Bugün Kıbrıs

Ersin Tatar: “Türkiye’nin iki devletli çözüm siyaseti değişmez; buraya gelecek olan düşünsün!”

KKTC’de cumhurbaşkanlığı seçimleri 19 Ekim’de. Yarış Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi ‘nin (YDP) adayı, mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman arasında gerçekleşiyor. T24’ten Buse Söğütlü’nün haberine göre resmi propaganda sürecinin başladığı gün seçim süreciyle ilgili olarak açıklamalarda bulunan Tatar, rakibi Erhürman’la ilgili “Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin adayı federasyon tezini savunuyor ve aşırı sol da ona destek veriyor,” ifadelerini kullanırken “Siyaset biraz da dürüstlük ister. Ben seçilirsem tekrar bu meseleyi gündeme alırım derse o onun bileceği iştir. Kendi tabanıyla kendisi bunun muhasebesini yapar. Ama Türkiye’nin iki devletli siyaseti değişmez, bunu görüyorum, biliyorum, duyuyorum. Sayın Erdoğan’ın açıklamasını da o şekilde değerlendiriyorum,” dedi.

Erdoğan, Katar dönüşü uçakta KKTC seçimlerine ilişkin olarak Türkiye’nin “hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına güvence sağladığını” vurgulayan bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama, Erdoğan’ın KKTC Cumhurbaşkanlığı için Tatar’ın seçilmesi konusunda ısrarcı olmadığı ve Erhürman’ın seçilmesi durumunda da Ankara ile uyumlu olabileceği yorumlarına neden olmuştu.

Resmî propaganda sürecinin başladığı 23 Eylül’de, bir grup gazeteciyle yaptığımız Lefkoşa ziyareti kapsamında bir araya geldiğimiz Cumhurbaşkanı Tatar, Erdoğan’ın söz konusu açıklamasına ilişkin bu yorumların “bakış açısına bağlı” olduğunu düşünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Tatar’dan desteği çektiği” yönünde değerlendirmelere konu olan açıklamanın aslında “iki devletli çözüm politikasına” işaret ettiğini savunan Tatar, “Türkiye siyasetini değiştirmeyeceğine göre buraya gelecek olan düşünecek onu,” yorumunda bulundu.

KKTC Cumhurbaşkanı ayrıca 27 Eylül’de New York’ta Rum lider Nikos Hristodulidis ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile yapacağı görüşmeden umutsuz. Görüşmeden “çok fazla bir şey beklemediğini” belirten Tatar, “Ancak seçim öncesi sıkışıklık olmasına rağmen orada bulunmam lazım. Devlet esastır, halkın geleceği esastır,” diye ekliyor.

İşte Tatar’a yöneltilen sorular ve yanıtları…

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu sonrası New York’a bir seyahatiniz olacak. Buradaki görüşmelerinizde, iki devletli çözüm ve 3D formülü konusunda bir ilerleme bekliyor musunuz?

Karşı tarafın niyeti belli; bizi tekrar federasyon sürecine çekmek istiyorlar. Biz bu konuda kararımızı ortaya koyduk. Biliyorsunuz, 4 gün önce de söyledim: Türkiye’nin tam desteğiyle bu siyaseti ısrarla sürdürüyoruz. Türkiye, garantör ülke ve bölgenin en güçlü ülkesi; söyledikleri de çok önemli. Türkiye ile uyum içerisinde ve istişareyle bu süreci oluşturduk. Şu anda öyle bir oyuna asla düşmeyeceğiz. Tabii ki yapıcı ve diyaloğa açık olacağız.

“Gönlümüzden geçen KKTC’nin tanınmasıdır; iki devletli çözüm siyasetimiz önem kazandı”
Biz, egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz kabul edilmeden bir müzakere sürecine girmeyiz. BM Genel Sekreteri’ne de aynı şeyi söyledim. Bunun pratikte hayata geçebilmesi için “3D” dediğimiz ‘doğrudan uçuş, doğrudan ticaret ve doğrudan temas’ın sağlandığı takdirde takdirde bir görüşme sürecine razı olabiliriz.

Elbette gönlümüzden geçen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasıdır. İnşallah gün gelir, o da olur. 1963’ten bu yana 62 yıl geçti, Kıbrıs Türk’ü kendi devletiyle bu yolu sürdürüyor. Güney’de ise Kıbrıs Cumhuriyeti tamamen Rum Cumhuriyeti’ne dönüşmüştür. Bugün baktığımızda İsrail’in Güney Kıbrıs’a yerleşmesi, onlara bazı imtiyazlar verilmesi; İngiliz, Amerikan ve Fransız üsleri söz konusu. Dolayısıyla bambaşka bir hal almış bir Güney Kıbrıs’tan söz ediyoruz. Bu nedenle iki devletli siyasetimiz daha da önem kazandı.

