

Ancak bu yıl, Türkiye’de demokrasi en tehlikeli dönemine girmiş durumda. Bu süreç, Mart ayında, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP)–yani yüzyıllık geçmişe sahip partimizin– cumhurbaşkanı adayı olarak gösterileceğim dönemde başladı. Tam da o sırada üniversite diplomam ani bir kararla geçersiz sayıldı. Bu neden önemli? Çünkü Türkiye Anayasası’na göre cumhurbaşkanlığına aday olabilmek için üniversite diploması şart. Ardından, bana yolsuzluk ve “terör örgütüne yardım” suçlamaları yöneltildi. Altı aydır, siyasi saiklerle uydurulmuş yolsuzluk iddiaları ve “anonim” tanıklar temel alınarak cezaevindeyim. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne bağlı bir ülkede bu durum tam anlamıyla bir rezalettir. Üstelik yalnız değilim. Türkiye genelinde, muhalefetten 10’dan fazla belediye başkanı şu an cezaevinde. Ne yazık ki bu sayı giderek artıyor; İstanbul’daki ilçelerin dörtte birinden fazlasında seçilmiş başkanlar tutuklandı ve milyonlarca seçmenin sesi kesildi.

Adana ve Antalya’daki belediye başkanlarından, İstanbul’daki belediye personeline kadar baskılar her seviyeye ulaştı. Gazeteciler, akademisyenler, iş insanları ve öğrenciler dâhil yüzlerce kişi hapiste. Avrupa Konseyi Gençlik Delegesi Enes Hocaoğulları, sadece düşüncelerini ifade ettiği için Türkiye’nin muğlak “halkı yanıltma” yasaları çerçevesinde gözaltına alındı. Bu, baskıların ne kadar ileri gittiğinin bir göstergesi. İçeride ve dışarıda gelen tepkiler üzerine serbest bırakılması, demokratik direniş adına küçük ama anlamlı bir zaferdir.

Ne olduğunu açıkça söyleyeyim: Sınırsız gücün verdiği kibirle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yargıyı bir kez daha demokratik muhalefete karşı silah olarak kullanıyor. Bu sefer, muhalifler hapsediliyor ve yerlerine sadık isimler getiriliyor. CHP’yi kapatamayan iktidar, 2023 yılındaki parti kurultayının sonuçlarını geçersiz kılacak bir dava ile partinin yükselen lider kadrosunu tasfiye etmeye çalışıyor. Bu ayın başlarında, bir mahkeme CHP’nin İstanbul il kongresini iptal edip, il başkanını görevden aldı ve yerine kayyum atadı.

Hükümetin, ana muhalefeti istikrarsızlaştırmak ve meşru liderliğini ortadan kaldırmak amacıyla sürüncemede bıraktığı bu dava, siyasal çoğulculuğun fiilen ortadan kaldırılmasında bir dönüm noktasıdır. Hakimlerin seçilmiş liderleri görevden alıp yerlerine kendi seçtiklerini atadığı bir sistem, demokrasi değildir.

Cumhuriyetin kurumlarını boşaltarak otoriter bir rejim kuran Erdoğan, şimdi de “uyumlu” ve içi boş bir muhalefet yaratmak istiyor. Kuralları yeniden yazarak gerçek rakiplerin hayatta kalamayacağı bir sistem hedefliyor – tıpkı Mısır’da Hüsnü Mübarek ya da Suriye’de Esad ailesi gibi. Bu yöntemler bilinçli olarak uygulanıyor ve yarın başka ülkelerde de örnek alınabilir. Bu yüzden, dünya genelindeki demokratlar birlikte direnmelidir.

Erdoğan’ın giderek artan baskıcı taktikleri, halk desteğinin eridiğini ve iktidarı sürdürmek için ne kadar çaresiz kaldığını gözler önüne seriyor. Sandıkta yeni bir yenilgiden kaçınmak için kuralları değiştiriyor. Karalama kampanyaları, yolsuzluk iddiaları, muhalefeti bölme çabaları ve her zaman hazır “terörist” yaftası… Ancak tüm bu güç gösterileri, meşruiyetini daha da zayıflatıyor; Erdoğan’ı sadece dar bir azınlığa ve devletin mekanizmasına bağımlı hale getiriyor.

Türkiye halkı artık aldanmıyor. Sokaklar protestolarla dolup taşıyor, anketler CHP’yi ülkenin en güçlü partisi olarak gösteriyor. 19 Mart’tan bu yana, yani tutuklandığım günden beri, Erdoğan’ın kaleleri olarak görülen yerlerde bile milyonlarca yurttaş adalet ve değişim talebiyle barışçıl protestolara katılıyor – tutuklanma ve polis şiddeti riskine rağmen. Bu direniş, Türkiye’nin 150 yıllık parlamenter demokrasi geleneğini yansıtıyor. Ama sadece direniş yetmez. Bu yüzden CHP, demokratik geçiş için kapsamlı bir yol haritası hazırlıyor: seçimleri kazanmak, ekonomiyi istikrara kavuşturmak, yargı bağımsızlığını yeniden tesis etmek, yolsuzluk ve organize suçla mücadele etmek, sosyal hakları genişletmek, kurumlara güveni yeniden inşa etmek ve Türkiye’nin değişen jeopolitik konumunu yeniden tanımlamak.

Türkiye’nin demokrasi, özgürlük ve adalet mücadelesi sadece Türkiye’ye ait değil. Demokrasinin evrensel bir proje olduğunu kanıtlayan bir ülke otokrasiye daha da kayarsa, bunun sonuçları tüm dünyayı etkiler.
Yine de kararlıyım: Halkın iradesi galip gelecek. Adaletsizlikler karşısındaki öfkemiz, bir stratejiye dönüşmelidir. Bu strateji, Türkiye’nin demokratik mirasına saygı gösteren yeni bir siyasi kültür ve kurumlar inşa etmeyi içermelidir. Bunu başarabilirsek, sadece ülkemizde demokrasiyi geri kazanmakla kalmayacak, onu dünya çapında yeniden ayağa kaldıracağız.”

Exit mobile version