Bugün Kıbrıs

Kıbrıs’ta son hamle Trump ve Putin’den gelebilir

Bugün Kıbrıs

Eski İngiliz diplomat uyardı:
“Kıbrıs kontrol savaşının merkezinde, ABD ve Rusya çözüm için devreye girebilir”

“AB ve İngiltere dışlanabilir, Türk-Yunan savaşı NATO’yu bitirir”

“SBA’lar sonsuza kadar kalamaz, Moskova’nın sabrı tükeniyor”

KIBRIS ARTIK KÜRESEL SATRANÇ TAHTASI
Eski İngiliz diplomat William Mallinson, Kıbrıs adasının geleceğiyle ilgili sarsıcı bir analiz kaleme aldı. Mallinson, “Kıbrıs onlarca yıldır emperyal güçlerin kedi pençesi oldu ama artık çok daha fazlası” dedi. Analizde Trump’ın Orta Doğu’da attığı adımlar ve Putin’le kurduğu doğrudan ilişki üzerinden Kıbrıs’ta olası bir çözümün ipuçları veriliyor. Mallinson’a göre İngiltere’nin adadaki egemen üsleri (SBA) artık anlamsız bir yük haline geldi ve Washington ile Moskova, Kıbrıs’ı AB ve İngiltere’yi devre dışı bırakarak kendi aralarında çözebilir.

“YUNANİSTAN KAYBEDİLDİ, TÜRKİYE KİLİT ROLDE”
Mallinson, Yunanistan’ın ABD’ye tam bağımlı hale geldiğini ve Moskova’nın artık Atina’ya güvenmediğini vurgularken, Türkiye’nin ise NATO için kritik olduğuna dikkat çekti. “1974’te Türkiye’nin işgali Washington tarafından gizlice onaylandı” hatırlatmasında bulunan Mallinson, Amerikan dış politikasının halen Türkiye’yi stratejik ortak olarak gördüğünü yazdı.

“NATO’NUN GÜNEY KANADI YANARSA MOSKOVA KAZANIR”
Kıbrıs üzerinden çıkacak bir Türk-Yunan savaşının NATO’nun güney kanadını felç edeceğini belirten Mallinson, “Bu ABD için kabus senaryosudur çünkü yalnızca Moskova’ya yarar” dedi. Yazıda aynı zamanda İngiltere’nin üsleri bırakmaya hazır olduğu ama ABD’nin engellediği iddia ediliyor. “SBA’lar artık stratejik değil, politik yük haline geldi. İngiltere istemese de Washington bırakmaz.”

“İSVİÇRE TARZI KONFEDERASYON”
Mallinson, iki olası çözüm öneriyor: ya mevcut mekanizmada iki devletli çözümle yeniden müzakere edilen bir uzlaşma ya da İsviçre tarzı konfederasyon. İlk adım olarak, tarafların karşılıklı mülkiyet ve iade konusunda anlaşması gerektiğini belirtiyor. Bu modelin, NATO içinde büyük bir savaşı önleyebileceğini ve enerji müzakerelerini kolaylaştıracağını savunuyor.

“AB TEPKİ GÖSTERİR AMA DURDURAMAZ”
Trump ile Putin’in Kıbrıs’ta masaya oturması ihtimalini ‘çılgın ama mümkün’ gören Mallinson, Avrupa Birliği’nin itirazlarının süreci etkilemeyeceğini iddia ediyor: “Ne ‘sürdürülebilirlik’ ne ‘kapsayıcılık’ sloganları gerçeği değiştirecek. Kıbrıs artık küresel güçlerin göbeğinde.”

e-international relations’ta yayımlanan analizin tamamı şöyle:

Trump ve Putin Kıbrıs Sorununu Çözebilir mi?

Kıbrıs, az ya da çok, yüzlerce yıldır daha güçlü devletlerin açgözlülüğü ve hırslarının bir maşası olmuştur. Ancak ada, 1974’te Türkiye’nin işgaliyle birlikte hem coğrafi hem de etnik olarak ilk kez bölündü; kuzey üçte birlik bölüm koparıldı, neredeyse tüm Rumlar sınır dışı edildi ve yerlerine, orijinal Kıbrıslı Türkleri neredeyse silip süpürecek kadar çok sayıda Türk yerleşimci getirildi. Adanın stratejik öneminin modern yansıması, Kıbrıs’ın 1960’taki kısmi bağımsızlığının temelini oluşturan İngiltere’nin Egemen Üs Bölgeleri’dir (SBA). Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine yönelik müzakereler elli yılı aşkın süredir sürerken, devletler arası ilişkilerdeki mevcut akışkanlık ve yeniden yapılanma ışığında yeni etkileri düşünme zamanı gelmiştir. Çin, Ukrayna ve Orta Doğu şu anda Amerikan dış politikasının odak noktasıdır. Ancak Suriye ve Filistin en azından bir ölçüde istikrara kavuştuğunda ve Çin’le ilişkilerdeki gerginlik azaldığında, Kıbrıs büyük olasılıkla “kontrol edenler”in yeniden merceği altına girecektir.

