Ahmet Ünsal ile ilk tanışmamız o malum seminerde kadınlara “makul eş” olmayı anlatırken oldu. Kendinden geçerek kadınlara akıl verirken, kendisini hayretler içinde izlemiş ve dehşete kapılmıştım. “Söylediklerimi not alın, çevrenize de anlatın” demişti. Biz de dediği gibi yaptık ve ev içi cinsel saldırıyı meşrulaştıran o vaazı sayesinde Ahmet Efendi’yi Kıbrıs Türk toplumuna tanıttık. Öyle bir tanındı ki Din İşleri Başkanı olmasına rağmen Şampiyon Melekler’in cenazelerine katılamadı…
Ahmet Efendi, bağlı olduğu tarikatın “ideal toplum” projesini Kıbrıs’a taşımakla görevliydi. Bunu da kendine göre büyük ciddiyetle çalıştı. Plan basitti; “Dinsiz Kıbrıslıları” hizaya getirecek, her işe karışan kadınları susturacaktı. Kadınların evde oturup çocuk doğurduğu, kız çocuklarının okumadığı, herkesin dengiyle evlendiği hatta kadınların çalışsalar bile erkeklerden fazla para kazanmadığı, kısaca erkeklerin tahakkümü altında “güdüldüğü” bir toplum… Ancak unuttukları bir şey vardı, Kıbrıslı Türkler, tarih boyunca “ideal toplum” projelerine boyun eğmedi, eğmeye de niyetleri yoktu. Karşılaştığı toplumsal direniş onu, oturduğu koltuktan fırlatıp attı.
Mağusa’daki o meşhur “Aile Okulu Seminerleri” ve ardından Kıbrıs’ın kuzeyinde görevli imamlara gönderdiği genelge, Ünsal’ın bu coğrafyada ne kadar yabancı kaldığını bir kez daha gözler önüne serdi. İmamlara gönderdiği genelgede, kadınlara ne söyleyeceklerine kadar her şeyi tarif etmişti. Ancak bu, imamlar arasında bile tepkiyle karşılandı. “Biz bunları söyleyemeyiz, cemaat dinden soğur” diyen imamlar, toplumun hassasiyetini Ünsal’dan daha iyi anlıyordu. Hatta bir imam, Meserya’daki bir köyde camiye düzenli giden tek kişinin bu uygulamalar nedeniyle namazını evde kılmaya başladığını söyledi. Ahmet Efendi’nin “toplumu hizaya getirme” hayali, toplumu camiden uzaklaştırdı.
Ünsal, yalnızca bunlarla değil, camilerde toplanan yardımlarla da gündeme geldi. Elektrik, su ve tadilat masrafları için kullanılan yardım kutularına el koydu. Kutular, Ünsal’a yakın imamlar tarafından toplanmaya başladı. Sonuç? Camilerin faturaları ödenmedi. Hükümet ise bu sorunu yine halkın sırtına yükledi ve camilerin elektrik borçlarına yüzde 80 faiz indirimi yaptı. Kısacası, devletin kasası yine birilerinin çıkarlarına hizmet etti.
Efendinin baskıları yalnızca topluma değil, kendi mensuplarına da uzandı. Usulsüz görev yeri değişiklikleri, açığa almalarla imamlar arasında iş barışını bozdu ve çalışanlar arasında cepheleşme yarattı. Ancak imamlar, Kıbrıslı Türklerle birlikte hareket etti. İşte bu noktada Ünal Üstel’in eli kolu bağlandı. Önümüzdeki seçimlere yönelik hedeflerini de göz önünde bulunduran Üstel, hem toplumun hem de din görevlilerinin tepkisini almak istemedi ve Ünsal’ı görevden almak için Ankara’dan onay kopardı.
Ünsal gitti gitmesine de Din İşleri Dairesi’nde pazarlık devam ediyor. Yerine gelecek olan kişi toplumda endişe uyandırıyor. Kafalarda “ya daha kötüsü gelirse” sorusu dönüyor. Adı zaten tarihte iyi anılmayacak olan Ünal Üstel’e buradan çağrım net: Din üzerinden toplumu daha fazla kutuplaştırma. Daha fazla cepheleşmeye izin verme. Bizleri geri dönüşü olmayan krizlerle baş başa bırakma. Kıbrıslı Türkler olarak yıllarca din üzerinden böyle çatışmalara maruz kalmadık, kalmamalıyız.
Bu arada din sömürüsü üzerinden menfaat elde eden Ahmet Ünsal yolcu olan tek kişi olmayacak. Uzantısı olan oluşumlar için de sürpriz sonlar yakın…