Tatar’a Erdoğan’ın KKTC seçimleriyle ilgili yorumunu soruldu:

“NEW YORK’TAKİ GÖRÜŞMEDEN ÇOK FAZLA BİR ŞEY BEKLEMİYORUM”
İki devlet dediğimizde elbette Ada’da iş birliğinden bahsediyoruz. Ama iki devletin, iki halkın yararına olabilecek iş birliğinden… AB çatısı altında eşit, egemen iki devlet olabilir. Bu siyaseti daha önce başbakanlık dönemimde, Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay’ın Dışişleri Bakanlığı döneminde önerdik. O dönemde AB çatısı altında iki egemen devletin varlığını uygun bulmuştuk ve bu siyaseti bugüne kadar sürdürdüm.

New York’taki görüşmeden çok fazla bir şey beklemiyorum. Ancak seçim öncesi sıkışıklık olmasına rağmen orada bulunmam lazım. Devlet esastır, halkın geleceği esastır. Her yıl olduğu gibi bu yıl da gidip bu siyaseti kayda geçireceğim.

Şu anda ortak bir zemin olmadığı için resmî bir müzakere sürecine de geçilmesi beklenmiyor. Ama Genel Sekreter, iyi bir atmosfer oluşana kadar tarafların iş birliği yapabileceği farklı projelerden bahsediyor. Örneğin ara bölgede ortak bir enerji yatırımı gündemde. Böylece iki taraf da enerjiden faydalanabilecek. Ama Rum tarafı, orada üretilecek elektriğin sadece kendi kurumuna, Güney Kıbrıs Elektrik İdaresi’ne verilmesini istiyor. Biz ise sistemin yüzde 40’ını almakta ısrar ediyoruz.

Bu tür teferruatlar gösteriyor ki Rum tarafı hâlâ egemenliğimizi kabul etmiyor. Örneğin iki ay önce Rum tarafında çok büyük bir yangın çıktığında yardım edelim dedik, kabul etmediler. Nihâyetinde bu ormanlar hepimizin. Ama bizde yangın çıktığında onları aradık. İşte bizim anlayışımız bu: İki devletin iş birliği.

“Güney meydan okuyor ve adeta ikinci İsrail olma pozisyonuna gelmiş durumda; bundan Rum halkı da rahatsız”
Güney’de İngiliz, Amerikan ve Fransız üsleri var. Şimdi de İsrail hava savunma sistemini getirdi. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bu bölgenin en güçlü ülkesi ve garantör ülke olarak bu konularda gerekli açıklamaları zaten yaptı.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu tek taraflı adımlarının çok farklı boyutları vardır. Biz tüm bunları Türkiye ile istişare ediyoruz. Türkiye, ne mutlu bize ki bu konularda fazlasıyla söz sahibi olabilecek bir güce sahip.

Bunların, adanın genelini daha fazla tehlikeli boyutlara ulaştırmadan birtakım tedbirler belki alınabilir. Ama bizim açımızdan mesele şudur: Güney meydan okuyor ve adeta ikinci İsrail olma pozisyonuna gelmiş durumda. Ama Rum halkı da bu durumdan rahatsız. Güney’de turizm, hizmetler ve emlak sektörü çok önemli. Bu şekilde bunlara her türlü kucağını açtığında, sonuçları ağır olabilir. Ben herkesi sağduyuya davet ediyorum.

Amerikan Kongresi’nde 2026 savunma bütçesine eklenmek üzere bir rapor istendi. Bu raporda Türkiye ve KKTC’nin Hamas’la olan ilişkisi ve diğer farklı örgütlerle ilişkisinin araştırılması bekleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ayrıca Erdoğan–Trump görüşmesinde Kıbrıs konusunun gündeme gelmesini bekliyor musunuz?

Rum ve Yunanlar, oradaki uzantıları, akrabaları ve bağlantıları sayesinde Senato ve Kongre’de, ABD’de bu tür girişimlerde bulunuyor. Ama bizim ifade edilen örgütlerle hiçbir bağımız yoktur. KKTC bağımsız bir Türk cumhuriyetidir. Giriş-çıkışlar denetim altındadır. Güvenliğimiz, polisimiz, muhaceretimiz son derece iyi çalışıyor ve şüpheli bir durumda muhakkak suretle Türkiye ile istişare içerisinde hareket ediyoruz.
Burada ne terör vardır ne de onların arkasında duran yapılanmalar. Burası dünyanın en güvenli yerlerinden biridir. Hatta iddia ederim, Güney Kıbrıs’tan daha güvenlidir. Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanlığı ve Türkiye’nin sahil güvenliği buranın güvenliğini sağlamaktadır.