Bu kısa değerlendirmede, küresel olaylardaki kaosa varan akışkanlık Kıbrıs’ı, İngiliz üslerini, Yunan-Rus ilişkilerini, İsrail’i ve Türkiye’yi nasıl etkiliyor, bunu ele alacağız. Sonunda da Rusya’nın Ukrayna’daki NATO karşıtı savaşta varsayılan zaferinin ardından elde ettiği rol ve nüfuzu göz önüne alarak, Moskova ile Washington’ın bu düğümü nasıl kesebileceğine odaklanacağız.

Mevcut Durum

Trump’ın devletler arası ilişkilerdeki iş odaklı yeni yaklaşımı ve İsrail’i destekleyen Orta Doğu ilgisine ek olarak — örneğin Gazze halkını yeniden yerleştirip bir Amerikan bölgesi yaratma gibi garip planları — bir de Rusya faktörü var. Moskova ile Washington arasında ilişkileri normalleştirme çabaları sürerken, Trump’ın Siyonizm’e verdiği desteğe rağmen, Amerikan dış politikasının İsrail tarafından yönetildiği yönündeki imalara giderek daha fazla rahatsızlık duyabileceği belirtiliyor. Özellikle genç Amerikalılar arasında Filistinli sivillerin öldürülmesine karşı öfke artıyor.

Trump, Rusya’nın güvenlik kaygılarını anlama ve dikkate alma konusundaki eğilimiyle bilindiği için, İsrail’in itirazlarına rağmen Rusya’nın yabancı askerlerden arındırılmış, tarafsız bir Kıbrıs talebi masaya gelebilir. Bu süreçte AB ve İngiltere başlangıçta devre dışı bırakılabilir; tıpkı Moskova-Washington Ukrayna görüşmelerinde olduğu gibi.

Mart 2025’te yeniden başlatılan BM destekli toplumlar arası görüşmeler ise her zamanki gibi nazik bir çıkmazla sonuçlandı.

NATO ve İngiliz Üsleri

Kıbrıs’ın 1960’taki kısmi bağımsızlığı, adanın ilk Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un çabaları ve Amerikan baskısıyla gerçekleşti. Bu “bağımsızlık”, İngiltere’ye %3’lük bir bölgeyi kalıcı askeri üs olarak ayırma hakkı veriyordu. Anlaşmanın yarısından fazlası bu üslerle ve İngiltere’nin askeri hareket kabiliyetiyle ilgiliydi. Yani yeni devletin doğumu NATO stratejisine dayanıyordu.

Bu üsler İngiltere için giderek utanç kaynağına dönüştü. 1964’te Dışişleri Bakanlığı bu üslerin kamuoyu nezdinde gittikçe anakronik hale geldiğini kabul etti. 1975’te İngiliz stratejik çıkarlarının artık Kıbrıs’ta “asgari düzeye” indiği raporlandı. Ancak ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın direnişi nedeniyle İngiltere üslerden vazgeçemedi. 1981’e gelindiğinde ise İngiltere bu fikri tamamen terk etmişti. Hatta Dışişleri Bakanlığı, bir çözümün erken gerçekleşmesinin üsleri tehdit edebileceği gerekçesiyle, “sürecek bir müzakere süreci ama yakın vadede çözümsüzlük” fikrini savunur hale geldi.

Artık İngiltere bu konuda söz sahibi değil; talimatlarını Washington’dan alıyor. Yunanistan da ciddi bir egemen Kıbrıs çağrısı yapamıyor. Washington’un politikasına uymak zorunda; çünkü ABD ve dolayısıyla Londra, Türkiye’yi stratejik açıdan Yunanistan’dan daha önemli görüyor.

Ukrayna savaşıyla birlikte Yunanistan, Brüksel’in politikalarını körü körüne takip ederek Rusya’ya karşı düşmanca bir pozisyona zorlandı; diplomatlarını sınır dışı etti. Halkın çoğu Rusya’ya sempatiyle baksa da, Yunan hükümeti Macaristan, Sırbistan ya da Slovakya gibi alternatif bir duruş sergileyemedi. Dolayısıyla Moskova, Atina’ya güvenmiyor.

Rusya ve Yunanistan

Yunanistan’ın ilk lideri Kapodistrias Rusya dostuydu. Rusya’nın Osmanlı’ya karşı askeri müdahalesi sayesinde Yunanistan bağımsız olmuştu. Ancak Kapodistrias’ın 1831’de öldürülmesi ve İngiltere’nin buna sevinmesiyle bu yakınlık sona erdi. İngiltere, Rusya’nın Konstantinopolis’i ele geçirme niyetinden korkarak Yunanistan’da kendi nüfuzunu arttırmaya çalıştı. 1919’da Yunanistan’ın Kızıl Ordu’ya karşı Ukrayna’ya asker göndermesi, hem Moskova’yı kızdırdı hem de Anadolu’daki savaşını zayıflattı.

