ŞARTNAMEYE AYKIRI İŞLEMLER
16 tüpün 8’i imha edilmişti, şirket Türkiye’de konkordato ilan edince işler yarıda kaldı. Bugün Kıbrıs’ın araştırmalarına göre klor gazı konusunda sicili temiz olmayan firma işi tamamlamak için birkaç kişi gönderdi ve yedi aydır sahada olan kimyasallar kullanılarak şartnameye aykırı ekipmanla, iş güvenliğinden yoksun şekilde geri kalan tüplerdeki klor gazı imha edilmeye çalışıldı.
‘AZOTU PERDELEMEK İÇİN AÇTILAR’
Üçü Kıb-Tek çalışanı, biri temizlik çalışanı dört işçi farklı yerlerde zehirlendi. Klor, rüzgarın yönüyle dağıldı. Kurumda şirketin gönderdiği şahısların geceden açık bırakıp gittiği fikri hakim. Azotun ise kloru gölgelemek için açıldığı düşünülüyor. 7/24 kamera kaydı altında olması gereken işlemler sırasında kayıt yapılmadı. Kimsenin cesaret edip o vanaları açmayacağını kaydeden kurum çalışanları gazetemize verdiği bilgilerde sabah oraya giden tek kişinin Ozan Erenay olduğunu ifade ediyor.
Kıb-Tek çalışanı üç kişinin doktor raporu:
UZUN: 21 TON ÇAMAŞIR SUYUMUZ VAR
Kıb-Tek Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Uzun ise dün çıktığı canlı yayında konuyla ilgili şunları kaydetti: “1993’te santraller kurulurken bu ülkeye klor gaz getirildi. Çok zehirli bir şey. 32 yıldır hiçbir hükümet, hiçbir yönetim kurulu elini bu taşın altına koymadı çünkü tehlikeli bir gaz. 16 tüpün 8’ini temizlendi. Şirketle davalık olduk. Şimdi geri kalanlar da bitiyor. 6-7’si bitti. Kloru çözüyorlar. Klor çamaşır suyuna dönüşüyor. Nitekim şu anda 21 ton çamaşır suyu var elimizde.”
Kıbrıs Postası’nda Gökhan Altıner’in konuğu olan Kıb-Tek Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Uzun konuyla ilgili şöyle konuştu:
“1993’te santraller kurulurken bu ülkeye klor gazı getirildi. Çok zehirli bir madde. 32 yıldır hiçbir hükümet, hiçbir yönetim kurulu bu işe elini sürmedi, çünkü tehlikeli bir gaz. Maksadı şuydu: bu gaz deniz suyuna verilirdi. Çünkü biliyorsunuz, santralde soğutma için 150 bin ton su basılır. O suyun içinde borulara yapışıp tıkanmaya yol açabilecek canlı organizmaları öldürmek için kullanılıyordu.
Sonra sistem değişti, havuz oluşturuldu, süzgeçler kuruldu. Bu gazlar ise öylece kaldı. 32 yıldır hem çalışanları hem de bölge halkını tehdit eden bir durumdu. Biz de imha edilmesi için süreci başlattık. Ben göreve geldiğimde süreç başlatılmıştı. Ancak firma tarafından sekteye uğratıldı, süresi doldu ve iptal edildi. Firma mahkemeye gitti, mahkeme birtakım kararlar verdi. Biz de yaklaşık 60 bin dolar ceza kestik. Firma cezayı kabul etti ve 15 gün içinde temizleyeceğini söyledi. Çalışmalar yeniden başlatıldı.
16 tüpün 8’i temizlendi, diğer 8’i de sıradaydı. İlk 8’inde hiçbir sorun çıkmadı. Kalan 8’in 6’sı, 7’si bitti, yine hiçbir sorun olmadı. Fakat küçük bir tüpte gece 12’ye kadar çalışmışlar. İçinde azot gazı olan bir tüp var. Birileri sabah o tüpü açmış. Görüntülerde de açıkça görüldü. Klor gazı yukarıya çıkmaz, ağır olduğu için aşağıya çöker. Görüntülerde yukarı doğru çıkan ise azottur. Hiçbir tehlikesi olmayan bir gazdır. Benim anladığım, olay şöyle oldu: klor, özel bir cihazın içine verilir. Aynı cihaza kostik soda da eklenir ve klor çözülür. Bu işlem sonucunda klor çamaşır suyuna dönüşür. Yani evlerimizde kullandığımız çamaşır suyu, klor ile kostik sodanın birleşiminden yapılır. Oranları elbette daha düşüktür.
Nitekim şu anda elimizde 21 ton çamaşır suyu var. Bu dönüşümden elde edildi. Azot gazı da tüplerde kalıntı olarak bulunur. Tekrar tüplere verilerek içlerindeki klor tamamen bu cihaza gönderilir ve temizlenir. Sonra ağızları açılarak kontrol yapılır. Artık hiçbir risk kalmaz, tüpler imha edilir ve konu kapanır. Ama bilmeyen biri gidip klor gazı olan tüpü açsaydı, oracıkta hayatını kaybederdi.
Bu yüzden açılan tüpün azot olması tesadüf değil. Çünkü azotun tehlikesi yoktur. Bu iş bilinçli yapıldı. Bilmeyen biri öteki tüpü açardı. Veya açmayı bilen birisi özellikle seçti. Çünkü bunlar eski sistem vana ile açılır. Gece 12’ye kadar şirket çalışmıştı. Biz firmayı öğleden sonra 3’te başlatıyoruz, gece yarısına kadar çalışıyorlar. Ertesi gün yine mesai bitiminde devam ediyorlar. Gece 25 kiloluk tüpü kapatıp gitmişler. Eğer biri açıp sabaha bıraksaydı, iki saat içinde tüp boşalırdı. Ama özellikle sabah, basın toplantısı saatine denk getirilerek açıldı. Maksat panik yaratmaktı. Eylem kararlarını hayata geçirmek istediler. İlginç olan şu ki, olmayan bir gazdan, çıkmayan bir kazadan zehirlenme vakaları yaşandı. Bu da işin başka boyutu.
Elbette bazı arkadaşlarda hastalık olabilir ama bu klordan kaynaklı değildir. Çünkü ilk tetkikleri yapan doktorların raporları var. O raporlar açık. Hatta raporu yazan doktorun daha sonra yazdığı ek rapor da mevcut. Sağlık Bakanlığı’na gönderildi, yayınlandı. Yani gazla ilgili bir sorun olmadığı ortaya konuldu.
Ama şunu söylemeliyim: 32 yıllık bir sorun temizlendi. Tehlikeli klor ortadan kaldırıldı. 21 ton çamaşır suyu elde ettik, o da depoda duruyor. Bunun üzerinden saldırı yapılması çok ayıp. Çünkü bu klorun ne kadar tehlikeli olduğunu sendika yöneticileri de biliyordu. Belki onların bilgisi dışında birileri yaptı ama sonuçta birileri yaptı. Kuruma sürekli böyle saldırılıyor. Sürekli vuruluyor.“
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
1. Klor gazı imhası gerçekten güvenli bir şekilde yapıldı mı, yoksa atmosfere mi salındı?
2. Şirketin Türkiye’deki iflası bilindiği halde neden bu firmayla devam edildi?
3. 7/24 kamera kaydı olması gereken imha sürecinde neden görüntü alınmadı?
4. Zehirlenen işçilerin sağlık durumu ve uzun vadede çevreye etkiler ne olacak?