Trump ile Sayın Erdoğan’ın görüşmesinde Kıbrıs meselesinin de gündeme geleceğini düşünmüyorum.

ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI “BAKIŞ AÇISINA BAĞLI”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Katar dönüş uçağında KKTC seçimleriyle ilgili bir yorumu olmuştu. Erdoğan, Türkiye’nin garantörlüğünün “hangi siyasi parti iktidara gelirse gelsin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarına güvence sağladığını” vurguladı. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Genel olarak yaklaşan seçimlerle ilgili değerlendirmeleriniz ne yönde?

O bakış açısına bağlı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın (Erdoğan) demek istediği şudur: Türkiye garantördür ve siyasetini hiçbir şartta değiştirmeyecek. Yani iki devletli çözüm siyaseti devam ediyor. Bunu her vesilede Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan açıkça dile getirmektedir. Dolayısıyla kastettiği Türkiye’nin iki devletli çözüm politikasıdır ve bu devam edecektir.

“MUHALİFLERİM DÜŞÜNSÜN, NETİCEDE ONLAR FEDERASYON İSTİYOR”
Şimdi bunu benim muhaliflerim düşünsün. Çünkü neticede onlar federasyon istiyor. Ama federasyon, Türkiye’nin garantörlüğünün bir süre sonra sona ermesi, Türkiye’nin adadan çekilmesi demektir. “Bu müzakere edilir” diyeceklerdir ama bunun müzakere edilecek bir yanı yok. Çünkü geçmişte yaşananlar var.

Annan Planı vardır, Crans Montana vardır. Hepsinde bu konular masaya üst perdeden gelmiştir ve Crans Montana’dan bu yana Rum tarafı da pozisyonunu giderek daha da katılaştırmıştır.

Bugün (Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı) Hristodulidis, ELAM gibi ırkçı ve aşırı Yunan milliyetçisi partilerin desteğiyle cumhurbaşkanı oldu ve gelecekte de onların desteğiyle seçilmeyi ümit etmektedir.

“TÜRKİYE’NİN İKİ DEVLETLİ SİYASETİ DEĞİŞMEZ, ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASINI O ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİYORUM”
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin adayı federasyon tezini savunuyor ve aşırı sol da ona destek veriyor. Siyaset biraz da dürüstlük ister. Ben seçilirsem tekrar bu meseleyi gündeme alırım derse o onun bileceği iştir. Kendi tabanıyla kendisi bunun muhasebesini yapar. Ama Türkiye’nin iki devletli siyaseti değişmez, bunu görüyorum, biliyorum, duyuyorum. Sayın Erdoğan’ın açıklamasını da o şekilde değerlendiriyorum.

Türkiye siyasetini değiştirmeyeceğine göre buraya gelecek olan düşünecek onu.

Benim pozisyonum açık ve net; ben bu siyaseti gündeme getiren ben, Türkiye ile istişare eden ben. Başbakanlığım döneminde de söyledim; AB’ye eşit ve egemen bir devlet olarak girebiliriz. Ama Türkiye’nin garantisi ve Türk askerinin kuzeydeki varlığı da devam eder.

Çünkü 20 sene evvel dünyada bu kadar karışıklık yoktu. ‘Halklar kardeştir, bir anlaşma olursa barış mutlaka devam eder’ şeklinde bir algı vardı. Bosna’da yaşanan katliamlar, Suriye’de olan bitenler, Irak’ta olanlar bitenler, Ukrayna’da olanlar ve şimdi Gazze’de gözümüzün önünde yaşananlar ortada. Bütün bunlar gelecekte karşı karşıya olduğumuz tehlikeleri gösteriyor. Halkımız da bunları görüyor ve yakından takip ediyor.

Bizim gönlümüzden geçen iki egemen, eşit devlet ve Türk askerinin buradaki varlığının sürmesi. İnşallah aklıselim Rum tarafında bu noktaya gelir, biraz zaman alabilir ama bunun başka çaresi yok.

Defalarca söyledim; 62 yıldır iki ayrı halk ayrı yaşıyor ve komşuluk ilişkileriyle de birtakım işler yapılabildiğini herkes biliyor. Dolayısıyla bu düzeni bozmak ve Kıbrıs Türk’ünü bir maceraya, geçmişte yaşadığımız gibi bir tehlikeye sürüklemeyi Kıbrıs Türk’ü kabul etmemelidir.

Exit mobile version