1944’te Churchill-Stalin anlaşmasıyla Yunanistan İngiltere’nin nüfuz bölgesi ilan edildi. O tarihten beri NATO’nun sadık üyesi olan Yunanistan, halkın Rusya’ya sempatisine rağmen Moskova’yla gerçekçi bir yakınlaşma kuramadı.

2008’de Karamanlis’e yönelik bir suikast komplosu iddiası Yunan basınında geniş yer buldu. Yunan İstihbarat Servisi’ne göre Rusya, Karamanlis’in ve Putin’in telefonlarının dinlenmesini önlemek için devreye girmişti. Olay kamuoyundan hızla silindi.

Kıbrıs ve Rusya

Kıbrıs, Yunanistan’dan farklı olarak Rusya için stratejik önem taşıyor. Moskova, 1960’tan bu yana Kıbrıs’ın bağımsız ve askerden arındırılmış bir devlet olması gerektiğini savundu. Türkiye’nin 1964 ve 1967’deki işgal girişimlerini askeri müdahaleyle önlemeye çalıştı. 1974’te ise, Yunan cuntasının Enosis planını engellemek için müdahale etmedi.

Annan Planı’na da NATO etkisini sürdürdüğü için karşı çıktı. Ancak 2022’de ABD baskısıyla Rus savaş gemilerinin Kıbrıs limanlarını kullanmasına izin veren anlaşma iptal edilince, Moskova Nicosia’ya olan güvenini sorgulamaya başladı.

İsrail ve Türkiye

Kissinger, İngiliz üslerinin devredilmesini engellemişti çünkü bu üslerin Arap-İsrail çatışmasında rol oynamasını istiyordu. Nitekim Akrotiri Üssü, İsrail’e silah sevkiyatı ve istihbarat için kullanıldı. Erdoğan her ne kadar İsrail karşıtı söylemler kullansa da, Türkiye de bu üslerin varlığından dolaylı fayda sağlıyor.

İsrail, Türkiye’nin Kıbrıs işgalini açıkça eleştiremez; çünkü kendisi de Filistin’i işgal ediyor. Yunanistan ve Kıbrıs’ın İsrail’le enerji temelli ilişkileri ise yanıltıcı: İsrail’in Kıbrıs’tan Türk askerlerini çıkartmak gibi bir niyeti yok.

Trump-Putin Etkisi ve Olası Senaryolar

Moskova’nın önceliği NATO üslerinin kaldırılması ve tarafsız bir Kıbrıs’tır. Trump da Ukrayna konusunda tarafsızlık ilkesini desteklediğine göre, bunu Kıbrıs’a da uygulayabilir.

Birinci Senaryo: Rusya, Atina’nın Rus düşmanlığına kızarak Kuzey Kıbrıs’ı tanıyabilir. Bu, tarafsızlık garantisiyle olur. İngiliz üsleri iki devlete devredilir. Yunan ve Türk askeri birlikleri (ELDYK-TURDYK) çekilir. ABD’nin baskısıyla İngiltere kabul eder. İsrail itiraz etse bile Trump’ın desteğine ihtiyaç duyduğu için geri durur.

Mülkiyet ve mülteciler için mekanizmalar geliştirilir. Zamanla iki devlet konfederasyona gidebilir. Bu çözüm Türk gururunu tatmin eder, Yunanistan ise Rusya’yı ‘ihanet’ etmiş olmanın bedelini öder. Ege’deki gerginlik de azalabilir.

İkinci Senaryo: Çifte Enosis. Ancak bu NATO’yu güçlendireceğinden Rusya açısından kabul edilemez olur.

Sonuç

1955’ten bu yana İngiltere, Kıbrıs’ta Yunanistan-Türkiye düşmanlığını körükleyerek adada kalmayı başardı. Bu iki NATO ülkesi üç kez savaşın eşiğine geldi. Bu da NATO’nun güney kanadını zayıflatacağı için ABD’nin çıkarına aykırıydı.

Silah tüccarları için savaş ve savaş tehdidi kârlıydı. Ancak şimdi Trump yönetimiyle şekillenmeye başlayan yeni dünya düzeninde, Kıbrıs tıpkı Ukrayna gibi çözülebilir.

Avrupa Birliği’nin ne kadar bağırıp çağırdığı önemli değil. “Çeşitlilik”, “kapsayıcılık”, “sürdürülebilirlik”, “omuz omuza”, “ileriye dönük” gibi şişirilmiş kelimeler gerçeği değiştirmeyecek.

Exit mobile version