Bugün Kıbrıs
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nu izlemek üzere New York’a gidecek dünya liderlerinin gözü bu hafta BM’de. 27 Eylül’de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar ile görüşmesi planlanırken, ABD’nin Tatar’a vize vererek onun New York’a gelmesine izin vermesi tartışma yarattı.
American Enterprise Institute kıdemli uzmanı ve Middle East Forum politika analizi direktörü Michael Rubin, bir Yunan gazeteciyle yaptığı podcast röportajında, Washington’un Tatar’a verdiği vizelerin “fiilen Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgalini meşrulaştırdığı” görüşünü savundu. Rubin’e göre, Tatar’ın Türk pasaportu ile ABD’ye gelip vizeyi Ankara’daki ABD elçiliğinden alması “diplomatik bir nimettir” ama aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğini zedeleyen bir uygulama anlamına geliyor.
Rubin, bu yaklaşımın düzeltilmesi için önerilerini şöyle sıraladı: Tatar’ın BM’ye katılabilmesi için Kıbrıs pasaportuyla seyahat etmesi gerektiğini; eğer ABD Dışişleri böyle bir standarda sadık kalıyorsa, Ankara’dan alınan diplomatik kolaylıklara izin verilmemesi gerektiğini vurguladı. Rubin, “Eğer Kıbrıs’ın egemenliğini gerçekten tanıyorsak, Tatar’ı aynen diğer Kuzey Kıbrıs sakinleri gibi Kıbrıs pasaportuyla başvurmaya zorlamalıyız” dedi.
Rubin’in iddiaları daha geniş güvenlik ve kara para aklama endişelerine de bağlanıyor. Rubin, son yıllarda sözde Kuzey Kıbrıs’ta kumarhaneler etrafında “kara para aklama” faaliyetlerinin yoğunlaştığını, bölgede bazı terör örgütlerinin hücrelerinin deşifre edildiğini öne sürdü. “Boşluk oluştuğunda hayırseverlik güçleri doldurmuyor; İslami Devrim Muhafızları, El Kaide, IŞİD ve hatta Türk istihbaratı gibi aktörler o boşluğu dolduruyor” diyen Rubin, Kuzey Kıbrıs’taki kara para aklama zincirlerinin ya Türkiye ya da Hizbullah gibi aktörler lehine çalıştığı iddiasını dillendirdi. Rubin, bu tür bağların ABD güvenliği açısından risk taşıdığını belirterek, vizelerin “bu tür unsurların diplomatik dokunulmazlıkla ABD’ye sızmasını” kolaylaştırabileceği uyarısında bulundu.
Rubin ayrıca, ABD yönetimlerinin benzer güvenlik kaygılarını göz önüne alarak Rusya, Belarus, Küba, Venezuela veya Suriye gibi ülkelere uygulanan seyahat sınırlamalarının Türkiye’ye de uygulanabileceğini savundu. “Türk hükümeti veya bağlı aktörler ABD topraklarında tehdit oluşturmaya devam ettiği sürece, onların serbest dolaşımına neden izin verelim?” ifadelerini kullandı.
Rubin’in eleştirileri yalnızca Washington’a değil, Lefkoşa’ya da yöneliyor. Rubin, Kıbrıslı yetkililere “Tatar’a Kıbrıs pasaportu dışında herhangi bir pasaportla vize verilmemesi gerektiğini” söylemeleri çağrısında bulundu ve diplomatik beceriksizlik gösteren yetkililerin değiştirilmesini önerdi.
Konunun önemi, Rubin’e göre sadece sembolik değil: “BM koridorlarında Tatar ile Hristodulidis’in görüşmesi yapılabilir; ama bunun New York’ta olması şart değil. Eğer politika doğru ise, Washington bu tür kolaylıkları kazara teslim etmemeli.” Rubin, ayrıca ABD-Kıbrıs ilişkilerinin güçlendirilmesi için doğrudan uçuşların başlatılması gibi pratik adımların da gerekliliğini savundu.
Rubin’in iddiaları, Türkiye-Kıbrıs-ABD ilişkilerinde hassas bir döneme denk geliyor. BM Genel Sekreteri ile yapılacak görüşmelerin arifesinde dile getirilen bu sert eleştiriler, hem diplomatik protokoller hem de güvenlik politikaları bakımından soru işaretleri doğuruyor.
(Rubin’in sözleri, podcast röportajından aktarıldı.)