Bugün Kıbrıs

“Barolar Birliği söyledikleri kadar söylemediklerinden de sorumludur”

Bugün Kıbrıs

Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi, avukat Cansu Nazlı, Barolar Birliği’nin son günlerde kamuoyunu meşgul eden ve özellikle çocuk hakları açısından yoğun tartışmalara neden olan tüzük değişikliğiyle ilgili hazırladığı rapora dair kapsamlı bir değerlendirme yaptı. Meslek birliği mensubu olarak raporun hazırlanmasını, sessizlikten daha olumlu bir tavır olarak gördüğünü ifade eden Nazlı, “Bu sebeple yapılan çalışma ile tüzüğün geri çekilmesi gerektiğini net bir şekilde ifade etmesini memnuniyetle karşılıyorum” diyerek raporun bazı yönlerini olumlu karşıladığını vurguladı. Ancak Nazlı, raporun içeriğine dair ciddi eleştirilerde de bulundu.

Nazlı, “Öncelikle rapor, hukuki bir yorum mahiyetinde olduğundan raporu hazırlayanların değerlendirmesini ihtiva etmektedir. Barolar Birliği tarafından yayınlanmış olsa da yorum içerdiği için ‘tarafsız’ olması mümkün değildir” diyerek, raporun objektifliğine dair soru işaretlerine işaret etti.

“SERBEST” YORUMU TARTIŞMALI, DEVLETİN KORUMA GÖREVİ GÖZ ARDI EDİLDİ
Nazlı, özellikle raporda yer alan, tüzük değişikliği olmadan önce başörtüsünün serbest olduğu yönündeki yorumlara karşı çıktı. Bu yorumun, yasaklayıcı açık bir kural bulunmayan her şeyin serbest olduğu gibi yanlış bir algı yarattığını savundu. “Raporda ifade edilen bu yoruma istinaden misal, erkek bir öğrencinin okula kız öğrencilerin üniforması olan etekle gelmesine müsaade edilecek midir? Erkek öğrencilerin etek giymesini açıkça yasaklayan bir kural düzenlenmemişse şayet erkek öğrencilerin üniforma olarak etek giymesi zaten serbest miydi?” diyerek bu yorumun çelişkili sonuçlar doğurabileceğini vurguladı.

Nazlı, raporda Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne atıfla ailelerin kendi inançları doğrultusunda çocuklarını yetiştirme hakkına yer verildiğini ancak devletin çocukları ailelerinden de koruma sorumluluğunun göz ardı edildiğini belirtti. “Çocuklar Yasası’na göre ülkedeki tüm çocuklardan Sosyal Hizmetler nezdinde Devletin sorumlu olduğu ve tüm çocukların ailelerinden evvel Devletin korumasında olması gerektiği de raporda eksik bırakılmıştır” diyerek bu temel sorumluluğun vurgulanmamasını eleştirdi. Daha somut bir örnekle eleştirisini güçlendiren Nazlı, “İnancı gereği kadın sünnetini benimseyen bir ailenin kız çocuğuna bu müdahaleyi yapması Çocuk Hakları Sözleşmesinin mezkur maddesiyle savunulabilir mi? Özetle ailelerin kendi inançlarına göre çocukları yetiştirmesi de sınırsız bir hak olmayıp çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimini engelleyici yahut buna zarar verecek biçimde kullanılamaz” dedi.

Nazlı ayrıca, daha önce Kıbrıs Türk Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği tarafından yapılan açıklamalarda, çocukların gelişim çağında serbest iradeye sahip olamayacaklarının ve bu tür uygulamaların psikolojik baskı, kimlik karmaşası ve sosyal dışlanma gibi sonuçlar doğurabileceğinin belirtildiğini hatırlatarak, bu uyarıların raporda görmezden gelindiğini söyledi. “Konuyla ilgili soyut hukuk prensipleri aktarılırken ne yazık ki bu somut uyarılar göz ardı edilmiştir” dedi.

“ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ SİYASİ TEMASLAR DA MAĞDURİYETTİR”
Raporda yer verilen “demokratik eylemler çocukları mağdur etmemeli” şeklindeki uyarıya dikkat çeken Nazlı, aynı hassasiyetin AKP temsilcileri, Elçilik görevlileri ve konuyla ilgili hiçbir pedagojik eğitimi olmayan Bakan’ın çocuklarla doğrudan temasına gösterilmediğini söyledi. “Kız çocuklarını siyasi olarak kullanan, okul sınırları içerisine kadar girdiği fotoğraflanan AKP temsilcilerinin veya ev ziyareti gerçekleştiren Elçilik temsilcilerinin yahut hiçbir pedagojik eğitimi ya da uzmanlığı olmayan Bakanın, konuyu merak eden alakasız yetişkinlerin çocuklarla doğrudan temasa geçmesinin çocukları mağdur ettiğini ne yazık ki ifade etmemiştir. Hoş, bu ifade edilse bahsi geçen Bakan bu rapordan yine övgüyle bahseder miydi, bu da ayrı bir tartışma konusudur” diyerek çifte standart eleştirisi getirdi.

Nazlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının raporda seçici bir şekilde yer aldığını belirtti. Başörtüsü lehine olan kararların doğrudan okullarla ilgisi olmasa da rapora dahil edildiğini, buna karşılık AİHM’in türbanı siyasi sembol olarak değerlendirdiği Leyla Şahin/Türkiye kararının atlanmış olmasını ise dikkat çekici buldu. “Tarafsızlık hassasiyetiyle hareket edildiği söylenen bir raporda böyle bir kararın gözden kaçırılmış olması kabul edilemez. Bugünkü Meclis toplantısında öğretmen sendikalarını temsilen konuşan meslektaşım Öncel Polili de bu hususu çok yerinde bir şekilde hatırlatmıştır” dedi.

SOYUT HUKUK, SOMUT HAK İHLALLERİNİ GÖRMEZDEN GELMEMELİ
Raporda laiklik ve din özgürlüğüne dair soyut hukuk prensiplerine geniş yer verildiğini söyleyen Nazlı, ancak bu ilkelerin somut alandaki uygulamalarına dair ciddi eksiklikler bulunduğunu ifade etti. “Soyut düşünme becerisi gelişmeyen yaşta çocukların maruz kaldığı kuran kurslarını, tarikat yurtlarındaki çocuk istismarını, zorunlu din derslerinin varlığını somut olarak göz ardı etmiştir. Şimdi denebilir ki, Tüzükle ilgili bir hukuki değerlendirmede bunlara nasıl yer verilebilirdi? Soyut bir kuralı ve/veya hukuki prensibi somut olaya uygulayan hukukçuların Anayasa ve AİHS’ten referans verilen maddeler ile Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in oluşturduğu prensipleri ele alırken alandaki hak ihlalleri olarak bu konulara değinmesi mümkün ve anlamlı olurdu diye düşünüyorum” diyerek hukuki çerçevede bu konuların ele alınmasının ihmal edildiğini ifade etti.

Cansu Nazlı değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: “Söylenilenler kadar söylenmeyenler de düşünüldüğünde rapor, her hukuki görüş kadar özneldir. O yüzdendir ki siyasi olmaktan itinayla kaçınılmasına rağmen birtakım siyasilerin övgüsüne mazhar olmuştur. Tam da bu nedenle Barolar Birliği hazırlamış olduğu rapor ile söyledikleri kadar söylemediklerinden de sorumludur.”

Exit mobile version